26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

27 MAYIS 2012 / SAYI 1366 FIFA sen bizi tanımasan da olur Padanya ve Kürdistan takımları 2010 final maçında. Padanya şampiyonluğu kutluyor (üstte). Turnuva birincisine verilen Nelson Mandela Kupası. sahipliği de yine KKTC’ye verilmiş. Ancak turnuvanın başlamasından kısa süre önce seçilen yeni hükümet, turnuvaya katılacak takımların politik tartışmaların önüne geçmek adına belirlenmesinde söz hakkının bulunmasını istemiş. Kürdistan futbol takımının da bu turnuvada yer almak istemesi üzerine KKTC hem şampiyonadan hem de NF Board’dan çekilmiş. Aradan geçen 6 yıldaysa köprünün altından çok sular aktı. Şimdi KKTC, Kuzey Irak’ın ev sahipliği yapacağı turnuvaya katılıyor. Türkiye açısından birçok politik tartışmaya gebe olsa da VIVA Dünya Kupası tam olarak bu durumda olan ülkelere ses vermek adına yapılan bir organizasyon. Elbette sırf Kürdistan değil, dünya üzerinde konumu tartışmalı pek çok ülke ya da bölgenin takımı VIVA Dünya Kupası’nda yer alıyor. Örneğin son iki turnuvada Nelson Mandela Kupası'nı havaya kaldıran Padanya, İtalya’nın ikiye bölünmesini talep eden bir platform. Bu talep İtalya’da kuzey ve güney arasındaki ekonomik, etnik ve siyasi farklılıkların hortlamasına sebep olurken Kuzey İtalya Platformu çokları tarafından ırkçı yaklaşım göstermekle itham ediliyor. Yine turnuvanın en başarılı takımlarından Samiler, İskandinav topraklarında kendilerine uygulanan soykırım ve zulmü futbol yoluyla dile getirmeye çalışıyorlar. Öte yandan Provence, Oksitanya gibi kendilerine ait dilleri olan ve birkaç ülke topraklarını kapsayan tarihi öneme sahip topraklar da bu turnuvada yer alıyor. Bu yılki turnuvaya gelirsek son şampiyon Padanya, Tibet ve Samiler’in eksikliği hemen dikkat çekiyor. Öte yandan Erbil’in çok özel konukları da olacak. Darfur milli takımı ya da bilinen adıyla Darfur United, tümü Çad’daki mülteci kamplarında yaşayan futbolculardan oluşan kadrosuyla hem turnuvayı kazanmak hem de sesini dünyaya duyurmak isteyecek. Evsahibinden bahsedersek, VIVA Dünya Kupa'sında iki ikinciliği, bir de üçüncülüğü olan Kürdistan milli takımı aslında turnuvada yer alan takımlar içinde futbol dünyasıyla en iç içe olanı diyebiliriz. VIVA Dünya Kupası maçlarının oynanacağı Franso Hariri Stadı 28 bin kapasitesiyle Irak'ın ikinci en büyük stadı. Oksitanya, Zanzibar ya da Provence. Bu ülkeleri tanıdığınızı düşünmüyorum. DENİZ KKTC ya da ÜLKÜTEKİN Kürdistan denildiği zamansa hemen akla politika geliyor. Peki Darfur ya da Tibet? Uluslararası alanda tanınmayan ülkeler ya da bölgeler beşinci VIVA Dünya Kupası için Kuzey Irak’ın Erbil şehrinde buluşuyor. Orçun Kamalı (Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi) K uzey Irak’taki Erbil şehri 69 Haziran tarihleri arasında oldukça özel bir futbol organizasyonuna ev sahipliği yapacak. VIVA Dünya Kupası, FIFA ve uluslararası kurumlar tarafından tanınmayan ülkelerin top koşturduğu en kapsamlı turnuva. Bu yıl beşincisi düzenlenecek VIVA Dünya Kupası, adını daha önce hiç duymadığımız bölgelerden olduğu kadar hemen yanı başımızda var olan siyasi süreçten de payını alan takımlara yer veriyor. Dolayısıyla bu politik süreci atlayarak konuya girmek olanaksız. Bu yıl turnuvada yer alacak ekipler arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de var. Yavru vatan ilk defa bu turnuvaya katılıyor, ama aslında Kuzey Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu turnuvayı düzenleyen NF Board isimli kurumun kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Üstelik 2006’da düzenlenen ilk turnuvanın ev Jean Luc Kit (NF Board Genel Sekreteri) Sınırları değiştirmek değil futbol oynamak istiyoruz Erbil’e geldiğinizden beri hazırlıklar nasıl devam ediyor? Bir sorun yok. Burada insanlar oldukça nazik ve çalışmak için sessiz bir ortam var. Bu turnuvanın katılan takımlar açısından önemi nedir? Aslında bu turnuva FIFA tarafından tanınmayan ülkeleri bir araya getiren tek organizasyon. Turnuvaya hangi takımlar katılıyor? Dokuz takım katılıyor ama çok daha fazlası da yer almak istiyor. Bekleyenler listemizde şu isimler var; Grönland, Chagos, Kırım Tatarları, Doğu Adaları ve Quebec. Bu turnuvada maddi imkânsızlıklar sebebiyle yoklar. Bu sene katılan takımlar Darfur, Tamil Eelam, Oksitanya, Zanzibar, Batı Sahra, Provence, Kuzey Kıbrıs ve Kürdistan . Turnuvada yüksek profilli oyuncular yer alıyor mu? Her turnuva kendi sürprizlerini yaratıyor. 2010’daki son turnuvada Gozo’da İngiltere Premier Lig’de oynayan bir futbolcu vardı. 2006’da Samiler’in kadrosunda yer alan 8 oyuncu bir önceki sezon Şampiyonlar Ligi’nde oynamıştı. Bu sene en az beş takım yüksek profilli oyunculara yer verecek. Turnuvayı finansal olarak nasıl organize ediyorsunuz? Herhangi bir sponsorluk ya da yayın anlaşmanız var mı? Hepimiz gönüllü olarak bu işi yapıyoruz ve bu konuda tecrübe eksikliğimiz olduğunu söylemeliyim. Ancak bu sene Kürdistan yerel yönetimi bize tüm desteğini verdi. Otel masrafları ve bölge için ulaşımlar hükümet tarafından karşılanıyor. Turnuvayı Kuzey Irak’ta düzenlemeye karar verdiğinizde poliktik açıdan ya da güvenlik konusunda endişeleriniz var mıydı? Kararı vermeden önce ince eleyip sık dokuduk. Tahminlerin aksine burası çok sakin bir yer. Fransa’yla karşılaştırırsak fazla sakin. Burada insanlar birbirlerine saygı gösteriyor. Size herhangi bir politik baskı yapıldı mı? NF Board, Birleşmiş Milletler organizasyonlarının onayını alan bir kurum. Biz de kesinlikle ulusal hükümetlere ve kurumlara saygılıyız. Ancak politik ve dini kriterler olmadan futbol oynamak konusunda da özgürüz. Amacımız haritaları ve sınırları yeniden çizmek değil. Bu yüzden kimseden de baskı gelmedi. Biz özgürüz, futbol da herkes için. Futbol için çözüm bulmalıyız KKTC olarak daha önceki turnuvalarda niye yoktunuz? Bu turnuvaya katılmanız nasıl gerçekleşti? Yönetim kurulu olarak göreve geldikten sonra NfBoard olan üyeliğimizi devam ettirdik. Bundan dolayı davet aldık. Güney Kıbrıs bu sene Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final heyecanı yaşarken KKTC futbolu hala Avrupa’da temsil edilemiyor. Bu şartlar ülke futbolunu nasıl etkiledi? Sporcularımızı motive etmek kolay olmuyor. Şampiyon olan takımın dışa dönük bir hedefi olmaması ve hiçbir takımımızın başka ülke takımlarıyla dostluk maçı bile yapamaması kabullencek bir durum değil. Geleceğe yönelik hedef gösteremeden bu tutkuyla sürdürmek gerçekten zor. Kaldı ki yanı başımızdaki Kıbrıs Rum takımları Real Madrid takımını misafir ediyor. Artık bazı şeylerin görülüp daha pragmatik çözümlere gidilmesi gerekiyor. Birkaç sene önce KKTC takımlarının Kıbrıs Rum liginde oynayabileceği konuşuluyordu, ama bu ihtimal gerçekleşmedi. Rekabetin olduğu her yerde gelişim vardır, yeter ki eşit şartlar sağlansın. Bizden daha iyi olan bir ligde oynamak tabii ki bizleri geliştirecektir. Fakat bunun için olaylara bakış ve değerlendirme ölçeklerimizin farklılaşması, siyasal ve sportif değerler arasında bir yol bulunması şart. VIVA Dünya Kupası için nasıl bir hazırlık yaptınız? Lig bittikten sonra kadromuzu oluşturup çalışmaya aldık. Ayrıca son 4 gün Şişli Belediyesi misafiri olarak İstanbul’da kampa gireceğiz. Sayın Sarıgül’e de bu imkândan dolayı teşekkür ederiz. Turnuvanın Kuzey Irak’ta yapılıyor olması sizi diplomatik ya da güvenlik açısından endişelendiriyor mu? Tabii ki gerekli araştırma ve onayları aldıktan sonra bu daveti kabul ettik. Bizleri orada en üst seviyede misafir edeceklerinden hiçbir şüphemiz yoktur. Bu bir futbol organizasyonudur ve futbolun insanları yakınlaştırdığını ve birleştirdiğini düşünüyoruz. Amacımız siyaset yapmak değil futbol oynamak. D ADNAN BİNYAZAR İhanet şebekesi C M Y B C MY B üzeyi ne olursa olsun, ancak utanma duygusundan yoksun olanlar Atatürk’ü yıpratmaya kalkarlar. Hele Müslümanlıklarını öne sürüp Atatürk’e karşı ağzını bozanlar, İslam ahlakının temel ilkesi olan “Ölülerinizi rahmetle anınız,” sözünün anlamını kavrama bilincinden yoksun yaratıklardır. Onlar, bu ihanet şebekesi, İslam’ın kutsal buyruklarını kirlettiğinin ayrımında bile değildir. Atatürk’ün kurumsallaşmış varlığını hiçe sayıp bayramları özünden saptıranların, gün gelip tarihe karşı hesap verirken onun hoşgörülü ilkelerine sığınacakları günler de gelecektir. Erdem duygusunun geliştiği toplumlarda, hiçbir birey, o büyük insanın, yurdu kurtarmakla kalmayıp büyük savaşımını laik düşüncenin yerleşmesi, demokratik yönetimin kök salması yolunda verdiğini unutmaz! Ne yazık ki yurt kurtarıcısı Atatürk’ü kutsal duygularla anmak gerekirken başta ülke yönetiminden sorumlu olanların, onlardan cesaret alıp yaranma kaygısıyla insanlık duygularını yitirerek ona dil uzatanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Atatürk’ün ölümünden on beş gün sonra dönemin İngiltere Büyükelçisi Percy Loranie’in Londra’ya özel bir kuryeyle gönderdiği şu mektupta dile getirdikleri, umarım bu ihanet şebekesine ibret dersi olur... Büyükelçi, mektubunda, Atatürk’ün yaptıklarını övmekten çok, onun kişiliğinin, insanımız açısından nasıl bir değer taşıdığını belirterek yapılanları şöyle sıralıyor: Atatürk, “Sadece şu ya da bu savaşı kazanmak, şu ya da bu kanunu çıkarmak, harf devrimini yapmak ya da fes giyilmesini yasaklamak, ülkeyi laik kılmak için değil; yüzyıllarca acı çekmiş, ruhunu karartıcı yönetimlerin baskısı altında inlemiş bir ulusun dehasına güvenerek artık kölelik çekilmemesi gerektiğine inandığı için çok sayıda kuvveti harekete geçirip bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı anlayışının kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir, on beş yıl gibi kısa bir sürede birçok iyi iş yapmıştır.” Bırakın bunca “iyi iş”i, bunlardan birini yapmak bile, bir ülke liderine ulusunun yaşamı boyunca minnettar kalmasını gerektirir. Nice yıl sonra CHP’yi yıpratmak için hedef alınan onun en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü, Atatürk, toprağımızın kucağına emanet edilirken bu minnet duygusunu dile getirmiştir: “Devletimizin banisi ve milletimizin fedakâr, sadık hadimi, İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması; Eşsiz kahraman Atatürk! Vatan sana minnettardır.” Ona neden minnet duyulması gerektiğini Büyükelçi Percy Loraine’in “müstesna ve takdire şayan bir kişi” olarak nitelediği Atatürk’ün yaptıklarına ilişkin şu saptamalarını iyi değerlendirmek gerekir: “Atatürk, Batı’da ‘yesmen’, uzun süredir Türkiye’de ‘evet efendimci’ olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanları aşağılıyordu. Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu. Aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü.” “Müslüman olarak doğmuş ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu. Doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti. İşini iyi bilen, yetenekli bir askerdi. Savaştan nefret ederdi. Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı.” “Hitler ve Mussolini’nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu. Affetme, mahkemelere emir yetkisi yoktu. Diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına da sahip değildi.” Her fırsatta Atatürk sevgisini unutturup onun kurumlaşmış eserlerini yok etmeyi düşünen bağnazlar, vicdan yoksunları, umarım Conkbayırı sırtlarında yenilgiye uğratılan bir ulusun Büyükelçisi Percy Loraine’in bu erdemli sözlerinden insanlık dersi çıkarırlar... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle