Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 14 NİSAN 2013 / SAYI 1412 Gizemli örgüt CIA’da açık başkanlık yarışı CIA başkanlık seçimleri yıllardır ABD’nin kamu önüne çıkarılan olayları arasında değildir. Sırf ülke değil dünya açısından da önemli olan CIA’yla ilgili konular nedense ABD Kongresi’nin dokunulmazları arasında yer alır. Ancak son seçimler sırasında bu puslu havayı dağıtan biri vardı. Rand Paul; 12 saat boyunca kürsüde konuşarak seçimlerin yapılmasını engelledi ve kongrenin yeni başkanı sorgulamasını sağladı. T am 12 saat ayakta durdu; ABD kongresinin Kentucky Senatörü Rand Paul’ün, bu uzun kürsü nöbeti parlamentonun çalışmasını engellemek amaçlı eski bir taktikti. Filibuster, yani haydutluk; parlamentodan herhangi bir kararın çıkmasını engellemek adına verilen konuşma hakkını kötüye kullanmak. Rand Paul bu haydutluğu, CIA’nın yeni başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan John Brennan’ın seçilmesini önlemek için yaptı. Kongrede tam 12 saat boyunca ayakta bekledi. Eylemi sırasında zaman zaman diğer Cumhuriyetçi Parti vekilleri de kendisine eşlik etti. Elbette bu eylemin yaptırım gücü sınırlıydı. Sonraki güne ertelenen görüşmeer sonrasında John Brennan yeni CIA Başkanı oldu. Peki Paul’ün Brennan’ın seçilmesine karşı olmasının nedeni neydi? ABD’nin Ortadoğu’da yürüttüğü operasyolar sırasında insansız hava araçları kullandığını ilk ifade eden yetkili Brennan’dı. “Bunun Amerikalı olmakla hiçbir alakası yok” diyordu Paul. Hiç kimsenin uykusunda bombalanmayı haketmediğini, insan hakları ve bu ölümcül araçlar üzerindeki tartışmasının bu silahların askeri yapıları vurmak için tasarladığı üzerine yanlış bir bilgiye dayandığını söylüyordu. Ve Paul’e göre eğer halk silahlar hakkındaki gerçeklerin farkında olsaydı, karşıt fikirler çok daha ciddi yankı bulurdu. John Brennan durumun garipliği, konuyu açıkça konuşup, savunacak cesareti bulmasında gizli. Paul’e sorarsanız, onun ve partisinin bu oylamayı tamamen durduracak gücü var, ama yapmak istediğinin, sadece konuya dikkat çekmek olduğunu söylüyor. “Bir karavan bir yere gidiyor ve biz o karavanını kötü bir amaçla orada bulunduğunu düşünüyoruz, içindeki insanların kim olduğunu dahi bilmiyoruz ve sonunda gerçekten kötü amaçlı insanları durdurmak yerine, tüm karavanı yok ediyoruz.” ABD’nin savaş öncesi ve savaş sırasındaki enformasyonları manipule ettiği dünya çapında dillendirilen ciddi bir iddia. Bu noktada CIA yapılanması itibariyle bir hayli öne çıkıyor. Çünkü asıl manipülasyon merkezinin bu kurum olduğu pekçok defa belgelenmiş bir gerçek. Bunun anlamı şu, savaş öncesi ve sırasında CNN, NBC gibi milyonlara ulaşan medya kanallarının yayın politikaları, hükümet kanalıyla gelen tavsiye niteliğindeki yönlendirmelerle değil, bizzat CIA merkezli bir koordinasyon biriminden katı sansür ve değişiklikler sonrası ekranlarımıza yansıyor. Aslında iletişim teknolojilerinin gelişmesi bir tarafıyla farklı mecralardan bilgi akışı sağlarken, geçmişin, örneğin birinci Körfez Savaşı’nın yayınlarının karikatürize halini de kıyaslamamızı sağlıyor. Sırf bu açıdan bakıldığında bile oldukça tartışmalı bir konum olan CIA Başkanlığı John Brennan’ın adının konuşulmaya başlanmasıyla iyice tartışmalı bir hal aldı. Nobel Ödüllü, barış elçisi ABD Başkanı Barack Obama’nın ABD’nin yürüttüğü savaş politikalarıyla Rand Paul ABD’nin insansız hava aracı politikasının neye malolduğunu merak ediyorsanız, Pakistanlı fotoğrafçı Noor Behram’ın konu hakkındaki fotoğraf çalışmalarının en azından bir kısmına göz atabilirsiniz. Behram’ın fotoğraflarının bir kısmı, o kadar korkunçmuş ki, onları sergilememeyi tercih etmiş. Tahmin edersiniz ki, ABD ve CIA söz konusu olduğunda akla savaş suçları, işkence iddiaları ve bir takım kirli komploların gelmemesi mümkün değil. Brennan özelinde günden güne daha çok zedelenen imajının en büyük sorumlularından biri. İşkenceyi destekleyen tutumu sebebiyle pek çok kesim tarafından endişeyle karşılanan bir isim. CIA’da önce DENİZ Riyad Bölge Sorumlusu, ÜLKÜTEKİN ardından George Bush’a terör tehditleri hakkında günlük olarak gizli bilgi aktaran özel bir komitenin başı olarak kendini gösterdi. Sonrasında “Disposition Matrix” isimli bir veri çalışmasında yer aldı. Bu çalışma sayesinde savaş alanlarının menzili dışında yer alan ama hâlâ ABD için tehdit oluşturan kişilerin de insansız hava araçlarının hedef listesine girmesi planlanıyordu. Sırf bu görevlerin ardından CIA’nın başına geçmesi bile ABD’nin önümüzdeki dönemde Ortadoğu hakkındaki planları için bir ipucu veriyor. Ancak Brennan’ın bu tartışmalı başkanlık hikâyesi ABD halkı için yeni bir umut doğmasına sebep olmuş olabilir. “RonPaul2016” etiketli yazıları şu sıralar internetin hemen her köşesinde bulabilirsiniz. Henüz resmen aday olduğunu açıklamamış olsa da, Paul tüm bu olan bitenden sonra ciddi bir kamuoyu desteğini arkasına almış gibi görünüyor. Kendisini “ılımlı bir muhafazakâr” olarak tanımlıyor, “kürtaja karşıyım ama ertesi gün hapı mantıklı” benzeri bir ılımlılık onunkisi ve hemen her alanda kamu hassasiyetini önde tutan pratik çözümler üstünde duruyor. Bu tavrı onu üç yıl sonra Beyaz Saray’ın kapısından içeri sokar mı bilinmez ama kongredeki duruşu ve ABD siyasetinin dokunulmazları arasıdaki CIA’yı sorgulamaya gösterdiği cesaretle büyük sempati topladığı kesin. l ATAOL BEHRAMOĞLU “Yukarıdaki Allah”... S esin tınısındaki ikiyüzlülük, riya; şivedeki lumpen bozulma hâlâ kulaklarımda… Konuştukları neydi, bilmiyorum. Yanımdan geçen ya da yanlarından geçtiğim iki kişiden birinin, galiba daha hırpani kılıklısının söylediği sözlerin bir bölümü çarpmıştı kulağıma… Bedenini yere doğru eğip başını hafiften göğe doğru kaldırarak kurduğu cümlenin ilk sözcükleri şöyleydi: “Yukarıdaki gurban olduğum Allah…” Bu sözlerde beni tedirgin eden şey neydi? İçerik mi? Söyleyen kişinin sesinin tınısından, söyleyiş biçiminden taşan riya mı? Bu sözlerin bir sokak konuşmasında uluorta söylenişi mi? Sanırım hepsi birden… Ama yine de içerikten çok, söyleyişteki tonlama… Tanrı kavramının böylesine ayağa düşürülmüş olması…. Diyelim ki yine bir halk insanı, bir haksızlığı dile getirerek ilenirken, dertlenirken, sayısız kez tanık olduğumuz böyle bir cümle kurmuş olsun... Yine tedirgin olur daha da çok üzülürdüm. Ama bu kez tedirginlik ya da üzüntümün nedeni, biçim değil, içerik olurdu. Haksızlıklara karşı çıkmanın yolu onları Tanrı’ya havale etmek değil, onlara karşı savaşmak olduğundan… “yukarıdaki Allah”tan geçilmez oldu… Birkaç gün önce İstanbul trafiğiyle boğuşarak havaalanına ulaşmaya çalışırken içinde bulunduğum otobüsün sürücüsü ve yakın koltuklardaki birkaç yolcu, ağız birliği etmişçesine, Allah’ın izniyle, Allah kısmet ederse, evvel Allah inşallah, kısmetse, alana zamanında ulaşacağımızı söylüyorlardı…. Konuşmalarda trafiğin neden bu duruma gelmiş olduğuna, nasıl çözümlenebileceğine ilişkin tek bir sözcük, bir düşünce kırıntısı yoktu… *** Allah yukarıda mı, aşağıda mı, güneşin çevresinde dönüp duran gezegenimizin yukarısı nere, aşağısı nere? Yerçekimi sayesinde ayaklarıyla yere çakılı olan bizler, gezegenimizle birlikte dönmekteyken hangi durumlardan geçmekteyiz? Bu durumda bazen yukarıdaki Allah tepemizin altında mı kalıyor? Kapı komşusundan söz eder gibi yukarıdaki Allah’tan söz eden insanlarımızla böyle şeyler konuşmanın bir yararı olmayacağı gibi başınız derde de girebilir… Bu insanlar, sadece, sıradan yurttaşlarımız mı? Bir gazete haberinden öğrendiğimize göre, birkaç hafta önce bir öğrenci yurdunun açılışı için bir üniversiteye giden Gençlik ve Spor Bakanı sıfatlı kişi, “evrim” konusunda uygulanmaya başlanan sansüre ilişkin olarak kendisine soru yönelten öğrenciyi şöyle yanıtlıyor: “Evrimi tabii ki sansürleyeceğim. Sen evrime mi inanıyorsun? Maymundan mı geldin? Yukarıda Allah var.” Maymundan gelmedik belki… Fakat bütün bir toplumca maymun türünden daha aşağılara doğru yol almakta olduğumuzda kuşku yok… l ataolb@cumhuriyet.com.tr *** İnsanlar uğradıkları ya da tanık oldukları haksızlıkların giderilmesini, cezalandırılmasını Tanrı’ya havale ederken bunu çaresizlik, bilinçsizlik gibi nedenlerle yaparlar… Burada irdelemek istediğim konu bu değil… Yukarıdaki örnekle anlatmak istediğim, özellikle son zamanlarda, Tanrı’yla, dinle, bu türden kutsallıklarla ilgili konuların ve sözlerin tam anlamıyla ayağa düşürülmüş olması… Günlük yaşam konuşmalarımızda “şükür”den, “kısmet”ten, “Allah’ın izniyle”den, C M Y B