Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 27 OCAK 2013 / SAYI 1401 Sosyal medyanız kimlik kartınız Sosyal medyayı hâlâ internet üzerinde kendinizi ifade edebileceğiniz masum bir paylaşım platformu olarak mı görüyorsunuz? O zaman bu yazıyı iyi okuyun. Sosyal medya üzerinde dedektifler kol geziyor. Onlar kim mi? Belki işvereniniz, belki de anneniz. Masum bir paylaşımınız ya da kısacık bir “tweet”iniz onlar için çok şey anlatıyor olabilir. ALİ DENİZ USLU DENİZ ÜLKÜTEKİN ADNAN BİNYAZAR Sevgili Okurlar, Bundan böyle bu köşedeki yazılarımı sürdüremeyeceğim. Yazılarıma gösterdiğiniz ilgiye teşekkürlerimi sunuyorum. Saygılarımla... Adnan Binyazar (binyazar@gmail.com) Dedektif annelerin sayısı fazla S A rtık hemen herkesin bir sosyal medya hesabı var. Facebook veTwitter gibi popüler platformlar, Linkedin ve Bing gibi iş içerikli portallar, Youtube ve Vimeo gibi video içerikli siteler ve daha fazlası. Çeşitli farklarına karşın hepsinin ortak özelliği kişisel özeliklerinizin bir kısmını barındırıyor olmaları. Hakkınızda o kadar çok bilgi barındırıyorlar ki artık sizin nasıl bir insan olduğunuza karar verecek olanlar için oldukça önemli referans kaynakları haline gelmeye başladılar. Dolayısıyla, işverene gönderdiğiniz bir CV ya da annenize hayatınız hakkında anlattıklarınızın pek geçerliliği yok. İşverene, son derece uyumlu bir çalışan olduğunuzu söyleyebilirsiniz, oysa Facebook hesabınızdaki “beğenileri” kısmında yer alan anarşist kitaplar oldukça kuşku uyandırıcıdır. CV’niz önceki işleriniz hakkında uzun ve dolu dolu bir kariyerden bahsediyorken Twitter hesabınızda o pembe tabloya yakışmayacak “uff altı olsa da bu cehennemden kurtulsam” türünde mesajlar vardır. Veya çocuklar ya da gençler annelerine arkadaşlarına ders çalışmaya gittiklerini söyleyebilirler ama Foursquare onları bir cafede çoktan etiketlemiştir. Verilebilecek örnelerin ucu açık. Ancak kesin olan şu ki artık hesap vermeniz gereken birileri varsa sosyal medya hesabınıza fazlasıyla dikkat etmeniz gerekiyor. www.secretcv.com iş arayanlarla işverenleri internette buluşturan bir insan kaynakları sitesi. İş arayanlara site üzerinden hazırlayacakları CV’lerini profesyonelce yönetme şansı tanıyor. Bu açıdan sosyal medya kullanımı da onlar için fazlasıyla önemli. Bununla alakalı bir araştırma yapmışlar. Hayatımızı yönlendiren çağın fenomeni sosyal medyayı, iş hayatı ve insan kaynakları özelinde masaya yatırmışlar. 15 bin 800 aday ve 235 firma ile yapılan araştırmada, hem bireysel kullanımlarda online itibar yönetimiyle hem de firmaların işe alım süreçlerinde sosyal medya enstrümanını nasıl konumlandırdıklarıyla ilgili bilgilere ulaşmışlar. Rakamlar oldukça sıradışı: Firmaların yüzde 58’i işe alacağı kişinin sosyal medya hesaplarını inceliyor. En çok izledikleri sosyal medya hesapları ise yüzde 45 ile Facebook, yüzde 35 ile Twitter, yüzde 15 ile Linkedin. Firmalar işe alacağı kişilerin sosyal medya hesaplarını incelerken en çok adayın sosyal medyada kullandığı dile ve yayımladığı içeriğe bakıyor (yüzde 35). Adayın beğendiği sayfalar (yüzde 23), profil fotoğrafının güncel ve gerçekçi olması (yüzde 18) ve ortak arkadaşlarının olup olmaması (yüzde 12) dikkat ettikleri diğer unsurlar arasında. “Firmalara adayların hangi paylaşımları sizde olumlu etki uyandırıyor?” diye sorulduğunda ise yüzde 36 ile “mesleki birikimlerini paylaşması” cevabı öne çıkıyor. Adayın özel hayatını gözler önüne sermeden kendisiyle ilgili kısıtlı bilgi ve fotoğraf paylaşması ise yüzde 28 ile ikinci sırada. Genel bilgilerinin güncel olması, sivil toplum örgütlerine yardım eden içerik paylaşması ve firmanın sosyal medya sayfalarını beğenmiş olması işverenin gözlerini kamaştıran bir başka özellik. Olumsuz etki uyandıran paylaşımların başında ise yüzde 29’la şirket ya da iş arkadaşları hakkında olumsuz eleştirilerde bulunmak yer alıyor. Şirketin kurumsal kimliğine zarar verecek paylaşımlarında bulunmak yüzde 23'le ikinci sırada yer alırken üçüncü sırada yüzde 20'yle dini inanç ve siyasi görüşü açık açık belli eden paylaşımlar yapılması bulunuyor. Firmalar ayrıca adayların, mesai saati içinde çok sık mesaj ve fotoğraf paylaşmasından ve paylaştığı fotoğraflarda özel hayatını deşifre etmesinden de rahatsız oluyor. osyal medyada dedektiflik yapanlar yalnız işverenler değil. Ebeveynler, özellikle anneler de çocuklarının sosyal hayatları hakkında bilgi edinmek için bilgisayar başında fazlaca mesai harcıyor. Ancak bu konuda dikkatli olmaları gerekiyor. Üsküdar Üniversitesi NP İstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Klinik Uzman Psikoloğu Çağla Kınalı (altta) anlatıyor. İnternet aile içi ilişkileri ne şekilde etkiledi? Birçok ilişkimizi sanal araçlarla kurduğumuzun yadsınamaz bir gerçek olduğu günümüzde sosyal medya ve internet ölçüyü tutturan, dengeyi kurabilenler için oldukça faydalı. Ancak maalesef ki insanların artık karşı masasındaki iş arkadaşına bile sosyal medya aracılığıyla ulaştığını düşünmek endişe verici. Tüm bunların aile içi ilişkilere yansıması da kaçınılmaz. Çalıştığımız gruplarda eşinin sosyal paylaşım sayfasında tanımadığı karşı cinsten biriyle arkadaş olduğunu görmesi üzerine çıkan tartışmadan çocuğunun paylaştığı bir müzik grubunun videosunu açık saçık bulup dehşete düşen kişilerle de karşılaşıyoruz. Galiba artık kişilerin pek mahremiyeti kalmadı. Herkes herkesin evi nasıl sosyal paylaşım sitelerindeki fotoğraflarda görüyor ya da eşiyle nerede, ne yapıyor hakkında bilgi sahibi artık. Avantajları var, evet, ama kullanmayı bilmeyince dezavantaja dönebiliyor. Sosyal medya kullanan anne sayısının artması bu dönüşen ilişki biçimlerinin bir sonucu mu? Sosyal medya artık yediden yetmişe herkesin kullandığı bir iletişim yolu. Anneler de sosyal medyada, evet, çünkü herkes sosyal medyada. Babalar, öğretmenler, kızlar, teyzeler... Diğer yandan, buna böyle bakmak doğru mu bilmiyorum ama, bir araştırma sonucuna göre, 5 milyondan fazla anne Facebook’ta. Aynı çalışma dakikada iki annenin Twitter’a kaydolduğu bilgisini de veriyor ve çoğunun sosyal medyada aktif olmasının nedeninin çocuklarını takip olduğunu dile getiriyor. Sosyal medya kullanıcısı anneler, bu ortamlarda çocuklarına karşı genel olarak nasıl bir tavır içindeler. Anneleri yaklaşımlarına göre kategorize edebiliriz aslında. Bilinçli anneler yani arkadaşça anneler, çocuklarının paylaşımlarını takip ederken doğru olanların içinde yer alarak, onaylamadıkları noktada bilgi sahibi olup doğru yönlendirebiliyorlar. Arkadaşça sınırını zorlayıp arkadaş olan annelerse bazen çocukları yerine çocuklarının arkadaşlarına cevap verebiliyor. Sadece kontrol etmek için sosyal paylaşımı araç olarak kullananlar ki ben bunlara dedektif anneler diyorum, çocuğa direk hesap sorabiliyor. Elbette ki sosyal medyada çocuğuyla arkadaşça iletişim kurabilen anne, çocuğuna gerektiğinde uygun müdahalede bulunabiliyor. Aksi takdirde hem ilişki bozulurken hem de kontrol kaybediliyor. İlgilendiğiniz hastalar arasında sosyal medyada çocuğunu takip eden kişiler nasıl davranışlar sergiliyorlar, aralarında çok uç örnekler mevcut mu? Sahte hesaplar açıp çocuğuyla arkadaş olandan tutun da gizli gizli hesabına girip ya da cep telefonu mesajlarını okuyup “seni devlet yanlış arkadaşlıkların için takibe aldı bana bilgi geliyor” diyenlere kadar çeşitli davranım örüntüleriyle karşılaşıyoruz ve önceliğin çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak olduğunu anlatıyoruz. ZÜLAL KALKANDELEN Düşen tirajlar ve ünlüler T ürkiye’de gazete tirajlarının düştüğü bir gerçek. Ara ara dönemsel çıkışlar olsa da, bunlar kısa süreli; genel eğilim giderek azaldığını gösteriyor. Bunun çeşitli nedenleri var. Birisi, bütün dünyada olduğu gibi internetin yaygınlaşmasıyla, çoğu kişinin haberlerini bedava olarak dijital dünyadan almayı yeğlemesi. Akıllı cep telefonlarının, tablet bilgisayarların, iPad’in hayatımıza girmesiyle artık bu kaçınılmaz bir gelişme. Ancak bunun dışında Türkiye’ye özgü durumlar da var. Geçenlerde bir arkadaşıma söylüyordum; ben bu ülkede mesleğimin ölümünü gördüm... Benim hayalini kurduğum, bana öğretilen gazetecilik, bugün bu ülkede yapılamıyor. Nasıldı o gazetecilik? Hiçbir kurum ya da kişiyi kayırmadan ve meslek etiğinden ayrılmadan, olayları ve toplumu, sadece doğruyu bulmak, haksızlıkları ortaya çıkarmak amacıyla izleyip, dili doğru ve güzel kullanarak aktarma işiydi; yani hep söylendiği gibi, kamunun doğru bilgi alma hakkını yerine getirmek için, onun gözü, kulağı ve sesi olmaktı. Peki, demokratik toplum için elzem olan bu iş neden yapılamıyor Türkiye’de? Medya sahipleri iktidar baskısından çekiniyor; o nedenle de hemen hiçbir yolsuzluğun, haksızlığın üzerine gidilemiyor, gazeteciler kör, sağır ve dilsizi oynuyor. Gerçekleri yazan hiç mi yok? Birkaç bağımsız mecra var ama onların toplam satış/izlenme oranı, diğerlerinin yanında çok az kalıyor. Durum böyle olunca da medya patronları, tirajı artırmak için çareyi ünlülere köşe vermekte buluyor. Bir bakıyorsunuz yazı yazma konusunda hiçbir yeteneği olmayan bir şarkıcı birden köşe sahibi oluyor, bir manken ya da oyuncu yediğini, içtiğini, yaptığı seyahatleri ballandıra ballandıra anlatıyor. Onlar köşe sahibi olup gazetelerden hiç de azımsanmayacak ücretler alırken, edebiyatçı, yazar ve gazeteci, bir başka deyişle hayatını sadece yazı yazarak kazanmaya çalışanlar, açıkta kalıyor. Bana göre gazeteciliğin saygınlığını yitiren bir meslek olmasında en başat faktör, gazeteleri yönetenler. Bir insan kendi mesleğine ancak bu kadar ihanet eder. Sadece iktidarın önünde şekilden şekile girilmesinden söz etmiyorum; gazeteciliğin hiçbir yeteneği/deneyimi olmayan ünlüler tarafından hakkıyla yerine getirilebileceğini düşünmeleri, daha en başından mesleğe hakaret. İletişim fakültelerinde geleceğin gazetecisi olma umuduyla okuyan çok sayıda genç var. Onlar mezun olduklarında diğer adaylar arasından tercih edilmeyecekler; bir başka fakülteyi bitiren ile aralarında işe kabul edilme açısından fark görülmeyecek. Bu ülkede hep olduğu gibi, yine nepotizm devreye girecek ve gazetecilik hayalleri belki de suya düşecek. Üniversitelerdeki gazetecilik eğitiminin yeterli olmadığı savunulabilir ve bu doğrudur. Ama onun cezasını o bölümde okuyanlar çekmemeli; onlar, en azından gazeteciliği meslek olarak seçme heyecanı duyan gençlerdir. Bir başka alanda meşhur olup ya da başka bir sektörde çalışıp, “Hadi bir de şu gazetede yazalım da havamız olsun” diyenlerden değildir. Bu görüşleri ne zaman dile getirsem, “Ne yani gazetecilik okumayan gazetecilik yapamaz mı?!” diyenler oluyor. Elbette yapabilirler ve yapıyorlar. Bir konuda uzmanlığı olan, iyi yazı yazabildiği sürece o konudaki görüşlerini paylaşabilir ya da farklı bir alanda eğitim almışsa bile gazeteciliği meslek olarak seçip yıllarını bu işe vermişse, o da gazetecidir. Benim lafım, sadece ünü için gazetelere alınan ama yazı yazmayı beceremeyenlere ve onlara köşe açanlara... Yazı yazmak özen ister, bilgi ister, her şeyden önce dilde ustalık ister. Hepsini bir kenara atıp tiraj için ünlülere sarılmak ise, ölen gazeteciliği / haberciliği diriltmez. www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com :&/Û C MY B