27 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 ARALIK 2012 / SAYI 1394 3 Bu sessizlik bizi boğuyordu y a k t Ru ziz A “Adalet, Sizsiniz”, Rutkay Aziz ve Taner Barlas’ın yeni tiyatro oyunu. Yargının siyasallaştığı üç tarihi olayı; Sokrates, Galileo, Sacco ve Vanzetti’nin yaşamlarını konu alıyor. Zaman, mekân ve kişiler farklı olsa da oyun günümüzü anlatıyor. Rutkay Aziz, “Tutukevine dönen Türkiye’de herkes susturulmuş. ‘Görme, duyma, konuşma’ diyorlar. Silivri’deki arkadaşları düşünmeden edemiyoruz. Hesabı verilemeyecek bir adalet zulmü var ortada. Artık yeter!” diyor. SELÇUK EREZ İdam mı? R ecep Tayyip, çocukken babasını sinirlendirdiğinde ne yaparmış? Ferhan Çalmuk ve Ruşen Çakır’ın “Kasımpaşalı” başlıklı kitaplarında yer alan iddiaya göre, Tayyip kendisine kızan babasının ayakkabısını öpermiş. Baba Ahmet bu davranış üzerine yumuşarmış. Yazarlara göre, “Bir gün komşuları Müşerref Abla’nın sözlerine kızan Tayyip küfürler savurmaya başladı. Bunu duyan babası eve geldiğinde onu ayaklarından tavana astı. Burada 20 dakika kalan küçük Tayyip’i dayısı kurtardı. Recep Tayyip’in yaşamının ilk yılları, Kasımpaşa’da işte böyle geçti.” Şimdi adam asmanın yeniden geçerli olmasını istemesinde çocukluğunu, kendi asıldığı günleri özleyiş mi etkin oluyor? Yoksa bilmediğimiz başka deneyimler mi onu böyle konuşturuyor? İdamdan söz açılınca benim midem bulanır ve askerliğini bir sıkıyönetim evresinde cezaevinde yapmış, idamlarda bulunmak zorunda bırakılmış bir meslektaşımın anlattıklarını anımsarım: Bazı idamlarda ölümün hızla gerçekleştiğini, bazılarında ise mahkumun uzun süre ipucunda yalpalandığını görüyordum. Bu farkın nedenini sonra öğrendim: İnfazcılar, idam mahkumunun mert biri olduğuna inandıklarında onu uzun mesafeden bırakıp boynunun hemen kırılmasını sağlıyor, sevmediklerini ise kısa mesafeden sallandırıp kolay ölmemelerini yeğliyorlardı. Doktor, infazcıların mahkumları kendi değer yargılarına göre bir kez daha yargılayıp kaç dakikada öleceklerine karar vermelerini “Sizi rapor ederim!” diyerek engelleyebilmişti. İdamın yeniden uygulanmasını önermeden önce insan, imzaladığı uluslararası sözleşmeleri unutsa bile bunun nasıl bir şey olduğunu sormalı, ayrıntılarını öğrenmelidir. Bu yüz kızartıcı cezayı son yıllara kadar uygulamış olmanın ayıbını hâlâ silememiş ülkemde yararlanabileceği yayın ve tanıklar çoktur. Bir şey daha bilinmeli: İdam cezası, İtalya’da 1944’te Mussolini’den, B. Almanya’da Hitler’den, Portekiz’de Salazar gittikten, İspanya’da Franko rejimi sona erdikten sonra kalkmıştır. Bu cezayı diktatörler yeğlemiş, insanlar bunlardan kurtulduklarında kaldırmışlardır idamı. Bunu uygulamanın ayıbını hâlâ sürdüren az sayıda ülke örnek gösterileceğine idamın aslında bir diktatörlük uygulaması olduğu da anımsanmalıdır! Maurice Ogden’in “Cellat” (Hangman) şiirini okumalıyız çocuklarımıza: Kentimize geldi cellat / Altın, kan ve alev kokuyordu / Yollarımızı çekingen tavırlarla adımlayarak / Darağacını mahkeme meydanı’na dikti… Bu şiirde cellat, kent halkını tek tek yakalar ve asar. Her idamda kentliler, bir sonrasının kendileri olmasından korkar, ses çıkarmazlar. Sonuçta, kentte şiirin anlatıcısıyla cellattan başka hiçbir canlı kalmaz. Anlatıcıyı savunacak kimse yoktur. Cellat, onun boynuna ilmiği geçirirken, Anlatıcı, “Beni kandırdın...” der, “darağacını başkaları için diktiğini sanmıştım..” Çocuklarımıza Maurice Ogden’in şiirini okuduğumuzda buna birkaç mısra eklesek yararlı olur: “Önce idamdan bahsaçmışlardı / Sonra yollamışlardı celladı / Eğer sözünü ettiklerinde ayaklansaydık / ne celladı görürdük / ne de darağacını...” www.selcukerez.com R utkay Aziz, 10 yılı aşkın bir süredir Rutkay Aziz devam uzak kaldığı tiyatroya; “Adalet, ediyor anlatmaya: Sizsiniz” oyunuyla döndü. “Uzun yıllardır Yargının siyasallaştığı üç tarihi olayı; yoktum, hem içime Sokrates, Galileo, Sacco ve Vanzetti’nin sinen bir iş yoktu hem yaşamları üzerinden sahneye taşıyan de küskündüm epey. “Adalet, Sizsiniz”de Rutkay Aziz, bir Bu varolan başka usta oyuncu Taner Barlas’la adaletsizlik ve birlikte rol alıyor. Rutkay Aziz ve Taner hukuksuzluğa bir ses Barlas’ın, Muhsin Ertuğrul hocalarının vermeliydim. Bu yazılarına “Perdeci” imzasını atmasından sessizlik artık bizi esinlenerek adını koydukları “Perdeci boğuyordu! Bazıları Oyuncuları”nın ilk oyunu “Adalet, bilmese de tiyatro bir Sizsiniz”; Ümit Denizer tarafından kaleme hesaplaşma sanatıdır! alındı. Perdelerini yeni açan Perdeci, Oyundaki tiyatro dalında 2012 Cevdet Kudret kahramanlarımız da Edebiyat Ödülü’ne de layık görüldü. zamanında yargının siyasallaşması ile “Perdeci Oyuncuları” bir ortadan kaldırılmış ve yıllar tiyatro topluluğundan çok bir sonra hakları verilmiş. Ama hareket, bir fikir birliği. geç gelen adalet, adalet İnandıklarını sahneye değildir ki? Şimdi de koyanlardan oluşan bir sanat tutukevine dönmüş bir ülke örgütü. Tabii temeli Rutkay var. Herkes susturulmuş. Aziz ve Taner Barlas atınca, ‘Görme, duyma, konuşma’ ortaya daha ilk oyunu ile diyor ülkem. Silivri’deki ortalığı sarsan bir hareket arkadaşları düşünmeden çıkıyor. Oyunun geçtiği edemiyoruz.” ALİ DENİZ zaman ve mekân farklı. Taner Barlas giriyor söze: USLU Sanıklar, tanıklar ve davalar “İnsanlar korkuyor, sahip da farklı ama günümüz olduklarını korumak için Türkiye’sini nasıl da net fotoğraflıyor. susuyorlar ve pek çoğu da bunu meşru Tek perdelik “Adalet, Sizsiniz”; yargının görüyor. Bu da kaos doğuruyor. Sana siyasallaştığı üç tarihi kırılmayı anlatıyor. hak veriyor ama sana destek olmuyor. M.Ö. 5. yüzyılda Atina’da, Beş Yüzler Her şey lafta, sindirilme var, korku var. Meclisi’nin ölüme mahkum ettiği düşünür Artık otosansürü çok iyi yapıyor bu halk. Sokrates, 1633 yılında Roma’da, Tiyatroyu bile yok etmek için çalışıyorlar. Engizisyon’un müebbet hapse mahkum Şehir tiyatrolarını bürokratlar yönetiyor. ettiği bilim adamı Galileo ve 1927 yılında Şöyle diyor bir bilge; ‘düşünmek Boston’da, adaletin ölüme mahkum ettiği Tanrı’nın bir lütfudur ama tek başına iki İtalyan göçmen işçi Sacco ile düşünmek yetmez’ ve dünya mükemmel Vanzetti’nin hikâyeleri, “Adalet, Sizsiniz” olmadığı için sanat var. Biz doğru bir yola ile tiyatroseverlerle buluşuyor. Rutkay inançla çıktık, karanlığa ışık tutan, tutmak Aziz ve Taner Barlas’ın muhteşem için heyecan duyan herkesi bekliyoruz.” yorumları, içinde bulunduğumuz “Adalet, Sizsiniz” tek perdede suskunluğu bastırıyor. Ne ironik değil mi? Türkiye’nin içinde bulunduğu korku r e n a T rlas Ba toplumunu anlatıyor, adalet sisteminin ne durumda olduğunu ironilerle, metaforlarla değil tarihle yüzümüze vuruyor. Oyundaki kukla yargıçlar da fazla söze yer bırakmıyor. Bir nefeste başlıyor “Adalet, Sizsiniz” ve göz açıp kapayıncaya kadar da bitiyor. Bu arada oyunun sahne tasarımı ve kostümleri Metin Deniz imzasını taşırken, kukla uygulamaları Bülent İşcan tarafından yapılmış. Oyunun mesajı net, tavrı güçlü. Rutkay Aziz de işte bunu verebildikleri için mutlu ve de umutlu: “Bugün Türkiye’nin gündeminde Muhteşem Yüzyıl olmamalı. Başka bir şeyle oyalayıp, farklı şeyler saman altında yürüyor. Hatırlatırım, Mustafa Kemal de ata bindi. Bu ülkeyi kurtardı. O at başka, bu başka! Şu adaleti bir zulüm aracı olarak kullanmayın artık. Herkes barıştan adaletten konuşuyor ama sözde, gerçek kapalı kapılar ardında. Hesabı verilemeyecek bir adalet zülmü var ortada. Artık yeter!” “Adalet, Sizsiniz” Aralık ayı boyunca Türkiye’nin farklı şehirlerinde tiyatroseverlerle buluşacak. Ayrıntılı bilgi için; http://www.biletix.com ve http://www.aysaorg.com Kâğıttan video sergisi DENİZ ÜLKÜTEKİN ontemporary İstanbul’un en ilgi çekici işi, duvarlara asılı değildi. Organizasyon alanındaki A4 kâğıtlar dünya üzerindeki ilk artırılmış gerçeklik sergisine ev sahipliği yaptı. Blak Exhibition Contemporary’e özel bir sergi değil, ilerleyen günlerde farklı projelerle devam edecek. Bu teknolojinin ne olduğunu ve sanat alanında ne gibi yenilikler getirebileceğini fikrin yaratıcısı Kurye Video’dan Ceren Arkman’la konuştuk. Augmented reality nedir? Kısaca bilgisayar tarafından yaratılan veriler veya girdiler ile fiziksel dünyanın modifiye edilmesi olarak açıklanabilir. Türkçeye “Artırılmış Gerçeklik” (AR) olarak çeviriliyor. Çok daha uzun süredir tanıdık olduğumuz sanal gerçeklik, varolan gerçekliğin tümden bilgisayar simülasyonu ile değiştirilmesi anlamına geliyor. AR ise var olan, fiziksel ve duyularla algılanabilen gerçekliğe ek katmanlar yerleştirmeye dayanıyor. Bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz görüntünün üzerinde çıkan bilgilendirme yazıları vardır; birisine bakarsınız ve ismi, cinsiyeti, yaşı, boyu, kilosu vs. çıkar. Aslında AR en basit haliyle bu sistemin gerçeğe dönüştürülmüş hali. C Bu teknolojiyi bir sergi haline nasıl getirdiniz? Çözüm ortağımız Filika ile birlikte farklı alanlarda zaten kurcalıyor ve kullanıyorduk. Beklenmedik şekilde, bu teknolojinin sanat alanında fazla uygulaması olmadığını fark ettik. Şu ana kadar gerçekleşen az sayıda uygulama sanat eserlerinin üzerine animasyon ya da Irmak ve Ceren Arkman. graffiti katmanlar koymanızı ve böylelikle bir nevi sergi mekânlarını ele geçirip kendi gerilla serginizi oluşturmanızı sağlayan işler. Gerilla sergi ya da yurtdışında yaygın kullanılan tanımıyla “sergi kaçırma” konusuna ciddi kafa yoruyoruz. Biz bunu kişiselleştirme ve herkes için kendine özel bir sergi gezme deneyimi yaratma çabasındayız. Kâğıda basılan bir video sergisi düşündük, izleyicinin kâğıdı yanına alıp gidebilmesi, sonra videoları istediği yerde seyredebilmesi fikri bize çok özgürleştirici geldi. Bu kâğıtları çantanıza atıyorsunuz, akıllı cihazınıza “Layar” aplikasyonunu indiriyorsunuz, sonra da cihaz ile kâğıttaki resimleri tarıyorsunuz; videolar karşınızda oynamaya başlıyor. Contemporary Istanbul’da dağıtmaya başladığımız ve önümüzdeki günlerde şehrin çeşitli mekânlarında karşınıza çıkacak 5 bin adet basılmış ilk sergi genç kuşağın yetenekli video sanatçıları Candaş Şişman, Onur Şentürk, Ozan Türkkan ve NOHlab’den videolar içeriyor ve uzun soluklu bir AR sergiler projesinin ilk adımı. Bu tip teknolojiiler sayesinde ileride galerilerin işlevini yitireceğini öngörebilir miyiz? Dijital sanatlarla ilgilenen bir ekip olarak galerilerin genel anlamda çağın biraz gerisinde kaldığını düşünüyoruz. Teknoloji çok yenilikçi alternatifler geliştirirken sergi deneyimini mekâna bağlı tutmanın bu çağda çok da anlamı yok. Ama bu demek değil ki galeriler işlevsiz ya da işlevini yitirecek. Bir nevi asıl işlevleri giderek ön plana çıkacak. Çünkü galerilerin asıl işlevi herkesin göreceği sergiler yapmak değil, sanat piyasasının sağlam ve sağlıklı işlemesini ve böylece sanatçının yaptığı işle para kazanabilmesini ve daha rahat şekilde üretim yapabilmesini sağlamak. kuryevideo.org C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle