26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 TEMMUZ 2013 / SAYI 1425 3 Film Şebekesi, Haluk Ünal öncülüğünde oluşturulan bir proje. Amaç basit; internette nitelikli filmlerin gösterildiği dijital bir çarşıyla, üretici ile tüketicinin doğrudan ilişkisini kurmak. Böylece seyirciye “kendi sineması”nı destekleme, yönetmeneyse bir sonraki filmi için bütçe toplama şansı sunulacak. Kimler var bu proje içinde? Şu anda Ortağım Serpil Güler ve ben. Atölyemiz çatısı altında birlikte üretim yaptığımız Ezel Akay, Turgut Yasalar, Mustafa Altıoklar gibi arkadaşlarımız heyecanla projenin yol almasını bekliyor. Ayrıca belgeselciler, kısa filmciler, yenilikçi internet dizisi çekmeyi planlayan yaratıcı gruplar var. Projenin deneme sürümünü 2011’de vizyona çıkan kendi filmimiz Saklı Hayatlar’la başlattık. Kısa süre içinde ödüle doymamış kısa filmleri ücretsiz olarak yayınlamaya başlayacağız. Sözünü ettiğim meslektaşlarımın ve benzerlerinin filmlerini de yayınlamaya başlamak istiyoruz. Korsana karşı, ne tür tedbirler alıyorsunuz? Ülkemizde iki nedenle korsan çok yaygın. Birincisi yasal zaaflar. Örneğin telif hırsızlığı, korsan yayın, şikâyete bağlı bir suç. Oysa bir eve hırsız girince savcı, polis ne yapıyorsa, internette evime giren hırsıza da polis, savcı aynı şeyi yapmalı. Telif Yasası’nda yaptığımız son düzenlemeler acilen yasalaşmalı. Yasa bildiğim kadarıyla Bakanlar Kurulu’nda bekliyor. Bu yasa çıkarsa Telif Hakları Genel Müdürlüğü uzun zamandır planladığı birçok projeyi realize etmeye başlayabilecek. İkinci nedeni ise, filmlere küçük bedellerle internette ulaşamayışımız. Onbinlerce önemli, bir derdi olan filmi şu an korsan siteler dışında bulmak mümkün değil. Eğer bu filmleri çok küçük bedellerle veya reklam karşılığı izleyebilsek, eminim izleyicinin büyük çoğunluğu böyle izleyeceği gibi, bugün korsan site kurmuş olanlar, yasal yayıncılara dönüşebilirler. Aksi halde bağımsız sinemaya büyük bir darbe vuracağını zamanla anlayacaktır. l http://filmsebekesi.com/ İnternette sinema keyfi ESRA AÇIKGÖZ G işe kaygısı bütün sinemacıların korkusu. En çok da düşük bütçeli, bağımsız sinema yapan yönetmenlerin. Çünkü her proje bir sonrakinin maddi temellerini atıyor. Drama İstanbul Film Atölyesi’nin kurduğu Film Şebekesi, işte onlar için yeni bir alternatif sunuyor. Internette sinema salonu açan bu proje, yönetmen için aracı kurumları ortadan kaldırırken, seyirciye de “kendi sineması”nı destekleme şansı sunuyor. Ayrıntılarını yönetmen Haluk Ünal anlatıyor. ana sermayedir. İnternet ise bu içeriğin dolaşıma girdiği, pazarlandığı, tüketildiği ve üretildiği temel zemin. İnternet, film endüstrisinin bu güne kadar bildiğimiz üç mecrasından ikisini bitirdi, TV ve DVD artık sadece bir nostalji. Sinema salonları bitmez. Bitmemeli de. Sinema büyüsü, topluca film izleme ritüeli ölmez. Ama eskisi gibi de olamaz artık. Salon sinemasının yerini hızla ev sinemaları alıyor. Bu süreç, interneti küresel bir sinemateke çevirdi. Gördük ki, milyonlarca iyi film, derdi olan film izlemek isteyen genç var ve bunlar sinema salonlarına ayıracak para bulamıyor. Bir derdi olan, iyi, düzgün Film Şebekesi projesinin çıkış hikâyesi nedir? Bilişim alanında peşi peşine yaşanan devrimler, iletişim teknolojilerinin yetişilemez bir hızla gelişimi, farklı yeni şeyler yapmak gerektiğini söylüyordu kulağımıza. Bu bakış açısıyla, Drama İstanbul Film Atölyesi’ni kurarken, vizyonumuzu iki ana unsur üzerinden tanımlamıştık: İçerik(content) ve internet... Bunlara göre yapılanmayan hiçbir kişi veya kurum geleceğin parçası olamaz bizce. İçerik, film endüstrisi için artık filmleri yapan bağımsız sinemacıların asıl hedef kitlesi onlar. Ve onlarla sinema salonlarında buluşamayacağımızı anladık. Buluşma alanı internet. Biz de internette bir sinema salonu açmaya karar verdik. Hedef ne? 2010’da DİFA kurulurken iki alanda hedefler koyduk. Birisi sektöre içerik sağlayan güçlü bir yazar kadrosu oluşturmak, ürettiğimiz içerikleri satmak veya yapımını gerçekleştirmek. Diğeri ise internet ortamında, nitelikli, bir derdi olan filmlerin üretildiği, gösterildiği dijital bir çarşıyla, üretici ile tüketicinin doğrudan ilişkisini kurduğu bir forum yaratmak. Hiçbir pazarlama veya dağıtım ağı, böylesine doğrudan bir ilişki sağlamadı bugüne kadar. Kurduğumuz sistem, izleyicinin filmin yaratıcılarıyla doğrudan ilişki içinde olmasını, karşılıklı güçlü bir etkileşim oluşmasını sağlayabilecek nitelikte. Bu, hepimizin en çok eksikliğini hissettiğimiz nokta. Sinemanın gelişmesi için çok önemli. Burada sadece film izlemek değil amaç. Bununla birlikte izlediğiniz filmin yaratıcı ekibinin yeni projesine de destek verebilirsiniz. İzlediğiniz her filmin yaratıcı ekibinin bir sonraki filminin de tanıtımı var sitede. Şebekemizin 300500 bin kişilik bir topluluğa ulaştığını düşünün. Yalnızca bizim ilk filmin 15 bin kişilik bir sayfası var. 20 yazar, yönetmen, oyuncu, yapımcı buluştuğumuzda bu sayı oluşur. Bu topluluk, yeni filmlerin üretilmesinin ekonomik güvencesi olur. Bir süre sonra her filmin ödeme ekranında tam ve indirimli diye iki bilet fiyatı olacak. Eğer yeni projeye destek vermek istiyorsanız tam bilet alacaksınız ve biletin yarısı yaratıcı ekibe yeni filmin kullanması için ödenecek. Aracısız, doğrudan ve şeffaf biçimde. Böyle bir topluluk izlediği filme ödediği biletin yanı sıra fazladan birer lira verse yılda kaç film yaratır, düşünün. Hayal gibi mi görünüyor? Bu hayali görmeye değmez mi? İşimiz bu... Bağımsızlığın, özgürlüğün, sansürsüz üretimin bundan daha ideal bir yolunu düşünemiyorum. Eleştirdiklerimizi yaşarız hep... ALİ DENİZ USLU B iz hep eleştirdiklerimizi yaşarızModern insana has üstünlük duygusunu bir an için bir kenara bırakıp doğaya; doğadaki diğer canlılara bakın. Sonra bir de kendinize bakın. İlk seferde, sosyal ortamımızın içimize kazıdığı şartlanmalarla karşılaşacaksınız muhtemelen, arada büyük farklar bulacaksınız. Bir süre sonra bir daha bakın. Bir daha... Bir daha... Önyargılarınızı bir kenara bırakıp daha dikkatli bakmaya başladıkça, aradaki farkların kaplanda da... Programı anlayabilen biri, kendine ve başka insanlara ait davranışların çok büyük bir kısmını da anlayabilir, açıklayabilir, hatta öngörebilir” diyor. Dr. Kerem Köseoğlu; söz konusu programı deşifre edip herkesin anlayabileceği bir şekilde açıklamayı deniyor. Kitabı okudukça ve kendi içinizdeki programı da gözlemlemeye başladıkça; aslında her şeyin ne kadar basit olduğunu görmeniz de mümkün, kafanızın daha çok karışması da. Hatta bu kadar uzun zamandır bu kadar açık bir şekilde ortada olan bir şeyi, nasıl olup da keşfedememiş olduğunuza şaşırmanız da olası. Köseoğlu’na göre yazmanın yaşı yok, çünkü bu bir ihtiyaç. O da ne zaman, nasıl başladığını tam bilmiyor. Ama ilk olarak da bilişim üzerine makaleler yazdığını söylüyor. Sonra da küçük hikâyeler ve denemeler... Teknik analizlerini ve yorumlarını daha sonra insan davranışları üzerine yoğunlaştırmış Köseoğlu, doktorasını da bu konu üzerine yapmış. Köseoğlu kitabını insan davranışları ve çelişkileri üzerine bir araştırma olarak görüyor. Sorunları tanımlıyor, farkındalık yaratıyor. Çözüm önerisi sunmuyor. Serbest yazılım mimarı Dr. Kerem Köseoğlu’nun yeni kitabının adı “Ne Kadar Hayvansın”. Köseoğlu, bu çalışmasında sosyalleşmiş bir hayvan olan insanın çıkmazlarını sorularıyla yorumluyor. inandırılmış olduğunuzdan çok daha az olduğunu fark etmeye başlayacaksınız... İşte böyle diyor Kerem Köseoğlu “Ne Kadar Hayvansın” isimli kitabında. Sonra da soruyor: Erkekler neden futbola bayılır? Neden alışveriş yapmak kadınların kendini iyi hissetmesini sağlar? Seksten sonra neden erkekler uyumak isterken kadınlar canlanmış olur? Korku filminden sonra yorgana sarılınca neden kendimizi güvende hissederiz? Hep sorup, cevaplamadığımız ya da es geçtiğimiz sorulara kendi yanıtlarını veriyor. Köseoğlu bilgisayar programcısı, serbest yazılım mimarı. Yani asıl işi bu. Yazarken de farklı bir pencereden ele alıyor insanı ve davranışlarını. Analitik ve doğrudan! “Doğadaki bütün canlılar, ortak bir programla dünyaya gelir. Bu program, insanda da vardır, köpekte de; ayıda da vardır, Çünkü cevapların soruda olduğunu düşünüyor. Zaten “Ne Kadar Hayvansın” kitabında her deneme bir soru. Anlatıyor; “hep merak edip de cevabını aramadığımız sorular bunlar. İnsanlarla hayvanların ortak yönleri var; hayatta kalma ve üreme güdüsü bunların başında geliyor. Bizi onlardan ayıran vicdan ve akıl. Ama vicdan ve akıl da göreceli. Önemli olan hayatımızın sürücü koltuğunda kim oturuyor? İlkel hayvan mı modern insan mı? Mesela şeytanı tüm dinler yarı hayvan olarak sembolize eder. Bu tesadüf değildir. İşte direksiyonda bir havyan varsa hem kişi için hem de çevresi için sıkıntı büyük demek. Bu kitap bir öğreti kitabı değil, çözümler de sunmuyorum. Yalnızca gözlem var. Bu soruları kendinize sorun, cevapları alın. Derdim bu... Biz hep eleştirdiklerimizi yaşarız. Özeleştiri zordur o yüzden.” l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle