02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Çığı başlatan ıslığı Başbakan çaldı G rup Yorum 1985 yılından beri susmayan bir çığlık. Grup üyeleri defalarca gözaltına alındı, tutuklandı. Albümleri toplatıldı, konserleri iptal edildi, konser salon sahipleri tehdit edildi, bilet dağıtanlar gözaltına alındı... Baskılara, zulümlere rağmen hiç durmadı Grup Yorum, geri adım da atmadı. Sessizleştirilen, susturulanların, körlerin ülkesinde hep bir ses, hep bir ışıktı özgürlüğe dair. Geçen hafta da “Barikatın ardı vatandır” sloganıyla Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’ndeydiler. Biz de Grup Yorum’dan Caner Bozkurt ve Seçkin Taygun Aydoğan ile konuştuk. En son Suriye konseriniz epey eleştirildi? Derdiniz neydi ve ne oldu? Caner: Suriye çok uzun zamandır takip ettiğimiz ve konser yapmak için fırsat kolladığımız bir yerdi. Suriye’de emperyalizmin işgal planlarından da önce oradan birçok dostumuz vardı. Hep yakın ilişki içindeydik zaten, Suriye bize her anlamda çok yakın. Hem kültürel yapı, hem de halkların mücadelesi açısından çok önemli bir ülke. Dediğim gibi emperyalizmin son yıllardaki planları bizi Suriye ile daha da yakınlaştırdı. Orada halkın tavrı net, kararlılık can pahasına sürüyor. Bu, bizim için önemli. Çünkü ülkemiz böyle değil. Türkiye’de gizliden bir işgal var. Esad’ın yönetimini nasıl yorumluyorsunuz? Caner: Esad yönetimini ister beğenin beğenmeyin, bugün dünyada yapılmayan bir şeyi yapıyor. Bir lider olarak emperyalizme karşı direniyor. Bizce desteklenmesi gereken bu. Evet, Suriye’deki devrimciler daha özgür ve demokratik bir ülke istiyor. Esad’ı da istemiyorlardı ama Amerika’nın planları, Türkiye ve Katar’la işbirliğine girmesi bütün bu kesimleri Esad’ın yanında topladı. Biz bunu gün gün takip ettik. Hükümeti protesto edenler artık hükümletin yanında. Çünkü tehdit büyük. Esad ve halk bunu çözecek. Kimse bir yere “demokrasi götürmesin” Çünkü götürülenin ölüm, gözyaşı, acı, açlık Fotoğraf: VEDAT ARIK Türkiye’de Grup Yorum’dan önce ve Grup Yorum’dan sonra diyebileceğimiz bir dönem var. 1985 yılından beri susmayan bu çığlık, halkın sesiyle büyümeye devam ediyor. Yıllar içinde Yorum üyeleri sahneler kadar, mahkeme salonları, meydanlar ve de cezaevlerindeydi. Onlara göre Türkiye’deki zulüm ve baskı da ne AKP ile başladı ne de onunla bitecek ama çığı başlatan ıslığı da Başbakan çaldı. ve yoksulluk olduğunu gördük yıllarca. Bizim devrimci sanatçılar olarak da misyonumuz gerçekleri müziğimizle anlatmak, insanlar arasında bağlar kurmak. Grup Yorum’un sahnesi, mahkeme salonları ve meydanlar oldu çeyrek yüzyıldan uzun tarihinde. Seçkin: Grup Yorum’dan önce ve Grup Yorum’dan sonra diyebileceğimiz bir dönem var Türkiye’de. Bizim derdimiz müzikten fazlasıydı her zaman. İlk günden bugüne değişenler neler? Seçkin: Bizim için ve genel olarak da değişen bir şey yok! Bu kötü bir hareketsizlik. Tabii insanların iradesi değişti, gelişti. Ama bu zulüm ne AKP ile başladı ne de onlarla bitecek. Türkiye sömürgeleşti, çok uzun zamandır da faşizmle yönetiliyor. Belli insanlar bu faşizminden nemalanıyor, diğerleri de paylarına düşen şiddeti alıyorlar. Biz de aldık. 