29 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 NİSAN 2012 / SAYI 1360 7 Giydiğiniz elbiseler değişir ruhunuz değil az Elmas’ı bu yıl farklı rollerde gördük. Şimdi de “Ustura Kemal” dizisindeki Rum Angel’e hayat veriyor. Bu bir dönem dizisi, 1914 yılında geçiyor. Angel bir genelev patroniçesi, aynı zamanda bir casus. Âşık olduğu adamla ona âşık olan adam arasında yaşıyor. Naz Elmas için dönem dizilerinin ruhu bir başka. Çünkü zaman içinde bir yolculuğa çıkma ALİ DENİZ fırsatı tanıyor hem oyuncuya hem de USLU seyirciye. Tam da buluşacağımız gün Meral Okay’ın kaybı haberini aldık, zor bir güne başladık ve beraberiz. Biraz ondan konuşarak başlasak? Bir kadın düşünün ki onu sevmek için tanımanız bile gerekmez. Dünyası çok başkaydı, o herkese dokunur siz de ona dek Bugüne dokunabilirdiniz. En oynadığı güzeli de bu kadar kimi içten sahiplenilmesi. rollerde eytan Samimi ve gerçek bir Fotoğraf: za m a n ş n a kadındı, kıymetliydi. m a z VEDAT ARIK kimi Hele ki aşkı çok iyi ir b m u s ma biliyordu. Gittiği yerde kadını aşkı ve huzuru an bulacağına inanıyorum. canlandır as, bu Yeni dizi “Ustura Naz Elm Kemal” başlıyor. Bu yıl i kez ikisin farklı projelerde yer de in birden iç aldınız, şimdi n bir buradasınız. Nedir barındıra e hayat hikâyesi? karakter tura Bu yıl “Ay Tutulması” riyor. Us e v Başka bir dünyanın kapısını vardı, ilk kez iyi giden bir e Kemal’d açıyor! Mesela Heybeliada’da dizi bitti. Sonra “Bir Ömür çekimlerimiz ve oraya gitmek Yetmez”e dahil oldum. genelev i s e iç bile bir zaman kırılması Onun da soluğu erken n patro k demek. Şimdiden a kesildi. Sonra da her şeyi r Angel ola uzaklaşıyorsunuz, o ruhu bıraktım ve platese başladım! elen ekrana g yakalayabildiğinizde de O sırada “Ustura Kemal” aman zaman yolculuğu başlıyor. geldi. Platese ise devam... Bu Elmas, z ı s a Hep farklı rollerin kadını bir dönem dizisi, ben Rum m ıl kır in o l d unuz, şimdiki karakterle iç Angel’i oynuyorum. Dramatik ı ığ yaşatt aranız nasıl? çatısı çok iyi dizinin. İki erkeğin dönem Bir kadının farklı arasında bir kadınım ama daha hallerini yaşattım aslında, dizilerini aslında Kuvayı Milliye iğini mağdur da oldum şeytan safındayım, casusluk yapıyorum. çok sevd . da... Şimdi bu ikisini Bir genelev patroniçesiyim, r söylüyo barındıran bir kadınım. kızlarım var. Rol içinde rol yani... Oyunculuk iyi bir akıl Ustura’ya sevdalıyım (Oktay hocalığı bu yüzden. Kaynarca) ama Komutan Bennet Oyunculuk pusulanız mı yani? da ( Emre Kınay) bana sevdalı. Bir erkekten Bir karakter yaratırken gerçekleriyle aldığım aşkla diğerini sevmek için güç algılamaya çalışıyorum. Benim en büyük buluyorum. Sanırım sonunu bildiğimiz malzemem hayatın kendisi. İkisi de birbirine hikâyelerden çok sıkıldık, Ustura Kemal’de yol gösteriyor. Havuz problemi gibi hayat da, bunu kırabileceğimizi düşünüyorum. bize gelen sorular da... Üç musluk akıyor biri Dönem dizileri bugünden bağımsız olduğu boşaltıyor. Bilmemiz gereken hayatımızda için daha bir ilgiyle izleniyor, oyuncu açısından sürekli pürüzsüzlük aramamız gerektiği. nasıl durum? N ATAOL BEHRAMOĞLU Çıplaklığa övgü N eredeyse artı otuza tırmanan sıcaklardan sonra bu yazıyı yazmakta olduğum 10 Nisan günü İstanbul’da bir kış havasını yaşıyor olsak da yaz yüzünü gösterdi bile… Belki siz bu yazıyı okumaktayken, belki birkaç gün daha sonra, bahar mevsimini bile hakkıyla yaşayamadan korkarım ki üstelik dayanılmaz sıcaklarıyla yaz kapımızı çalacak… Korkarım ki dediğime bakmayın, yaz en sevdiğim mevsimdir. Bana kalırsa aşkın mevsimi sanıldığı gibi ilkbahar değil yazdır… Ya da şöyle söyleyeyim, ilkbahar platonik sevgilerin, yürek çarpıntılarının mevsimidir daha çok… Yaz ise tutkunun, sevişmenin, kösnül aşkın… *** Pazar günü Büyükada Arap ülkelerinden gelen turistlerle doluydu yine… Kargaşa, kalabalık, şamata… Havalar biraz daha ısınsın; şortlu, sandaletli kocalarının yanı sıra, tepeden tırnağa karalara bürünmüş kadınlar sökün edecektir… Gönüllü kölelik mi, zorunlu bir boyun eğiş mi, törelerin gücü mü, bilinçsizlik mi, ne derseniz deyin… hangisi olursa olsun, insanın içini bunaltan, canını sıkan bir zavallılık çelişkisi bu… Kadın ve erkek sanki rol değiştirmişler gibi… Erkek soyunup dökündükçe, kadın kapanıyor… Bunun bir adı olmalı, ama ne?.. Yine Büyükada’da, Lala Hatun Caddesi boyunca, bisiklete binmeye çalışan bizim türbanlı, pardösülü kızlarımıza gördüğümde güleyim, ağlayayım mı bilmiyorum… Cehennemi yaz sıcaklarında da bu giyim kuşam değişmeyecek… Onları, uçmayı henüz beceremeyen, gri, acemi, yabanıl martı yavrularına benzetiyorum… Bu yavrular çok geçmeden değişecek, anneleri ve babaları gibi göz alıcı beyazlıklarıyla göğün ve denizin enginliklerine açılacaklar… Ya bizim kızlar?.. Uçmayı, enginleşmeyi tanımadan, solup gidecekler çoğunlukla… *** Yaz mevsimi aynı zamanda çıplaklık demektir… Çıplaklık ise insanın bedenini tanıması, ondan utanmamayı öğrenmesi, onu sevmesi demektir… Çıplaklığı ahlaksızlığa eş tutanlar, kendi beyinlerindeki karanlığın, yüreklerindeki korkaklığın tutsağıdırlar… İnsanlığın bütün bir heykel ve resim tarihi, aynı zamanda çıplak erkek ve kadın bedenlerinin tarihi demektir… Eski Yunan heykellerindeki güzellik ideallerine bugün de hayranlık duyuyoruz… Onlarsız bir sanat tarihi, bir insanlık tarihi düşünülebilir mi? Yıllardır başucu kitaplarımdan, M. Levey’in bir resim tarihi özeti diye adlandırabileceğim “Giotto’dan Sezan’a” adlı kitabını arada bir karıştırırken, kuşkusuz başka birçok resimle birlikte, ezberlediğim kadın bedenleri vardır… Garip ve soğuk çekiciliğiyle Hans Baldung Grien’in “Alegorik Figür”ü bunların en eskilerindendir… Giorgione’nin “Uyuyan Venüs”ü, çıplak kadın güzelliğinin, dişiliğin ve aynı zamanda masumiyetin bence rakipsiz başyapıtıdır… Titian’ın Danoe’si, Tintoretto’nun Susanna’sı, Rubens’in Helena Fourment’i, pürüzsüz olmayarak da güzel olabilen kadın çıplaklığı betimlerinin herhalde ölümsüz örnekleridir… Boucher’nin “Yıkanan Diana”sındaki tensellik eşsizdir… Daha yeni zamanlara doğru İngres’in, Manet’nin, Renoir’ın, Gauguin’in çıplakları… Bunlara günümüzün sanatçılarından Botero’nun (kendi deyimiyle “şişman değil, hacimli/oylumlu”) çıplaklarını neden eklemeyelim?... Bütün bunlar ve sayısız başkaları olmaksızın, sanat ve kültür tarihi, insanlık tarihi çok yoksul kalırdı… Çıplaklığı yasaklayan, hor gören, onu ahlaksızlıkla bir tutan, ondan korkan, onu suçlayan bir kültür ve yaşam anlayışı ne kadar yoksul ve zavallıdır… *** Yaz geliyor evet… Çıplak bedenlerimizi bir kez daha güneşle, denizle, başka bedenlerle karıştıracağımız, buluşturacağımız eşsiz yaz… Son şiir kitaplarımdan birindeki, “Okyanusla İlk Karşılaşmada”ki üçer dizelik şiirlerimden biriyle, “Çıplak”la bitireyim bu yazıyı… Çıplaklığını özlüyorum / Çırılçıplaklığını / Çırılçıplaknü… [email protected] www.ataolbehramoglu.com.tr NAZ ELMAS Değişime inanıyor musunuz? Değişime inanıyorum ama değişmek kolay değil. Dünya da kolay değişmiyor çünkü o da insanlardan ibaret. Elbette denemek iyidir, ruhunuza giydiğiniz elbiseler değişir, ruhunuz değil. Gün içinde kelimelerin farkına varmadan öylece konuşup geçiyor. Kelimeler etkililer, hatta kelimeler kadar suskunluk ve sessizlik de her şeyi anlatabiliyor. Özdemir Asaf’ın dediği gibi öyleyse; “Söylenemiyor çok şey, susmadan”. , Konuşmadan anlatmanın en kıymetlisi olduğuna inanıyorum. Oyunculuk olmasaydı hayatınız nasıl olurdu? Tahmin etmesi zor, çünkü bu benim kendimi aktarma, yaşama, enerjimi dağıtma biçimim, mesleğim, hayatım. Başka bir hayat çok kuru olurdu diye düşünüyorum. Köşeli biri misiniz? Fazla değilim, daha hafif hatlarla çiziyorum kenarlarımı ama hayatımda önceliklerim var; güven, samimiyet ve net olmak! Belirsizlik beni tedirgin ediyor, yoruyor, hırpalıyor. Sağlığı tehdit eden bir şey belirsizlik ve olasılıklar. Sözün özü hayatı flu yaşamayı sevmiyorum. Halksentır Misafir şair Yaza yakın bir bahar sıcağı Heykeller uyukluyor *** Bahar yağmurunu yalnız bırakmıyorum Soyunup dinmesini bekliyorum *** Amiina’dan kuzeyin farklı tınıları DENİZ ÜLKÜTEKİN K uzey ülkelerinin müziğe kattıkları 2000'lerle birlikte çok daha belirginleşti. Bjork gibi dünya çapında popüler olan isimlerin yanında pek çok kuzeyli grup dünya çapında tanınır hale geldi. Bu yükselişin alameti farikası olan İzlandalı gruplardan Amiina kendine has sakin ve dingin atmosferli müziğini on yıldır icra ediyor. Ünü kıtaları aşan postrock fenomeni Sigur Rós’un albüm kayıtlarında da yer alan Amiina bu akşam Garanti Caz Yeşili Nordik Müzik Festivali için Babylon’da olacak. Gösteri öncesi grup üyelerinden Maggi Kippi Kaninus sorularımızı yanıtladı. Böylesi sıra dışı bir tarzla müzik endüstrisinde yer edinmek nasıl hissettiriyor? Yaptığınız şeyin kabul görmesi oldukça güzel, ama kendimizi kimseden farklı İzlandalı minimal ve sıra dışı grup Amiina, Nordik Müzik Festivali’nin konuğu olarak bu akşam İstanbul'da Babylon sahnesinde olacak. görmüyoruz. Sadece sevdiğimiz için müzik yapıyoruz ve kendimizi bu yüzden çok şanslı hissediyoruz. Çok sayıda sıra dışı enstrümanınız var... Birkaç tane arpımız, birleşik allafonumuz, küçük çaplı bir vibrafona benziyor ama biraz daha farklı çok sayıda küçük perküsyon aletimiz, xylofon, yaylılar ve bilgisayar efektleri var. Hepsinin müziğimiz üzerinde kendine has etkileri var. Bazıları akorları yaymada kullanılırken arp gibi küçük olanlarsa melodiyi ortaya çıkarmak için oldukça kullanışlı. Uzun bir geçmişiniz olmasına karşın yalnız iki stüdyo albümünüz var? Üçüncüsü de yolda, yaşasın! Doğru sadece iki albüm var ama arada birkaç single da yayınladık. Sigur Rós’la birlikte çok başarılı bir işbirliğiniz var. Bu ortaklık nasıl başladı? Aslında Sigur Rós’takiler birkaç telli çalgı olsun istemişler ve bizi çağırdılar. Biz de onlarla çalmaya karar verdik. Yaklaşık on yıl boyunca onlarla birlikte turnelere katıldık ve bu çok eğlenceliydi. Gruptan birkaç kız yakında çıkacak Sigur Rós albümünde çalıyor ve aslında hâlâ birlikte çalışıyoruz diyebiliriz. İzlanda müziğini anlatan birkaç belgeselde de yer aldınız. Ülkenizin müziğinden de bahseder misiniz? İzlanda’da çok hareketli bir müzik ortamı var ve şu sıralar birçok yenilik yaşanıyor. Söylediğim sırf popüler müzik için değil klasik müzik ve caz için de geçerli. Burada herkes birlikte çalıyor, çünkü camia küçük ve herkes birbirini tanıyor. Badem çiçekleri önde rüzgar arkada bahar en arkada Süreyya Berfe Off the record Açlık sınırı 1000 liraya dayanmış!. Biz de dayanırız, icabında!.. Petşop Sahibinin sesi Yalancının cezası; kimsenin kendine inanmayışı değil, asıl kendisinin kimseye inanmayışıdır. Misafir çizer: Erdoğan Başol Aranıyor Serap için, uygun çöller aranıyor!.. Karl Kraus Lav sıtori Dokuz canlı bir sessizlik var aramızda... Mehmet Kıyat C M Y B C MY B Katılımcı demokrasi için, katılım payını ödemeyi unutmayın! İbrahim Ormancı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle