01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Lale Film’in yeni stüdyolarının 50 yıllık kayıt arşivi bulunuyor. Necip Sarıcı, Yeşilçam şarkılarının çıktığı ses odasını gezdirirken hiç bilinmeyen kayıtları dinletiyor. Bunların arasında Tarık Gürcan, Cüneyt Türel, sonra Ruhi Su ve Fatma Girik de var. 27 MAYIS 2012 / SAYI 1366 Sinemanın göbeğine düştüm Tarih 1934’ü gösterirken İstanbul Kasımpaşa’da dünyaya gelmiş Necip Sarıcı. İkinci dünya savaşı yıllarının yokluğunda geçmiş çocukluğu. Daha 6 yaşındayken İstiklal Caddesi’nde Akşam Postası’nı satarak para kazanmaya başlamış. İlkokulu bile zar zor bitirmiş. Ailesinin geçimine çıraklık yaparak katkıda bulunmuş. O sırada İzmir’de yaşayan ablasının kocasından bir teklif gelmiş; madem okumayacak buraya gelsin çıraklık yapsın. Sinema makinaları yapan, tamir eden bir enişte onun sinemayla buluşmasının da başlangıcı olmuş. 1949’un başlarında gittiği İzmir’den 3 yıl sonra dönmüş İstanbul’a. Ama bu kısa süre onun için büyük bir yatırım olmuş. Türk sinemasının ilk sinemacılarından Cemil Filmer’in sahibi olduğu Lale Film’de işe başlamış. İstanbul’a geldikten sonra Şan sinemasının işletmecisi ve And Film’in sahibi Turgut Demirağ’ın yanında çalışmaya başlamış, ardından 1957’de Lale Filim. Tabii binlerce yerli filmin ses, müzik, efekt kayıtları, 10 bine yakın yabancı filmin dublajı. 1973 yılında ise Yeni Stüdyo Ses ve Laboratuvarları diye kendi işini kurmuş. Dolayısıyla Yeşilçam’ın en büyük kuruluşlarıyla çalışma fırsatı; Arzu Film, Ermene Film, Uğur Film, Akün Film, Erler Film... 1979 yılında Filmer ailesi stüdyoyu satmaya karar verdiğinde özellikle Necip Sarıcı’nın almasını istemiş. O gün bugündür Sarıcı Lale Film’in başında. “2000’lere kadar sürdürdük. Fakat 2000’lerde teknoloji yarışı başlayınca biz bu yarışa girmeyelim, kültür yarışına girelim dedik.” Bu yıl Antalya Film Festivali’nde Yaşam Boyu Onur Ödülü alacak olan Sarıcı’nın ne kadar iyi bir karar verdiğini mabedini gezince anlıyoruz. AYŞE YILDIRIM BİR portre: NECİP SARICI Bir sinema tutkununun biriktirdikleri Necip Sarıcı uhsin Ertuğrul’un, Halit Refiğ’in makineleri, set fotoğrafları, Lütfi Akad’ın, Ömer Kavur’un montaj masaları, Yılmaz Güney’in vizörü... Ayhan Işık, Belgin Doruk, İzzet Günay, Sadri Alışık, Öztürk Serengil, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik, Ajda Pekkan, Vahi Öz hepsi bir köşeden bize bakıyor; bazen bir set fotoğrafında bazen bir film afişinde. Keşanlı Ali Destanı, Al Yazmalım, Kırık Kalpler, Halıcı Kız, Hababam Sınıfı.... Saymakla bitmez M çünkü 5 bin Orijinal Türk filmi afişinin onlarcası etrafta. 65 bin fotoğraf negatifi; 5 bine yakın edebiyat, tarih, sanat, sinema kitabı; 150 adet Türk sinema tarihinin en değerli filmlerinin lisanslı negatifleri; 250 pozitif görsel kopya; 100 yıllık kameralar; miksaj setleri; taş plaklar; dublaj masaları... Sinemanın mabedinde yani Lale Film Stüdyoları’ndayız. Mecidiyeköy’de bin metrekarelik bir alan. 1972’de buraya taşınmış Lale Film, 2000 yılına kadar da aktif olarak SOLAIRE çalışmayı sürdürmüş. Stüdyonun her santiminden sinemanın bir tarihi fışkırıyor. Sinemaya dair ne varsa hepsi kendisine bir yer bulmuş. Kapıdan girişte “Hareketli resim fikri İsa peygamber doğmadan evvel 65. seneye aittir. Lucretius’un “De Rerum Natura” adlı eserinde hareket halinde bulunan gölgelerden bahis etmiş ve bu hayalleri vücuda getirecek bir aleti bile tarif etmiştir” yazısıyla karşılaşıyoruz. Lucretius M.