22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 19 OCAK 2014 / SAYI 1452 BALE BİR AŞKTIR... P erde açıldığında üç boyutluymuşcasına içine çekiyor dekor sizi; Kadim ağaçlar, köy evleri, dağların ardında batan güneş... Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin Ana Sahnesi burası. Geçen hafta, AKM’den sonra büyük bir sahnede, hınca hınç dolu bir salonda seyircinin karşısına çıktı İstanbul Devlet Opera ve Balesi dansçıları. Romantik balenin, AKM’den sonra ilk defa tekrardan orkestrayla sahnelendiği bir temsil vardı; bir köylü kızı ile nişanlı olduğunu gizleyip onunla aşkın dansına tutuşan kontun hikayesinin anlatıldığı Giselle. Aşk, hayalkırıklığı, ölüm, vicdan azabı ve intikam... Giselle rolündeki Deniz Zirek ve Kont Albrecht’e can veren Melih Mertel, İstanbul Devlet Bale’sinin parlak dansçılarından ikisi. Onlarla Giselle’i, dansı ve hayatı konuştuk.... İlk temsili 1841’de yapılmış bir oyun Giselle, “Beyaz bale”nin en iyilerinden. 150 yılda yüzlerce kez sahnelenmiş. Türkiye’de ilk sahneye konuluşuysa, 1964’ü buluyor. On yıl aradan sonra, bugün bu oyunda yer almaktan mutlu Zirek ve Mertel. “Zorlu Center’de sahnelediğimiz ESRA temsilden büyük zevk AÇIKGÖZ aldık” diyor Mertel, “Çok hasret kaldık büyük salonda temsil yapmaya. İlerde de desteklemeye devam ederler umarım baleyi. Keşke AKM de dünyaya örnek olabilecek bir sahne yapılıp bir an önce açılsa”. Dramatik yanları çok yüklü bir eser, Giselle. İlk bölüm gerçek dünyada olanları anlatıyor, ikincisiyse ruhların dansını. Rollerine hazırlanmak için Giselle’in yerliyabancı temsillerini izlemiş Zirek ve Mertel. “Ben daha çok tekniksel yönünü düşünüyorum başta” diye lafa başlıyor Mertel, “Bana yakışacak hareketleri seçiyorum. Ufak bir kol hareketi bile fark ettirebiliyor dansta. Sonra dramatik öğeleri koymak daha kolay. Bir de ben dramaturji yüklü baleleri daha çok seviyorum. İçine daha kolay girebiliyorum”. Zirek de aynı yoldan geçiyor, ama o bir eserin eski temsillerindeki her bölümüne bakma taraftarı değil, “Mesela” diye örnekliyor, “Giselle’in çıldırma sahnesinde, aklımda kalanlar bana yardımcı olacaktır ancak taklit etmekten ziyade, daha çok içimdeki dramaturjik yanları çıkarmaktan yanayım. Sahnede yapmacık olmamalı hiçbir şey”. Mertel için sahneye adım atmak başka bir boyutun kapısından geçmek gibi, “Eğer gerçekten provalarda her şeyi oturttuysam vücuduma, dramayı, tekniği hatmettiysem, sahneye adım attığımda başka bir boyuta geçtiğimi hissediyorum. Sadece dans ve benim olduğum bir boyut. Tamam, bir seyirci var ama onları hiçbir zaman net görmemişimdir” diyor. Romantik balenin önemli eserlerinden Giselle’i İstanbul Devlet Opera ve Balesi dansçıları on yıl sonra yeniden sahneye taşıdı. Aşk, hayal kırıklığı, ölüm ve vicdan azabının dans şöleniyle sunulduğu bir eser bu. Giselle ve Kont Albrecht’e can veren Melih Mertel ve Deniz Zirek anlatıyor... Fotoğraflar: GARBİS ÖZATAY DENİZ ZİREK Alkışın keyfi başka İlkokul üçte Yıldız Alpar Özel Bale Okulu’na başladım. Bir gün bir bale temsilinden çıkınca anneme, “Ben de sahnede dans etmek istiyorum” dedim. Annem de “Konservatuvar eğitimi alman lazım” dedi. “Tamam” dedim, “ben her an sahnede olmak istiyorum”. Mimar Sinan’ı bitirdim. İstanbul Devlet Opera’ya girdiğimin ikinci senesinde, on yıl önce yani 22 yaşımdayken de Giselle’i oynamıştım. Önümde çok büyüklerim vardı, ama direktörlerim, baş koreograf güvenip beni üçüncü kast yazdı. Hayal gibiydi... Okuldayken çok gençsiniz ve birşeyleri öğreniyorsunuz ama tam olarak farkında değilsiniz. Şu anda farkında olarak dans ediyorum. Hatamı kendim bulabiliyorum, bu çok keyif veriyor. Sahnede olmanın keyfiyse bambaşka. O alkışları duyunca diye başlayacağım, çok kitsch olacak, ama hakikaten çok büyük bir haz veriyor insana. l Aslında herkes aynı hareketleri, teknikleri öğrenerek sahnede var olsa da, bazısını iyi, kiminiyse onlar gibi daha da iyi yapan ne peki? Mertel için üç şartı var: “Doğuştan bir şansı olması gerekiyor fiziksel anlamda, çünkü bu yüzde 50 artı kazandırıyor. Disiplinli, doğru ve bilinçli çalışmak çok önemli. Ben ders başlamadan bir saat önce gelirim, ısınmamı yaparım, en geç çıkan da ben olurum. Okul zamanı güvenlik görevlileri anneme, siz bu çocuğa bir yatak getirin, derlerdi. Bu meslek çok özveri istiyor. İyi olmak istiyorsanız bazı şeylerden ödün vermeniz gerekiyor”. Zerik’i, bir dönem İstanbul Devlet Bale’de neredeyse tek başına kaldığı halde şikayet etmeden çalışmaya devam ettiren de işte bu özveri: “O dönem her temsilde rol almak zorunda kaldım. Çok yoruldum, hatta aralarda başka kimse yok mu, diye yakandığım oldu, ama çok şey öğrendim. Ne kadar çok sahneye çıkarsanız o kadar iyi. Ben başrol dans ediyorum Giselle’de, ama başka temsilde kordo bale dans etmekten gocunmuyorum. Çünkü ne kadar dans ederseniz o kadar çok şey öğreniyorsunuz. Egonuzu yenmeniz lazım”. Peki ya hayat, bu çalışma temposunda onu ne kadar yakalabiliyorlar? “Şu anda benim için önemli olan bale. Bir şey kaçırdığımı düşünmüyorum. Çalışıyorum ve temsilim güzel geçtikten sonra en büyük mutluluk bu oluyor. İşkolik de değilim, gezmesini de, eğlenmesini de bilirim” diyor Mertel. İkisinin de hedefi net; “yaptıkları işin hakkını vermek”! Hep daha iyisinin yapılabileceği düşüncesi; onları ilerlemeye itekleyen bir güç. O yüzden her günün 67 saatini çalışarak geçirmekten yakınmıyorlar. Aynı anda üç temsil için çalışıyorlar şu an mesela. “Ben oldum, diyebileceğiniz bir nokta yok çünkü bu sanatta” diyor Mertel, “Başarılı olduğunuz noktaya gelmek için çok emek sarf ediyorsunuz ve geliyorsunuz, ama o noktada kalmak zor, o yüzden de devamlı çalışmanız gerekiyor. Yoksa ben oldum, deyip de durursanız bir anda aşağıya inersiniz”. Korkularına gelince; Zirek en çok “yaşı ilerlediğinde avantajlarının dezavantaja dönüştüğünü göremeyip ki onu görmek için elinden geleni yapacağını ısrarla vurguluyorsahneye çıkmak”tan korkuyor. Mertel’in korkusu da aynı; “Sahneden ayrılacağım yaşın bilincine varamayıp rezil olmaktan korkuyorum”. l MELİH MERTEL Sevmeden bale yapamazsınız Baleye başlamam annem sayesinde oldu. 11 yaşımdayken konservatuvar sınavları olduğunu duymuş, hiçbir eğitimim yoktu, ama beni o sınavlara soktu. Sınavları geçince babama bahsetti. Babam subaydı, “Asker adamın balet oğlu mu olur” dedi. Destek vermedi başta, ama şimdi çok mutlu oluyor beni izlerken. Benim baleye aşkımsa, konservatuvarla başladı. Bu meslek benim için vazgeçilmez. Sevmeden yapılacak bir şey değil zaten, çok çalışma gerektiriyor. Mezun olduktan sonra 20002007 sezonuna kadar Antalya Devlet Opera Balesi’nde çalıştım. İlk dans etmemi sağlayan Elif Poyrazoğlu’dur, önümü açtı. Gerisi iplik söküğü gibi geldi. Gerçekten tırmayalarak ilerledim, çalışarak geldim buraya, çalışan herkesin de kazanacağına inanıyorum. Master yapmak için İstanbul’a gelince İstanbul Opera’sına tayin oldum. 20122013 sezonunda burs kazanıp, Washington Bale’de dans ettim. Amerika iyi bir deneyimdi. Her şey profesyonel. Seyirci her zaman full. l Herkes bir gün “Gönüllü Köle” olabilir N ükleer Başlıklı Kız, rock müziğin derdi olan gruplarından. Türkiye’nin Seattle’ı Ankara menşeililer, milatları 2005 yılı. Fazlasıyla dinlenebilir müzik yapıyorlar. Grubun omurgası vokalde Billur Yapıcı ve gitarlarda Tansel Tuna. İlk albümleri “1”i 2010’da yayımlanan grup şimdi “Gönüllü Köle” ile döndü. Ankara menşeili grupları oldum olası seviyorum, orası benim için Türkiye’nin Seattle’ı gibi. Ruhları farklı oluyor. Ne dersiniz? Evet, Ankara’ya Seattle benzetmesi yakışıyor! Bu şehirde çok müzisyen yetişiyor ve sonra bu şehri terk ediyor. Özellikle öğrencilik yıllarında amatör bir ruhla başlayıp sonra okulunu bırakıp, okuduğu bölümü unutup hayatını profesyonel olarak müzikle geçiren birçok insan çıkıyor Ankara’dan. İlk albümden sonra üç yıl geçti. Nasıl geçti, neler oldu ya da olmadı? Olan en güzel şey aslında ikinci albüm, olmayan şeyse yeteri kadar zaman. Hızlıca akıp giden zamana yetişmeye çalışıp savaş veriyorsunuz ama boşuna! Çünkü zaman her zaman sizden bir adım ileride. Bu albümün kafamızda ki zamanlaması bir yıl önceyken, imkânsızlıklar ve zamansızlıklar yüzünden yeni çıkarabildik. Tabii belki de çıkması gereken doğru zaman buydu, bekleyip göreceğiz… Nükleer Başlıklı Kız’ın ikinci albümünün ismi “Gönüllü Köle”. Şarkılar buram buram yalnızlık kokuyor. Üretim sürecinde planlanmayan, sonradan ortaya çıkan bu durum fazlasıyla dinlebilir bir albüm doğurmuş. Grup, ilk albümün başarısından sonra geçen üç yılda da müziklerine epey şey katmış. ALİ DENİZ USLU Söz ve müzik ağırlığı ilk albümde dengeliydi. Akustik duyulan, kana karışın bir tavrınız vardı. İkinci albümde tren makas değiştirmiş gibi. Neydi derdiniz? İlk albümde de şimdi de tek derdimiz duygularımızı iyi ifade edebilmek! Belki üçünü albümde tren makas değiştirmez, belki raydan bile çıkabilir… Müzik bu, her şey mümkün. “Gönüllü Köle” yalnızlığın paylaşılmadığını gösteren bir albüm. Kırıcı ve biraz da yıkıcı ama umutlu. Kimler gönüllü köleler? Gönüllü Köle albümündeki şarkılar aslında anlattığı yalnızlığıyla çok gerçek. Yani sözleri okurken gözünüzde şarkılarda geçen cümlelerin çoğunu canlandırabilirsiniz. Bu bizim için önemli bir ayrıntı. Albümde planlanmayan sonradan ortaya çıkan bir yalnızlık teması var. Şarkıların tümünü bitirdikten sonra dışarıdan biri gibi albümü dinlediğimizde fark ettiğimiz bir ortak nokta bu. Biraz daha büyüdüğümüz bir albüm, biraz daha hayatı fark ettiğimiz bir albüm Gönüllü Köle. Zaten sanırım herkesin hayatında gönüllü köle olduğu ya da ne sebeple olacağını kestiremesek de gönüllü köle olacağı zamanlar var! Müzikle sözleri ayırdığımızda ikisi de tek başına varolabiliyor müziğinizde. Bu son dönemde yakalanmayan bir yetenek. Nasıl bir söz evreniniz var? Bir şarkıda hem sözlerin hem müziğin uyumlu olması ama bir yandan ikisinin de ayrı karakterleri olması gerektiğini düşünüyoruz. Aynı aşk yaşayan bir çift gibi, ikisinin de kendi iç dünyaları ve karakterleri vardır ama bir aradayken mutlu ve uyumludurlar başka kimseye ihtiyaç duymazlar. Yeni albümdeki düet önemli. Seksendört grubunun vokali Tuna Velibaşoğlu ile güzel bir ortaklık kurmuşsunuz. Nedir hikâyesi? Bu şarkının melodisini bulduktan sonra sözlerini hiç düşünmeden düet olarak yazmak gerek diye düşündük çünkü şarkının kimyası bir erkek bir kadın istiyordu ve yapınca doğru bir karar verdiğimizi anladık. Tuna da bizim çok yakın arkadaşımız olduğu için, şarkının melodisine ve o bahsettiğimiz kimyasına en çok yakışacak isimlerden biri yanıbaşımızda dururken başkasını düşünmeye gerek yok deyip, Tuna’ya teklif ettik o da kabul etti. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle