22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 OCAK 2013 / SAYI 1398 5 Aşk bir hal’dir, kaybetmeyin Çok flörtözüm, diyordunuz... Hayatla flört ediyorum ben. Yaşadığım sürece de edeceğim. Aşk bir ruh halidir. Siz bu hale girersiniz, sonra biri de ona denk düşer. Aşk halini kaybederseniz hiçbir zaman kimse denk düşmez. Aşk halini sizde diri tutan ne? Doğuştan fingirdek olmam; Yılmaz öyle derdi (gülüyor)... Hayat insana çoğu kez kötü şey verir. Hele yaşadığımız bölgede... Televizyonu açıyorsun, gazete okuyorsun, çıldırıyorsun. Ben bunlara yenilmeyeceğim. Tabularım, yasaklarım, kutsalım yok; hayatın kendisi kutsal, ölüm kadar... Ölümden sonra ne olacağını da bilmiyoruz ki; kimi var diyor, kimi yok. Yoksa biz de yokuzdur, varsa ne güzel, merak edilecek bir şey. Bu dinamik çok güzel ve ben bunu kaçırmayacağım. Hayatın her anını acısıyla tatlısıyla yaşamak istiyorum, yenilmeden, kabullenmeden, başımı dik tutup itiraz ederek. Yaşlılık sizi korkutuyor mu? Yaşlılık kaçınılmaz, ama ihtiyarlamak bir tercihtir. 2030 yaşında da ihtiyarlayabilirsin, babam gibi 94’ünde roman yazıp, dünyayla başınız dertte olabilir. Ben ihtiyarlamayı tercih etmeyeceğim hiçbir zaman. Bir vasiyetiniz vardı... Evet, cenazemle başınız dertte. Girit’e gidip bir sal inşa edeceksiniz, çiçeklerle süsleyeceksiniz. Ben beyaz giydirilip sala konacağım. İçkiler dökülecek. Biraz masraflı; Yılmaz, “Senin dirin para, ölün para” diyordu. Beni salla denize bırakacaksınız. Sonra oklarla salı ateşe vereceksiniz. Ben toprağa basamam çünkü, bir de sıkılırım orada. Tek hayat bana yetmiyor Deniz Türkali, hayatın her anını, acısıyla tatlısıyla kabullenmiş. Pişmanlıkları var tabii ki, keşke daha çok tiyatroda oynasaydı mesela. Ama yanlışlarından ders çıkarmasını biliyor. Son yıllarda daha fazla sahneye çıkması bundan. Şimdi DOT'un Altın Ejderha oyununda ve daha önünde uzun yıllar var bu açığı kapatmak için. Hem yaşlanmakla ilgili bir derdi yok Türkali'nin, çünkü aslolan yaş almak değil, yaşayıp da ihtiyarlamamak! ESRA AÇIKGÖZ Baştarafı 1. Sayfada Altın Ejderha’daki karakterlerin hepsi başka bir hayatın peşinde. Siz hayatınızın bir döneminde başkası olsaydım, dediniz mi hiç? Ben galiba biraz kendini beğenmişim (gülüyor). Kendim olmasaydım, olmak istediğim tek kişi Madonna çünkü! Yaşadığınız hayattan bayağı memnunsunuz yani? İtiraf ediyorum ki, evet. Son altı yıldır her yıla bir oyun sığdırıyorsunuz. Eskiden sahneye sık çıkmıyordunuz, bu hızın nedeni ne, aradaki boşluğu doldurayım telaşı mı, en verimli zamanda olduğunuzu düşünmeniz mi? İtiraf etmem lazım ki, yetişemedim, aradaki boşluğu doldurayım telaşı var. Çünkü çok aralıklarla oynadım, şımarıklık yaptığımı düşünüyorum ve pişmanım. Hayatınızda müzik de vardı, hatta Şehvet adlı bir kaset çıkarmıştınız, dönemine göre ileri bir çalışmaydı. Neden devamı gelmedi? Buna cevap vermek çok zor. Biraz zikzaklı bir kadınım, tek hayat bana yetmiyor, ama maalesef bildiğimiz kadarıyla da bir hayatımız var (gülüyor). Ben de ona o kadar çok şeyi sığdırmaya çalıştım ki, o yüzden zaman zaman müzik ağır bastı, zaman zaman tiyatro, zaman zaman aşk, zaman zaman öğrencilik... Bu faktörler bir araya gelince de hiç sıkıcı olmayan, ama biraz dolu dizgin bir hayatım oldu. Müzik hayatımdan çıkmış değil. Peki hiç Maksim’de sahneye çıksaydım, nerede, nasıl olurdum, diye düşündünüz mü? Maksim sahnesinde ne giyeceğim diye modellere bakarken yakalayıp kendimi hemen vazgeçtim. Olmazdı, olamazdı. O allı pullu dünya mı sizi korkuttu? Altın Ejderha Yok, bu bir hayat gerçeği. Yapıma uygun değil, beceremezdim. İnsanın bir yanı kendini uyarıyor. Belki de biraz haddini bilmekle ilgili. Peki bu uyarıyı hayatınızın başka hangi evresinde aldınız? Yanlışlar yaptığımda! Maksim meselesinde 20’lerimin ortasındaydım, zamanla içgüdüsel uyarılardan çok aklınız, bilginiz, tecrübeniz devreye giriyor. Tabii ki sadece akılla hareket etmek saçma sapan bir şey olur. Yaptığım hatalardan pişmanım, silbaştan yaşasam o hataları yapmam, ama kuşkusuz başkalarını yaparım. Londra’da göz modelliği yapmışsınız. Hiç bilmiyordum. Kısa sürdü. Tiyatro okurken, bir yandan da barmaidlik ve garsonluk yapıyordum. Bir ilan gördüm. Gittim ki mankenlerin enleri benim yarım, sırf bacakları boyum kadar. 1.62 boyla mankenlik olacak gibi değil. “Özür dilerim, yanlışlıkla geldim, ben Müslümanım zaten, açılamam” dedim. Kaçıyordum ki “Gözlerinle mankenlik yapar mısın” dediler. Yıllar sonra Londra’da gözlerimle karşılaştım ve çok şaşırdım. Ama artık yok. İpek Çalışlar sizinle röportajında bir anı anlatıyordu, Harbiye Cezaevi’nde kadınlar koğuşundan erkekler koğuşuna eteğinize iğnelenmiş notlarla geçerken aranmamak için bale yapmışsınız... Bir çocuk için ağır bir yük aslında. O yıllardan yüreğinizde yara kaldı mı? Bundan ötürü kalmadı, ama tabii ki yaşadığım dönem, babamın komünist olmasının çok ağır karşılandığı bir dönemdi. Eğlenmeyi, gülmeyi bilmek çok önemli. Küçücük çocukken bile bulunduğum durumu güzelleştirecek, hafife alacak, eğlenceye çevirecek bir yol bulma yetim vardı. Çok ağır olabilecek şeyleri mizahla, onu gülmeceye çevirerek üstesinden gelmeye çalışırım. Tabii ki çok yara alıyorsunuz, ancak hayatta herkes, her zaman bir şeyden yara alıyor. Ben çok şanslıydım, çünkü büyükbabam gibi müthiş bir dostum vardı. O hayatımın en büyük aşkıdır. Deniz Türkali Onlardan ne öğrendi? Babanız: Aşkınefreti. Çok şey öğrendim, kuşkusuz, çok. Barış Pirhasan: Şefkat, dostluk, dayanışma. Atıf Yılmaz: Aşk. Zeynep Casalini: Aşknefret, dostluk, şefkat, dayanışma, Zeynep'le her şey var. Anneniz Merih: Sonsuz bir muhabbet. Sonsuz. Torunlar: Ceren, taze aşk. Öbürü çok küçük, bir şey diyemiyorum. Tanışmıyoruz henüz. Zeynep bir çocuk doğurdu diye birdenbire ay yavrum, sevgisine geçemem. Zepnep’i de ilk kucağıma verdiklerinde öyle bir duyguya kapılmadım. Önce bir tanışalım. Tanışmadan neyini seveyim? Türkali soyadını taşımaktan yorulduğunuz oldu mu? Ben öyle dramlar yaşayan biri değilim (gülüyor). Vedat Türkali’nin kızı, Barış Pirhasan’ın kardeşi, Atıf Yılmaz’ın karısıydınız. Türkiye’de kadınlar hep bir erkek üzerinden tanımlandığı halde siz bu güçlü erkeklerin gölgesinde kalmamayı başardınız. Nasıl? Öyle olmamayı seçerek. Yılmaz’ı kaybettikten sonra bile çoğu insan aramızdaki ilişkiyi bilmiyordu. Birinin kızı, karısı, kardeşi gibi değil de, ayrı bir birey olarak kendini ortaya koyarsan, yapılamayacak bir şey değil. Bu bir tercih. Ben böyle var olmayı tercih ettim. “Kendimle hep kavgam var” diyordunuz, bu kavga devam ediyor mu, dinginleştiniz mi? Dinginleşmek istemediğim bir şey. Yaşadığım sürece, ne kendimle ne dünyayla kavgam bitecek. Ne sağlıyor bu kavga size? Hesaplaşma, yeterli görmeme, hayat oburluğu, güç... “Babam sayesinde feminist oldum. İsyanlarımı hep babama karşı dile getirdim” diyorsunuz. Hâlâ devam ediyor mu çatışmalarınız? Etmez mi, son nefesimize kadar da edecek. Yalnız babam değil, Zeynep’i doğurduktan sonra özellikle kadınlık hali, kadınların özgürlüğü üzerine kafa yormaya başladım. Zeynep beni özgürleştirdi. 1994’te sizinle yapılmış bir röportajda, o zamanlar RP’li Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın baleye dair “belden aşağı”dır lafına karşı bir öneride bulunmuşsunuz: “Belden aşağıyla çok ilgilenmek gerekir. İnsanların kendi cinselliklerini ciddi ciddi sorgulamaları gerekiyor.” Vay be, neler demişim? Ama 2012’de yine aynı şeyi konuştuk, ne yazık ki. Aynı adamla daha korkunç şekilde mücadele etmemiz gerekiyor. Aklım almıyor. Herhangi bir inanca sahip, o güçten korkan insan; çünkü hiçbir din haksızlığı, hırsızlığı, aşağılamayı, katliam yapıp sonra da üste çıkmayı önermiyor, bunları nasıl yapabilir? Bizim başka şeylerle uğraştığımız için vaktimizin olmadığı ve bunları yapması için para verdiğimiz yönetici kadrosunun bunu bir güç olarak kullanması, bu mekanizmayı daha sert, acımasız hale getirmesi beni utandırıyor. Çok az nefret barındırabilen biriyimdir, nefret insanın kendini kirleten bir şey, ama nefret ediyorum. Çünkü öylesine nefret yağdırıyorlar ki üstümüze. Keşke bir vicdan ilacı olsa, bunu onlara aşılasak kendi kendilerine hesap verseler, bu acıyı çekseler. 2013’e dair umudunuz var mı? Bütün umutsuz duygularıma hatta dünyanın sonuna geldiğimizi düşünmeme rağmen yaşamın mucizelerine inanıyorum. Tek sayılı rakamları severim, o nedenle 2013 bize iyi gelecek. Issızsentır Misafir şair Zede Seçilmiş değilim aşk bana çarpar! Eğri Nokta dediler, durmadım Virgül dediler, soluk almadım Düz yazmadım; eğri yazdım. Tutum Değiştirebiliriz; Bütün mesele, kalem tutuşumuzda. Ferruh Tunç Lav sıtori Ahşap olsun evimiz, sen yürürken duyayım seni... Mehmet Tuncer Off the record Tutunmadan kalkabilen daha uzun yaşıyormuş! Tut beni... Fırsat..Fırsat.. Gerçekleşmemiş az miktarda hayal satılıktır. Emekli Hayalperest Kebapçıda işler iyi gitmiyor. Bir DÜRÜM DEĞERLENDİRMESİ yapmak lazım!.. İbrahim Ormancı Haftanın sanat çizelgesi 1. Perspektif yasaklanarak uzaktaki ağaçların büyümesi sağlanacak. 2. Heykel ifadesi alınmadan önce sağlık kontrolünden geçirilecek. Petşop Misafir çizer: Erdoğan Başol C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle