Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 1 EYLÜL 2013 / SAYI 1432 Zayıflığımı bildiğim için güçlüyüm Oscar ödüllü aktör Jean Dujardin yeni filmi Möbius’de büyük bir casusluk hikâyesinin başkarakterini canlandırıyor. Möbius, sevdiği ve inandığı pek çok şeyin büyük bir yalandan ibaret olduğunu fark eden bir adamın hikâyesini entrika ve tehlikelerle dolu bir coğrafyada anlatıyor. ALİ DENİZ USLU k Par o im Max Otobüste bir rock yıldızı DENİZ ÜLKÜTEKİN İ ngiliz indie rock camiasının yıllanmış şarap kıvamındaki gruplarından Maximo Park, Rock’n Coke’un en özel ziyaretçileri arasında. Cumartesi akşamı Coca Cola Sahnesi’nde izleyicilerle buluşacak grubun vokali ve aynı zamanda öncüsü olan Paul Smith’le konser öncesi bir telefon görüşmesi yaptık. Saat farkından dolayı oldukça erken bir saatte kendisiyle konuşmamıza karşın oldukça heyecanlı ve samimi bir ses bulduk karşımızda... Sanırım şu sıralar konserden konsere koşuşturuyorsunuz? Nasıl bir his? İstanbul’a enerjiniz kalacak mı? Kesinlikle. Aslında oldukça garip bir durum. Bunca yıldan sonra hala alışamadığımı bile söyleyebilirim. Her akşam farklı bir yerde aynı heyecanı yaşamak ve izleyiciye yaşatmak zorundasınız. Özellikle turneler sırasında oldukça or bir durum. Ben de elimden geldiğince gittiğim yerlerde kafamı boşaltmaya çalışıyorum. Şu sıralar ABD’de turnedeyiz. Burada kaldığımız yerde oldukça sakin bir ortam var. Kalkıp göl kenarında yürüyüş yapmaya gidiyorum. Bu tip şeyler insanın kendini yenilemesi için oldukça önemli olmalı. Devamlı yolda olmanın insanın yaratıcılığını tetiklediği yönündeki efsane sizin için de geçerli mi? Bir insan yaratıcıysa, yaratıcıdır. Benim için yolda olmak günlük hayatımda zaman bulamadığım pekçok yeni şeyi keşfetmek için bir süre aslında. Bir kitap, film ya da belgesel bile olabilir. Aslında kendimi rahat hissettiğim herhangi bir yer beni yaratıcı kılabilir. Öte yandan dediğim gibi yolda kendinizi eğitebileceğiniz bir şeyler bulmanız ve gerçekten yaratıcı olup olmadığınızı görmeniz bir hayli ilginç bir deneyim. Son albümünüz The National Health’in önceki albümlerle farklılık ve benzerlikleri nelerdir? Albümde, yeni sesleri de kullandık, en temel fark bu, diyebilirim. Biraz da radikal bir değişim oldu. Seksenlere yakın ritmleri kullandık, özellikle klavye seslerimiz oldukça değişik oldu. Aslında grup olarak yaptığımız da bu. Her albümde ileriye bir adım daha atmak. Öte yandan dinleyicilerin bildiği Maximo park tarzına yakın şarkılarımız da var. Zaten kariyerimiz boyunca genelde az ama sıkı bir hayran kitlemiz olmuştur. National Health da onları pek hayal kırıklığına uğratmış görünmüyor. Şarkıların duygusal açıdan oldukça iyi olduğunu düşüüyorum. Bazen yenilik yapmak isterken işin hisle alakalı kısmını kaçırabiliyorsunuz. Bizim açımızdan ilk albümden beri oldukça dengeli bir durum söz konusu. National Heatlh’da da bunların hepsi var. Piyanolar, keman,, rock’n roll, hayal kırıklıkları, hepsi heyecan verici. Araba kullanmak yerine toplu taşımayı tercih ediyormuşsunuz, doğru mu? Evet. Çünkü araba kullanamıyorum. Newcastle’da öğrenciyken öğrenme şansım vardı. Ancak kaldığımız yerle kampüs arasında bizi taşıyacak servisler vardı ve açıkçası çok da ihtiyacım olmuyordu. Yine de bu ve bezeri ayrıntıların sizin diğer rock yıldızlarına göre daha halktan biri imajı çizmenize sebep olduğunu söyleyebilir miyiz? Kesinlikle. Bence müzik yapmak biraz da kendiniz olabilmenizle alakalı. Sıradan biri olmak bana bir çeşit koruma sağlıyor. Açıkçası şarkı sözlerim genelde sokakta ya da otobüste insanların arasındayken şekillenmeye başlıyor. Ben işçi sınıfına mensup bir aileden geliyorum ve yaşantımda da çok fazla şey değişmedi. Maximo Park’ın hikâyesi başlayalı neredeyse 13 yıl olmuş ama grup hâlâ taze, yeni bir şeyler çağrıştırıyor. Fazla ihtiraslı olmak, bazen grupların çabuk sıkılmasına sebep oluyor. Mesela The Rakes gibi mi? Evet, kimse hakkında kırıcı olmak istemem, ama uzun ve başarılı bir müzik kariyeriniz olsun istiyorsanız., herkesten önce kendinizi mutlu etmek zorundasınız. Biz bu rock’n roll kilşelerinden olabildiğince uzak durmaya çalışıyoruz. İstanbul’da yaz başından beri yaşanan olaylar malum. Siz de konserinizde bununla ilgili bir sürpriz hazırladınız mı? Bence zaten son albümümüz bu yaşananlarla ilgili bir hayli fazla mesaj içeriyor. Dediğim gibi ben de işçi sınıfından geliyorum ve toplum içinde yaşanan haksızlıkları oldukça iyi biliyorum. Bu açıdan evrensel bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Şarkılardaki ruh hali de izleyiciye çabucak geçecektir. İnsanların gündelik yaşamları içinde bir şeyleri protesto edebilmesinin en iyi yollarından biri de müziktir zaten. Biz de grup olarak insanları harekete geçirecek sözlerin peşinden koşuyoruz. Öte yandan İstanbul konserimiz bizim açımızdan çok daha faydalı olacaktır. Böylece insanlarla konuşup, gerçekleri medyadan değil de birinci ağızlardan öğrenme şansına kavuşacağız. l O scar ödüllü Jean Dujardin bu kez tehlike, entrika ve ihtiras dolu bir casusluk hikayesi Möbius’da başrolde. Yönetmenliğini ve senaryosunu Eric Rochant yazdığı filmde Dujardin’e Cécile De France ve Tim Roth eşlik ediyor. “Möbius” 13 Eylül’de beyazperde de olacak. Nasıl projeye dahil oldunuz? Projenin yaratıcısı Alain Attal senaryoyu bana verdi. Sadece “Elimde birşey var, o kadar kötü değil. Bunu okuyabilir misin?” dedi. Sanırım ilk anda çok fazla tutulmamıştı ve özel bir beklenti yoktu. Ben ise her zaman duyguları dinlerim. Casusluk türünün önemli bir mihenk taşı olan Patriots’un yönetmeni Eric Rochant ile tanışmadan önce de senaryoyu üç kez okumuştum. Ona güvendim ve onunla bu tarza iyi bir başlangıç yapabileceğimi düşündüm. Neydi sizi çeken? Senaryonun dilindeki titizlik! Casusluk filmi akşsız olmaz, bu film de bunu iyi kurguluyordu. Ben de senaryonun çok nadir görülen şekilde sıkı ve çok iyi inşa edildiğini fark ettim. Eric Rochant’ın hikayeyi geliştirmek için inanılmaz araştırma yaptığını hissediyordum. Bir aktör olarak ona güvendim ve o onun hikayesi olduğu için gitmek istediği yere gitmesine izin verdim. Çünkü yönetmen öncelikle kamerasıyla oyuncuyu arar. Nasıl bir karakter canlandırdığınız Moïse Lioubov? Karakterim bir uşak ve bir hırsız. 15 yaşındayken suça bulaşıyor. Hayatı hapishanede geçmiş. Sonra Cherkachin onu kanatları altına alıyor ve bir göreve gönderiyor. Hayatını yaşamak için izin verdiği anda istediğini alıyor. Yaşamını eğlenceli hale getiriyor, bu konuda endişeleri var ama yine de her zaman bir çözüm buluyor. En sonunda arkadaşlarının, sevdiği kadının ve kendisinin de yalan olduğunu fark ediyor. Sonunda Moïse’in garip bir şekilde Eric Rochant’la benzer olduğunu fark ettim. Kendini ben yapmıştı. Mesleğini duygularıyla karıştırdığı görülüyor. Bu kendinizle özdeşleştirdiğiniz bir durum mu? Herkesin meslek hayatı ve duygusal yaşamı arasında bir denge kurması gerektiğini biliyorum. Benim yaşamım söz konusu olduğunda elbette seçimim hayatımdan yana. Peki, gizli ajan karakterini oynamak sizin için başka kapılar açtı mı? Aslında ben tam anlamıyla bir gizli ajan olmak istemedim. Zorlu hayatı olan birinin tecrübelerini yansıtmak için çalıştım. İşin insanı boyutunu sağlayan da buydu. Bu yaklaşım sayesinde doğru filmi doğru noktada tutabildik. Bu iyi bir aşk filmi mi? Nicole Garcia’nın “A View Of Love” filminde aşk ve tutku hakkında çok şey öğrendim. Ama bu filmde de aşk hikayesi çok göz önünde. Cécile de France ile oynamak nasıldı? Cécile’in inanılmaz açık ve naif bir tarzı var. Role hazırlanırken “kendi kadınlığımı da gizlemeyeceğim” dedi ve en çok da kendisi gibi oynadı. Aramızda iyi bir kimya tuttu sanırım. Tim Roth hakkında ne düşünüyorsunuz? Bence karakter Tim Roth’a değil, o karaktere hayat veriyor. Onu böyle şaşırtıcı bir aktör yapan da bu. Roth, yüzünün, yürüyüşünün ve oyunculuğunun farkında. Rusça sahneleri için bir diyalog koçu ile çalıştınız mı? Evet, fonetik çalıştık. Ben sadece diyaloglarımı ezberlemiştim ama Ruslar yoğun şekilde taklit yapmamı tavsiye etti. Ben de sıklıkla Rus aktörleri çalıştım. Eric Rochant nasıl bir yönetmen? Çalışmalara başladıktan sonra çok iddialı bir yere geldik ama zamanımız azalmıştı. Bu yüzden zamanı iyi kullanırken epey yorulduk. Rochant ise esnek bir yönetmen, önerilere açık. Ben onun bu film ile köklerini bulduğu izlenimine vardım. Son olarak Oscar kazanmak sizde neyi değiştirdi? Değişiklik hissetmedim! Sanırım ben bir şeylerin değişmesini istemedim. Elbette proje seçmekteki lüksüm için mutluyum. Hala öğrenecek çok şey olduğunun ve bu zayıflığı bilmenin önemli olduğunu farkındayım. Ben genç bir oyuncu değilim! Bu yüzden 40 kadar ödülüm olduğu için harika hissediyorum. l Mutlu pop şarkıları yapıyoruz vrupa’nın en büyük KPop festivali, İstanbul Ülker Sports Arena’ya, 7 Eylül’de, Güney Kore’nin genç yıldızlarını, rengarenk şovlarını ve hepsi birbirinden enerjik şarkılarını getiriyor. İşte bu gruplardan biri de Beast. Grup, Yoon Du Jun, Jang Hyunseung,Yong Junhyung, Yang Yoseob, Lee Gi Kwang ve Son Dongwoon’dan oluşuyor. Grup, Ekim 2009’da ilk albümleri “BEAST Is The B2ST” ile çıkış yaptı. İlk albümleri “Fiction and Fact”i 2011 yılında yayımladılar. İlk Japonca çıkışlarını “Shock” ile yaptılar. İşte anlattıkları... Son albümünüz “Hard to love, how to love” ile büyük ilgi gördü. Kpop tarzı içinde kendinizi nerede görüyorsunuz? Yaptığımız müzikler aslında birçok tarzı buluşturuyor. Bu çeşitlilik Kpop tarzı için A Beast’in bir de çizgi romanı var, romanda grup üyeleri birer süper kahraman... de geçerli. Yeni albümümüzde de temelde dans ve elektronik müzik var diyebiliriz. Şarkılarımızın çoğunda R&B ve dans öğeleri var. Farklı öğelere rağmen özetle mutlu pop şarkıları yapıyoruz! Hem Kore’de hem Japonya’da fırtınalar yaratan bir “boyband” olarak siz dünya listelerinden hangi grupları beğeniyorsunuz? Bütün gruplardan ve başarılı yıldızlardan öğreneceklerimiz var. Bize sıklıkla “One Direction” ile ilgili sorular yöneltiliyor, açıkçası biz onları da beğeniyoruz. Ama konserlerle çok yoğun bir programımız var, sizinle buluşmadan önce üst üste Japonya’da iki konserimiz vardı; yarından sonra tekrar Japonya’ya gidiyoruz, tamamen kendi şarkılarımızla ve konserlerimizle çok yoğun bir dönem yaşıyoruz. Japonya’daki büyük başarınız ortada ancak Türkiye’de de hızla büyüyen bir hayran grubunuz ve sizlere büyük bir ilgi var, peki bu ilgiden de haberdar mısınız? Bu ilgiyi yeni yeni duymaya başladık ve çok mutlu oluyoruz. Türkiye’ye hepimizin ülkece hissettiğimiz çok yakın bir bağımız var, şarkılarımızın da gittikçe daha çok ülkede ilgi görmesi bizi çok keyiflendiriyor ama Türkiye’deki hayran grupları için çok daha fazla heyecanlanıyoruz, 7 Eylül’de İstanbul’da bağımız daha da çok kuvvetleniyor olacak. Ünlü bir grup olarak ayrıca çizgi romanınız da var, nedir hikâyesi? Çizgi romanda doğaüstü güçlerimiz var ve süper kahramanlar olarak tarif ediliyoruz, bizim için de çok eğlenceli. Çizgi roman da şarkılarımız gibi hem eğleneli hem yüksek enerjili. Çizgi romandaki süper kahraman hallerimizin oyuncak figürleri de var. Lady Gaga hayranlarına canavarlar diyor, peki sizin hayranlarınıza “güzel” diye hitap ediyor oluşunuz nereden geliyor? Grubumuzun ismi Beast ve biz de “Beauty and the beast” (Güzel ve Çirkin) hikâyesi üzerinden hayranlarımıza “güzeller” diyoruz. l C M Y B