21 albüm, yüzlerce dava, içeride olanlar, girip çıkanlar... Seçkin: Baskı şekil değiştiriyor. Bazen konserlerimiz yasaklanıyor, konser salon sahiplerimiz tehdit ediliyor, bilet dağıtanlar gözaltına alınıyor. İçeride olan dostlarımız da var hâlâ. “Gezi Direnişi” önemli bir dönüm noktası. Bu ülkenin Doğu’sunun olduğunun farkında olmayanlar, Doğu’daki gelişmeleri hep bu medyadan izleyenler. Uzun yıllar nasıl kandırıldıklarını ve neleri ıskaladıklarını gördüler. Seçkin: Şimdi “burjuva basın”, siz “ana akım” medya diyorsunuz, artık onların yalanlarına halk inanmıyor. Bir de Başbakan’ın üslup sorunu halkı kışkırttı. Ama ezilenler büyür, baskı büyütür ve çoğaltır. Onun bize kattığı güç inanılmaz oldu, çığı başlatan ıslığı Başbakan çaldı! Caner: Konserlerimizde biz bu kitleyi görüyorduk, halk hep bizimleydi. Çünkü halkın sorunu ilk baştan bu yana bağımsızlık ve özgürlüktü. Gezi Direnişi’nde Atatürk’lü Türk bayrağı ve BDP bayrağı ile yan yana koşan, sembolleşen bu görüntü Türkiye’ydi. İşte böyledir direniş; öğretir, safları netleştirir. Peki, Gezi Direnişi sonuca ulaştı mı? Caner: Bu kıyameti koparan kadınlar ve çocuklardı. Geri adım da atmadılar. Halk oradaydı. Çözümlenmesi, deşifre edilmesi gereken bir şey bu. İnsanlar haklarını almadan bitirmeyecek, bitmiyor da zaten. Devrimcilerin halkı politize etmeleriyle bu süreç sürmeli. Aksi takdirde insanlar unutmaya zorlanacak. Toplum hükümetin yalanlarına kanalize edilmek isteniyor. Zaten düşmanca tavırlar sergileyen bir iktidar var. Halkı ikiye ayırıyor ve biat etmeyen tarafa polisiyle, basınıyla cephe almış durumda. “Polisle empati kurmak lazım” diyorlar, “hayır ALİ DENİZ öyle bir şey yok!” USLU Polisin aleni bir şekilde insanları katletme arzusu var. Bunun ismi böyle konulmalı. “Polis de emir kulu, aslında onlar da bunu yapmak istemiyor” demek riyakârlıktır. Orada insanlar polis vahşeti yaşıyor. Daha ne olması lazım! Seçkin: Benim sanatçım, benim polisim, benim valim... Tüm bu “benimler” de buna hizmet ediyor. Bir de sanatçılar var tabii, gazı almak için kullanılan sanatçılar. Ama devrimci sanatçılar halkın çocuklarıdır. Ne Gezi eylemine ne de başka olanlara ve olacaklara. Geçen hafta “Barikatın ardı vatandır” sloganıyla Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’ndeydiniz. “Barikatın ardı vatandır” konseri de bu güzel halka bir selamdı. Aşk ve umutla dolu bir albüm ESRA AÇIKGÖZ Çiğdem Erken, “Kız Kafası”ndan sonra ikinci albümüyle karşımızda; “İstanbul Kızı”. Duru sesi ve huzur verici piyanosunu bizler için çalıyor. Yine içindeki aşkın peşinde bir kadın ve meraklı bir kız çocuğu haliyle çıkıyor karşımıza. Ama bu sefer daha umutlu yarınlara dair, ona bu umudu yaşatan tüm “çapulcular”a teşekkür ediyor albümünde. Biz de Erken’le Ada Müzik’ten çıkan “İstanbul Kızı”nı konuştuk. İlk albümünüz “Kız Kafası”ndan sonra, şimdi de “İstanbul Kızı”yla karşımızdasınız. Nedir bu kız vurgusu? Buna vurgu değil de algı demek isterim esasen. Şarkı sözlerimi yazarken ya da kendimi ifade etmeye çalışırken sözlerimle birilerini derinden vurmaya değil de, bu hayatı nereden algıladığımı açıklamaya çalışıyorum. İçimden geçen rüzgârlar nerelerden esiyorsa oralardan yazıyorum. Sanırım geçen yıllara rağmen içimdeki kız çocuğu hâlâ kaybolmadı ve tanıklıklarım arttıkça kendime yeni yeni anlatımlar ve tanımlar arıyorum. Nasıl gelişti İstanbul Kızı’nın hazırlık süreci, fikri, parçaları neye göre belirlediniz? Aslına bakarsanız İstanbul Kızı, Kız Kafası’na göre çok da farklı bir tavırda değil. Aynı kadının, aşka dair her zaman söylediklerine benzer sayıklamaları diyebiliriz. İstanbul Kızı’nda 20 yılın içinde çeşitli zamanlarda yazdığım şarkılardan örnekler var. İkinci albüm olması dolayısıyla çok titiz davrandım şarkı seçiminde ve albümün her aşamasında. En sevdiğim, sözlerini en güçlü ama doğal bulduğum şarkılarımı seçmeye çalıştım. İlk albümde tam olarak ulaşamadığımı düşündüğüm bir sound arayışı içinde gerçekleştirdik prodüksiyon çalışmasını. Aranjmanları Kız Kafası’nda da olduğu gibi Nurkan Renda yaptı. Nurkan ile ilk albümde yaptığımız işi bir nebze daha ileriye taşımak istedik. Çok sevdiğim, hayranlık duyduğum müzisyenlerle çalıştım albümde. Eğer varsa başarımızın en önemli doneleri onlardır. Ada Müzik tüm bu süreçte beni son derece özgür bırakarak çok destek oldu. Kendilerine minnettarım.. Çok bugünü anlatan parçalar var albümde. Parçalarınızı yazarken nelerden, nerelerden besleniyorsunuz? Ben metaforik bir algı ve yaklaşımla sadece kendi yaşadıklarımdan bir şeyler yazıyorum. Etrafa bakıp gördüklerini çizebilen biri olamadım hiçbir zaman. Şarkılarımda iç dünyam, gündüz düşlerim, sevgiliye güzellemelerim var. Aşka yakın durduğum, iyisiyle kötüsüyle büyük heyecanlar yaşadığım zamanlarda yazıyorum diyelim.. Albümde Ceylan Ertem ve Umay Umay’ın da emekleri var. Nasıl buluştunuz onlarla? “Cihangirde” adlı şarkımı kaydederken sözleri itibarıyla şarkıda ikinci bir kadın sesi olması gerektiğini düşündüm. Zira sözleri birçok kadının dilinden dökülebilecek sözlerdi bana göre. Aklıma ilk gelen, kulağımda tınlayan ilk ses Ceylan’ın sesiydi. Teklifimi kırmadı ve ortaya bugüne kadar yaptığım en enerjik şarkılardan biri çıktı. Ceylan’ı yaşının çok üstünde duyarlılıklara sahip bir yorumcu olarak görüyorum. Umay ile de Kız Kafası’nı yayınladıktan sonra sosyal medya aracılığıyla tanışmıştık ve bir süredir çeşitli paylaşımlarda bulunuyorduk müzik ve hayat üzerine. Kişisel olarak tanıdıkça çok etkilendim Umay’dan ve hayata bakışından. Paylaşabilme dürtüsünden, büyük gönüllülüğünden... “Naz” adlı şarkımın başındaki intro için bir söz arayışındaydım. Umay’ın Cevapsız Ağrı kitabında 61. sayfadaki şiirinden çok etkilendim ve adeta bir kontrşan niteliğinde şarkının içine yerleştirmek istedim. Umay da beni kırmadı ve kocaman kalbini aldı da geldi. Bir müzisyen için seçim yapması zordur, ancak bu albümde size en çok dokunan parça hangisi, sizdeki hikâyesi nedir acaba? Zor bir seçim gerçekten. Zira bu albüm içime sinen bir çalışma oldu. Ama yine de “Gonca Deli” ve “Piyano” adlı parçaların beni diğerlerine göre duygusal anlamda daha fazla etkilediğini söyleyebilirim. “Gonca Deli” sözlerinde bütün hikâyesini anlatıyor. Dinleyicilerim satır aralarını dikkatle okudukları zaman hikâyenin tamamını algılayabilirler. “Piyano” adlı şarkıyı ise Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” romanındaki Bay C. karakterinin hikâyesini, kendi yaşadıklarımla aynı süzgeçten geçirerek oluşturdum. Bay C. piyano dinlemek istediğinden ve kendisine piyano çalacak birini bulamadığından yakınıyordu romanda. Benim de o sıralar kendisine piyano çalmaktan zevk aldığım biri vardı. Böylece aynı şarkıda buluştuk. Albümün sonunda bütün çapulculara teşekkür ediyorsunuz. Gezi Parkı Direnişi sizi nasıl etkiledi? Direnişten hayata dair bir umut sahibi olmak adına çok olumlu etkilendim. Yıllardır üzerimizde hissettiğim ölü tozundan toplum olarak bir çırpıda silkelenip kurtulduk sanki. Her yaştan, her görüşten, her inançtan toplaşıp gelmiş kocaman bir aile vardı meydanlarda. Hep birlikte toplumsal adalet için mücadele verdik. Herkesin elinden geleni yaptığına inanıyorum. Öte yandan psikolojik olarak çok zorladı bugünler beni. Haftalar boyu her gece hep aynı kâbusu gördüm. Rüyalarımda sürekli bir yerlerden bir yerlere koşup kaçıp, birilerinden saklanıyordum. Yaşamım boyunca görme şansını bulduğum en önemli toplumsal hareketti. Büyük dersler aldığımızı düşünüyorum. Yarınlar artık büyük bir özgürlük ihtimali taşıyor benim için. l PERVAZSIZCA SALDIRIYORLAR Yeni albüm çalışmalarınız sırasında polis baskını yemiştiniz ve kayıtlarınıza el konulmuştu. Çalışmalar nasıl gidiyor? Caner: Temmuz sonuna yetişecek yeni albüm. Bu 22. albümümüz olacak. Yorum’un dinleyicisi halktır, sokaktır. Bu yılın başında yapılan baskında kayıtlarımıza el konuldu. Hâlâ da vermediler. Belki de çok sevdiler, sürekli dinliyorlar. Seçkin: Üretimimizi engellediler, türkülerden hâlâ korkuyorlar. Grup Yorum türküleri elbette eylem marşları, bunun da farkındalar. Baskından sonra kayıtların gelmeyeceğini anlayınca biz de hemen yeniden başladık çalışmaya, çok yoğun çalıştık. Şarkıları yeniden düzenledik ve bitirdik. Yeniden gelirlerse? Seçkin: Şimdi temkinliyiz, ilk seferde albüm kopyamız yoktu. Zaten ne kadar engellerlerse, geciktirmek isterlerse o kadar büyük oluyor dayanışmamız. Onların da moralleri bozuluyor. Baskına moralli gelemiyorlar! Baskından sonra “11 Çelik Kapılı Kozmik Sahneli” bir konser yaptık hatırlarsanız, 53 sanatçı ile birlikle. Herkes Grup Yorum şarkıları söyledi. Caner: Yorum’u bitiremezsiniz demek için 24 Şubat’ta büyük bir sanatçı dayanışması gerçekleştirdik. Bu sahiplenme yalnızca Grup Yorum’u değil, aynı zamanda bin yıllık Anadolu kültür geleneğinin ve halkın sanatının sahiplenilmesiydi. Yapabilecekleri tek şeyi yapıyorlar hâlâ, pervasızca saldırıyorlar. Biz hep olduğumuz gibi yine buradayız. Konserlerimizle, albümlerimizle, filmlerimizle ve devrimci sanat ürünlerimizle... l Çiğdem Erken C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle