Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Soner Uygun, felçli kardeşine bakmak için aylardır cezaevinde... Gündemlerinde Uludere de var, kadına şiddet de. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri “ileri demokrasi” lafıyla farklı bir yere konulmaya çalışılmaktan rahatsız, çünkü bu devlet şiddetini de meşrulaştırıyor... 12 ŞUBAT 2012 / SAYI 1351 Bu cezayı kim çekiyor? oner Uygun üç aydır daha ne ayağa kalkabildi Özgür, ne cezaevinde. Ne mahkemeye de ellerini hareket ettirebildi, ona çıktı, ne de çıkmasını kalan tek hareket nefes almak artık. gerektirecek suç işledi. Tek suçu, İşte Soner’i cezaevine götüren kardeşinin cezaevinde felçli süreç de böyle başladı. Kardeşine olmasıydı. Yatağa mahkum olan bakmak için özel izinle cezaevine Özgür’e bakmak için özel izinle girdi Soner. Üç aydır orada. İki cezaevine girdi. İki çocuğunu, eşini çocuğu ve eşi bu “ceza”nın geride bırakarak. Abileri Birol’aysa bitmesini bekliyor. Birol’sa iki ailenin geçimlerini sağlama görevi düştü. ve içerideki iki kardeşinin Tek istekleri Özgür’ün ihtiyaçlarını geçinebilmesi için çalışıyor. Bu pek görebilecek hale gelene kadar de kolay değil, “Maddi olarak da tedavi görmesi, sonra gerekirse tekrar cezaevine yollanıp cezasını çeksin... CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da geçen hafta bunun için bir soru önergesi verdi... Özgür cezaevine girdiğinde 19’undaydı. Bir adli vakaya karıştı önce, sonra kendisini yakalayan polise Soner ve Özgür Uygun cezaevinde. saldırdı, mahkemede de ağır ceza hâkimine ve savcıya hakarette bulununca, 22 çok yıprandık” diyor “Soner ve yıl ceza aldı. Yargıtay cezasını yedi Özgür’e para yolluyoruz, dışarıda yıl indirdi. Ancak küçükken işlediği bizim kendi ailelerimiz; Soner’in eşi suçları da işin içine sokunca 23 yılı ve evlatları... Artık gücümüz kalmadı buldu cezası. Manisa Cezaevi’ne ama mecburuz bakmaya, Özgür yollandı. Ailesi kızsa da yalnız kardeşimiz, atamayız ki.” bırakmadı onu. Isparta’ya gideli iki Soner’e gelince, onun hali de ay olmuştu ki cezaevinden bir haber Özgür’den iyi değil, yaşadıklarını geldi; Özgür intihar etti. Buna abisi anlatıyor: “Soner’in de inanmıyor Birol Uygun, “Kardeşimi mahkumdan kalır yanı yok, dışarı üç mahkum bu hale getirdi” diyor, çıkıp gezme falan lüksü yok, yasak “Kardeşim ölseydi intihar olarak çünkü. Devlet dairelerinde özel işleri kapanacaktı dosyası, ama kendini olursa ancak öğlen dışarı çıkıyor, bu hale getirenleri fotoğraflarından Özgür’ün başına böyle bir olay teşhis etti”. O olaydan sonra bir gelince manevi olarak çok yıkıldık, S Üniversitenin ‘iyi çocukları’ değiliz ama inanıyorum ki kardeşim eskisi gibi olmasa da iyi bir tedaviyle kendi ihtiyaçlarını görebilir. Şimdi Özgür’ü Isparta Devlet Hastanesi’ne almışlar ama Soner’i jandarmalar yanına almıyor. O hastanede rehabilitasyon merkezi yok, bir doktor Soner’e ‘Bizim burada kardeşine yapacağımız hiçbir şey yok, onu tekrar cezaevine yollayacağız’ demiş”. Ne yapacaklarını bilmiyor Birol Uygun, duyarlı avukatlardan yardım istiyor, kardeşinin durumunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımak için. “Kardeşime bu çileyi yaşatanlardan ve onlar hakkında yasal işlem başlatmayan kişilerden hesap sormak istiyorum” diyor, “Cumhurbaşkanına mail’le çok yazdım, ama bir cevap bile alamadım. Sadece kardeşim iyi bir hastaneye kaldırılsın, tedavi edilsin istiyoruz, sesimizi duyun, yalvarıyorum.” Yazılar: ESRA AÇIKGÖZ enizli Pamukkale Üniversitesi’nde, “öğrenciden yana anayasa” için yürüyüş ve skeç yapan öğrenciler birer ay okuldan uzaklaştırıldı... Karadeniz Teknik Üniversitesi 2. sınıf öğrencisi Gizem Görnaz, Evrensel gazetesinin “Genç Hayat” ekinde, “bağış” adıyla alınan 100 liraların peşine düştü, bir yıl iki ay hapis cezasına çarptırıldı, cezası “iyi hal”den 11 ay 20 güne indirildi ve ertelendi... Malatya’da Grup Yorum konserine bilet satmak ve 8 Mart etkinliğine katılmak gibi gerekçelerle haklarında “terör örgütü propagandası” suçundan dava açılan dördü üniversite öğrencisi altı kişi 1 ile 13 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkum oldu... İstanbul Üniversitesi öğrencisi Ahmet Açıkça, Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı’nın festival afişini astığı için 1 hafta uzaklaştırma cezası aldı... Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi okul birincisi Mikail Boz, Ekşi Sözlük’te Dekan Yusuf Devran’ın “tepeden inme dekan” olduğunu yazdığı için bir yarıyıl uzaklaştırma cezası aldı, cezası bir haftaya indirildi... 500 üniversite öğrencisinin cezaevinde olduğunu söylememe gerek yok, herhalde. Öğrenciler üzerindeki baskıların her geçen gün arttığını da. İşte bu baskıların, cezalandırmaların arasında Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin sesi yükseliyor bu aralar. Uludere katliamından kampuslarında kurulacak Starbucks’ı protesto etmeye kadar pek çok eyleme imza attılar. Sözü onlara bırakalım… Kimsiniz siz? Biz Boğaziçi Üniversitesi’nden öğrencileriz, şimdiye kadar diğer üniversitelerdeki arkadaşların da yaptığı gibi pek çok eylemlilik gerçekleştirdik. Boğaziçi Üniversitesi bu dönem Starbucks’a karşı işgaliyle, Şeyma Özcan’a özgürlük kampanyasıyla ve en son da Uludere katliamı eylemiyle gündeme geldi. Ancak daha önceden de üniversitede Hrant Dink’in katledilmesine karşı “Karanlığı Sorguluyoruz” kampanyası, Kürt ve Türk çocuklarının kirli bir savaş uğruna öldürülmesine karşı “Kardeşlik istiyoruz” kampanyası yürütülmüştü. Tuzla’da her gün iş cinayetlerinde katledilen işçilerin mücadelesine, Tekel, Sapphire işçilerinin direnişine destek vermiştik. Bir yandan da aramızda kadına karşı şiddete ve homofobiye karşı mücadele yürüten pek çok arkadaş var. Ancak sorun şu ki, bu tür pek çok eylemi diğer üniversitelerdeki arkadaşlar da gerçekleştirirken yalnızca Boğaziçi ve birkaç sayılı üniversitenin eylemi ana akım medyada yer bulabiliyor. Neden peki? Şimdiye kadar öğrenci siyasetinin motoru İstanbul Üniversitesi’ydi, ancak son yılların en çok ses çıkaran D Cezaevindeki Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Özcan’a destek eylemi. Boğaziçi’ndeki Starbucks işgali hâlâ devam ediyor... üniversitelerden biri Boğaziçi Üniversitesi oldu. Bunu neye dayandırıyorsunuz? Türkiye’deki mevcut baskıcı rejim bir yandan pek çok öğrencinin eylemini görünmez kılıp engelliyor, tutuklu öğrenci sayısı hiç olmadığı kadar arttı; bir yandan da birkaç sayılı eylemliliği kendi istediği biçimde bir forma sokarak veriyor. Biliyoruz ki yüzlerce öğrencinin gözaltına alınması birkaç satır yer bulabilirken Boğaziçi’nde yapılan basın açıklaması ya da toplantının manşetten “ileri demokrasi” adı altında verilmesi hiç de masum değil. Mesela biz tutuklu öğrencilere özgürlük kampanyası başlatırken İstanbul Üniversitesi’nden gelen arkadaşlar orada ne öğrencilerden, ne de hocalardan destek göremediklerini söylediler. Bir afiş asmanın bile suç haline geldiği bir üniversiteden bahsediyoruz. Bunun bir de üniversitelerdeki “güvenlik” boyutu var. Örneğin Uludere katliamından sonra Dicle Üniversitesi'nde de boykot başladı; ancak yüzlerce öğrenci gözaltına alındı, tutuklandı ve bu olayın kendisi bile gazetelerde birkaç satır yer bulabildi. Bu noktada, pek çok yerde eylem yapılırken yalnızca birinin bu denli yankı bulması; diğerlerininse polis, gözaltı ve tutuklamayla karşılaşması ve söndürülmeye çalışılması sistemin ikiyüzlü işleyişini de gösteriyor. Boğaziçi, Galatasaray gibi üniversiteler baskılara karşı “görece” korunaklı yerler, ama yine de kimse için artık “korunmak” mümkün değil, dünden bugüne yöneticilerin tavırları açısından da nasıl bir değişim var üniversite içinde? Bu “korunaklılık” zaman içinde azalsa da diğer üniversitelere kıyasla halen devam ediyor. En azından sözümüzü söyleyip duyurabiliyoruz. Ancak dediğim gibi sözümüzü duyurabilmemiz ne Türkiye’deki düşünce ve ifade özgürlüğüne, ne de üniversitelerdeki özgürlükçü ortama dair bir gösterge. Aksine tutuklu öğrenci sayısı 500’ü aşmışken, başka üniversitelerde ıslık çalmak ya da halay çekmek “ideolojik” olarak adlandırılır ve baskılanırken, bahsettiğimiz sayılı üniversiteye bir nevi göz yumulması sistemin işine yarıyor. Bu durum aslında benzer şeyler söyleyen öğrencileri ikiye bölmekte, bazılarını “iyi çocuk” yaparken diğerlerini de karşılarına konumlayarak mimlemekte. Örneğin Boğaziçi’ndeki karşı işgal Eyüp Can tarafından “İşte benim protestocum” olarak adlandırıldı. Buradan ne çıkarmalıyız? Bu söylem başka eylem biçimlerini dolaylı biçimde kötü ilan ediyor; dolayısıyla baskıları, güvenlik zihniyetini, gözaltı ve tutuklamaları meşrulaştırıyor. Uludere unutulmasın diye... Uludere katliamını protesto etmek için üniversite içinde Gülten Kışanak’ın Meclis’teki konuşmasını yayımlayarak, yerlere yattığınız eylem gerçekten etkileyiciydi. Beklenmedik bir şekilde yaptığınız bu eylemlere karşı nasıl tepkiler alıyorsunuz diğer öğrencilerden? Uludere katliamını protesto etmek için kütüphanenin önünde bir eylem gerçekleştirdik. Eylemin sonunda Gülten Kışanak’ın Meclis’teki konuşmasını verdik, çünkü Kışanak’ın konuşmasına kelimesi kelimesine katılıyoruz. Bu katliam da diğerleri gibi kapatılmak istendi, operasyon kazası olarak adlandırıldı, ne medyada ne yankı buldu. Diasporadaki Kürtlerden, Türkiye’deki ve Kürdistan’daki muhalif kesimlerden destekleyenler çok oldu. Yakın zamanda birkaç arkadaş Uludere’ye taziyeye gittik, katledilenlerden birinin babası da videoyu izlemiş. İktidar Uludere’ye dökülen gözyaşlarına “timsah gözyaşları” der, tazminatla katliamın üstünü örtmeye çalışırken, ordu “operasyon kazası” derken, toplum susarken; küçük de olsa bu video onlar için bu katliamı unutturmamak adına önemli hale gelmiş. Öte yandan destekleyenler olduğu kadar içlerindeki faşizmi kusan pek çok yorum da vardı; ancak buna tabii ki şaşırmıyoruz. Meclis’te yer buldu. Katliamı unutturmamak adına bu eylemi gerçekleştirdik. Eylem üniversitedeki öğrencilerinden ziyade, eylem videosunun sosyal medyada dolaşıma girmesiyle birlikte dışarıda büyük C M Y B C MY B