Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 NİSAN 2013 / SAYI 1412 3 Yıldıray Karasu: Emeğimiz horlanıyor V atan Emniyet Müdürlüğü ArGe şubede görevli bir taşeron firma çalışanıyım. 986 lira maaş alıyorum, bir yaşında bir çocuğum var, kiracıyım, neyse ki eşim emekli, o nedenle halime şükrediyorum. Hepimiz insanız ve de insan gibi yaşamak istiyoruz. Normalde 155’te çalışıyordum, arkadaşlarımı örgütlediğim için sürdüler. Altı üstü, hakkınızı arayın arkadaşlar, hakkınızı yedirmeyin, dedim diye. Her işi yaptırıyorlar bize. Bulaşıkları bile biz yıkıyoruz, oysa iş tanımında yok bu. 15 kişilik bir büronun tek temizlikçisiyim. Ofisi açıyorum, çayı demliyorum, bardakları topluyorum. Cumartesi onlar gelmez ben giderim, öğlene kadar çalışırım. Onların bardaklarına kadar yıkıyorum, hiç de gocunmam, sonuçta ekmeğim için yapıyorum, ama Emniyet’in tüm pisliğini temizlediğimiz halde saygı göremiyoruz, emeğimiz horlanıyor. Zoruma giden de o. Üç buçuk senedir bir kere yıllık iznimi kullanabildim, o da bir polis memurunun baskısıyla ama sonra yıllık izindeyim diye maaşımdan yolumu, yemeğimi kestiler. Çalıştığım şirketin yerini bile bilmiyorum. İhale zamanı büyük bir masa etrafına eli bavullu adamlar toplanır. Odadan sırıtarak çıkan ihaleyi almıştır. Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde 48 taşeron işçi var. Herkes işten atılma korkusu yaşadığı için ses çıkaramıyor. Hepimiz günü kurtarma derdindeyiz ama ya sonrası, çocuklarımız ne olacak? İnsanlar haklarını bilseler bu şekilde kölelik etmezler. l Koç Üniversitesi’ndeki işçilerin isyanı öğrencilerin desteğiyle çığ gibi büyüdü. Taşeronlaşma işçi kıyımıdır Yasalarda “alt işveren” diye geçiyor. Hayattaki karşılığı, güvencesizlik, 12 saati bulan esnek çalışma saatleri, eksik iş güvenliği, üzerine yatılan kıdem tazminatı... Taşeronlaşmaya dair kesin bir sayı vermek mümkün değil ancak milyonlarca çalışanı etkilediği kesin. Üstelik AKP, İş Yasası’nda yapacağı değişiklikle taşeronlaşmanın önünü daha da açmayı planlıyor. İşçiler yaşadıklarını ve isteklerini anlatıyor… ESRA AÇIKGÖZ Baştarafı 1. Sayfada Ama ne yazık ki bırakın özel sektörü, pek çok kamu işi de “hizmet alımı” adı altında ihale yöntemiyle taşeronlara devrediliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’na 20032009 arasında alınan 478 bin personelin 150 bini sözleşmeli, 240 bini ise taşeron firmalar eliyle çalıştırılan geçici personel statüsündeydi mesela. AKP’nin 2003’ten bu yana yürüttüğü “Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesinde sağlıkta hizmet alımı ile temin edilen personel sayısı 11 hak gaspı çok olduğu halde işçiler ancak son birkaç yıldır örgütlenmeye başlayabildi. Ancak taşeron işçileri derneklerinin büyük kısmının iktidar çevreleri tarafından desteklenerek kurulduğu söyleniyor. İstanbul’da Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni kurma fikri nasıl gelişti? Zeki Kılıçarslan: Evet, Anadolu’da pek çok yerde bakanlık destekli dernekler kurularak konu çarpıtılmaya çalışılıyor. İşçi bile olmayıp sadece örgütleme amaçlı çalışan elemanları var. Açılış kurdelelerini bakanlıktan yetkililer kesiyor, düşünün. İktidar süreci yönetmek istiyor, çünkü bize dönük bir örgütlenmede bulunmuyordu. Biz de kendi aramızda bir örgütlenmeye gidelim dedik. Nasıl bir köy derneğinde 35 kişi bir araya gelip dayanışıyor öyle bir şey oluşur, diye düşünmüştük. Ama üyelerimiz 150’ye çıktı, her gün de artıyor. Dernek büyük bir gizlilik içerisinde oluştu. Başta baskılar çoktu ancak kalabalıklaşınca gücümüzü gördüler. Şimdi rahatlıkla basın açıklamamızı yapıyor, sıkıntılarımızı dile getiriyoruz. Üyeleriniz daha çok hangi sektörlerden? C. Bilgin: Sağlıktan, belediyelerden, Emniyet’ten, adliyeden, karayollarından işçiler yoğunlukta. Ancak taşeronlaşma bu alanlarla sınırlı değil, çalışma şartlarından ve imkânsızlıklardan dolayı henüz her sektöre ulaşamadık. Yoksa taşeronlaşma artık hayatın her alanında. İş Kanunu’nun 2. maddesi “asli işler taşerona verilemez” dediği halde taşeronlaşma artık denetlenemeyen bir güç. Z. Kılıçarslan: Evet, bu 2. madde kilit bir öneme sahip. AKP oradaki “asli işler” ibaresini kaldırıp her işi taşerona vermeye çalışıyor. C. Bilgin: Meclis görüşmelerimiz oldu. Dört partiye de gittik. Hepsi taşeron meselesini ele aldığını söyledi. Ancak dördüne de güvenmiyoruz. Seçim zamanında “taşerona son” vaatlerinde bulunuyorlar ama sonra temsil bulamıyoruz. Taşeronlaşmadaki tıkanma nerede başlıyor? C. Bilgin: Önce şunu söylemeliyim, derneğin amacı taşeronu iyileştirmek, maaşımız düzenli yatsın filan değil; biz taşeron kaldırılsın istiyoruz. Taşeron firmalar son 1015 yıldır çok arttı; bir patronun 510 firması var. Hızla birini kapatıp, yenisini açıyorlar. Böylece maaşlarımız ödenmese bile muhatap bulmakta zorlanıyoruz. Z. Kılıçarslan: Çapa Tıp Fakültesi’ndeki taşeron işçilerin açtıkları davalar bu konuda bir dönüm noktası niteliğinde aslında. İş müfettişlerinin tuttuğu rapor sonucunda mahkemeden 1112 kişi için asli iş yaptıkları, dolayısıyla üniversitenin çalışanı olmaları gerektiğini belirten karar çıktı. Yargıtay da onadı. İşçilerin tescilinin İstanbul Üniversitesi’ne yazılması gerektiği belirtildi bu kararla. Ancak hâlâ yapılmadı bu. Çünkü iktidardan baskı var, düşünün Bakanlar Kurulu’nda bile bu karar tartışılmış çünkü bu tüm kamu kuruluşlarına örnek teşkil edecek. Bunu nasıl durdurabiliriz, diye düşünüyorlar. Yakında yeni yasa yapılacak. C. Bilgin: Daha önceleri davalar taşerona açılıyordu. Bu karar doğrudan muhatabımızın İstanbul Üniversitesi olduğunu ortaya çıkardı. Diğer çalışanlar için de ana firmaya dava açabilme yolu açıldı. Ancak 2011’de alınan karar hâlâ uygulanmadı. Üniversiteyle toplantı yaptığımızda hukuk profesörleri “Sonuna kadar haklısınız ama bizim yapacağımız bir şey yok, hükümet bunun önüne geçiyor” diyorlar. Yerel seçim sürecine girilmişken eylemlerimizi yükseltip bunu kamuoyunun gündemine sokmak istiyoruz. l esraacikgoz@cumhuriyet.com.tr N İş güvenliği desen dalga geçerler e ismi, ne de fotoğrafı var haberde. Çünkü endişeli. Nasıl olmasın ki, kaderi “patron”unun iki dudağı arasında. Daha önce kıdem tazminatından olmuş bir kere, bunu tekrar yaşamamak için temkinli davranıyor ama onu anlamak için adına da, yüzüne de ihtiyacınız yok. Dinleyin yeter: “Çöpçülük yapıyorum. Herkes bizi belediye çalışanı sanıyor, oysa taşeron şirketteniz. Bayram gelir, herkes sevinir, amirdir, memurdur tatil yapar, biz üzülürüz. Çünkü iş yükümüz artar. Üstelik bize ne milli ne dini bayramlarda tatil var. Mesaimizin ödenmesiyse işverenin keyfine kalmıştır. Sert kış günlerinde bile sokakta çalışırız. Karın, arabaların kapattığı çöp konteynırlarından, sokaklardan çöplerinizi toplarız. Sağanak yağınca yağmurluğu olan şanslılar giyinip, olmayanlar ıslana ıslana çalışmaya devam eder. İş güvenliği malzemeleri isteyince patron tersler, dalga geçer. Ben şahsen kendi cebimden karşılıyorum onları. Çöpün içinde her türlü atık var, iğne, traş bıçağı, kırık camlar… Kendini yaralaman, hastalık kapma olasılığın yüksek. Patrona anlatmaya çalışsan dilin uzun senin, deyip hemen ağır yere sürer. Kıdem tazminatını ödememek için bıktırmaya çalışır ki sen gidesin. Hoş kovsa da ödemez, dava açıp iki üç yıl uğraşman gerekir. 85’ten bu yana sigortalıyım. 10 yıldır taşeronlarda çalışıyorum. Üniversitede okuyan çocuğum var, eşim de çalışmasa ne çocuğumu okutabilirim, ne geçinebilirim. Yol, yemek, maaş her şey dahil 1.200 lira maaş alıyorum. Yarım saat yol yürüyerek gidiyorum işe, yola vereceğim parayla poğaça yiyorum. Gecesi gündüzü, saati yok bu işin. Belli bir bölge verirler sana bitene kadar çalışırsın. Beş saati de bulabilir, onu da. Merdiven başlarında, yağmurda apartman saçaklarında yemeğimizi yeriz. Haftalık izin bile patronun inisiyatifine bağlı, bazı yerlerde 15 günde bir gün izin veriyorlar, bazısında haftada bir. Çalıştığım firmada 300’e yakın işçi çalışıyor, pek çok yerde şubeleri var. l Cemal Bilgin ve Zeki Kılıçarslan. Fotoğraf: Vedat Arık binden 116 bine çıktı. Eski DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin 2013’ü taşerona karşı kadrolu, sigortalı, sendikalı bir iş talebinin haykırış yılı olacağını dile getirmesi boşa değil. Üstelik AKP, İş Yasası’nda yapmayı planladığı değişiklikler taşeronlaşmanın önünü daha da açacak. Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Cemal Bilgin ve dernek çalışmalarında yardımcı olan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Zeki Kılıçaslan durumu, taşeron işçilerse yaşadıklarını anlatıyor. Söz Bilgin ve Kılıçaslan’da. Önce dernekle başlayalım. Taşeronlaşma pek çok iş alanında mevcut, çalışma koşulları kötü, taşeronlaşmanın ne kadar can yakıcı bir konu olduğunun farkında. İstanbul Üniversitesi’nde 2001’den itibaren ciddi bir taşeronlaşma başladı. Ne yönetimin, ne burada yetkili iki sendikanın, ne öğretim üyelerinin haberi vardı bu taşeron işçilerden. Mücadele ederek seslerini duyurdular. Cemal Bilgin: 1998’den beri İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde hasta bakıcı olarak çalışıyorum. Çalıştığım firmanın sayısını hatırlamıyorum, o kadar çok değişiyor ki, son üç yılda on firma değiştirdim mesela. Her değişimle haklarımız gasp ediliyordu. Düşünün, son on yılda bir kere bile yıllık izin kullanamadım. Bu kötü şartlarımıza rağmen sendikalar Toksoy Odabaş: Fazla çalışıp az alıyoruz Otuz yaşındayım. 2005’ten beri Çapa Tıp Fakültesi’nde bir taşeron şirket adına hasta bakıcı olarak çalışıyorum. Bu sekiz yılda haklarımızın hepsi elimizden alındı. Biz iyileşme beklerken şartlar gün geçtikçe kötüleşti. Çalışma saatlerimiz ilk etapta 40 saatti. Her gelen şirketle arttı, önce 45’e, sonra da 48’e çıktı. Aynı işi yaptığımız devlet memurundan sekiz saat fazla çalışıp maaşının yarısını alıyoruz. Yol, yemek, asgari geçim indirimi dahil, 980 TL maaşım. Evliyim, kiracıyım, bir yaşında bir çocuğum var, kayınvalidem bakıyor. Eşim konfeksiyon atölyesinde çalışıyor, mecbur. O da 750 TL alıyor ve 500 TL kira veriyoruz, çocuk masrafları, elektrik, su, doğalgaz derken ikimizin maaşı ucu ucuna yetiyor, çocuğumuz için birikim bile yapamıyoruz. Bir gün olan haftalık iznimiz, genelde nöbet izniyle birleştirilerek gasp ediliyor. Yıllık izinlerimizse patronun inisiyatifinde, mesela üç sene yıllık izin kullanamadım, birkaç yıl beş gün izin verdiler bahşediyormuş gibi bir edayla. Derneğin çabalarıyla geçmiş yıllık izinler alındı. Şimdi izinlerimizi kullanabiliyoruz… Yargıtay’ın kararını uygulasınlar diye bekliyoruz. l C M Y B