02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 25 AĞUSTOS 2013 / SAYI 1431 Kore’nin Beyonce’si olarak adlandırılıyor. Ailee, 7 Eylül Cumartesi günü Ülker Sports Arena’da gerçekleşecek olan KBS Music Bank’te Kore’nin diğer önemli grupları Super Junior, Beast MBLAQ, FTISLAND, miss A ile birlikte sahne alacak. İşte hikâyesinin kısa bir özeti... “A’s Doll House” büyük başarı kazandı. Kayıtlar nasıl geçti? Kayıtlar dokuz ay sürdü birçok şarkı kaydettik ama en iyilerini bu yeni mini albüm için ayırdık. Sanırım yaz olduğu için insanlar daha hareketli dans şarkıları dinlemeyi tercih ediyor. Bu yüzden kısa sürede çok büyük bir başarı elde etti son şarkılarım. 21 yaşına kadar Amerika’da yaşadınız ama kariyerinize Kore’de başlamak nasıl gelişti? Müdürüm can sıkıntısından YouTube’a yüklediğim bir videoyu gördükten sonra benimle iletişime geçti ve seçmelere katılmamı istedi. Seçmelerden sonra eğer istersem birlikte çalışabileceğimizi söyledi, bu yüzden ben de hemen gittim. Büyürken Kpop dinlerdim. Fin.K.L, SES’in birçok şarkısını. O zamanlar Koreli bir şarkıcı olmayı istiyordum. Şarkıcı olmaya ne zaman karar verdin? Gerçekten hatırlamıyorum. Çocukken sahneye çıkmışlığım çoktur. Sahnedeki en eski hatıram yedi yaşımdaydı. İlk kez koroya katılmıştım. Genelde ilk sene solo vermiyorlardı, ama seçmeleri geçtim. Ve New Jersey’de düzenlenen bir yarışmada solo kısmımı söyledikten sonra ‘Yılın Solisti’ ödülünü bile kazandım. Büyük ihtimalle şarkı söyleyerek kazandığım ilk ödüldü. Söylediğim şarkı ise Les Miserable’ın I Dreamed A Dream’iydi. Birlikte çalışmayı hayal ettiğiniz sanatçılar var mı? Chris Brown ile çalışmayı çok isterdim onunla düet yapmayı hayal ediyorum. l Kore’nin Beyonce’u İstanbul’da DEVRİM EGE Güney Kore’nin en önemli KPop sanatçılarının yer aldığı “Music Bank” konseri, Türkiye’de ilk kez bu yıl 7 Eylül’de lker Sports Arena’da gerçekleşecek. Güney Kore’nin Beyonce’u olarak bilinen Ailee de bu konserde sahne alacak. A my Lee gerçek ismiyle Lee Yejin 30 Mayıs 1989’da doğdu. Bilinen sahne adıyla Ailee, YMC Entertainment bünyesinde Güney Kore etiketiyle albüm çıkartan aslında KoreliAmerikalı bir sanatçı. İlk single albümü “Heaven” ı 8 Şubat 2012 de çıkarttı. BİRİLERİNİN ADAMI OLMAMIZA GEREK YOK DENİZ ÜLKÜTEKİN Ş ükrü Özyıldız, Uçurum’da bir fahişe için karısını terk eden avukat olarak dikkat çektikten sonra, şimdi Star’da Benim Hâlâ Umudum Var dizisiyle bir anlamda jönlük deneyimi yaşıyor. Lafını esirgemeyen bir Yaz sezonunun biraz sönük geçen televizyon ekranının ilgi çeken isimlerinden biri Şükrü Özyıldız. Benim Hâlâ Umudum Var’da fakir oğlan olarak karşımızda. Oysa hikâyesi canlandırdığı karakterin tam tersi. Oyunculuk için aile şirketini terk etmiş. isim Özyıldız, bunu bitmek bilmeyen özgüvenine, özgüvenini de İzmirliliğine veriyor. Hikayesini kendisinden dinleyelim. Siz de İzmir’den İstanbul’a gelen genç ve başarılı oyunculardan birisiniz sanırım. Buna bir furya diyebilir miyiz? Sizi diğerlerinden farklı kılan nedir? Farklıyım, çünkü benden bir tane daha yok, yanlış mıyım? Senden de bir tane daha yok. Yerleşmiş bi algı vardır ya, “bu duygunun reaksiyonu budur” diye, ben ondan sıyrılıp tamamen kendi özgün yorumumu katıyorum. Zaten mesele de bu. Tabii dizide bunu mümkün olduğunca seyirci algısına ters köşe yaratmayacak şekilde yapıyorum. O yüzden belki“benden bi tane daha yok” derken biraz daha ciddi olmaya hakkım var. İzmir’e gelirsek, orası sanatsal aktivitelerin az olduğu bir şehir, İstanbul’la kıyaslayarak söylüyorum bunu, ama aynı zamanda en çok sanatçı çıkaran şehir. Sanırım buna karşı açlığımızı kusacak özgüvene sahip olduğumuz, daha doğrusu bu şekilde yetiştirildiğimiz için kendimizi sanatımıza daha özgür adayabiliyoruz. biraz karışık mı oldu? Şöyle diyeyim, biz İzmirliler özgürlüğün biraz daha fazla farkındayız. bir çok İzmirli hayatının bir dönemimde özgürlüğünü kanıtlamak ister. Ayrıca biraz daha az utanıyoruz galiba. Oyunculuk çalışmalarında da bu sizi bir adım öne geçiriyor. Oyuncu olmak için aile şirketinden ayrılmışsınız. Bu kararı alırken ailenizin tepkisi ne oldu? Tersi bir karar verseydiniz sizi nasıl bir gelecek bekliyor olurdu? Babam başta karşı çıktı. Ancak dediğim gibi ben özgürüm ve karşı çıkmalar beni biraz daha yüreklendirdi, ki o da zamanla kırıldı ve bana destek olmaya başladı. Ters bir karar vermedim. Çünkü çok yoğun hissediyordum içimdeki oyunculuk aşkını. Fakat işler yolunda gitmeyebilirdi tabii ki. O zaman yolunda gidene kadar zorlardım. Benim de süper bir keşfedilme hikâyem yok. Bayağı “audition” üstüne “audition”la aldım rolümü. uçurumdaki Tolga rolünü de. Uçurum’da hayat kadını için ailesini terk eden bir karakterdiniz: Böylesi aykırı bir kararı kendi hayatınızda da verebilir miydiniz? Orada başka parametreler de vardı, ama Tolga karısıyla mutlu değildi. Kayınpederinin şirketinde eziliyor ve kimseden bir destek bulamıyordu en başta kendi karısından. O kadar basit değil yani. Tolga, anı ve kendi hislerini es geçip ona yüklenmiş sıfatları bir görev bellemişti.Ben bu noktaya kadar gelmezdim. O yüzden aynı şey değil. Ben anı yaşamanın önemini farkettim. Benim için önemli olan o anda nehissettiğim ve neye ihtiyacım olduğudur. Başka da bişey umrumda değil aslında. Benim Hâlâ Umudum Var’dan biraz bahsedebilir misiniz? Sizce klasik yaz dizileri çöplüğüne gitmeme şansı ne kadar? Artık sezon diye bişey kalmadı. Sürekli diziler başlıyor ve bitiyor. Yaz dizisi bana biraz “çerez” imajı veriyor ki “Benim Hâlâ Umudum Var” projesi öyle bi proje değil. Biz devam ediyoruz. çok sağolsunlar seyirciler de bunu istiyor, onları gözardı edemeyiz. Evet hikâye klasik bir hikaye gibi görünse de biz onu çok zenginleştiriyoruz. Kurgu olarak fakir kızzengin çocuk hikâyesi ama benim karakter yorumumda bunun hiç bir önemi yok. Bu da çift katmanlı bir durum yaratıyor. İşin güzelliği de tam olarak burada başlıyor. Oyuncu hikâye anlatan insandır aslında. Hepimiz karşılaşmışızdır bir fıkrayı biri anlatır çok gülersiniz, ama biri anlatır tebessüm bile edemezsiniz. Ben öyle diyorum: Siz bu hikâyeyi bir de benden dinleyin bakalım Kamera önünde kimi oynarsanız oynayın özgüveni yüksek bir haliniz var. Acaba gerçek hayatta özgüveniniz yüksek mi? Yoksa ekraana yasıyan haliniz mi bu? Özgüvenim yüksek. Özgüven bu işin temellerinden biri bence. Özgüvenini yitirirsen enerjin düşer. Enerjin düşerse oynayamazsın. Gezi Parkı olayları sonrası yandaş oyuncular ve yandaş olmayanlargibi bir algı oluştu. Siz, oyuncular ve sanat dünyası hakkında yaratılan bu ortam hakkında bir şey söylemek ister misiniz? Gezi parkı olaylarıyla ilgili o kadar çok şey söylemek isterim ki... “Saygı istiyoruz” dedik sadece bu. Bu kadar kutuplaşma ve nefret niyedir? “Sizbiz”, “onlarbunlar” gibi laflar duyuyorum. İşimizi iyi yapmak için birileriyle iyi geçinmek zorunda değiliz. Sadece işimizi yapsak yeter. Bunu bir farkedelim önce, ve bize bunu mecbur kılana, zorbalıkla almaya çalıştığı gücü vermeyelim yeter. l yıl önce yazıldı. İçinde yaşadığımız toplumun gittikçe baskı altına alınması, nefes alabildiğimiz alanın süratle daralması gibi konular herkes gibi bizi de yıllar öncesinden beri rahatsız ediyor, bu konuda ses çıkarmamız ve derdimizi anlatmamız gerektiğini düşünüyorduk. O duygularla yazılan bir şarkı. Ülkede son iki aydır yaşanan uyanış gerek kuralları koyanlara gerekse tüm dünyaya bu ülkenin düşünen ve hisseden insanlarının baskıya boyun eğmeyeceği ve sadece kendilerinin değil toplumun her kesiminin haklarını sonuna kadar savunacakları mesajı vermesi bakımından bir örnek oldu. Yaşanan olayların yarattığı sosyal travma daha da devam edecek gibi görünüyor. Kural koyucuların anlaması gereken şey ise artık yeni bir dünya düzeni var ve herkes bir diğerinin seçim ve yaşam şekline saygı duymak durumunda. Geçmişte yaşanan acıların giderilmesi geçmişle intikam duygusuyla hesaplaşmak olmadığı gibi ortaçağ kafasının da ne bireylere ne de topluma bir fayda getirmeyeceği aşikâr. “Foma Rock” diyebileceğimiz bir tavrınız var. Dinleyince hemen fark ediliyorsunuz. Peki, öncelikleriniz neler müziğinizde? Birincil önceliğimiz hiç bir şekilde hesap kitap yapmadan içimize sinen müziği yapmak. İkincisi ise yaşadıklarımızı yazmak. Bir araya geldiğimizde herhangi birimizin baskın olduğu değil ‘ortak’ bir ses çıkartmak için yola koyulduk ve bunu becerebildik! Rock müzik Türkiye’de bir muamma, hem sertleşme sorunu var hem de poplaşma. Nedir bu konudaki yorumlarınız? Aslında sertleşme ve poplaşma sorunu olmayan birçok üretim yapılıyor memlekette ancak yeraltından çıkamıyor bir türlü. Ana akım medya her nedense hâlâ bunlara yer açmıyor. Durum böyle olunca da göz önüne sadece diğer örnekler çıkıyor. Bugün bazı müzik televizyon kanalları ve radyoları “popüler” olmayan şarkıyı asla çalmıyor. Sonra da ‘Sektör çöktü’ diye şikâyet ediyorlar. Peki siz çalmazsanız nasıl tanınacak o şarkı? Müziğe de hızlı tüketim malzemesi muamelesi yaparsan sonra sektör gelişmiyor diye şikâyet etmeyeceksin zira o sektörün bir dişlisi de sensin dostum! l Bu daha başlangıç müziğe devam! ALİ DENİZ USLU Foma grubu sessiz ama derinden emin adımlarla müziğine devam ediyor. “Zagazuga” isimli yeni parçalarını da yayımladılar. Zagazuga “Gezi” olaylarından üç yıl önce yazılsa da kehaneti doğru bir şarkı. Çünkü Zagazuga, yaşadığımız toplumun gittikçe baskı altına alınması, nefes alabildiğimiz alanın süratle daralması ve bu konuda ses çıkarmamız gerektiği üzerine bir çığlık! V okalde Evren Uysal, davulda Murat Tümer, basta Batur Yurtsever, gitar ve klavyede Dağhan Kök’ten oluşan Foma’nın “Ağzımda Tabanca” albümü kırgın ve öfkeli bir hissiyata sahip ama asla umutsuz değil. Zaten Foma’yı yaratan da bu umut. “Ağzımda Tabanca” çok şeyi anlatıyor ama derdini bir de sizden dinleyelim? “Ağzımda Tabanca” her birimizin yaşadığı sevinç, coşku, hayal kırıklıkları, bireysel ve toplumsal travmalar ve kalp kırıklıklarının neticesinde geldiğimiz noktayı anlatıyor. Öyle bir an geliyor ki nefes alamaz oluyorsun ve işte o anda attığın çığlık “Ağzımda Tabanca”. Sesini duyan oluyor mu? Sen duydun mesela. Bazıları duymuyor, diğerleriyse duysa bile duymamış gibi yapıp yoluna devam ediyor. “Ağzımda Tabanca”da anlaşılabilir bir sound ve söz dizimi var. Nasıl bir süreçten geçtiniz de bugüne geldiniz? Biz tanıtım EP’miz “Foma”yı 2008, ilk albümümüz “Albüm”ü de 2009’da yayımlamıştık. Albüm kayıtlarının bitiminden piyasaya çıktığı zamana kadar olan süreçte de boş durmadık ve üretim devam ediyordu. O şarkıları da 2009 sonbaharında kaydettik ve aslında “Ağzımda Tabanca” Ocak 2010’da her şeyiyle hazırdı ancak iki buçuk sene sonra Mayıs 2012’de piyasaya sürdük. “Al büm” toplamda daha karmaşık duyguların derlendiği bir duygu bütününü yansıtıyordu ve bugün hâlâ zevkle ve gururla dinlediğimiz bir albüm oldu. “Ağzımda Tabanca” ise daha direkt, kırgın ve öfkeli olduğumuz bir dönemi anlatıyor. Şarkılarınız coşkulu ve öfkeli. Ne yaşıyorsanız onlarda bulmak mümkün. Nasıldır üretim süreciniz? Tüm müzikleri birlikte ortaya çıkartıyoruz. Her hafta en az 2 gün düzenli olarak stüdyomuzda bir araya gelir bazen saatlerce çalar, bazen de sadece sohbet eder aletlere o gün elimizi bile sürmeyiz. Foma’nın temelinde yatan ve bizleri bir arada tutan şey en çok iyi dost olmamızın yanı sıra birbirimizden sonsuz keyif de almamız. “Zagazuga”ı yayımladınız şimdi de. Son iki ayımızın özeti bu şarkı ve klip. Sizin için nasıl geçti bu günler? Zagazuga Gezi olaylarından üç C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle