Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 ARALIK 2014 / SAYI 1501 5 Ruhunuzdaki kanseri yenmek mümkün Kanser oldunuz ve ölmeyeceğinizi anladınız. Peki şimdi ne yapacaksınız? Bu soruyu soran pek çok insandan sadece birkaçı Neolife dramaterapinin katılımcıları. Onlar bu zorlu hastalıkla mücadele etmek için birbirlerine destek olmayı ve içlerindeki yaratıcılığı ortaya çıkarmayı seçmişler. Şimdi hep bir ağızdan, “bu hizmet sırf hastalara değil, hasta yakınları için de zorunlu olarak verilmeli” diyorlar. S iz ya da çevreniz, artık o kadar sık duyuyorsunuz ki, kanser olan birilerini. Belki de çağımızın vebası. Kurtulma şans yok mu? Elbete var. Ancak kanserin vücudunuzu terk etmesi geride hasar bırakmayacağı anlamına gelmez. İşin fiziksel boyutu bir yana, kişinin en derin korkularıyla, ölümle yüzleşmesi ve yakın çevresiyle büyük bir sınava girmesi anlamına geliyor bu hastalık. Kanserin zorlu tedavi süreci yanında kişinin DENİZ ruhunda bıraktığı izlerin silinmesi de ÜLKÜTEKİN epey bir zaman alıyor. İşte bu zamanı kısaltmak için, Neolife Tıp Merkezi’nde yapılan drama terapi ve yazı atölyesi çalışmalarına konuk olduk. Psiko Onkolog Elçin Biçer, Dramaterapistler Mana Uygur, Kerem Muslugil ve dört aydır birlikte oldukları grupta, soyadlarını vermek istemeyen katılımcılar, kanserle yüzleşirken yaşadıkları ve kullandıkları sıradışı yöntemleri bizimle paylaştı... Nasıl geldiniz buraya? Gülbin: Burada aslında hasta yakını olarak bulunuyorum, yıllar önce ben de kanser tecrübesi yaşadım. Şanssızlığım, o dönemde böyle bir toplulukla karşılaşmamış olmamdı. Kanser bedensel bir durum, ama duygusal hasarı zannedilenden daha çok. Benim duygusal kanserimin iyileşmesine hocalarımız yardımcı oldu. Kanser tedavisinde, fiziksel tedavi, hastalığı tamamen yok etmiyor diyebilir miyiz? Gülbin: İşin ruhsal boyutu çok daha zorlu. Bu savaşta, size kılıç, kalkan uzatan insanlar olduğunu görüyorsunuz. Bu da özel bir his. RIUS Çİzgİlerle LENİN İspanyolcadan Çeviren: Çiçek Öztek RIUS ÇİZGİLERLE KAPİTALİZMİN KORKUNÇ TARİHİ İspanyolcadan Çevirenler: Nilay Akkurt Barış Yıldırım KARL MARX FRIEDRICH ENGELS ÇİZGİLERLE KOMÜNİST MANİFESTO Çizgiler Rodolfo Marcenaro Çeviri: Nail Satlıgan Yordam Kitap Dramaterapi eğitmenleri Mana Uygur (soldan üçüncü), Kerem Muslugil (soldan dördüncü) ve Elçin Biçer (sağdan ikinci), katılımcılarla birlikte. Fotoğraflar: VEDAT ARIK Hülya: Altı buçuk ay önce kanser olduğumu öğrendim. Her yerde, şunu görüyorsunuz, “Meme kanserine yakalanmamak için, şunu yapın, bu kanser için şunu yapın.” Fakat kansere yakalandıktan sonra ne yapacağınız hakkında hiçbir bilgi yok. Bu sürecin ilk üç ayı evdeydim. Sürekli bunu araştırdım. Türkiye’nin en iyi hastanelerinden birinde ameliyat oldum. Eşim doktor, çevrem tıp uzmanlarıyla dolu. Ancak hiç somut bir öneri gelmedi. Tek dedikleri, “bir psikiyatra git, sakinleştirci yazsın.” Doktorum, “yaşama şansın yüzde seksen, o yüzde yirmiye girmemeye bak” dedi. Bir de “hayatı dolu dolu yaşa” diyorlar. Ya ben zaten hayatı boş yaşamıyorum ki. Geziyordum, tozuyordum. İçkimi de içiyordum... Bir de “güçlüyüm, kendim hallederim” gibi bir tavır var ya, yok o öyle olmuyor! Birilerinin yardım etmesi lazım. Bence kanser hastalarına, bu tip uygulamalar artık zorunlu olmalı. Buraya başladığımda, her şeye ağlıyordum. Sonra, büyük bir gelişim gösterdim. Toplu terapiye de gtimiştim. Herkes hastalığını anlatıyor, ağlaşıyorsun. Burada eğleniyoruz, özgürleşiyoruz. Arkadaş sordu mesela, “bizi burada bir araya getiren ne” diye. “Göt korkusu” dedim. Hakikaten öyle. Ölmekten, yeniden metastas olmasından korkuyoruz. Burada o korkularımızı yenmeyi öğreniyoruz. Ayşin: Sekiz senedir meme kanseriyim. Dört aydır, düşünsel ve davranış olarak kendimi çok daha iyi hissediyorum. Düşüncelerimi paylaşırken, bir hesap yapmaksınızın ifade edebilme rahatlığını yaşıyorum. Kanser ve karınca olmak İşin yazı kısmında, ifade, nasıl bir özgürlü alanı sağlıyor? Mana Uygur: Yazı atölyesinde teknik öğrenme gibi bir durum yok. Tıpkı “dramaterapi”de öğrenme niyeti olmadığı gibi. Kerem Muslugil: Birçok yöntem var, ama biz, nereye zarar vermeden ne kadar dokunabiliriz derdindeydik. Arkadaşlara çok belli sınırlar verdik, ama o sınırlar onları sınırsızlığa götürdü. Hülya: Mesela karınca olmak. Kafka gibi. Aslında bunun kanserle derin bir ilgisi var. Yazarken farkettim, hayatım değişti, karınca oldum. Ayşin: Yüreğinizin köşesinde kalmış kırıntılar ortaya çıkıyor. Ester: Ben de sekiz yıl önce kanserle mücadele ettim. Hepimiz burada, büyük bir travma sonucu birleştik. Tamam bedenlerimiz tedavi oluyor, ama burada da ruhlarımızı tedavi ediyoruz. Farkındalığım çok büyük miktarda arttı. Halk arasında kanser kelimesini söylemeye birçok insan çekinir. İsmi “kötü hastalık”tır. Oysa kanser her hastalık gibi bir hastalık. Burada çok değişik yaşlardan, birbirine yabancı bir grubuz. Ortak paydamız da kanser. Düşüncelerimizi gözlerimizden okuyarak, kimin hüzünlü, kimin neşeli olduğunu tahmin edebiliyoruz. Neşegül: Ben de sekiz sene önce kanserle tanıştım. Şanslıydım, kemoterapi ve radyoterapi olmadan olayı bitirdim. Bir sürü inişçıkış yaşadım. Yazdıklarınızı, burada okuyor musunuz? Neşegül: Evet, 16 haftadır beraberiz, ama yıllardır berabermişiz gibi bir kaynaşma oldu. O yüzden çok rahatız. Her türlü duyguyu çok rahat paylaşıyoruz. Ayşin: Benim hiç unutamadığım bir yöntem vardı. Herkes birbirininin Dramaterapi’de yapılan her şey, birbirine yardım eli uzatmak için. cümlesini tamamladı. Bir keresinde de kendi küçüklüğümüze mektup yazdık. Ester: Beni etkileyense, “kendinizi dev aynasında görmek”ti. Kadın olarak daima, ikinci planda kalmayı öğrenmiş bireyleriz. Hal böyle olunca, kendimizi dev aynasında görünce hepimiz uçtuk. Diana: Ben de çok eski bir hastayım. Bir süre önce, ikinci defa yeniden yakalandım. O anda sadece hastalığı düşünüyorsunuz, ama tedavi bitip normal hayata dönünce, ruhsal olarak, çöktüğümü hissettim. Normalde içine kapanık biriyim. Burada değiştiğimi farkettim. Hülya: Çoğu yerde, işin ticari boyutu öne çıkıyor. Aradığım yerler önce, ücretten bahsediyor. Burayı aradığımda, Elçin hanım, “bakın ücret filan gerekmiyor, gelin bi tanışalım, illa ki geleceksiniz diye bir şey yok” dedi. Dikkatimi çeken buydu. Bu tip hizmetler, hastanın yakınlarına dahi verilmeli. Ben kimseye söylemedim mesela, oğlum bilmiyor. Çünkü onun üzülmesiyle uğraşmak istemiyorum. Arkadaşlarımdan iki kişiye söyledim, ikisi de topukladı anında. Ya “Hülya’cım üzülüyoruz da, bilmem ne de” diye bahaneler. Yalnız da bırakılıyorsun. Gülbin: “Biz seni Facebook’ta görüyoruz, geziyorsun” diyen oldu. Hülya: Facebook’ta, çok aktifim, devamlı resim eklerim, yorum yaparım. Kanser olduğumu duyduğum gün, bütün resimlerimi sildim. Kimseyle konuşmamaya başladım ve altı aydır merak eden bir kişi bile çıkmadı. Elçin Biçer: Dramaterapi ve hastalığa bakış açısı, zaten kişinin sosyal medyada yaşadığı tatmini yaşamasını sağlıyor. Çevremizde, inanılmaz büyük bir sanal gerçeklik var. Burada ise çok özde bir varoluş kuruluyor. Dolayısıyla kendimizi varetme biçimimiz de değişmeye başlıyor. Biz bu değişimi çok güvenli ve rahat bir ortamda birlikte gerçekleştiriyoruz. Bu “tehlikeli” bir iş. O yüzden keşke daha fazla onkoloji alanında çalışmak isteyen dramaterapist olsa. Beni elimde bombayla sokağa attınız Her hasta da böyle bir arayışa girmez. “Zaten kanserim bir de bununla mı uğraşacağım” diye düşünebilir. M. Uygur: Kişi hasta olsun, olmasın, dışavurum bir ihtiyaçtır. O yüzden bu dışavurumun insanlara çok iyi geldiğinin altını çiziyoruz. K. Muslugil: Biz çok duygusal bir toplumuz ya, belli bir eğitimden geçiyoruz, ama şunu gözardı ediyoruz. Ben mutsuzken birinin bana dokunması, ya da oradan çıkacak bir meşguliyet çok önemli. Buraya geldiğimde, o gün orada birisi mutsuzsa ve ben ondan etkileniyorsam ben iyi bir insanım demektir. Hülya: Ameliyatı olduğum hastaneyi aradım, buraya geldikten sonra, “sizde drama terapi yok mu” diye. “İsterseniz, resim derslerimiz var” dediler. “Beni elimde bombayla sokağa attınız” diye cevap verdim. “Ameliyatınızda sorun olursa tekrar arayın” diyebildiler en fazla. l C MY B