Ö 94 MÖ 49 yılları arasında yaşamış Romalı şair ve filozof. 64 yıllık sinema tutkunu Necip Sarıcı, bir yandan bize mabedini gezdiriyor bir yandan anlatıyor: “Bu makineler Acar’dan geldi, atılıyordu. 45’lerde kullanılan lambalar bunlar. Şuradaki montaj masasında Türk sinema tarihi yazılmıştır. Bütün filmlerin montajı burada yapılırdı neredeyse. Şuradaki makine 1860’lardan. En yaşlısı şuradaki 150 senelik. Bunlar da Nâzım Hikmet’in çalıştığı optik cihazı. Sesliye geçişte kullanılan masalar, miksajlar.” “Ben sinema tutkunuyum. Dolu dolu sinemacıyım, teknisyenim, sesçiyim. Belgesel, film yaptım, kitaplar yaptım. Bu masa Lale Film’in tarihi masası, burada Lütfü abi, Atıf abi çok montajlar yaptı; Gelinin Muradı, Beyaz Mendil. Lale Filmin çektiği filmler; Nilgün, Beş Hasta Var, Allahaısmarladık, Kalbimin Şarkısı...” “Cemil Filmer, Esat Mahmut’un Kadın Severse’yi çekiyor. Konu Uludağ’da geçiyor. Ama olanaklar ve mevsim nedeniyle Uludağ’a gitmek imkânsız. Bir Uludağ dekoru yapıldı. Büyük olay oldu o zaman. Muzaffer Tema ve Leyla Altın oynuyor. Esat Mahmut’un bütün romanlarındaki kadın kahramanlarının adı Nevin’dir. Nevin Akkaya’ya olan platonik aşkından dolayı. Ama bu aşk hiçbir zaman beraberlik getirmemiş. Nevin Akkaya bugün bir çınar. Temmuz’da 97 yaşına basacak. 1937 senesinde şehir tiyatrosuna girmiş. Muhsin beyin talebi üzerine iki filimde oynamış. Sonra dublaj yapmış. Seslendirmede çok ünlüydü. Sesi Türkan Şoray’a çok yakışıyordu. Bir de Neriman’ın değişmez sesiydi. Zaten bazı sesler hiç değişmez. Mesela Öztürk Serengil’i mutlaka Mücap Ofluoğlu konuştururdu. Başkası konuştuğu zaman o film sinemalardan geri dönerdi, düzeltin diye. Bir filmde pazarlıkta anlaşamamışlardı, üç bin lira istemiş vermediler başkası seslendirdi. Ama o film döndü. Böyle çok vaka oldu.” Atatürk Şarlo’ya çok gülmüştü Atatürk ile Cemil Filmer’in yaşadığı anıları da dinliyoruz Sarıcı’dan: “Cemil Filmer anılarında da yazmıştı; Atatürk ilk filmi İzmir’de seyrediyor. İzmir Ankara sinemasında “Şarlo İdama Mahkum” filmi. Öyle çok gülüyor ki. Aynı günün akşamüzeri filmi tekrar görmek istiyor. Yaverini Cemil beyin evine gönderiyor. Cemil Bey, hemen sinemaya gidip gaz motorunu çalıştırıp, filmi takmış ve Atatürk yeniden gelip izlemiş.” Atatürk’ün sinemada haremlik selamlık uygulamasını kaldırdığı yerdir burası aynı zamanda. Eskiden kadınlara ya ayrı bir gün düzenlenir ya da araya perde konulurmuş. Atatürk, “Hayır”, demiş “bundan böyle herkes bir arada seyredecek.” Atatürk bir kez de Latife Hanım’ın köşküne makine götürtüp orada seyretmiş. Hatta Cemil Bey’e rakı ikram etmiş. “İpek Film seste ilkti. 1932’de Almanya’dan makineleri getirip ilk stüdyoyu kurdu. Çünkü sesli çekiliyor filimler. 1943’e kadar hiç dublaj yapılmadı. Faruk Kenç’in filmiyle başlıyor; galiba Dertli Pınar’dı. Sonra da artık dublajın daha pratik olduğu anlaşıldı. Çünkü o zaman ses aygıtları ton ağırlığında, taşımak çok zor. Gidilen köylerde elektrik yok, jeneratör temini lazım. Yani hem filim, hem çile çekiyorlardı.” Ve bir odaya giriyoruz. Masanın üzerinde Orijinal senaryolar. Orhan Elmas’ın Kırık Kalpler’i, Bülent Oran’ın Sensiz Yaşayamam’ı, Burhan Felek’in Nasrettin Hoca’sı, ilk renkli filmlerden Muhsin Ertuğrul’un Halıcı Kız’ı. “Bunlar atılıyor biliyorsunuz. Biz bunların çoğunu çöplerden topladık. O zamanlar bir senariste beş kişi birden saldırıyordu. Herkes senaryo istiyordu. Hatta Rus abidesinin yıkılışı “Rus Abidesinin Yıkılışı. Ayastefanos,” Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na girdiği yıl yani 1914’de çekilen Türk sinema tarihinin bilinen ilk filmi. Osmanlıda yedek subay olarak görev yapan Fuat Uzkınay tarafından 14 Kasım 1914 tarihinde çekilen filmin 150 metrelik bir belgesel olduğu söyleniyor. Film, Ayastefanos’taki (Yeşilköy) Rus anıtının yıkılışını anlatıyor. Ancak filmin hiçbir kopyası günümüze ulaşmamış. Necip Sarıcı’da bu filmin afişi de var. Aslında Ayastefanos’un yıkılışını gösteren fotoğrafın cam negatifini bulmuş ve afişi yaptırmış. “Fotoğraf camının negatifinin bende olması şunu kanıtlıyor; demek ki Fuat Uzkınay bunu çekerken set fotoğrafçısını da götürmüş.” [email protected] C M Y B C MY B senaristi kaçırıp Şile’de otel odasına hapseden prodüktörler vardı. Her gün yaprak yaprak sete senaryo gönderiyorlardı. Kolay değildi ki adam üç sete birden senaryo yazıyordu.” Biraz sonra ses kayıt bölümüne iniyoruz. Lale Film’in yeni stüdyolarının 50 yıllık kayıt arşivi olduğunu anlatıyor Sarıcı. Dönemin Yeşilçam şarkılarının çıktığı ses odası. Özgün müziklerin makara bant kopyalarını gösteriyor. Ve bazı kayıtları dinletiyor. Önce Tarık Gürcan geliyor “35 yaş” şiiriyle, peşinden Cüneyt Türel’in şiir kaydı. Ruhi Su’nun bilinmeyen kayıtları. Ve en sonunda Fatma Girik şarkı söylemeye başlıyor. “Fatma Girik benim nikâh şahidimdir aynı zamanda, çok severim kendisini. Kalan Müzik’in yaptığı Belkıs Özener’in Yeşilçam şarkıları buradan çıktı.” Cahit Berkay Paris’ten geldiğinde ilk defa beraber çalıştıklarını söylüyor; Atıf Yılmaz’ın Deli Yusuf filminde. “Çok başarılı oldu. Sonra Al Yazmalım falan belki 5060 kaydı var. O zaman telif yok tabii biz de arkadaşlık hatrına çektiğimiz bütün müzikleri kullanıyoruz. Onlar da kızıyorlardı. Ama şimdi Cahit ‘kızıyordum Necip abiye ama şimdi onu çok seviyorum’ diyor. Bizim kaçak koyduğumuz filmlerden şimdi çok para alıyor müzisyenler.” Başka bir oda; efektlerin yapıldığı yer. Duvarlarda tüfekler, kenarlarda tefler. Ortada sandalyeler. Hababam Sınıfı’nda Adile Naşit’in çaldığı çan da orada. Allahın Cenneti filminin müzik kayıtlarındaki M. Nurettin Selçuk’un bageti de. Bütün bunları ne mi yapacak Sarıcı? Artık madden ve manen yorulduğunu söylüyor. Bakımı zor. O nedenle Emek Sineması’nın içinde yer alması planlanan Grand Pera projesinin içinde kurulması planlanan sinema müzesine aktarmayı planlıyor. “Envanterlerinin çıkarılması bile iki yıl sürer” diyor ama projeden duyduğu memnuniyeti de saklamıyor. Onun amacı yedinci sanat dediği sinemayı gelecek kuşaklara aktarmak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle