Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 6 OCAK 2013 / SAYI 1398 Pazardan dünya piyasasına İzzet Pinto’nun borç alarak kurduğu Global Agency, şimdi 70 ülkeye format, film ve yarışma ihracatı yapıyor. Sadece Türkiye’nin değil, 15 ülkenin yapımlarını temsil ediyor. Ama yine de Türk dizilerinin kariyerindeki yeri ayrı, hele de Muhteşem Yüzyıl’ın. Diziyi, 43 ülkede 200 milyon insan izliyor. Biz de Pinto’yla Türk dizilerini ve pazarda saat satarak başlayıp, Tayland’da mafyadan borç almaya ve Global Agency’e uzanan, filmleri aratmayan hikâyesini konuştuk. zzet Pinto, Türkiye’nin genç girişimcilerinden. 70 ülkeye format, film ve yarışma ihracatı yapıyor. Üstelik sadece Türkiye’deki yapımları değil, Pinto’nun şirketi Global Agency 15 ülkede çalışıyor. Şimdi Halit Kakınç’ın Struma kitabını büyük bütçeli bir sinema filmi haline getirmek için kolları sıvadı. Bunu kendisinden dinleyeceğiz, ama size son bir ipucu; Pinto’nun hayat hikâyesi de filmleri aratmıyor: Daha çocukken pazarda saat satarak başlayan ticaret hayatına, Tayland’da mafyadan borç alarak açtığı tekstil mağazalarıyla devam etmiş mesela. Haydi onu dinleyelim... Halit Kakınç’ın yazdığı Struma’yı ilk ne zaman okudunuz? Üç ay önce. İyi bir kitap okuduğunuzda gözünüzde sinema gibi canlanır ya, öyle oldu. En çok ne etkiledi sizi? Gerçekliği ve çok büyük bir trajedi olması. Öğrenilmesi, hissedilmesi gereken bazı konular vardır, bu da öyle. Kakınç’la on dakikada anlaştık. Şimdi uzun bir süreç başlıyor. Bir filmin hayata geçişi iki yıl sürüyor. Türkiye’de bir yapımcıyla anlaşacağım. Sonra da Spielberg’in şirketine ulaşacağım. Çalıştığımız bir ajans sürekli onlarla irtibatta, zor olmayacak. Niye yurtdışından destek istiyorsunuz? Dünyaya hitap etmek istiyorsanız İngilizce olmalı ve Hollywood şart. Bağımsız filmle başarı sağlamak zor. Ticaret hayatınız pazarda saat satmakla başlamış. “Üniversite okumadan bir an önce çalışmam lazım diye düşündüm” demişsiniz. Neden? Ders çalışmayı hiç sevmedim, iyi bir öğrenci de olmadım. Ticareti de sevdiğimden üniversiteyi çok önemsemedim. Pişman değilim. Kendimi hep geliştirdim. Üniversite okuyacağıma Tayland’da beş yıl geçirdim. Ne kazandırdı bu size? Her şeyden önemlisi, hayatım boyunca unutamayacağım bir hikâyem var. Sıfırdan başlayıp bir noktaya gelmek bana çok şey öğretti. Orası beni pişirdi. Tayland’da mafyadan borç alıp mağaza açmışsınız. Türkiye’ye döndüğünüzde Global Agency’i de bir arkadaşınızdan borç alıp kurmuşsunuz... Sekiz yıl önce Türk yazarlarını temsil etmeye başlayınca telif hakkı işine girdim. Kuzenim o sıralar Gelinim Olur Musun projesinde yer almıştı, “Madem kitap satıyorsun, format niye Pinto’nun EN’leri! İ En kârlı işiniz? Muhteşem Yüzyıl. Timur Savcı’ya da hep teşekkür ediyorum çünkü hayatımı değiştirdi bu proje. Dünyadaki prestijimizi arttırdı. 43 ülkede 200 milyon insan izliyor. Hindistan’a girmek üzereyiz, Afganistan’a, Pakistan’a girdik. Rusya’da her iki kadından birisi seyrediyor. Ortadoğu’da o kadar tuttu ki, geçenlerde fuardaydık, sadece bizim standa uğramak için Dubai Şeyhi geldi fuara, Muhteşem Yüzyıl’la ilgili bilgi almak istedi. En şaşırtan proje? Bana Her Şey Yakışır. İnandığım bir projeydi, ama kısa zamanda bu kadar çok ülkeye gireceğimizi bilmiyordum. Hayal kırıklığına uğratan? Yok. Çünkü seçici davranıyorum. Muhteşem Yüzyıl’dan bir kare... satmıyorsun” dedi. Güzel fikirdi, ama hiç sermayem yoktu, borç aldım. Borç aldığınız arkadaşınızla hâlâ görüşüyor musunuz? Tabii, abim gibidir. Adı, Levent Özdemir. Reklamcı. Parası uğurlu geldi. Dünya iyisi biridir. Ona dedim ki, “On bin Avro’ya ihtiyacım var, tutarsa sana 20 bin Avro vereceğim, tutmazsa çöpe gidecek”. İyi ki vermiş, yoksa farklı şekilde yol alacaktım. Biliyorsunuz, bazen ufak bir şey hayatınızı değiştirebiliyor. O gün fuara katılmamla her şey değişti... Piyasada tek projeyle kurulmuş şirket yoktur, en az 510 projeyle girilir. Biz küçücük bir stantta tek projeyle başladık ve 35 ülkeyle anlaşma yaptık. Türk dizileri de yurtdışına uyabilir, diye düşündüm ve ilk Binbir Gece’yi Bulgaristan’a sattım. Domino etkisi yarattı. Peki bunca maceraya açılmaya nasıl cesaret ettiniz? Bunun genetik olduğunu düşünüyorum. Rahmetli babam da hayatı boyunca 40 tane iş yaptı, daldan dala atladı… Ben ticareti eğlenceli bir oyun olarak görüyorum. Monopoli gibi... Biz telif hakkı yani bir hayal satıyoruz. Sadece Türkiye’den değil, 15 ülkeden projeyi dünya çapında temsil ediyoruz. Hangi ülkeler bunlar? İspanya, Fransa, Romanya, Brezilya’dan tutun da Amerika’ya, Hindistan’a kadar... Artık uluslararası bir şirket olduğumuzu söyleyebilirim. ESRA Yurtdışında bir Türk şirketi AÇIKGÖZ olarak bu güveni nasıl sağladınız? Çok iyi tanıtımlar yapıyoruz. Yurtdışı fuarlarında her yerde billboardlarımızı görebilirsiniz. Warner Bross bile bizim kadar reklam vermiyor, çünkü biz kapatıyoruz her yeri. Şirketler bize güveniyor. Çok seçiciyiz, yılda en fazla 810 proje temsil ediyoruz. Çok ciddi yol kat ettik, altı yılda. Mesela? 70 ülkeye format, film ve yarışma ihracatı yapıyoruz, ama hedef 100 ülke. Geçen hafta yeni bir ülkeye girdik, Kamboçya. Kimin aklına gelir Kamboçya? Oraya bir İtalyan, bir de İspanyol yarışma formatı sattık. Başka nerelere, neler satıyorsunuz? Balkanlar ve Ortadoğu’da Türk dizileri çok tutuluyor. Avrupa’da daha çok Amerikan dizileri ve yarışma programları. Asya’ya ve Güney Amerika’ya format satıyoruz ama Güney Amerika’ya Türk dizileriyle de girmek üzereyiz. Uzakdoğu’ya ise yarışma programları satıyoruz. Türk dizilerinin dünyada bu kadar tutmasının nedeni ne sizce? Birkaç nedeni var. Büyük bütçelerle çekildiği için kaliteliler, senaryolar, mekânlar iyi. Zaten Balkanlar ve Ortadoğu’yla tip olarak benziyoruz. İnsanlar yerli bir dizi olduğu hissine kapılıyor. Bu büyük avantaj. Güney Amerika dizileri onlara sahte geliyor. Biliyorsunuz o dizilerde herkes aşırı güzeldir. Kore dizileri zaten kültürlerimize çok uzak. Amerikan dizileri son yıllarda biraz fazla iddialı, çok kurgu... Yurtdışındaki ziyaretlerinizde ilginç anılar da yaşıyor musunuz? Cannes’da araba kiralıyordum, firma sahibi Lübnanlıydı. Muhteşem Yüzyıl’ın distrübütörü olduğumu öğrenince yüzde 50 indirim yaptı. Bütün ailesini çağırıp benimle tanıştırdı, sanki dizinin başrol oyuncusuymuşum gibi. Yunanistan’da bir taksiye bindim, dizileri pazarladığımı öğrenince hemen karısını arayıp benimle konuşturdu, o da dizilerle ilgili sorular sormaya başladı. En garibi de, Endonezya’dan bir kadın arıyordu, Aşkı Memnu’nun formatını da satıyoruz, Güney Amerika’ya sattık, İspanyolca çekildi, ocakta yayına girecek bu projeyi temsil ettiğimiz için bir şekilde cebimi bulmuş ve numaranın Kıvanç Tatlıtuğ’a ait olduğunu zannediyordu. Değilim, diyorum, inanmıyor. Sonunda benim, dedim. Bir çığlık attı, fotoğraflarını göndermeye başladı. esraacikgoz@cumhuriyet.com.tr Para değil başarı hırsı Pazarda saat satan çocuktan geriye ne kaldı? Hayatımın ilk dersini o gün almıştım. Babam, “Artık para kazanmayı öğrenmen lazım” dedi, “Sana saat vereceğim pazarda satacaksın”. Utangaç bir çocuktum, bir arkadaşıma “Sen bağıracaksın, ben satacağım” dedim. Biliyorsunuz olay bağırmak, müşteri çağırmaktır. Akşam parayı babama teslim ettik. Yarısını aldı, geri kalanı bize bölüştürdü. Çok sinirlendim, “Ben senin oğlunum, niye ona da aynı parayı veriyorsun” diye. O da bana hiç unutmuyorum “Oğlum, paylaşmayı bilmezsen kazanamazsın” demişti. O an çok anlamadım tabii, ama hayat öyle bir şey, paylaşmazsanız siz de kazanamazsınız. Kesinlikle babam sayesinde iyi bir yere geldim. En çok sevindiğim şeylerden biri, babamın vefat etmeden bir hafta önce, dünyanın 124 ülkesinde faaliyette bulunan, topluma başarılı gençleri tanıtmak amacıyla kurulmuş Junior Chamber International’in En Başarılı Genç Girişimci Ödülü’nü kazandığımı görmesiydi. Ticaretin eğlenceli olduğunu söylemiştiniz. Ama insanın kaybedecek şeyleri çoğaldıkça korku da artar. Hâlâ eğlenmeyi başarabiliyor musunuz? Benim için başarı çok önemli. Hastalık gibi. Başarıya çok önem verdiğim için para hiçbir zaman önemli olmadı. Her gün işime mutlulukla geliyorum. O yüzden hiç stres olmuyorum. Kaybedecek tek şeyim, şirketimin adı. İnsanlar bize güveniyor, en büyük hedefim onu devam ettirmek. Hayatınız nasıl geçiyor? İşin hayatımdaki yeri çok büyük, ama kesinlikle işkolik değilim. Haftada dört gece eşimle dışarı çıkarız, arkadaşlarımızla buluşuruz. Yurtdışına fuara gittiğimizde iki gün öncesinden gidip, iki gün sonrasında döner, tatil de yaparız ekip olarak. İşle eğlenceyi birlikte yürütüyoruz. Ama sorumluluk sahibiyimdir, hiç işimi aksatmam. Hırslıyımdır ama kötü bir hırs değil bu. Daralınca nereye gidersiniz? Mutlu bir işim, güzel evliliğim var. Mayısta çocuğumuz doğacak. Bunları çok takdir ettiğim için hiç sıkılmam aslında. Bazen zorluklar olur tabii ama onlar da aşılır. O SELÇUK EREZ Vaginofobi ğlunun vajinadan, yani kadın dölyolundan, sadece gerçeğinden değil, resminden ve hatta sözünden bile korktuğunu, duyduğunda çok irkildiğini, ipe sapa gelmez sözler söylemeye başladığını anlatan bir okurumuz bize soruyor: Bu zamanla geçer mi? Sayın okurum, bu, genç yaşlarda giderilmesi gereken bir sapkınlıktır. Vaginofobi, bir psikologun yardımıyla giderilmezse oğlunuz evlendiğinde ve sonraki yaşamında çok sıkıntı çeker. İleride kürsü dokunulmazlığı ile donatılsa bile bu illetten kurtulamaz. Açıklayalım: Ülkemizin birçok yerinde gerdek gününde gelinle damat bir araya geldikten sonra damat pencereye çıkıp havaya ateş eder ve kanlı çarşafı sağdıçlarına vererek gelinin bakireliğini belgeler. Çoğu kez kızın bakire olmamasından değil, her ikisinin gerginliğinden ya da damadın vaginofobisi yüzünden çaputu, çarşafı renkleyemezler... İşin uzaması felakettir; sağdıçlar komşuda, köy halkı sokakta boşuna bekler. O zaman ne olur? Mahmut Makal’ın “Bizim Köy”ünde vardır: Damadın babası gider oğlanı alır, köyün imamına götürür ve okutur... Buna rağmen sonuç alınmazsa? Birkaç yıl önce gazetelerde okumuştuk: “Konya’nın bir ilçesinde 3 gün 3 gece düğün yapılmıştı... Evlendiği amca kızıydı... 23 yaşındaki damat gerdeğe girdi Sabaha karşı pompalı tüfekle intihar etti.” Okurumuz bu bozukluğun nedenini de sormuş: Bu sıkıntı bende de vardı acaba kalıtımsal mıdır? Biyolojik anlamda kalıtımsal değildir ama sosyal nedenlerle oluştuğundan belli saplantılar aşılmadıkça geçmez, kuşaktan kuşağa sürer: ABD de Bush’çuların partisi, Kandehar’da Taliban, yani yeryüzünün tutucuları, yobazları, kadınların giderek bilinçlenmesinden, daha fazlasının okumaya başlamasından korkmakta ve onları baskılayarak, korkutarak bu uyanışı engellemeye çalışmaktadır. Kürtajı yasaklamaya kalkmaları da kadına ait olması gereken bir hakkı, yasa ile onun elinden almaya çalışarak onu ürkütme girişiminden başka bir şey değildir. Aslında vajinadan değil, kadınların uyanmaya, boyunduruklarını kırmaya başlamış olmalarından korkmaktadırlar! Bu kusur oğlunuza geçmiş, pek yazık! Hiç olmazsa torununuzu kurtarmak istiyorsanız, kendi eşinizi, kızınızı baskılamaktan hemen şimdi vazgeçin, onların her bakımdan sizinle ve oğullarınızla eş düzeyde insanlar olduklarını kabul edin ve bu kabullenişinizi, dört bir yana gazete ilanları ve havai fişekler eşliğinde anonslarla hemen duyurun! www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr C MY B