Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 OCAK 2013 / SAYI 1401 3 Şiirlerini şifreli telgraf sandılar Özdemir Asaf ruh dünyalarımıza açılan büyülü bir kapı gibi, her okuyuşta farklı bir yere gidiyoruz. Yuvarlağın Köşeleri Etikalar kitabında “Felsefe bilmeyen beni ne övebilir, ne yerebilir” diye yazmış. Yazdıklarının ilk okuyuşta zor anlaşılır olması bundan olsa gerek. Babamın şiirlerini eğer kitaptan değil de akıldan okuyorlarsa çoğunlukla mealini söylerler. Küçük kızım Senem’in, ilk tercihi olan Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü kazandığını öğrendiğimde ben Bodrum’daydım. Çok sevinmiştim. Telefona sarıldım, tebrik telgrafı çektim. Babamın da tebrik edeceğini varsayarak telefondaki memura “Bir telgrafım daha var” deyip, bir etikasını yazdırmaya başladım: “Bir yuvarlak’ın benim bulabildiğim sayıda köşeleri vardır. Burada durup kalırsam ‘araştırıcı’ derler bana. Bir yuvarlak’ın benim bilmediğim sayıda köşeleri vardı. Bu bildiğimde direnip kalırsam ‘mutsuz’ derler bana” dedim. Telefondaki memur “Şifreli telgraf almıyoruz” dedi. Bu şifre değil, bir etika diyecektim ki aklım başıma geldi. “Bu bir şiir” dedim. “Şiir de olsa şifreli yazıları gönderemeyiz” dedi. Uzun uzun babamın kim olduğunu, her ne kadar hayatta olmasa da onun yazdıklarının ne kadar önemli olduğunu dilimin döndüğünce anlatarak güçlükle ikna edebildim. Nasıl bir mirastır onun bizlere ve size bıraktığı? Babamın şiirlerindeki Bahçe’nin karşılığı benim için dünya’dır. Herkes kendi bahçesinde yaşar, bilerek ya da bilmeyerek. Şiirlerini, etikalarını sıkça kullanırım konuşmalarımda. Yazılmışı var diye yenilerini düşünmem. Henüz on dokuz yaşındayken büyük bir aşkla evlendiğim kocamdan kısa bir süre sonra ayrılma kararı verdiğimde geleceğim kaybolmuş, hayallerim uçmuştu. Çırılçıplak kalmıştım. Korunmak için bir yerlere sığınmam gerekiyordu. Ben de şiirlere sığınmıştım. Geleceğimin duvarındaki bahçe kapısını açacak anahtarı bulabilmek için bütün şiirlerini tekrar tekrar okudum. Sonunda buldum. “Bir gün, Herkes kendi bahçesine derlerse… Hazır mısınız?” Babamın şair olduğunu bile bilmiyordum... Özdemir Asaf'ın fırtınalı bir aşk yaşadığı ilk eşi Sabahat Arun’dan olan kızı Seda Arun, babasının şair olduğunu ilk kez ilkokul sıralarında öğrendiğini anlatıyor. Onun da kanında şiir tutkusu var. Önce harfleri sonra da kelimeleri sevmiş. Hâlâ babasının ilk şiir kitabı “Dünya Kaçtı Gözüme”yi hiç yanından ayırmıyor. Şiirin, korunmak için iyi bir sığınak olduğunu düşünüyor. Baştarafı 1. Sayfada Seda Arun: “Anlaştığım matbaa kartlarımı çok kötü basmıştı. Ben çektiklerimin aynı netlikte basılmasını istiyordum. Tam umutsuzluğa düşmüşken bir arkadaşım Özdemir Asaf’ı önerdi. “Hem şairdir, hem de titiz çalışır” dedi. 4 kasım 1954. Saat 11’de matbaayı buldum. Eski bir binanın bodrum katındaydı. Dört beş basamak inip içeri girdim. Çalışma masasında takım elbiseli biri oturuyordu. Makinenin başında ise gömleğinin kolları sıvalı, elleri boya için başka biri vardı. Masada oturana “Özdemir Bey” dedim. “Ben değilim” dedi, makinenin olduğu yere baktı. Ben de baktım. Özdemir sandığım işçi, işçi sandığım Özdemir’miş. Yanıma geldi. “Buyurun” dedi. Bu birinci saniyeydi. İkinci saniye benim için artık çok geçti. Kelimelerle dile getirmek çok zor. Duygulu, kibar, hiç görülmemiş, bir daha da göremeyeceğim bir insandı. Işıltılı bir zekânın muhteşem dünyası. Renkli, yepyeni, pırıl pırıl bambaşka bir dünyaydı baban. Olağanüstü bir insandı.” Annemin babamı gizli terk edişinin sebeplerinden biri de bu cümlelerde saklı. Özdemir Asaf bir duygu yumağı, anneniz Sabahat hanım ise bir mantık abidesi. Siz hangisine daha yakınsınız? Babakız ilişkileri annekız ilişkilerinin önüne geçer çoğu zaman. Duyguakıl karşıtlığının zorluğunu iyi bilenlerdenim. ÖZDÜŞÜM şiirinde: “Ah ben hep duyguyla akıl / Kapılarını bunca yıl / Özdemir Asaf’ın 32. ölüm yıldönümü Şiirini okuyunca öğretmen babamı okula çağırdı Hiç unutamadığınız anılarınız neler? Evdeki sohbetleri sırasında babamın şiir yazdığını öğrendim. Bir şiirini sıkça okuyordu. Ben de ezberlemiştim. İlkokula başladığım ilk gün öğretmenimiz “Şiir bilenler parmak kaldırsın” dedi. Ben de parmak kaldırdım. Arkadaşlarım Atatürk, 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim, Annem, Okulum, Sevgili Öğretmenim adlı şiirlerini okuyup alkış aldıktan sonra beni çağırdı tahtaya. İki örgülü beyaz kurdeleli saçlarım, rugan ayakkabılarımla önce sınıfı selamladım. Benden önce şiir okuyan bütün arkadaşlarımın yaptığı gibi ellerim önlüğümün ceplerinin hemen yanında hazır ol durumunda, başım olabildiğince havada, gözlerim sınıfın tavanına dikili, nefesimi en derin biçimde içime çekerek, babamın şiiri okurken kelimelere yüklediği tonlamalarla başladım okumaya: “Ölebilirim genç yaşımda/En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim/Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda/Sevgilim/Seni bir akşamüstü düşündürebilirim.” Şiir bittiğinde alkış yerine derin bir sessizlik oldu sınıfta. Ben başımı dizlerime değdirerek sınıfı selamladım. Tam yerime geçmek üzereydim: “Sen bu şiiri nereden biliyorsun? Kim ezberletti sana bu şiiri? Kimin şiiri bu?” dedi öğretmenim. “Babamın” dedim, o da “babana söyle, yarın okula gelsin” dedi. Çocuk yüreğim heyecanlanmıştı. Sabah okulda olanları, akşam anlattığımda sessizce dinledi babam beni, sadece güldü. Ben de güldüm. Babamın şair olduğunu bilmiyordum. Şair bir babanın, hem de bir kelam ustasının kızı olarak nasıl bir hayatınız oldu? Önce harfleri sonra da kelimeleri severim. Babamın ilk şiir kitabı “Dünya Kaçtı Gözüme” çıktığında özellikle kısa şiirleri beni etkilemişti. Çocukluğun verdiği merakla kitaptaki şiirleri saydım. Elli civarında şiir vardı kitapta. Ben de yazabilirim düşüncesiyle yetmiş sekiz şiir yazdım. Matbaa da vardı zaten. Babama ALİ DENİZ basmasını söyledim USLU şiirlerimi. Şiir defterimi okudu. Biraz daha yazmamı söyledi. Ne de olsa size gelen evlilik teklifine bile şiirleriyle yanıt vermişti... Sesinin elimizdeki tek kayıt olması çok önemli. Bilmeden bastığım teybin düğmesiyle aldığım sesi “Sen Bana Bakma Ben Senin Baktığın Yönde Olurum” kitabını oluşturdu. Ya telaffuzunda zorlandığı “r”ler ? Şiirlerinde babasının Asaf ismini kullanır, oysa asıl ismi Halit Özdemir Arun. 1950 yılında Cağaloğlu’nda açtığı matbaasının açılış işlemleri için gittiği vergi dairesindeki memur adını sorar. R’leri “ğ” olarak söyleyen babam “Halit Özdemiğ Ağun” der. Özdemir, bilinen bir isim olduğu için memur belgelere Halit Özdemir Ağun yazar. Bankonun üzerinden eğilerek bakar. Yanlış yazıldığını görünce “Soyadımı yanlış yazdınız. Doğğusu Ağun” der. Memur yüzüne bakar. “Evet, Ağun” der. “Hayığ, hayığ Ağğun”. “Beyefendi anladım. Ağun”. Babam sinirlenir. Cebinden kalemini kâğıdını çıkarır, kocaman harflerle ARUN yazar, r’lere basa basa yüksek sesle okur. “AĞĞĞĞĞUN”. Can Yücel de 28 Ocak 1981 günü Bebek Camisi’nden Aşiyan’a kadar geldikten sonra bir şiir yazar.; “Anlaşıldı bu/ R’lerin intikamı/ Onlar yuttu Özdemir Asaf’ı.” Seda Arun ve babası Özdemir Asaf. (Yıl 1961) Zorladım. Bir düş gerçeği / Topladım gerçek düşümde. / Savaştı bu huyla akıl, / Hep kafamda ve gönlümde” der. Başka kardeşiniz var mı? Annemle babam 1961 yılında ayrıldılar. Babam ikinci annemle evlendi. Anneleri Yıldız Moran Arun olan üç erkek kardeşim var. İsimleri Gün, Olgun, Etkin. Babama, kardeşlerime sonu N harfi ile biten isimleri neden verdiğini sormayı unuttum. Neyse ki benim adımı babaannem koymuş. Özdemir Asaf’ın annenize yazdığı aşk mektuplarını tam elli yıl sonra ilk kez açıp “Sana Mektuplar” kitabını hazırlamıştınız yıllar önce. Sözü bir başka usta şair Cemal Süreya’nın “aşk mektupları bir tür yazılı sevişmedir” dizeleriyle açmalı belki de. Cemal Süreya bu dizeleri usta şair olarak yazmıştır. Oysa Özdemir Asaf o günlerde, yirmi yaşlarında, üniversiteye yeni başlamış, şair olmaya çalışırken sevdiği kadına aşk mektupları yazan bir gençti! Annenizden sonra ilk kez siz açmıştınız Özdemir Asaf’ın mektuplarını, ne zaman okudunuz ve neler hissettiniz? Çocukluğum, gençliğim bu mektuplarla geçti. Annemin çeyiz sandığında duran, mavi tafta kurdeleyle fiyonk yapılmış desteyi 1998 yılının Haziran ayında istediğimde ne yapacağımı bilmiyordum. İlkokula gittiğim günlerde babamın “Mektup, zarfın üzerinde ismi yazanındır, başkası açıp okuyamaz” sözleri aklımdan hiç çıkmamıştı. Mektupları ilk annemin okuduğunun verdiği cesaretle bir mektup aldım. Uzun zaman açılmadığı için zarflar birbirine yapışmıştı. 25 Eylül 1944 yılında yazdığı bu aşk mektubunda uzun uzun Narsizm’i anlatıyordu. Yazı dili, yazdığı konu, anlatımı beni etkiledi. Mektupların hepsini kaydetmeye başladım. Dile kolay 17 yıl süren daha doğrusu hiç bitmeyen bir aşktan bahsediyoruz. 17 yılda yüzlerce mektup. Babanızla ilgili değişen düşünceleriniz oldu mu mektupları okuyunca? Mektupların tamamını okuyunca, kitap olarak yayımlanabileceğini düşünerek yazdığı fikrine kapıldım. Zaten kitaba adını da vermiş. “Sana Mektuplar”. İlk düzeltmelere başladığım zaman babamın anneme olan duygularının değiştiğini gördüm. Bu değişiklikten dolayı kitabı üç bölümde değerlendirdim. İlk bölüm Aşk Mektupları Ben’i Sana Anlatma, ikinci bölüm Evlilik Mektupları İkinci Ben’le Ben’i Sana Anlatma, üçüncü bölüm Ayrılık Mektupları Sen’i Sana Anlatma’dır. Babamın ilk mektubunu 50 yaşında aldım... Bir de size yazılan bir mektup var, birinci yaş gününüz için. Geleceğe yazılan bu mektup büyük sürpriz olmalı sizin için? Henüz bir yaşındayken, ilk mektubumun babamdan gelmiş olduğunu 50 yaşında öğrendim. Bir hayli geç! Annenizin ulaşılmaz ve zor bir kadın olması Özdemir Asaf’ın şiirine sizce nasıl yansımış? Annem aklı, babam duyguyu seçmiş. “Ben duygudan çok hep düşünceyle alışveriş ettiğimi sanıyorum” dese de bu karşıtlık babamın Özdemir Asaf olmasını kolaylaştırmış. Özdemir Asaf ilk mektuplarına yanıt alamamış, annenize bunu hiç sordunuz mu? Evet, alamamış. Nedenini sorduğumda annem bana “Benim için değil ama Özdemir için bu iş ciddi bir yola gidiyordu. Oysa daha üniversite birinci sınıftaydık. Okulu bitirmemize dört yıl vardı. Ondan sonra Özdemir’in askerliği vardı. Annesiz büyüdüğüm zamanlarda babamın çok büyük fedakârlıkları olmuştu. Babamı üzmek istemediğim için Özdemir’le ilgilenmiyordum” demişti. Seda Arun. (Yıl 2010) C MY B