17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 29 ARALIK 2013 / SAYI 1449 Müzik aleti yapmak için aşk şart Veysel Müzik, Cengiz Sarıkuş için bir işyerinden öte. Aşk, gönül borcu, dostluk, ama en çok da sanat demek. Dile kolay, tam 53 yılını vermiş buraya; udlara, kemanlara, sazlara, lavtalara... 22 müzik aleti yapabiliyor ve üç de kendi buluşu var. En iyisi bırakayım, o kendini anlatsın... E rmeni ud ustalarının tek varisi benim dünyada. Yaklaşık 37 Ermeni kalıbı var bende. Bugün Cengiz Usta dediğinde bu iş üzerine Amerika’dan, Japonya’ya tanımayan yoktur. New York Times’da röportajım çıktı. Amerika’da üç üniversite belgeselimi hazırladı. TRT belgeselimi yaptı. Gelip, yerlere yatarak, oraya buraya girerek günlerce çekiyorlar. Onlar çok yoruluyor, ben de işimden oluyorum. Şaşıyorum buna. Hüseyin Karabey, 2010 Kültür Başkenti için İstanbul filmi çekti ya, bir sahneyi de burada çekeceğiz, dediler. Ünlü yönetmen Eric Nazarian’la geldiler. O filmler, belgeseller beni tanınır yaptı. Rum, Alman, Fransız, hiç tanımadığım insanlar kapıdan girip, “Mr. Cengiz” diye boynuma sarılır oldu. Dünyanın, Türkiye’nin ünlü müzisyenleri buraya gelir. Bak bu resimdeki Richard Agopian, dünyaca ünlü ud ustası. Bu da Mısırlı udi ustası Naseer Shamma, ona da udu ben yapıyorum... Burası önemli bir yer. Sen ilk defa geliyorsun, inşallah devam eder, gelirsin ziyarete sonra da... Neyse...Önce ben kendimi mi anlatayım? Ben Cengiz Sarıkuş. 1949 Malatya doğumluyum. Bu mesleğe 11 yaşımda başladım. Yaz tatilinde ya köyde kayısı toplayacaksın, ekin biçeceksin ya da şehirde iş bulacaksın. İkinciyi seçtim, becerikli olduğum için tanıdıklar vasıtasıyla bir saz tamircisinin yanında çıraklığa başladım. Zaten saz çalmayı da seviyordum. 1967’de İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihini kazandım. Hem okuyor, hem de babamı erken yaşta kaybettiğim için çalışıyordum. Gazinolarda, düğün salonlarında, köy gecelerinde çalarak para kazanıyordum. Bir gün sazımı tamir ettirmek için İstanbul’da bir Ermeni ustaya gittim. Agop Ohanyan, ustamın arkadaşı çıktı. İşten anladığımı görünce işe başlattı. Ondan tambur yapımını da öğrendim. Boğos ustadan da ud yapımını öğrendim. Şimdi 22 müzik aleti üretiyorum; tambur, lavta, ahenk, cümbüş, mandolin, özel gitarlar, kanun, keman; aklına ne gelirse... İlk dükkânımı 1973’te açtım. Aynı yıl Vefa Lisesi’ne de tayinim yapıldı, 27 yıllık sanat tarihi öğretmeniyim aynı zamanda. Bu sürede saz çalmaya da devam ettim, çünkü iyi kazanıyor, masraflarımı onunla karşılıyordum. Ne kadar mı sürdü bu? 1993’e kadar. Eşimle de bu sayede tanıştım, Ankara radyosunda çıkıyordu. Onla işlere Altuğ geldi. Ne bileyim aklına kim çıktık. Allah’tan hanımım çok kafa gelirse... dengi, anlıyor beni. Yoksa ben İkinci buluşum mu? Beş mesleği yürütemezdim. Kafam bir kemanın sesini veren bir keman. şeye takılır, gece 34’te atölyeye Aslında keman üretimi oğlumun gelip, o işi yapıp eve giderim. Niye alanı. O da benimle çalışıyor. İktisat mi? Evladım, ben bu işe gönül mezunu, ama çocukluğundan beri vermişim, sevdalanmışım yani... bana yardım ediyordu. Oturdum, Fransa’da, İngiltere’de, Irak’ta konuştum: “Hem gözümün kalfam var. Onlarda da aşk vardı, ESRA önünde ol, hem bu mesleği daha öğrendiler. 64 yaşındayım, hâlâ AÇIKGÖZ iyi öğren. Hangi aleti yapmak 8’de dükkânı açarım, akşam 910’a istiyorsan, ona ağırlık ver”. Başta kadar çalışırım, hatta sabahladığım ağır geldi, ama para da tatlı geldi. Kemandan oluyor yetiştirmek için. Prensipli çalışıyorum, gelen gelirleri o alıyor. Zaten her şeye ortağız, ustalarımdan gördüğüm gibi. Kendim başka çocuğm yok da, böyle teklif ettim beğenmeden bir malzemeyi hayatta teslim ki, aşka gelsin... Kemancılar oğluma bas etmem... Neyse, işte o sevdadan ki, olanla istiyorum, şunu istiyorum, deyip duruyorlardı. yetinmeyip üç buluş yaptım. Biri Nev ud; ud Ben de ona yardımcı olmak için yeni bir sesi veren, ama ayakta çalınabilen bir alet. keman icat ettim. Şu an patent aşamasında. Nasıl mı çıktı ortaya? Bursa’dan güzel bir Üçüncüsü bir bağlama. Uzun yıllar bağlama kızımız geldi, ud çalmaya niyetlenmiş, ama çaldığım için boşluğu biliyorum. Davudi, kolları, boyu kısa. Beş ayrı ud gösterdim. kalın sesler çıkarabilmek için tel üzerinde Olmadı. Kendi kendime yaptığım udu verdim. çalışmalar yaptım. Bunun da patentini Pek sevindi. İlk ona yaptım. Avrupa’dan, alacağım, ama onu serbest bırakmam gerek. Amerika’dan siparişler geldi. Ama asıl Yüzlerce atölye var bu işten ekmek kazanan, ilgi şarkıcı Nev’den sonra patladı. Bir gün onlara haciz götürmem. Bağlamayı herkes internete adını yazıp şarkılarına bakarken çalıyor, çoğunluk bundan istifade etsin rastlamış Nev Ud’a. Geldi, 27 günüm var, isterim. albümüm çıkacak, klip yapacağım, bana Bir de yenilediğim projeler var. Mesela şu bir tane acil yapın, dedi yalvar yakar. Yaptık. ahenk denen alet, 1931’de Süleyman Suat Sanki dersin, millet bunu bekliyormuş. Sezgin diye birisi yapıyor, biz onu çok modern Ardından Metin Şentürk, Can Tanrıyar, hale getirdik. Yıldıran Güz çok önemli bir udidir, Hakan Fotoğraf: NERMİN GEYİK Ürettiklerimin yüzde 70’ini yurtdışına satıyorum. Başta Körfez ülkelerine, Dubai, Kuvveyt, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Umman, Yemen, savaştan önce Suriye’ye de yolluyordum, Irak, İran, Avustrulya, Fransa... Bunun için Ermenice, Yunanca öğrendim. Osmanlıca’yı zaten üniversitede öğrenmiştim. Eserlerle ilgili bir kitap hazırlıyorum şu an. Bir de müze kurmak istiyorduk. Devlet, üç milyon tamir parası ödüyor, diye herkes bunun peşindeymiş meğer. Herkes bir şey bekliyor be çocuğum. Biz tamir parası filan istemiyoruz, bina versinler, yeter. Dostlarım, çok tasavvuf ehli, insanlar, filozoflar geliyor. Güzel muhabbetlerimiz oluyor. Dünden bugüne kaybolanlar mı? İnsanlık evladım. Eskiden Kadri Şençalar baba gelirdi, dükkân neşeyle dolardı, kendi dönemini; Osmanlı’nın sonunu, Cumhuriyet’in ilk yıllarını anlatırdı. Merakla dinlerdik. Ne bileyim... Bir de hatırgönül vardı be çocuğum. Para ön planda değildi. Mesela Hrant gelirdi, Kenkülyan; udi gözleri ama, tel değişecek, ona yetmiyor parası, ama yapardık, para da almazdık, çünkü üstatdı. Eski icracılar, çalıcılar hatır için iş yapmazlardı, beğenmediyse beğenmediğini söylerdi ve darıltmazdı seni, teşvik ederdi. Görgülü insanlardı. İnsanlığı bilen insanlardı. Şimdi hep menfaatlere dayanan ilişkiler var. Hâlâ çoğu kişiden tamir parası almıyorum. Üniversiteli çocuklar geliyor, teli, burgusu kırık, para almıyorum, bir harçlıkla geçinmeye çalışıyorlar. Onların “amca sağol” demesi yetiyor. Onları teşvik ediyorum. Çünkü bir memlekette sanatçı ne kadar çoğalırsa gelişim de o kadar hızlı olur. l MÜZE KURMAYI İSTERDİM, AMA... 350’ye yakın Osmanlı eseri var bende. 122’si ud. Dünyanın ve Türkiye’nin en eski udu bende. 1826 tarihli; Armenak Kalfayan usta tarafından 2. Mahmut döneminde Enderun’a, yani sarayın musiki okuluna yapılıyor. Sonra, 3. Selim’in tamburu var, 1801 tarihine ait Yeniçeri tamburu var. Udi Nevres Bey’in udu, Sur İbrahim Efendi’nin cümbüşü, Şekerci Cemil beyin udu, Enver Paşa’nın hanımı Naciye Sultan’ın udu bende. Çok geniş taş plak koleksiyonum da var. Bunları nasıl mı topladım? Bir kısmı tamire getirilenler, bir kısmı telefonla haber verilince peşine düştüklerim... Mesela tamire yaşlı biri ud getiriyor, anlatıyor; “Ağacın dibinde nişanlıma çaldım. Ud çalarak anlaştık”. Çok güzel hikâyeleri vardı hepsinin. Ben de bunları toplayayım, dedim. En son aldığım ud; Çorum’un en güzel kadınının, Name hanımın. Adına türkü bile yapılmış, hatta radyolarda okunuyor, “Evleri var engin, babası var zengin, Name benim dengim, yandım Name gelin” diye... Bütün belgeleri, hikâyelerini alıyorum. Etiketlerini okuyorum. R Plak avcılığı büyük bir macera yoktu. Önce uzun bir süre eşimi ikna etmem gerekti. Sonra dükkânı kiraladım, evimden, ayrılmaya dayanabileceğim plaklarımı buraya getirdim. Şimdi eşim de mutlu, çünkü eve gülerek gidiyorum. Çoçuklarım ve eşimle ilişkilerim de daha güzel bir hal aldı. Tabii eski işimden kazandığım kurumsal disiplin bu işin temellerini iyi atmamı sağladı. Üst alt ilişki, apolet ve beyaz yakalılık, bunlardan kurtulduğum için mutluyum. Plak modası daha doğrusu benim tabirim ile plak turizmi son yıllarda dünyada da büyük bir çıkış yakaladı. Neye bağlıyorsunuz bunu? “Issız Adam” plak çılgınlığı başlattı diyorlar ama bu çılgınlık tüm dünyada sürüyor. Ya tüketiyorsunuz. Plak için kıçınızı kaldırıp eyleme geçmeniz gerekli. Plak avcılığı da heyecanlı bir macera... Rainbow 45’te Hard Rock, Heavy Metal, Rock’n’Roll, Blues, Jazz, Soundtrack, Electronic, PunkRock ve yerli kategorilerinde dört binten fazla plak bulunuyor. Bazen çok nadir plaklar geliyordur elinize. Eve mi götürüyorsunuz vitrine mi koyuyorsunuz? Bu da bir kriz yönetimi! Eve götürmüyorum, vitrine koyuyorum. Bir plağa 500 lira vermek de kolay değil. Bir plağa bu parayı verip buradan mutlu ayrılan insanları görünce mutlu oluyorum. Tabii kendimi de ihmal etmiyorum. Bu arada plakların yeniden tercih edilmesinin duygusal yanının dışında ciddi de bir teknik açıklaması var değil mi? O da sağlamlığı. İyi korunmuş 5060 senelik ALİ DENİZ bir long play’i pikaba USLU koyup çaldığınız zaman ilk günkü sesin aynısını alabileceğiniz tek format plak. Şu aralar en çok neler tercih ediliyor? Ozanların plakları çok aranıyor. Barış Manço, Cem Karaca, Moğollar, Hardal, Edip Akbayram ve Dostlar, Erkin Koray, Silüetler, Mavi Işıklar ve Kaygısızlar gibi dönemin dünya müziğine kafa tutan Anadolu pop (rock) tarzı yapan gruplar çok aranıyor. Tabii bu arada, Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Semiramis Pekkan ve Tanju Okan gibi ustalardın plaklarına da bolca talep geliyor. Türk progresif rock grubu Nemrud’tan bahsedelim. Plak formatında albümünü siz yayımladınız. Nedir hikâyesi? Nemrud 2008 yılında vokalistgitarist Mert Göçay tarafından kurulmuş. Birtakım değişikliklerden sonra şu anki oturmuş kadroda, vokal ve gitarda Mert Göçay, bass gitarda Aycan Sarı, klavyede Mert Topel ve davulda Mert Alkaya bulunuyor. Nemrud 2010 yılında ilk albümleri “Journey of the Shaman”dı. Fransız bir firma tarafından piyasaya sürüldü. 2012 yılına gelindiğinde, ikinci albümleri “Ritual”in kayıtları tamamlanmıştı. Albüm bir önceki gibi “Analog” kaydedilmişti. Grubun kurucusu Mert Göçay’ın dostu efsanevi Kraut rock grubu Eloy’un kurucusu Frank Boerneman katkılarıyla harmanlanmıştı. Biz de “Rainbow45 Records” olarak grubu baştan bu yana takip ediyor ve katettikleri mesafeyi hayranlıkla izliyorduk. Grupla bu yıl tanıştık, ikinci albümlerini plak formatında basmak istediğimizi söyledik ve lisansını da alarak kolları sıvadık. l http://www.rainbow45records.com ainbow 45’in sahibi Salih Karagöz 15 yılını verdiği işini gücünü bırakıp plak tutkusunun pusulasıyla kendini başka bir hayatta bulduğunu anlatıyor. Şimdi mutlu, işinden keyif alıyor. Dükkânına gelenler de oradan yüzü gülerek ayrılıyor. Belli ki yalnızca plak satılan bir yer değil “Rainbow45”. İşte Salih Karagöz ve “Rainbow45”in hikâyesi. Pikap tutkunuz ne zaman başladı? Babamın pikapları vardı küçüklüğümde, ben de onlarla oynardım. Dinlerdim, kurcalardım, anlamaya çalışırdım. Kırılma noktası üniversiteden sonra profesyonel iş hayatıma başlamamla oldu. İktisat okumuştum, uluslararası bir firmada lojistik “Bu Rüzgâr”a ses verin B anu Kanıbelli’yi önce “Kara / 1998”, ardından da “Başka Dünya Yok / 2006” albümleriyle tanıdık. Bülent Ortaçgil’in müzik direktörlüğünü, Gürol Ağırbaş’ın düzenlemelerini yaptığı bu albümlerin şarkıları hâlâ kulaklarımızda, belki de çocuklarımızın sevdiği şarkılar arasında… Banu Kanıbelli hayata dair tüm birikimlerini şimdi Ada Müzik’ten çıkan “Bu Rüzgâr” albümüyle paylaşıyor. Farklı dönemlerin duygularını yansıtan şarkıların bir araya geldiği albümün tüm besteleri Kanıbelli’ye ait. Küçük İskender, Yalvaç Ural ve Mürüvvet Uygun’dan alınan üç şiir dışında, tüm şarkı sözleri de Banu Kanıbelli tarafından yazıldı. Albümün müzik direktörlüğü ve cazla bütünleşen düzenlemeleri Baki Duyarlar’a ait. Şarkılara Bülent Ortaçgil, Baki Duyarlar, Cem Aksel, Şenova Ülker, Kağan Yıldız, Tamer Temel, Serhan Erkol, Hasan Meten, Ceren Gürsoy, Ayşen Tözeniş, Verda Gül, Burak Ayrancı, Serdar Barçın, Tunçay Korkmaz enstrümanlarıyla eşlik ediyor. l satın alma işine başladım.1997 yılından 2011’e kadar da büyük bir sadakatle bu işi yaptım. Mesaisi çok fazla ve yıpratıcıydı. İktisat okurken eski sahaflar çarşısının müdavimiydim. Birbirine benzeyen ne varsa topluyordum. Sonra yurtdışı görevlerinde plakları yurtdışından toplamaya başladım. Ne zaman dükkân açma kararını verdiniz? Evimde iki bin plak olmuştu. Dükkân açma hayalim amansız şekilde büyüyordu. Üç yıl önce böyle yaşayamayacağımı anladım, yaptığım iş beni ne mutlu ne de memnun ediyordu. Hobimin profesyonel işim olması hayalimdi ama çok da umudum haberimiz yok ya da “Issız Adam” dünyada çok izlendi! Evet, plak turizmi diye bir şey var. Artık dünyada CD reyonları azalıyor, plaklar artıyor. Dünyada yeni plak fabrikaları kurulmaya başladı. İşin diğer tarafı ise başka. Hayatımızı kolaylaştıran teknoloji samimiyeti de alıyor. Teknoloji sanat müzik ve edebiyatı kolaylaştırmıyor. Eski bir kitap kokusunu teknoloji ile alamazsınız. Plakta da aynı şey var. Bir de erişim kolaylığı işin değerini düşürüyor. Eskiden bir albümün peşinden koşmanız gerekirdi. Zaten insana keyif veren de buydu. Şimdi bir mp3 çalarda milyon şarkıyı taşıyabiliyorsunuz ama hangisini dinlersiniz? Kayıp gidiyor hepsi işte, hızlı Kadıköy, Moda’daki “Rainbow 45” müzik tutkunları için bir mabed. Dünyanın dört bir yanından bulunmaz plakları orada görmeniz mümkün. Ruhu ve hikâyesi olan bir mekân. Müziğe dair her şey fazlasıyla var. Mekânın sahibi ve yaratıcısı Salih Karagöz ile de sıkı bir müzik sohbeti yapmanız kaçınılmaz. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle