01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MART 2014 / SAYI 1458 7 Saklı sucuk K Zürafanın düşkünü openhag havaalanında elimde olmadan dağıtılan gazeteye uzanıyorum. Birinci sayfada resmi olan Marius’un bakışlarına kayıtsız kalmak imkansız. Kocaman iri gözleri, uzun kirpikleriyle adeta soru soran bakışlar bunlar. Yanındaki yazı onun yerine soruyu soruyor: Gerçekten gerekli miydi? Ürpererek gazetenin sayfalarını çeviriyorum. 4. sayfa resimleri bakılası gibi değil. Marius’un boynu bir aslanın ağzında, çocuklar şaşkın bakışlarla seyrediyor. Söz konusu kapak haberi geçtiğimiz günlerde Kopenhag hayvanat bahçesi tarafından öldürülen ve aslanlara yedirilen zürafa Marius ile ilgili. Hayvanat Bahçesi yönetimi sağlıklı ve henüz 18 aylık olan Marius’un öngörülen zürafa nüfusunu kalabalıklaştırdığı ve bakılamayacağı gerekçesi ile kesmeye karar vermiş. İnsanın aklına bu Danimarkalıların doğum kontrolünden haberleri yok mu diye sorası geliyor elbette. Kontrollü koşullarda bir nevi hayvan hapishanesi olan hayvanat bahçesinde istenmeyen bir zürafa gebeliğini önleyemediler mi gerçekten? Sorular kafamı kurcaladıkça giderek durum bir Zaytung haberi kıvamına geliyor. Kim bilir belki de ilk seks fuarının mucidi özgür seks savunucusu Danimarkalılar hayvanları da bu zevkli özgürlükten mahrum etmek istemediler. Sonra icabına bakarız diye düşünüp gerçekten de Marius’un icabına baktılar. Hayvan hakları savunucularının çabaları, hatta Kanada’dan İngiltere’ye zürafaya talip olan diğer hayvanat bahçelerinin çabaları da kar etmedi. Marius öldürüldü, anatomi dersi olması için çocukların gözü önünde kesildi ve parçalara ayrıldı, anatomi dersi bitince de aslanlara ziyafet oldu. Hayvanat bahçesi yönetimi bu durumu başka türlüsü mümkün değilmiş gibi koyu koyu savundu, çocukların hayvanlar dünyası hakkındaki gerçekleri anlaması için bunun gerekli olduğunu filan falan söyledi. Hatta bir psikolog bu uygulamanın çocukların hayatın karanlık yönlerini anlamaları için şart olduğunu söyledi. Aslında gerçek şu ki et yiyen her insan bir cinayetin parçası oluyor. Önceki yıl Morrisey konserinde “et yemek cinayettir” sloganı bütün Açık Hava’yı sallamıştı. Son yıllarda Batı dünyasında şefler, kitap ve televizyon programlarında etin gerçekten bir hayvandan geldiğini gösterebilmek adına herşeyi yapıyor. Jamie Oliver televizyon programında İtalya’da ava çıkmış, sonra da av çoluk çocuk önünde kesilince bunun ne kadar harika birşey olduğunu ve doğallığını anlatıp durmuştu. Anthony Bourdain her gittiği ülkede kanlı bir mezbaha sahnesi bulmazsa adeta rahat etmiyor. Arkadaşım İngiliz yemek yazarı Fuchsia Dunlop’a Türkiye’de program yaptığında kameranın önünde özellikle kelle ve göz yedirmişlerdi. Çoğu benzeri gezi ve yemek programı mutlaka bir kurban sahnesi içeriyor. Coğrafya Uzakdoğu’ya kaydıkça börtü böcek, tuhaf yaratık yemeyedirme sahneleri koymak da pek moda. Bu çerçeveden bakınca zavallı Marius’un afiyetle aslanlara yedirilmesi o kadar da yadırgatıcı sayılmayabilir. Evet zürafa çok sempatik, çok şeker bir hayvan, insanın kesesi gelmez. Ama dürüst olalım, bütün İskandinav ülkeleri Noel babanın yoldaşı sevimli ren geyiklerini yiyor; Avustralyalılar hop hop hoplayan kanguruları yakalayabilirlerse mideye indirmekten çekinmiyor. Ya bizim minnacık pirzolalarını ızgara yaptığımız kuzular az mı sevimli, hepsi daha ana kuzusu... Danimarka yemek dünyasındaki olmadık hayvanı yeme ve kasaplık icraatını uluorta yapma modasını yeni yeni izlemeye başladı. Ama doğrusu hakkını veriyorlar. Her yaptıkları işi net, dosdoğru, süs ve püsten uzak, en basit bir şekilde yaptıkları için, bu trendi de en gözünü çıkarak rahatlatan bir şey var. uygulayan onlar oldu. Yıllarca Almanya’ya Kopenhag yakınında Danimarka’ya yapılan ve dünyanın ünlü gönderdiğimiz kırsal kökenli şeflerini biraraya getiren işçilerimiz canavar barbarlar yemek dünyasının en olarak görüldü. Kurban revaçta yeni sempozyumu Bayramı’nda evlerinin arka MAD 2013 yılında bahçesinde hatta banyo dehşet bir açılış yaşadı. AYLİN küvetinde kurban kesmeye Sahnede ayaklarından ÖNEY TAN kalkanlar oldu. Başlarına havaya asılmış bütün gelmeyen kalmadı. bir domuz karnından Korku filmi gibi izlenen yarıldı ve iç organları hikâyelerinde Türklerin ne feci ilkel dışarı boşaltıldı. Normal olarak bu yaratıklar olduğu yazıldı çizildi. Meğerse görüntü karşısında içi dışına çıkması işçilerimiz geleceği görmüş, trendi yıllar gereken izleyiciler topluluğu aksine öncesinden yakalamış! bunu pek bir “cool” bularak çılgınca Şimdi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na alkışlamıştı. Bilinçli karnivorluk acil bir önerim var. Şu yıllardır olarak tanımlanabilecek bu yeni tüketemediğimiz İngilizce’de 3 “S” trend tüketicinin yediği yiyecek ile sea, sun, sand” olarak geçen deniz, kopan bağlarını yeniden kuran, kum, güneş üçlemesine bir “S” daha insanın yediği ile yüzleşmesini eklesinler. İngilizce “slaughter” sözcüğü, sağlayan bir yaklaşım sergiliyor. kesim, kasaplık, mezbaha hepsini Yemek dünyasında artık adeta kapsar; ayrıca mezbaha gezisi filan eliştirilemez bir tabu haline gelen düzenlemek de gerekmez, sadece bu trendin sınırları yok. Nitekim Kurban Bayramı posterleri yapsınlar. üst üste birkaç yıl dünyanın en iyi Kurban Bayramı sırasında promosyonlu lokantası seçilen Kopenhag’daki Noma, turlar düzenlesinler. Sadece İstanbul’da müşterilerine canlı karides yedirtiyor. parklarda, bahçelerde, trafik refüjlerinde Önünüze gelen tabaktan yürüyüp ve boş arsalarda yapılan toplu kesimleri çıkmaya çalışan iri karıncalar, ağzınıza Danimarkalı çocuklara gösterseler, atılmaktan kurtulmak için kıvrılıp tüm müfredatlarını dolduracak kadar bükülen karidesler artık Noma’da anatomi dersine eşit bir tecrübe normal restoran görüntüleri arasında. sunmuş olurlar... Son bir nokta: Tek çare, gerçekten vejateryen, hatta Oralarda, Avrupa’nın tepelerinde mümkünse vegan olmak... Zaten o kimse, hele hele Danimarkalılar asla zaman da böyle pahalı lokantalarda bizi Kopenhag Kriterlerine uymamak işiniz ne? Gerçi gene de tuhaf ile suçlamasın artık. En azından her yiyeceklere maruz kalmak, denizden Kurban Bayramı’nda milletçe Kopenhag çıkmış bir yosun yığını veya Japonya’da Hayvanat Bahçesi’nin kriterlerini bir şefin yaptığı gibi gerçek toprak tutturuyoruz. l yemek zorunda kalabilirsiniz. [email protected] Bütün bu akımlarda benim içimi Bu tarif eti hamurun içine gizleyen bir tarif. Kasaptan alacağınız taze sucuk karışımı ile yapmak en iyisi... Evde kendi yapacağınız bol baharatlı bir sucuk karışımı ile yapabileceğiniz gibi, henüz çok kuramamış taze bir sucukla da yapabilirsiniz. 1/2 kg. taze sucuk karışımı, 1 paket milföy hamuru, 1 yumurta sarısı, kekik, susam Milföy hamurunu kareler halinde tepsiye yanyana dizin. Her bir karenin bir kenarına sosis gibi uzunlamasına yaklaşık 2 çorba kaşığı kadar sucuk eti karışımı koyun, biraz kekik ekin ve hamuru sosis gibi yuvarlayın. Hamurun üzerine yumurta sarısı sürün, biraz susam serpeleyin ve önceden 200 dereceye ısınmış fırında yaklaşık 35 dakika veya iyice kızarana kadar pişirin. l Rüyalarımı kurguluyorum ALİ DENİZ USLU E ce Gürlü anlatmak istediğim konularda fotoğrafı araç olarak kullanıyor. Çünkü hayal dünyasına böyle can veriyor. Fotoğrafları yapacağı manipülasyona göre kurguluyor. Zaten manipülasyon macerası da bir rüya defteri tutması ve bunları görünebilir hale getirmeyi dert edinmesiyle başlıyor. Ece Gürlü kimdir? 1988 yılında dünyaya ters gelerek yaşamıma İstanbul’da başladım. İki yıl önce Yıldız Teknik Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölümü’nden bir sürü hayalle mezun oldum. O günden beri de bir hayal âleminde yaşıyorum. Fotoğrafta görmek istediğinle kurguyu birleştiriyorsun, nasıl bir çalışma yönteminiz var? Anlatmak istediğim konularda fotoğrafı araç olarak kullanıyorum. Çekimden önce fikirlerimi çizip layout hazırlıyorum, fotoğrafları yapacağım manipülasyona göre kurguluyorum. Moda fotoğrafıyla da ilgilendiğim için son dönemlerde manipülasyonla moda fotoğrafını birleştirdiğim çalışmalar yapıyorum. Manipülasyon fotoğrafın ruhunu değiştiyor, gerçekliğini farklı bir boyuta taşıyor, sizin için karşılığı nedir? Manipülasyonun bana keyif veren tarafı fotoğrafın ruhunu değiştiriyor olması zaten. Açıkçası fotoğrafı çekmekten değil değiştirmekten hoşlanıyorum diyebilirim. Manipülasyon maceram da tamamen bir rüya defteri tutmaya başlamam ve bunları görünebilir hale getirmeye çalışmamla başladı. Artık bunu çekeceğim videolarla da geliştirmeyi düşünüyorum. Retouch nedir, ne değildir? Retouch, fotoğraf üzerindeki düzeltmelerdir. Yapılan işin içeriğine göre yoğunluğu değişir. Günümüzde reklam sektöründe fotoğraftan çok yapılan retouchlar ön planda ve sürekli geliştirilmesi gereken bir alan. Bir fotoğraf doğru bir retouchla muhteşem olabildiği gibi kötü bir retouchla da berbat hale gelebilir. Dolayısıyla bu, kişinin sürekli kendini geliştirmesi gereken bir alan. Teknolojinin yoğunluğu fotoğraflarda hızla artıyor, farklı bir evrenin kapılarını açıyor bu da. Nedir bu konudaki düşünceleriniz? Ben bu yoğunluğun artmasından çok memnunum. Bu sayede herkesin zaten görebildiği şeyleri değil, göremediği ve düşünemediği şeyleri de görünür hale getirebiliyoruz. Fotoğrafta bu derece teknolojinin kullanılmasına karşı olan insanlara da saygım var fakat artık doğru işlere de yapılan “çok Photoshop’lu olmuş” yorumunun bitmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben bu teknolojiyi, fotoğrafı sanata dönüştürme aracı olarak kullanıyorum. l www.ecegurlu.com Misafir şair MURATHAN MUNGAN'IN SEÇTİKLERİYLE Her işimiz koşturmaca Çekilen suda balığız *** Toprağa sesini katmadan Şafak sökmez derdi babam *** Bir yineleme çılgınlığı bu Yanlışı yanlışla yenemezsin dostum *** Şiirini göz ardı ederek Aydınlığa koşamadı kimse Mehmet Kıyat Hikayeler devam ediyor MERHABA ASKER On altı yazar “intihar ve şüpheli ölüm sonucu” yaşamını yitirmiş askerleri konu alan birer hikâye yazdılar bu kitap için. Bu seçki, zorunlu askerlik kurumunun, militarizmin, kirli savaşın açık ve gizli kurbanı olmuş bütün o gençlerin anısına sunulan bir demet çiçek olarak okunsun isteriz. Yazarlar: Niyazi Zorlu, Sibel K. Türker, Müge İplikçi, Behçet Çelik, Toprak Işık, Neslihan Önderoğlu, Türker Armaner, Haydar Karataş, Hakkı İnanç, Seray Şahiner, Sema Kaygusuz, Jaklin Çelik, Bora Abdo, Aslı Tohumcu, Murat Özyaşar ve Şule Gürbüz. Metis Edebiyat, 160 sayfa, ISBN13: 9789753429443 KADINLAR ARASINDA Kadınlar arasında yaşanan adı konmuş konmamış gönül bağlarının, duygusal, tensel çekimlerin, kendini gerçekleştiremeyen arzuların dile getirildiği hikâyeler... Yirmi üç yazar bu kitap için yazdı: Gaye Boralıoğlu, Birhan Keskin, Hakkı İnanç, Mine Söğüt, Figen Alkaç, Murat Yalçın, Barış Pirhasan, Birgül Oğuz, Erendiz Atasü, Hakan Günday, Fatih Özgüven, Barış Bıçakçı, Sine Ergün, Hatice Meryem, Fadime Uslu, Ayşegül Çelik, Karin Karakaşlı, Nermin Yıldırım, Attilâ Şenkon, Mehmet Bilâl, Neslihan Önderoğlu, Yalçın Tosun ve Pelin Buzluk. Metis Edebiyat, 216 sayfa, ISBN13: 9789753429450 Damsentır Hesap adamı 1+1 olsan, birini özlesem birine sarılsam... Mehmet Tuncer İnternete getirilen yasak, güvercinlerin iş yükünü artıracaktır. A. Zeki Yeşil Dağlarına bahar gelmiş mi bilmem ama, her bir tarafına afakanlar gelmiş memleketimin! İbrahim Ormancı Üç kelime üç işlem Para: Kutula. Demokrasi: Paketle. Özgürlük: Kafesle. metis İpek Sokak 5, 34433 Beyoğlu, İstanbul T 212 2454509 F 212 2454519 E [email protected] W metiskitap.com Haftanın sanat çizelgesi Müzisyene son albümü üzerine bir kez daha NOTA verilecek! C M Y B Misafir çizer: Michael Kountouris Kısık ateş Nuhsentır
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle