01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MART 2014 / SAYI 1458 5 Sırlar gizli öznede saklı Tiyatro Esen’in “Gizli Özne” oyununda rol alan Yeşim Salkım “gizli özne”sinin aşçı, anaç ruhlu bir kadın olduğunu söylüyor. Oyunu yöneten, aynı zamanda rol alan Arda Esen de Türkiye’nin yoğun gündeminde insanları güldürecek oyunlara ihtiyaç olduğuna değiniyor. Cennettekilere şarkılar Kurtalan Ekspres’in yeni albümü “Göğe Selam II”de Bülent Ortaçgil, Duman, Emrah Karaca, Fatma Turgut, Hayko Cepkin, Haluk Bilginer, Murat İlkan, Nejat Yavaşoğulları, Niyazi Koyuncu, Şevval Sam, Umut Kuzey ve Yavuz Bingöl “farklı zaman dilimlerine ait asi çocuklar”ın şarkılarını yorumladı.  T utkulu bir ressam mı yoksa bir muhasebeci mi olmak isterdiniz? Ya da ikisini birlikte yapabilmeyi mi? Cevap, tek tutkusu resim olan ama yaptığı resimleri kendinden başka kimseye beğendiremeyen Eray ile bir şirkette muhasebecilik yapan, hayatını mesai saatlerine göre yaşayan Yasin’in çatışmasını izleyebileceğiniz “Gizli Özne” adlı oyunda saklıdır belki de... Eray Yasin Işık’ın yazdığı, Arda Esen’in hem rol aldığı hem yönettiği Tiyatro Esen’in “Gizli Özne” oyununda Bora Sivri, Hakan Eratik, Sedat “Gizli Özne” kolektif bir çalışma Bilenler ve bu yıl 24. sanat yılını gibi duruyor. Oyunun sahneleme kutlayan Yeşim Salkım rol alıyor. serüveninden söz eder misiniz? Yeşim Salkım ve Arda Esen’le A. Esen: Seyirci sevdi bu oyunu. “Gizli Özne”lerini anlatması için “Gizli Özne”, zamanla kendini buluşuyoruz. bulacak bir oyun. Yazarımız, uçları Söze tiyatroyla başlayalım. açık bir oyun verdi, şekillendirme Sanata baskının arttığı bu dönemde konusunda da bizi serbest bıraktı. Tiyatro Esen olarak ayakta Bu yüzden eteğimizdeki bütün taşları durmakta zorlanıyor musunuz? dökmeye çalışıyoruz, her oyunda bir Arda Esen: Türkiye’de özel şeyler buluyoruz. Biraz demlenmesi tiyatrolar adına parlak bir sezon gereken bir oyun. Uzun bir süre geçirdiğimiz söylenemez. Biz sonra kült oyunlar arasına üçüncü sezondayız. İyi gireceğini hissediyorum. kadrolarla, iyi oyunlar Yeşim Salkım: Ekipçe çıkartmaya çalışıyoruz el yordamıyla çıkarttık ama maalesef Türkiye’de bu oyunu. Kendimize ait tiyatro yapmak zor. Tiyatro salonumuz olmadığından yapmaya soyunmak sahnelemekte zorlanıyouz. biraz Don Kişot’luk “Gizli Özne”, seyircinin, oluyor. Tiyatronun ticari hepimizin içinde kendimize bakılabilecek bir tarafı ait sırları olduğunu CEREN yok. Aslında sevdiğimiz anlayacağı keyifli bir oyun. için bu işi yapıyoruz, ÇIPLAK Hem muhasebeci hem ama işin içine elbette ressam iki karakteri tek ticaret giriyor. Seyircinin kişide izliyoruz oyunda. Sizin “gizli oyunu beğendik, demeleri bizi ayakta özne”leriniz var mı? tutuyor. Tiyatro aşkıyla çalışıyoruz. A. Esen: Benim bir tarafım çiftçi. Tiyatro Esen, ağırlıklı olarak Anadolulu, toprak tutkunu. komedi türünde oyunlar sahneliyor. Y. Salkım: Her insanın içinde gizli Bunun özel bir nedeni var mı? özneler vardır bence. Hepimizin A. Esen: İnsanlar gülmeye açlar. içinde kendimize ait sırlar vardır, Televizyonu açtıklarında karşılaştıkları onları açığa çıkartmamak için zaman haberler mutsuz olmaları için yeterli. zaman farklı kimlikler olabiliyoruz. Bir tiyatroya gitmek için saatlerce Benim gizli öznem aşçı mesela. Bir trafikte geçiriyorsunuz, geriliyorsunuz, tarafım aşçı. Sabah uyandığımda gündem zaten geriyor... Tiyatroyu bugün ne yapacağımı düşünmeden izlerken de gerilerek evlerine gitsinler önce ne yemek pişirsem diye istemiyorum. Tiyatroda mutlu olsunlar. düşünen bir kadınım. Evde de sürekli “Baş Belası”nı dokuz kez izleyen yemek yapıyorum. Ne pişirsem, seyircimiz var. “Sıkıldıkça sizin dünya mutfağından ne öğrensem, oyununuza geliyorum” diyor. Bunlar diye düşünüyorum. çok güzel şeyler. Zeki Müren’le ilgili projem var Ev kadını Yeşim Salkım’la sanatçı Yeşim Salkım birbirini çekiştiriyor mu? Y. Salkım: İşimin ağır basan yanı şarkı söylemek, oyunculuk yapmak. Tiyatrodan da başka bir keyif alıyorum. Biraz anaç ruhlu bir kadın olduğum için sürekli evimde olmak istiyorum. Çocuğunu yetiştiren, çocuklarının kariyerini yapan bir kadınım. Aslında ruhum bu. O yüzden ikilemler yaşarım. Evde olmak isterim ama bulunmam gereken yerler vardır. Bu durum beni mutsuz eder. Bu da kişiliğimde bazı deformasyonlar yaratıyor. Oyunda aşkını dışa vurmakta zorlanan bir karakter var. Aşkın sizdeki karşılığı nedir? Y. Salkım: 43 yaşındayım, aşkın varlığına inanıyorum. Aşk, bana sabretmeyi öğretti. Aşkın kelime karşılığı olarak bendeki yeri sabır... Aşk, heyecanlı duygular, sabırla geliyor. Aşkın insana çok şey kattığına inanmıyorum. Aşk, çiftlerin tanıştıktan sonra birbirlerini kabullenemebilme gücü aslında. Duygularımı çok belli edemem ama duygularıyla yaşayan bir kadınım. Duygularıyla yaşayan insanların kıymeti hep öldükten sonra anlaşılır. Snop, her şeyi isteyen, her şeyi bilen, her şeyle mutlu olamayacak bir kadın profili algısı var bana dair. Aslında böyle olması iyi, bana fazla yakınlaşanların, ulaşanların zarar vereceklerine inanırım. Biraz ulaşılmaz olmak güzeldir. A. Esen: Aşkla karın doymaz diyenlere inat, aşka olan inancını her daim koruyabilenlere selam olsun! demek istiyorum. l Yeni şarkınız için korsan kadın pozu verdiniz. Bu, Madonna’nın 2010’da verdiği pozun aynısı. Madonna’nın bu pozunu çok beğeniyorum. İsteyerek ve bilerek yaptım. Korsan pozunda bir ironi var; “korsana hayır” demek, “emek hırsızlığına son” demek için kadın korsan oldum. Neden albüm çıkarmaktansa, “Duymayan Kalmasın” adlı tek şarkı çıkararak itunes üzerinden satışa sundunuz? Artık albüm koleksiyonerleri azaldı. Albüm yapmak için önünüzde çok değerli bir proje olması lazım, mesela Zeki Müren’le ilgili bir projem var. Zeki Müren şarkıları okuyacağım. Hüsnü Şenlendirici’nin müzik direktörlüğünü yaptığı bir albüm projesi var. Proje albümü çıkaracağız. Bunun dışında tek şarkıların hepsini itunes üzerinden çıkaracağım. Size dair hırslı bir kadın algısı var, doğru diyebilir miyiz? Başarı ve hırs farklı şeyler. Herkes kadar hırslıyım. Hırslı değilim, diyen büyük yalancıdır. Bir şeyi başarmak isteyen herkes mücadele eder. Hırs, insanı yok etmediği sürece güzeldir. Kendi değerleri için başkasının değerlerini yok sayan, insanları bir basamak gibi kullanıp üzerine basarak çıkanlardan değilim. Hiçbir zaman da öyle bir şey yapmadım. l tutturdular. Güvenç’in tek canını şık Mahsuni, Âşık Veysel, sıkan şey ise şu an Hayko ile aynı Bahadır Akkuzu, Barış yaşta olmak istemesi! Çünkü Manço, Cem Karaca, Kazım o zaman yapacakları çok daha Koyuncu, Nâzım Hikmet, Neşet fazla şey olacak! “Hayko bizden Ertaş, Pir Sultan Abdal ve Yavuz biri, adam gibi adam. Benim Çetin... Hepimize birgün bir yerde gençliğimdeki dostlarım gibi... Ne dokunan bu isimler Kurtlalan yazık ki aynı yaşta değiliz! Yoksa Ekspres’in yeni albümü “Göğe çok acayip olurdu!” Kurtalan Selam II” de birarada. Arpej Yapım Ekspres büyük bir macera, acısıyla etiketi ile çıkartılan albümde, Bülent tatlısıyla. Barış Manço’nun emaneti. Ortaçgil, Duman, Emrah Karaca, Büyük ustaların ruhunu taşıyor Fatma Turgut, Hayko Cepkin, Haluk üstünde. Sorumluluğu da büyük, Bilginer, Murat İlkan, Nejat yeni sisteme ve popüler kültüre Yavaşoğulları, Niyazi Koyuncu, direnmesi de bundan. Güvenç Şevval Sam, Umut Kuzey ve Yavuz rock müzik ile arabeskin arasındaki Bingöl, “farklı zaman dilimlerine ait çizginin flulaştığını düşünenlerden. asi çocuklar”ın şarkılarını yorumlayıp Elbette rock müziğin bir felsefe onlar için göğe selam durdular! Biz olduğunu da söylemeden geçmiyor. de Kurtalan Ekspres’in makinisti Çünkü rock müzik kişinin devrimi Ahmet Güvenç’leydik. Yıllara ve ve memleketin düşünce tarzı için şartlara direnen müziklerini ve yeni de faydalı. Her şeyi bir albümü konuştuk. kenara bırakıp “rock’n Güvenç yıllar süren roll’un iyisi kötüsü müzik maceralarında olmaz” deyip orta çok özel bir yerde noktada buluşuyoruz. olduklarını söylüyor, Güvenç’e göre rock selam gönderdikleri müzik bir girdap, kişilere yakışan bu etrafında olmanız bile albümü hayata içine girmeniz için yeterli. geçerebildikleri için de Sürdürülebilir rock çok mutlu. ALİ DENİZ müzik ve rock müzikteki Albümün ilk klibi USLU Hayko Cepkin’in sertleşme sorunu seslendirdiği ve bir ise kolay aşılacak bir Cem Karaca şarkısı olan “Maden durum değil. Elbette müziğin tavırlı, Ocağının Dibinde” adlı parçaya muhalif ve dert anlatan bir yapıda çekildi. “Siz şimdilerdeki bu maden olması gerektiğini söylüyor Güvenç. ocağı karanlığına, giderek artan Albümde Hayko Cepkin’in eskiden çirkinliklere ve iyice yozlaşan insan de Cem Karaca’nın seslendirdiği hoyratlığına aldırmayın. Bu dünyada “Maden Ocağının Dibinde” güzel insanlar da yaşadı” diyor şarkısına geliyor söz. Toprak altında Lemi Özgen de albümün içindeki canlı canlı gömülen gencecik kitapçıkta da... “Göğe Selam II” bir bedenlerden aldığımız haberlerin zaman yolculuğu, bazen hüzünlü bitmesi dileğiyle dinlenmeli bu şarkı bazen de buruk ama her zaman da. Biz Cem Karaca, Barış Manço umutlu. Yorumcular ise sürpriz ile büyüdük. Hayata duruşumuz isimlerle dolu. Mesela Haluk ve sözümüzü sakınmamamız Bilginer’den “Nem Kaldı”, Yavuz bundan. Tabii Güvenç’in en büyük Bingöl ve Cahit Berkay’dan “Uzun mutluluğu ve umudu işte bu yüzden İnce Bir Yoldayım”, Şevval Sam’dan gençler! “Gezi’ye kadar biz boşuna “İşte Gidiyorum” içinizi titreten yaşadık dedim hem kendi adıma şarkılardan. Yavuz Çetin ve Kazım hem de kaybettiklerimiz adına. Koyuncu da albümde anılıyor. Gezi başladı. Herkes örgütlendi. Çok genç kaybettiğimiz bu iki isim Tepkilerini durarak gösterdiler, boşlukları doldurulmayanlardan. zekâları ile oradaydılar. Zekâları ile Güvenç de onların eksikliğinin direndiler. Biz hippiyken 68’de böyle büyük olduğunu düşünüyor, “Yavuz yaşıyorduk. Şimdi ‘benim gençlerim’ ve Kazım’ın yaşaması gerekirdi, diyeceğim, evet, hepsi benim hatta şu an bizimle olmalılardı” çocuklarım. Bunu yaşayabildiğim diyor. Bir de Kurtalan Ekspres ile için çok mutluyum.” l Hayko Cepkin’in yoldaşlıkları www.facebook.com önemli. Çok iyi bir kimya kurtalanekspres İ ATAOL BEHRAMOĞLU Danimarka’dan Türkiye’ye şiir köprüsü skandinav edebiyatını severim. Belki de çocukluğum Kars’ta geçtiği için Kuzey ruhuna, kış duygululuğuna yakınlığım vardır. Bir ülkenin şiiri o ülkenin iklimine herhalde indirgenemez. Fakat iklimlerin sanatın her türü üzerinde etkisi de bilinen şeydir. Böyle başladım ama, bu yazıda sözünü edeceğim Danimarkalı şair dostum Niels Hav şu anda elimin altındaki şiir kitabının birkaç yerinde kış sözcüğü geçmesine ve kısa bir şiiri de “Kış” adını taşımasına karşın benim İskandinav şiiri derken anladığım ya da öyle görmek istediğim şairlerden değil... Ana dili Danca dışında yayınlandığı bir çok dile kısa süre önce “Yasak Meyve” yayınları arasında çıkan “Kopenhag Kadınları” adlı kitabıyla Türkçeyi de katan Niels Hav’a romantik bir şair de denemez… Öyleyse nedir Danimarkalı arkadaşımın şiirinde beni çeken özellikler? Bu konuda düşündüklerimi “Her Yerdeki Şiir” başlığı ile kitaba yazdığım önsözde dile getirmeye çalışmıştım. Bu yazıda oradaki düşüncelerimi yinelemek yerine başka bir yöntem izleyecek, kitabı birkaç kez tıpkı bir şans oyununda gibi rastgele açarak hangisi olursa olsun karşıma çıkacak şiirin bana düşündürdüklerini yazacağım… Çıkan ilk şiir “Taşlar” başlığını taşıyor… Kitaptaki çevirilerin çoğunun başarılı çevirmeni Hüseyin Duygu’nun ve Danimarka şiirini tanımamızda büyük katkı sahibi sevgili Kemal Özer’in ortak çevirisi… Şiir, “Yeryüzündeki ilk nesneydi taş/çoğalmasına izin verdi tanrı onun” dizeleriyle başlıyor… Gerçekten öyle midir? Taş yeryüzündeki ilk nesne midir? Bence şiir bakımından bir önemi yok bunun. Önemli olan şairin (şiirin) gerçeği ve bu ilk dizelerle bizi taş olgusu üzerine düşünmeye, evreni paylaştığımız nesnelerden biri konusunda algı geliştirmeye yöneltmesidir. Şiirin tamamını buraya alamam kuşkusuz… Fakat baştan sona bir kez daha okuduğumda, bu karşıma rastlantıyla çıkan ve ilk bakışta belki de üstün körü okunup geçilebilecek şiirin beni yer yer ürperttiğini itiraf ederim… Niels, çocukluğunda, arkadaşlarıyla birlikte tarlalardan “körpe ekinler arasındaki” taşları ayıklamaya gönderildiği günleri anımsıyor… Fakat sıradan bir taş toplama öyküsü, sıradan bir çocukluk anısı değil bu… Şiir “taşın ruhu”na doğru bir yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu… “Oradaydılar ölü yıldızlardan gelmiş tohumlar gibi/yarı yarıya toprağın içinde/ağırlıkları altında dinlenen/ama hep yukarıya dönük” Şiir ilerledikçe, taşın varoluşuna ilişkin algılarımız güçlenip keskinleşiyor… Ne kadar toplanıp ayıklanırsa ayıklansınlar, çoğalmalarına engel olunamayacağını anlıyoruz… Şu dizelerde ise insanla taşın savaşımına tanık oluyoruz: “bir savaştı bu/çığlık atıyorlardı çarpınca çeliğe/ izliyorduk onları ve buluyorduk/çıkarıp alıyorduk kovuğundan her birini” Ve taş toplamaktan dönüşün anlatıldığı son kıtanın son dizeleri: “böyle vardık sallana sallana tepeye/kazanmış ve yıpranmış, şarkı söyleyemeyecek kadar yorgun/ve düşüncelerimiz taş dolu” Yanılıyor muyum bilmem, bu dizelerle şiir bana kalırsa taşın serüveninden insanın serüvenine dönüşüyor ve antik Yunan ve Latin şiirinden çağdaş şiire ulaşan bilgece bir içerik ve söyleyiş özelliği kazanıyor… Yazıya başlarken kitabı birkaç kez rastgele açacağımı söylemiştim. Daha ilk şiirle bu şansımı tüketmiş oldum. Anlıyorum ki bir şiir kitabı üzerine değil tek bir şiir üzerine bile sayfalar, bazen kitaplar dolusu yazılabilir… Çevirmenleri arasında Murat Alpar, Mustafa Burak Sezer, Gülşah Özer, Efe Duyan, Birgül Oğuz’un da bulunduğu bu şiirler toplamını, Niels Hav’la yapılmış ve kitabın sonunda yer alan söyleşiyi dikkatle, özenle okuyun… Göreceksiniz ki çağdaşımız bu Danimarkalı şair, her biri bir Türkiye ve Türk şiiri sevdalısı olan Henrik Norbrandt ve Eric Stinus’un Danimarka ve Türkiye şiiri arasında kurdukları köprüyü kendi sağlam “taş”larıyla daha bir güçlendiriyor… l [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle