17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 KASIM 2013 / SAYI 1443 7 Avcıoğlu, 1950’lerin ikinci yarısından 1970’lere kadar Türkiye solunun en tartışılan ideoloğu olmuştur. Evlendiği zaman eşine “Ya başbakan olurum ya da asılırım” diyen Avcıoğlu için her iki olasılık da 1970’lerin başında oldukça güçlüydü. Ne var ki, her iki şık da direkten döndü. Ne başbakan olabildi ne de asıldı. Ancak 12 Mart’ta işkenceyi de mahpusluğu da dibine kadar yaşadı. Milli demokratik devrim teziyle 68 kuşağının peşinden koştuğu Doğan Avcıoğlu, Yön bildirisiyle Türkiye’de bir aydın hareketi başlatmıştı. Avcıoğlu ölümünün 30. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anılıyor. ÖLÜMÜNÜN 30. YILINDA Bir kâşif: DOĞAN AVCIOĞLU HAKAN GÜNGÖR T ürkiye’nin Düzeni, Türklerin Tarihi, Milli Kurtuluş Tarihi gibi kitapları ile Türkiye’nin önde gelen aydınlarından biri olan Doğan Avcıoğlu 4 Kasım 1983’te vefat etti. Türkiye’de sosyalizm sözcüğünü kimse ağzına alamazken, Avcıoğlu yazdı. “Kürt” ifadesini dergisinin sayfalarına taşıyan oydu. Aydın isimleri bir araya toplayan, Nâzım Hikmet gibi “yasaklı” bir şairin şiirlerini yayınlayan da… Emperyalizme, kapitalizme, “cici demokrasi”ye kafa tutuyordu. Aslında O, bugün Türkiye’nin hâlâ tartıştığı ve bir anlamda çözemediği kavramları ilk kez ortaya koyuyordu. En önemli özelliği dillere destan çalışkanlığı idi. Devrim kadrosunda yer alan, yazar Nazif Ekzen, Doğan Avcıoğlu temposunda çalışan hiç kimseyi tanımadığını vurguluyor ve iki gün hiç uyumadan çalışmaya devam edebildiğini hatırlatıyor. Avcıoğlu, sabahları 10.30 sıralarında büroya gelir sıkı bir kahvaltı yapar, öğle yemeği yemezdi. Gününün neredeyse tamamını okumaya ve notlar almaya ayırırdı. Akşam yemeği, etrafındakiler tarafından hatırlatılmazsa aklına bile gelmezdi. Ama bir şeyi de unutmazdı, rakı en büyük keyfiydi… Akşamları içer, sofradan kalktıktan sonra ise gün boyu okudukları ve tuttuğu notlar ışığında yazı yazmaya koyulurdu. 12 Mart sürecinde tutuklandıktan sonra en büyük sıkıntılarından biri içkiden uzak kalışıydı. Cezaevi ziyaretlerinde kendisine portakal suyu götürülüyordu. Tabii portakal suyunun içinde bol miktarda votka mevcuttu! çalıştığı dönemde olduğunu belirtirdi. Bu dönemde Türkiye üzerine yazılmış Türkçe eserlerin hemen hemen hepsini okuduğunu söylüyordu. 27 Mayıs’ın ardından CHP’nin kontenjanından Kurucu Meclis’in Temsilciler Meclisi’ne seçildi. Anayasa Komisyonu’nda yer aldı. İlerleyen yıllarda Sosyalist Kültür Derneği’nin kurucuları arasında yer alacak, konferans ve açık oturumlar düzenleyecekti. 1961 yılında, Türkiye’nin hem siyasi, hem de yayıncılık tarihini etkileyecek dergi olan “Yön”ü çıkardı. Dergi bir bildiriyle yayın hayatına merhaba dedi. Bildiri Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyordu. “Planlı bir eğitim seferberliğine girişmek, Köy Enstitüleriyle açılan yolu genişletmek, milyonlarca köylü ve işçi çocuğunu eğitim alanında ve memleket idaresinde herkesle eşit imkânlara kavuşturmak, yetişkinlerin eğitimi yoluyla kütlelere yükselme fırsatı hazırlamak ancak şuurlu bir devletçilikle mümkündür. Sendikaların kuvvetlendirilmesi, ağanın yerini teşkilatlanmış çiftçinin ve kooperatifin almasını sağlayacak şekilde toprak reformunun gerçekleştirilmesi modern devletçiliğin ödevidir ve bunlar ancak devlet müdahalesiyle başarılabilir.” Bildiriyi aralarında yazar, gazeteci, aydın ve sanatçıların bulunduğu 1042 kişi imzalamıştı… Dergi tam 222 sayı çıktı. Özellikle öğrenciler arasında çok etkili oldu. Yön’de İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Mümtaz Soysal, Cemal Reşit Eyüboğlu, Fethi Naci, Attilâ İlhan, Çetin Altan, Aziz Nesin, Muzaffer İlhan Renklendirme: EYLEM ZOR Nazif Ekzen, “Onun çalışma hızını ve gücünü bilmeyenler için yazdığı eserler şaşkınlık verebilir. Ancak onu tanımış, onunla çalışmış herkes temposunu bildiği için, bu kitapları yazmasının normal olduğunu da idrak ederdi. Bir kitabı kaleme almadan önce, o kitabı kafasında yazmış olurdu. Dipnotlarına kadar her şey kafasında tamamlanınca kitabı yazmaya başlardı” diyor… Türkiye’nin Düzeni, o güne dek yapılmayan bir şeyi yapıyordu. Uluç Gürkan kitapla ilgili şunları söylüyor: “İlk defa Türkiye’de dünden bugüne, bugünden yarına bir vizyon ortaya kondu. Avcıoğlu’nun hedef kitlesi o güne kadar bir yerdeydiler ama kendilerini tarif edemiyorlardı. Avcıoğlu bunu toplumsal temele bir gelecek vizyonuyla oturttu. Bu çok yeni bir şeydi.” 1969’da Devrim’i çıkardı. Devrim de tıpkı Yön gibi bir bildiri ile çıktı. En mühim özelliklerinden biri öngörü kabiliyeti idi. 12 Mart askeri müdahalesini öngörüyordu. Buna karşı mücadele edilmesi gerektiğine inanıyordu. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum gereği ülke bir bataklığa sürükleniyordu. Avcıoğlu çözüm arıyordu. Ancak çözüm asla silah olamazdı. Bir gün, Avcıoğlu, Nazif Ekzen’e silahı olup olmadığını sordu. Ekzen, silahı olmadığını söyleyince, “İyi, sakın elini silaha sürme” dedi ve ekledi: “Sosyal mücadeleler, çok uzun zaman alan mücadelelerdir. Londra asfaltına benzemez!” 12 Mart muhtırasının ardından hükümeti kurma görevi verilen Nihat Erim de ziyaretçilerindendi. 12 Mart’tan sonra Başbakan olunca Doğan Avcıoğlu’na sordu: “Bize nasıl yardım edeceksiniz?” Avcıoğlu o gün tarihi bir yanıt verdi: “Devrimci muhalefet yaparak!” 12 Mart’tan sonra “orduyu başkaldırmaya teşvik” iddiasıyla tutuklanacaktı... Bir süre Mamak Askeri Cezaevi’nde yattı. Ardından kendini kitap çalışmalarına verdi. Siyaseti yakından takip ediyordu. Öngörü ve keşif özelliği ise canlılığını asla yitirmemişti. Avcıoğlu 1983’te vefat ettiğinde ardında 31 Mart’ta Yabancı Parmağı, Türkiye’nin Düzeni, Devrim Üzerine, Milli Kurtuluş Tarihi, 6. cildi geçen günlerde yayımlanan Türklerin Tarihi, Devrim ve Demokrasi Üzerine gibi kitaplar bıraktı. l Doğan Avcıoğlu Yön dergisinde İlhan Selçuk ve İlhami Soysal’la (en sağda) çalıştı. Bir kalkınma mücadelesi veriyordu ülkesi için, bu onu, siyaset ve tarihe yönlendiriyordu tabi; ancak edebiyattan ve sanattan da uzak biri değildi… Nazif Ekzen, Devrim yıllarına dair şu anıyı paylaşıyor: “Devrim için yazılar yazmamı istedi. En çok neye meraklı olduğumu sordu. Şiire, edebiyata meraklı olduğumu öğrenince, ‘O zaman bugünün şiiri üzerine yaz’ dedi… O dönemin gençler arasında en çok okunan, sevilen şairleri İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Özkan Mert ve Süreyya Berfe’ydi… Bu isimler üzerine bir yazı yazabileceğimi söyleyince, ‘Yaz ama ben bu isimlerin şiirlerini bilmiyorum’ dedi. Bunun üzerine ona okuması için bu şairlerin kitaplarını verdim. Ertesi gün geldiğinde tamamını okumuştu. ‘Tamam, iyi şiirler var. Şimdi bunları yap, ancak sonra da git, Cemal Süreya, Attila İlhan, Ahmed Arif’le konuş…” Ayrıca Nâzım Hikmet ve Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirlerini severdi… Belirttiğim gibi, adını anmaya hiç kimsenin cesaret edemediği bir dönemde, Yön’de, Nâzım Hikmet’in şiirlerini yayınlamıştı… Dışarıdan mesafeli görünen biriydi. Ciddi duruşu ile laubali tavırlardan hoşlanmaz, çevresindekilerle arasına saygı çerçevesinde, belli belirsiz bir mesafe koyardı. Yakınlarına karşı ise daima sıcak ve sevecendi. İdareciden çok bir abiydi… Etrafındaki tüm gençler için gerçek bir öğreticiydi… Öğretmek istediklerini uzun uzun anlatmaz, kısa ve vurucu ifadelerle aktarırdı. Uzun uzadıya edilen sohbetlere zaman ayırmaktan hoşlanmazdı… Hayatının en verimli okuma dönemlerinin Fransa’daki öğrenciliği döneminde, ardından Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü asistanlığı sürecinde ve CHP’nin araştırma bürosunda Erdost, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Memet Fuat, Muammer Aksoy, Nimet Arzık, Mihri Belli, Mustafa Ekmekçi, Selahattin Hilav, Melih Cevdet Anday, Taner Timur gibi isimler yer aldı… 1967 yılında dergi kapandı... “Dergicilik dönemi bitti, şimdi daha ciddi çalışmalar dönemi başladı” diyordu… Sırada kitap yazmak vardı. Avcıoğlu, “Türkiye’nin Düzeni” kitabını bu dönemde kaleme aldı. ÜÇ AKSİYONLU SIKILIK CÖZÜMÜ Sıkılaştırma, yüz ovalini belirginleştirme ve lifting DAHA SIKI BİR CİLT ANINDA LIFTING ETKİSİ DAHA BELİRGİN YÜZ HATLARI* * 8 günlük kullanım sonucunda, 3560 yaş arası 26 kadın üzerinde test edilmiştir Devlete göre “dokuz profesör gücünde” Türkiye’nin Düzeni büyük bir etki yarattı. Kitap öğrenciler, akademisyenler tarafından ciddiyetle okunuyor, tartışılıyor, kitapla ilgili ardı ardına makaleler yayınlanıyordu. Üstelik üzerinde durduğum çalışkanlık konusu, bu kitapla birlikte bir şekilde “devlet”in de dikkatinden kaçmıyordu. Onlara göre bir insan bu kadar çalışmış, okumuş ve yazmış olamazdı… Trajikomik hadisenin detaylarını Saygı Öztürk, “Örgüt Pazarı” kitabında aktarıyor. 1973 yılında Genelkurmay Başkanlığı tarafından Bakanlar Kurulu’na sunulan brifingde Doğan Avcıoğlu ve “Türkiye’nin Düzeni” hakkında şu ifadeler yer alıyor: “Elimizde solcu aydınların güç birliği yaparak yazdıkları ve tek imza ile çıkarttıkları eserler de mevcuttur. “Türkiye’nin Düzeni” adlı kitap bunlara bir örnek olup, dokuz profesör tarafından yazıldığı sanık sorgularında rivayet edilmektedir…” Anlaşıldığı üzere, Avcıoğlu, kimilerinin gözünde “dokuz profesör” gücündeydi! Bazıları da kitapta fazla alıntı yer almasını yeriyor ve “Bu kitap bir kolaj, bir montaj” diyordu. Bu söylentiler kulağına geldiğinde Avcıoğlu çok gülmüştü… “Ne yapsaydım, alıntı yapmadan ya da yaptığım alıntılarda kaynak göstermeden mi kitabı bitirseydim” demişti… * Sadece yetkili eczanelerde sat?lmaktad?r. Cilt analiz ve bak?m günlerimizi takip etmeyi unutmay?n?z. TEHA KOZMETİK A.Ş. Tel: (0212) 347 32 00 www.teha.com www.facebook.com/tehakozmetik C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle