Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
McCarthycilik öldü yaşasın AkCarthycilik Ergenekon’un her yere konduğu günlerde “Ama bu McCarthycilik” denmişti. Fakat Emniyet Genel Müdürlügü’nün “Sırdaş Polis” projesi ile McCarthy’nin pabucu dama atılacak gibi. Hele bir “ Sırdaş Polis” projesi yaşama geçsin bizim öz, milli AkCarthy modelimiz nasıl da taklit edilecek? Mc Carthy yaşasa kıskanırdı. M uhbirlik hele devlet adına yapılıyorsa bu topraklarda hiç yadırganmaz. Alışıktır yurdum insanı. Nice evlatlarını iktidar sahiplerine yaranmak için gammazlayarak ölüme göndermiştir. Baskı dönemlerinde muhbirlik bir zenaat koluna dönüşür. Koşullar değiştiğinde de muhbirlik pek çok ata sanatımız gibi tarihe karışır. Muhbir ihbarının karşılığında da bir şey de almaz. Bila bedel yapar zenaatını ama yine de muhbirlik diğer ülkelerdeki kadar yaygın değildir bizde. Çünkü aynı zamanda üşengeçtir bizim insanımız. İhbar için kalkıp 155’e telefon edeceksin ya da imzalı mektup yazacaksın, önce karakola sonra savcıya gideceksin, ifade vereceksin. Bir sürü gereksiz bürokratik işlem. Üstelik ihbar ettiğin kişiyle yüz yüze gelme ihtimalin var. Gerçi AKP iktidarı döneminde bu mesele halloldu gibi. Gizli tanık kapsamına alındın mı, ihbar edilenle yüz yüze gelme riskin yok. Bir başka mekândan sinevizyon yöntemiyle ifade verebiliyorsun. Görüntünü MİYASE mozaik deseni ile kaplıyor, sesini değiştiriyorlar filan. Üstelik İLKNUR ihbar ettiğin konu ile ilgili belge melge de istenmiyor ama yine de uğraş dur. Duruşmalara git, sanık avukatlarının lüzumsuz sorularına cevap ver, hakaretlerini dinle. Ne gerek var? “Ben ihbarı yaparım gerisine karışmam abi” desen olmuyor. “Bu işi kolaylaştıracak bir sistem kursalar herkes ihbarını oturduğu yerden yapsa ne güzel olur aslında” diyen müstakbel muhbirlerin hayali gerçek oldu. “Ben ihbarı yaparım gerisini karışmam abi” diyenler sesinizi nihayet iktidar duydu ve bu sorunu kökünden çözecek hazırlıklara başladı. Kamu hizmetleri ile ilgili pek çok konuda bürokrasi azalmasa da ihbarcılık konusunda büyük bir devrim yaparak bürokrasi tümden kaldırılıyor. Artık birilerini ihbar etmek için ne 155’e telefon etmeye gerek var ne dilekçe yazmaya ne de karakola gitmeye. Üstelik yaptığın ihbar nedeniyle teşhir olma riskin de sıfır. Devlet her sokağa bir ihbar kutusu koyacak, sen de istediğin kişi için artık hangi konuda ihbar edeceksen şu günlerde “Gezi Parkı eylemlerine katıldı ya da akşamları tepemizin üstünde tencere çaldı” türünden ihbarlar işleme konması açısından daha garantili meraklılarına duyrulur bir kâğıda birkaç satır yazıp o kutuya attın mı işlem tamamdır. Artık gerisi devletin işi. Yazdıklarının doğru olması da gerekmiyor. Seni kızdıran biri varsa ihbar et gitsin uğraşsın. Sözgelimi ev sahibin enflasyon oranının üzerinde mi zam istiyor ya da her yıl ki “evi boşaltın kızım gelecek” numaraları mı çekiyor ihbar et gitsin. Muhbir vatandaşlarımızın bu hayalinin gerçekleşmesine az kaldı. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı tarafından üzerinde çalışılan ve adına “Sırdaş Polis İhbar Noktası” denilen proje yaşama geçirildiğinde, mahallelerde taksi çağırma zili gibi ihbar kutuları kurulacak, herhangi bir suça şahit olan vatandaş, ihbarını bu kutuya sesli ya da yazılı olarak bırakacak. Vallahi yaşasaydı dünyanın görüp görebileceği en büyük muhbir McCarthy, Türklerin bulduğu bu proje nedeniyle hasetinden çatlardı. AkCarthycilik McCarthyciliği bu proje sayesinde tarihin çöplüğüne atacak gibi görünüyor. Bu yöntem McCarthy’nin bile aklına gelmemişti. Eğer gelmiş olsaydı Elia Kazan gibi muhbirler de ifşa olmayacak ve dünya önünde yaptıklarından dolayı “utanıyorum” diye günah çıkarmaz zorunda kalmayacaktı. Ne zaman bir ülkede ihbarlar nedeniyle cadı avı başlatılsa hemen akla McCarthy geliyor. Bizde de Ergenekon oparasyonları kapsamında hükümete ne kadar muhalif varsa toplanması sırasında yine akla merhum McCarthy gelmişti. Sahi kimdir bu McCarthy? Eski kuşaklar onun şeceresini muhakkak biliyordur ama biz genç kuşaklar için bir anımsatma yapmak istedik. ABD’de, 1917’den 1920’ye kadar süren ve “First Red Scare” adı verilen komünizm korkusu 1950’lerde yeniden hortlamıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile Sovyetlerin Doğu Avrupa’da etkinlik kurmasının üzerine bir de atom ve hidrojen bombası üretimine geçmesiyle ABD’nin korkuları marazi bir hastalık haline dönüştü. Bu korkuyu kullanan aktörler de piyasaya çıkmakta gecikmedi. Bunlardan birincisi bir kasaba politikacısı olan Joseph Raymond McCarthy, ikincisi ise onun en büyük destekçisi FBI’nın değişmez şefi Hoover’dı. McCarthy, hırslı bir politikacıydı. Amacına ulaşmak için her yolu mübah görüyordu. Amacına ulaşmak için önce Demokrat Parti’ye yanaştı, yüz bulamayınca bu kez Cumhuriyetçilerin kapısını çaldı. Son derece dürüst olan rakibine karşı çok çirkin bir kampanya yüreterek onu saf dışı bırakan McCarthy, deniz piyadesi olarak girdiği savaşta masa başında görev yaptığı halde silah kuşanmış pozlar verdiği fotoğraflarını seçim kapmanyasında kullanmaktan çekinmeyecekti. 1946’da Senato’ya seçilen McCarthy, asıl çıkışını 1950’den sonra yakalayacaktı. Parti içinde hızla yükselmesi için kullanacağı önemli bir argüman vardı: Komünizm aleyhtarlığı. İlk çıkışını “Elimde ABD Dışişleri’nde yuvalanmış 250 tescilli komünist olduğunu gösteren bir liste var” diyerek yapan McCarthy, biraz Charlie Chaplin sıkıştırılınca indirime giderek komünistlerin sayısını 57 olarak açıklamış daha sonra da bir kişinin bile adını veremeyecek duruma düşmüştü. Ama muhbirlikte hız kesme niyeti yoktu senatörün. Bu kez John Hopkins Üniversitesi Uzakdoğu Uzmanı Owen Lattimore’un Dışişleri’ndeki komünist çetenin başı olduğunu yumurtalayacaktı. Bu konuda Senato’da özel bir komite kurulacak ancak FBI’nın bile hakkında hiç bir kanıt bulamadığı Lattimore aklanacaktı. Çok geçmeden McCarthy, bir skandal açıklamaya daha imza atacaktı. ABD’nin BM temsilcisini ve Arthur Miller bazı senatörleri, komünistlerle bağlantı kurmakla; II. Dünya Savaşı’nın politikaya atılan generalleri Marshall ve Eisenhower’ı da “komünistlere karşı mücadelede etkin olmamakla” suçladı. Hızını alamayan McCarhy ve FBI Başkanı Hoover, tüm ülkede önce komünistleri, sonra da tüm muhalifleri susturmaya yönelik cadı avı başlatacaktı... Gözaltılar, tutuklamalar, görevdan almalar on yıl boyunca tüm hızıyla sürecek, içlerinde Charlie Chaplin, Arthur Miller, Orson Welles’in de bulunduğu yüzlerce aydın ve sanatçı, bu “av”dan nasibini alacaktı. Bu sanatçılardan Charlie Chaplin gibi bazıları, ülkeyi terk etmek, bazıları da Elia Kazan gibi asılsız bir şekilde en yakın arkadaşlarını ihbar etmek zorunda kalacaktı. Yıllar sonra, Elia Kazan’a arkadaşlarını ihbar etmesi sonucu pişman olup olmadığı sorulduğunda “Utanıyorum... Utanıyorum...” diyecekti. Dünyadan habersiz Amerikan halkı yıllardan beri beslendiği komünizm korkusu nedeniyle McCarthy’nin söydekilerine koşulsuz inanıyordu. Cumhuriyetçiler de bu durumu kullandılar. 1953 yazında, komünizm sempatizanlarından sonra sıra kütüphanelerdeki komünist propagandası yapan kitapların ayıklanmasına gelmişti. McCarthy’nin, hazırladığı listelerdeki kitaplar toplanıp yakıldı. 1954 başında, McCarthy’nin ABD ordusunu hedef alması onun sonucu da getirdi. Ordu sözcüleri McCarthy’nin, yardımcıları için, kanun dışı yollarla askerlikten muafiyet temin etmek istediğini söyleyerek karşı saldırı başlattılar. Bir saldırı da basından geldi. CBS’den Edward R. Murrow, 1954’te “Joseph McCarthy Raporu” adlı bir dosya haberi televizyonda yayınladı. Bu yayında senatörün bütün kirli çamaşırları orta yere saçıldı. Artık Cumhuriyetçiler de ondan kurtulmak istiyorlardı. Senato, 1954’ün Aralık ayında McCarthy’nin bazı eylemlerini kınayan bir kararı, 76’ya karşı 22 oyla onayladı. Bu olay onunun sonunu getirdi. Artık yapayalnız kalmıştı. Kendini içkiye verdi ve karaciğer yetmezliğinden 1957 yılında öldü. l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın / cumdergi@cumhuriyet.com.tr C M Y B