Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 EKİM 2014 / SAYI 1489 3 İki parmakla hayata tutunmak Bir hayat düşünün; tekerlekli sandalyeye bağımlı, vücudunda iki parmağı dışında hiçbir uzvunu doğru kullanamayan, hiçbir yaşamsal ihtiyacını tek başına karşılayamayan ama düzgün kullanabildiği o iki parmağıyla iki kitap yazan bir insanın hayatını... Bir başarı öyküsü değil, başarının ta kendisi Ertan Doğan. Kitaplarını sadece iki parmağıyla değil bütün benliğiyle yazıyor aslında. SİNAN TARTANOĞLU H er insanın hayalleri vardır. Kimi insan ulaşır, kimi insan ulaşamaz bu hayallerine. Kimisinin de öyle büyük engelleri vardır ki bu hayallerinin önünde. Önüne çıkan bütün engelleri yıkan birisine “engelli” demek ne kadar doğru bilinmez. Ertan Doğan doğum öncesi kordon dolanması, doğum esnasında beynine yeterli oksijen gitmemesi, erken ve zor bir doğum sonucu Celebral Palsy (beyin felci) hastalığı geçiren bir genç. Kendi durumunu şöyle anlatıyor: “Ben spastik engellilerin en ağırı sayılıyorum. Çünkü istemsiz kasılmalarım (autoit) da var. Bu nedenle beynin ‘yap’ dediğini kaslar ters algılayıp, emrin tersini yapıyor. Yani bir şeye uzanmak istediğimde, kollarım geri çekiliyor en basit anlatımla. Doktorların ‘Bir annebaba demesini bile öğretebilirseniz şükredin’ dediği bir vakayım.” Bütün bunlara karşın Doğan, çeşitli gazetelere köşe yazıları ve iki kitap yazan bir yazar olarak çıkıyor karşımıza. Adımı dünyaya duyurmak istiyorum Gözlerindeki parıltı her şeye karşın geleceğe nasıl umutla baktığını anlatıyor. Kendisini “Ertan Doğan kararlı bir insan, azimli, hırslı, hedefleri olan, bu hedefe koşmak isteyen. Sadece Türkiye’de değil dünyada adını duyurmak isteyen birisi” sözleriyle tanımlıyor... Eski Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan’a Irak Savaşı sırasında “Savaşı durdurun!” diye mektup yazabilecek kadar da cesaretli. Yazdığı mektupta geçen “Belki sığınaklara dahi gidemeyen ve evlerinde bombaların ne zaman üzerlerine düşeceğini bilmeden bekleyen binlerce yürüyemeyen engellileri düşünmenizi istiyorum” şeklindeki cümle dikkatleri çekiyor. ilk okumayazmayı öğrenenlerden birisiydim. Yazarak işlem yapamadığım için özellikle pratik matematik zekâm da çok iyiydi” diyor. Öğretmenin kendisini görmezden geldiğini ve sadece kendisiyle uğraşmak istemediği için bunları söylediğini belirtiyor ve ekliyor; “İnsanların kaçmak kolayına geliyor. Ancak ailem pes etmedi ve gereken her şeyi yaptı. Sonunda öğretmenimin tayini çıktı ve beni anlayan yeni bir öğretmen geldi.” Sınıf arkadaşlarıyla arasının çok iyi olduğunu, hatta bazılarıyla görüşmeye devam ettiklerini söyleyen Doğan, “Oyunlarını benim oynayabileceğim şekilde oynarlardı. Örneğin ben kaleci olurdum onlar da topu ayağıma gelecek şekilde atarlardı” diyor. Futbolu da çok seven Doğan, cep telefonunu da “mouse” olarak kullanıyor. Okuldan ayrılacağı son gün çok üzüldüğünü paylaşan Doğan “İlkokulda birinciydim ben. Birinci olduğum için ödül alacaktım ancak okul ikincisi arkadaşım okula devam edeceği ve okul birincilerine ek puan verildiği için benim yerime başkası birinci yapıldı” diyor. Üç yılda hem ortaokul hem lise Okulların fiziki koşullarının yetersizliği nedeniyle ortaöğretime devam edemeyen Doğan, okuma sevdasından vazgeçmiyor ve üç yıl içinde hem ortaokulu hem liseyi bitiriyor. Bu üç yılın sonunda da kendisine hedef olarak koyduğu Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünü kazanan Doğan, gelecekte yönetmen olmayı istiyor. Yazdığı senaryoları çekmek için kamera arkasına geçmek istediğini de söyleyen Doğan, “Yönetmenlik yapamasam bile senarist olarak bu işin içinde yer almak istiyorum” diyerek, gelecek hayallerini dile getiriyor. En büyük destekçisi annesi Doğan’ın bugüne kadar en büyük destekçisi hep annesi, sınıf öğretmeni olan ve doğum sonrası işinden ayrılan Memnune Doğan oluyor. Doğduğu ilk günden bugüne kadar hiçbir zaman umudunu yitirmiyor. Kendisinin de doğuracağı çocuk üzerine hayaller kurduğunu söyleyen anne Doğan, “Ben hamileyim, özürlü bir çocuk doğuracağım elbette hiç kimsenin aklına gelmiyor. Dünyaya onun iradesi haricinde bir can getiriyorsunuz. Bu canın bir şekilde hayata tutunmasını, ayakları üzerinde durmasını sağlamak sizin mecburiyetiniz” diyerek, bir anne olmanın önemine vurgu yapıyor. Oğlunun durumunun doğum sonrasında doktorlar tarafından anlaşılamadığını ve kendi gözlemleriyle bunu fark ettiğini de söyleyen anne Doğan, hastalığa teşhis konmasının oldukça zor ve uzun zaman aldığını belirtiyor. O günlerde çok sıkıntı çeken anne Doğan’ın gözündeki umut ışığı ise bir an dahi kaybolmamış. İlk aklına gelen “Çocuğumun hayata tutunabilmesi için elimden geleni yapmak zorundayım ve bunları yapmak için zaman kaybetmemeliyim” olmuş. yılının Şubat ayında Doğan’ın babası ile abisinin kurduğu Doğan Yayınları’ndan 1000 adet olarak tekrar okuyucunun beğenisine sunuldu. 312 sayfadan oluşan ikinci kitap roman türündeki “Ölüme Çalım” ise Cevahir Yayınları’ndan Temmuz 2009’da çıkıyor. Doğan, “Ölüme Çalım” kitabı için şunları söylüyor: “Bu eserde kafamda kurguladıklarıma yer verdim. Ve bu eser benimle hayatımla özdeşleştirilerek bazı medya organlarında yer buldu. Fakat bu durum yanlış, bu eser sadece kurguladıklarımı içeriyor.” “Ben de Varım” kitabının ikinci baskı için kapak tasarımını da Doğan’ın kendisi yapıyor. Telefonunda oluşturduğu mesajlarla yazdığı kitapların her birini yılda 2025 sayfa, ayda 12 sayfa, haftada 6570 satır, günde 23 satır yazarak ortaya çıkarıyor. Zorlukla oluşan sayfalar Hayallerini, kırgınlıklarını, kızgınlıklarını, hırslarını, umutlarını kısacası benliğini anlattığı ilk kitabı “Ben de Varım” önce Etki Yayınları’ndan 2006 yılının Temmuz ayında basıldı. Kitap, stokları tükendikten sonra, 2011 Ertan Doğan’ın en büyük destekçisi annesi Memnune Doğan. Hatta oğlu ölmek istediğinde ona bir şok yaşatmak için eline tarım ilacını alıp “sana bir teklifim var, önce kendim içeyim sonra sana içireyim, ikimiz birden ölelim” diyecek kadar da cesur. Ölmek istedim İlkokulu Bursa’da okuduktan sonra İzmir’in Dikili ilçesine yakın bir sahil kasabasına yerleşen aile, Doğan’ın hayatındaki dönüm noktasını burada yaşıyor. Anne Doğan, o günleri şöyle anlatıyor: “Ertan henüz 18’ine gelmemişti. Biz o zamana kadar yapacağımızı yaptık, başka bir yol düşünemedik ve günler boş bir şekilde geçmeye başladı. 18 yaşına gelince, büyük bir bunalıma girdi, kendisini sorgulamaya başladı. Yaşamın farkına vardı, kendisine belki iyileşirim gözüyle bakıyordu. O yaşına kadar kendisine bakılması, her ihtiyacının giderilmesi belki de hoşuna gidiyordu.” Tam bu sırada Ertan Doğan, sözünü kesiyor annesinin ve o günleri kendisi anlatmaya başlıyor: “Her şeyin farkındaydım ama ümit vardı hep, yürüyebilme ümidi. Daha sonra o ümidimi de yitirdim ve baktım ki hayat tekerlekli sandalye üzerinde geçecek. ‘Ölmek istiyorum’ dedim. Bunalıma girdim, yapmak istediğim hiçbir şeyi yapamıyorum, asalak gibi yaşıyorum, sürekli anneme bağlıyım, onun elinikolunu bağlıyorum diye düşünmeye başladım.” Sonra sözü tekrar anne Doğan alıyor, ölümle yaşam arasında geçen o dakikalardan söz ediyor:“Bir şok yapmalıydım. Kalktım tarım zehrini önüne koydum ve içmek istiyorsan iç dedim. O da ‘Ben nasıl içeyim, içemem ki’ dedi. Bunun üzerine ben de ‘Biliyorum bunu da benden isteyeceksin ama ben böyle bir şeyi yapamam, seni nasıl zehirlerim. Ama sana bir teklifim var, önce kendim içeyim sonra sana içireyim, ikimiz birden ölelim’ dedim. O zaman da ya sen ölürsen ben kalırsam ne yaparım diye düşündü. ‘Benim hayallerim vardı, gazeteci olmak istiyorum, yazar, yönetmen olmak istiyordum’ dedi. ‘Benim de hayallerim vardı. Evet, sen sırtına çantayı takıp muhabir olamazsın. Ama oturduğun yerde kitap yazabilirsin. Sen söylersin ben de yazarım’ dedim ve bu şekilde yazma serüvenimiz başladı. Şu an yapabildiği iki şey var, sol elinin iki parmağıyla bir televizyon kumandasını kullanmak, bir de telefon kullanmak. Kullandığı telefona mesajlar yazarak yazılarını, kitaplarını oluşturuyor.” Tüm hayallerimi gerçekleştirdim 18 yaşına gelene kadar kitaplarla arası bozuk olan Ertan Doğan’ın şu an ise yayımlanmış iki kitabı, çekilmiş bir kısa film senaryosu, gazetelerde çıkan birçok yazısı bulunuyor ve üçüncü kitabı da hazırlık aşamasında. İnsanların engelleri kafasında yarattığını, aslında kendileri dışında hiçbir engellerinin olmadığını söyleyen Doğan, istendiği zaman nelerin başarılabileceğinin de kanıtı. Doğan, “O güne kadar sadece hayallerim vardı. Ama şimdi tüm bu hayallerimi gerçekleştirdim” diyor. l İlkokul öğretmeni “geri zekâlı” dedi Bütün bu zorlukları yaşarken en azından bir anısı olsun diyerek oğlunu okula götürüyor anne Doğan. İlkokulda yaşadığı her günün ayrı bir anıdan oluştuğunu söyleyen Ertan Doğan da okuldaki iki gününü unutamadığını söylüyor. Öğretmeninin kendisine “geri zekâlı” dediğini söyleyen Doğan, “Oysa sınıfta SELÇUK EREZ Köprü’ye yeni isim eni Boğaz köprüsünün adının “Yavuz Sultan Selim” olacağı açıklandığından bu yana Alevi vatandaşlarımız tepki gösteriyorlar. Neden? İdrisi Bitlisî’nin “Selim Şahnâme”sinde yer alan bilgiye göre Selim, kırk bin Aleviyi öldürtmüş. Gerçek bu sayıdan az mıdır çok mudur? Tartışmalar sürüyor. Gerçek ne olursa olsun, bu ülkenin halkının önemli bir bölümünü oluşturan Alevileri rahatsız etmenin ne yararı var? Tutulacak tek yol bu köprünün adını değiştirmektir! Peki, kimin adını vermeli? Artık ebediyatımızdan önemli kimseleri de öne çıkarmanın zamanı gelmiştir. Elli liraların üstünde resmi olan Fatma Aliye Hanım gibi kimsenin bilmediği değil, edebiyatımızın gerçekten önemli birinin adı verilmeli bu köprüye. Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Selahattin Özel, “İşine geldi mi ‘Ben Alevileri, Hazreti Ali’yi severim’ der, Yunus Emre’den şiir okur. Öyleyse o köprüye Yunus ismini neden vermiyorsun” diye sormuştu. Köprülerin en eskisini tiye alan, “Sırat kıldan incedir Kılıçtan keskincedir Varıp anın üstüne Evler yapasım gelir” diyenin adını verir mi? Vermez! O köprüyü, “Kıldan köprü yaratmışsın , Gelsin kullar geçsin deyu” diye eleştiren Kaygusuz’un adını? Onu da vermez! Orhan Veli? Bu şairimizin de güzel bir köprü şiiri var, ama “Galata Köprüsü” şiirinde, “Kiminiz düdüktür, öter;” Y der; bakarsın seninki alınır! Sonra “Kiminiz dumandır, tüter” de der. İlk köprünün açılışında Amerikalı komedyen Danny Kaye davul çalarken binlerce insan köprüyü geçmeye kalktığında köprü salıncak gibi sallanmaya başlamış, herkes paniklemişti. Haldun Taner, bu görülmemiş kargaşa ve düzensizlik konusunda yazdığı yazıda “Boğaz köprüsü, söyledikleri gibi Avrupa’yı Asya’ya değil, olsa olsa Afrika’ya bağlayacaktır!” demişti. Böyle eleştirenlerin adını da köprülere vermezler. Öyleyse hangi edebiyat büyüğümüzün adı verilsin? Fuzuli’nin! Neden? Prof. Abülkadir Karahan, Fuzuli konusunda en ayrıntılı çalışmayı yapmış kimsedir: “Fuzuli” başlıklı eserinde onun, “Klasik edebiyatımızın.. eşsiz bir kalp şairi, dünya edebiyatının mistik bir sanat dehası” olduğunu söyler. Araştırmacıların tümü Fuzuli’nin klasik Türk şiirinin en büyük şairlerinden biri” olduğunu doğrulamışlardır. Köprüye Fuzuli adını vermekle, Alevi vatandaşlarımızın kırgınlığı giderilmiş olur; çünkü Fuzuli “Beng ü Bade” adlı mesnevisini Şah İsmail’e takdim etmiştir ve bu eserinde Hz. Ali’yi de övmektedir. Üçüncü köprüye “Fuzuli” demenin oldukça önemli bir nedeni daha var: Bu köprünün “fuzuli” olduğu yani “gerekmediği” de belirtilmiş olacaktır! l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: Utku Çakırözer Yazıişleri Müdürü: Ayşe Yıldırım Başlangıç Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt /İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr @cumdergi C M Y B