22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 3 TEMMUZ 2011 / SAYI 1319 Yaşamı rek ene dir koruyacağız Geçen ay Türkiye’nin farklı yerlerinden yola çıkıp kilometrelerce yürüdüler suları için. Ankara’ya sokulmadılar, şimdi onlardan bir kısmı Yaşam çin Direniş nisiyatifi’yle yerel bölgelerdeki mücadeleye katkı sunacak. Büyük Anadolu Yürüyüşü için kilometrelerce yol yürüyenler 17 gün polis ablukasında kaldı, nöbet bitti ama mücadele vadilerde sürüyor. ESRA AÇIKGÖZ ş makineleri, kamyonlar, kazma, kürek, dinamitlerle geliyorlar. Dünyanın dört bir yanında sahip oldukları paralarına bakılırsa güçlüler; aksayan hukuk sistemi de, onlar için tıkır tıkır işleyen devlet sistemi de arkalarında. Anadolu’nun dört bir yanına giriyor, köylüleri sürüyor, dağları yıkıyor, ormanları kesiyor, suları kurutuyorlar. Astıkları tabelada “proje” yerinde kimi zaman “maden” yazıyor, kimi zaman “hidroelektrik santral”. Türkiye’de hemen hemen her şehirde, neredeyse her ilçede, köyde bu çalışmalar yürütülüyor. En çok da Doğu Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de. Neyse ki, meydan boş değil, topraklarına sahip çıkanlar da var. Hatta bunun için geçen ay evlerinden çıkıp, kilometrelerce yol yürüdüler, Ankara’da bir basın açıklaması yapacaklardı ancak polis tarafından ablukaya alınınca, günlerce Gölbaşı’nda kaldılar. şte bu günlerden bir inisiyatif çıktı; Yaşam çin Direniş nisiyatifi. Yaşam çin Direniş nisiyafi’nin kuruluş hikâyesi nedir, neden böyle bir oluşuma ihtiyaç duydunuz? Gölbaşında’ki 17 günlük direnişin ardından “Yaşam için direnişe davet” adında bir etkinlik yaptık. Buna akademisyenler, müzisyenler, yürüyüşe katılanlar, eylemi ziyaret eden demokratik kitle örgütleri katıldı. Bu etkinlikten sonra, direnişin başından itibaren büyük emek sarf etmiş insanların çoğu, artık Gölbaşı’nda kalmanın amacımıza hizmet etmediğine, aksine bunun bizi eylemsizleştirdiğine karar vererek, vadilerde mücadele etme kararıyla oradan ayrıldı. şte Büyük Anadolu Yürüyüşü içerisinde mücadele anlamında birbirine daha yakın fikirlere sahip bu insanlar bir araya gelerek bir inisiyatif oluşturduk. Nedir bu fikirler, Yaşam çin Direniş nisiyatifi’ni oluşturan ne oldu? Doğa üzerindeki kıyımı durdurmak, doğanın ticari bir mal gibi alınır satılır olmasının önüne geçmek... Hiçbir şekilde fonlarla beslenmemek, sponsorlarla hareket etmemek gibi ilkelerimiz var. Bir halk örgütlenmesi kurmak için çalışma yürüteceğiz. Yerelde mücadele eden insanlar adına onların çok da sahiplenmeyeceği eylemler yapmayı değil, uzun soluklu çalışmalar yapmayı amaçlıyoruz. Anadolu Yürüyüşü’ne çıkarken amaçlarımızdan biri yürüyüşe mümkün olduğunca çok insan katmaktı, özellikle yerellerden. Diğeriyse, dert edindiğimiz meseleleri kamuoyuna anlatmaktı. Bu noktada ciddi başarı elde ettik. Canlı yayın bağlantıları yapıldı, gazeteler yazdı, milyonlarca insana niye yürüdüğümüzü anlattık. Ancak yeteri kadar yereli yürüyüşe katamadık, seçimlerden önce, özellikle tabiat ve biyoloji çeşitliliğini koruma kanunu kapımızdayken acilen bir şeyler yapılması gerektiğinden kısa sürede yola çıktık, geniş bir çalışma yapamadık çünkü. Yani yerel örgütlenmelerle dayanışma amaçlıyorsunuz. Peki yerel direnişlerle bağınız var mı, kimsiniz siz? Öğrenciler, emekliler, mühendisler, işsizler, çiftçiler, hayvancılar... Vadilerden arkadaşlar da var. Mesela Solak Vadisi’nden. Şu an o vadide çok ciddi bir mücadele yürütülüyor. Solaklı, 70 kilometrelik bir vadi. Bir yerde ikiye ayrılıyor: Uzuntarla ve Karaçam. Hidroelektrik santralların belki de en vahşi uygulamalarından birine tanıklık ediyor Uzuntarla. Orman, tahrip edilmiş. Hafriyatlarla dolu, kamyonlar yürüyor. Karaçam’da ise iş makinelerinin girmemesi için nöbet tutuluyor. Biz de direnişlerine destek vereceğiz. Gölbaşı’ndan sonra Solaklı’ya gidip bunları konuştuk. Bundan sonraki amacımız, gerçek bir çözüm olacağını düşündüğümüz yerel örgütlenmeleri güçlendirmek, insanlara yerelde kendi mücadelelerini başlatmaları için hukuksal, bilimsel dokümanları taşımak. Sizce yerel direnişleri bu kadar önemli, bu meselenin kilit noktası kılan ne? Çünkü bu onlar için sadece çevre mücadelesiyle sınırlı değil, bir yaşam mücadelesi. Yaşam hakları gasp ediliyor, dolayısıyla onu savunmak istiyorlar. Ancak karşılarında çok güçlü bir düşman var. Bir taraftan aksayan ve çok uzayan yargı sistemi nedeniyle çok sıkıntılı bir durum yaşıyor, açılan davaların sonuçlarını alamıyorlar. Hatta hukukçular şunu söylemeye başladı; “Halk mücadelesinin ciddi anlamda kendini göstermediği, baskı unsuru oluşturmadığı yargı sürecinde bir sonuca ulaşmak mümkün değil”. Yürütmeyi durdurma kararı alıyorsunuz, ertesi gün iptal edilebiliyor. Üç tane yürütmeyi durdurma kararı alın, yine de bakanlık özel izniyle çalışma devam edebiliyor. O yüzden yerelde yapılan halk mücadelesi güçlü olmadığı takdirde bu savaşı kaybetmek olası. Dolayısıyla yereldeki insanların HES’lerin, GDO’lu tohumların, yanlış tarım ve su politikalarının etkilerinin ne olduğunu bilmeleri gerekiyor, bu konuda bilgilendirme yapılması çok önemli. Ancak onlar adına belirleyeceğimiz eylemler ortaya koyma gibi niyetimiz yok. Yerelde halihazırda var olan direnişlere destek vermek için emeğimizi kullanacağız. En yakın çalışma ne, belli mi? Türkiye’nin her bölgesine gitmek istiyoruz, ancak zaman içinde gelişecek, büyüyecek, yeni bir oluşumuz. Önce bir durum tespiti yapıp sonra çalışacağız. Süreç içinde gerçekten halk Solaklı Vadisi Karaçam’da insanlar iş makineleri girmesin diye nöbet tutuyor, aksi halde vadilerinin Solaklı’daki mücadelesine destek olduğunu, dürüst, ilkeli Uzuntarla (yanda) gibi olacağını biliyor! mücadele ettiğini düşündüğümüz herkesle bir arada çalışabiliriz. Şimdi, Loç’ta yapılacak bir Herkes kendi elinden geldiği kadarını yapıyor, kimisi festival var. 23 Temmuz’da köylüler Loç Vadisi’nde olacak, oturduğu bilgisayarın başından kafasını çalıştırıyor, araştırıyor, bizde orada olmak istiyoruz. Ayrıca bu inisiyatif çok yeni, okuyor bir şeyler yazıyor. Kimisi yollara düşüyor. Bu bir imece insanlar tarafından tanınmıyor. Tanınması için de bazı işi. nsanlar bir araya geldiğinde mutlaka ortaya bir şey çıkıyor. çalışmalar başlattık. Yerel ayakları sağlandığı sürece çok da kolay yürür. G Peki buna ne kadar mesai harcayabileceksiniz? Fotoğraf: UĞUR DEM R 25 yılın özeti 25 kuruş G Kitapta yer alan çalışmalarla reklamcılığın dünden ırgır’ın yeni çıktığı yıllarda çocuktu. lgisi olan çoğu kişi gibi bugüne kadarki serüvenini de görmek mümkün. Nasıl bir onun da karikatürist olma hayali vardı. Evdeki değişim yaşandığından söz edebiliriz? kütüphanede daha eski bir mizah dergisi olan Akbaba’nın Mesela eskiden sadece stanbul’da reklam ajansları biriktirilmiş sayılarını okudu durdu. Belki çizgisi ancak karikatüre vardı. Sonra ekonomi büyüdü, Anadolu’dan büyük yettiği için resim yapmayı sevmezdi. Hoşlandığı şey çizgi değil, markalar çıkmaya başladı. O şehirlerde küçük reklam ajansları espri bulmaktı. Sonrasında da adım adım reklama kaydı. Alameti kuruldu. htiyaç artınca üniversitelerde reklamcılık bölümleri Farika’nın kurucu ortağı ve kreatif direktörü Uğurcan Ataoğlu’nun reklamcılık macerasının tohumları işte o yıllarda atılmıştı. 25 yıldır çoğaldı. Teknik olarak iş yapma şekli de yavaş yavaş değişti. El reklam sektörüne emek veren ve çok sayıda etkili becerisi yerini bilgisayara bıraktı. Yeni gelen genç kuşak reklamcıların bu reklama imza atan Ataoğlu, şimdi tüm bu emeklerini bir değişimde sektöre nasıl bir etkisi oldu? kitapla bir araya getirdi: 25 Kuruş. Bu, hem Türkiye’nin son 25 yıllık reklam dönemine bir tanıklık hem de bir Yapılan reklamın kimleri etkilemesi gerektiğini reklamcının kendisiyle hesaplaşması. Gelecek dönem düşünmeyip, meslektaşlar arası bir zekâ çalışmaları için de “Hizmet sektöründeki bunca yıllık gösterisine çevirdiler işi. Bunun sonucunda mesaiden sonra, sanki artık kendi egoma hizmet etmem reklam verenler, kendi pazarlamacı çerçevelerini gerekiyor gibi hissediyorum” diyor. şte anlattıkları... dayattılar. Bu da mantıklı ama vasat işlere neden 25 yıllık bir reklamcılık macerasının neticesinde bir oldu. Şimdi yaptıran da, yapan da mutsuz. hesaplaşma mı bu kitap? Peki ya yarın? Nereye evriliyor reklamcılık? ZUHAL Şirketler için elli yıl olunca ‘altın’, yirmi beş yıl olunca Yapılacak reklam kimleri etkileyecek? En AYTOLUN ‘gümüş yılı’ denir. Ben gümüş yılımdayım bu hesaba önemli soru bu. Reklamın nerelerde karşımıza göre. Galiba her bünye bir hesaplaşma yaparken çıkması gerektiği konusunda karar verdikten kendine madalya vermek istiyor. Bu kitap benim kendime sonra temelde değişen bir şey yok aslında. Gerisi satıcılık ve verdiğim madalya gibi. Bu kadar işi gerçekten ben mi yaptım, bu etkileme sanatı. Kitapta kendi serüveninizi anlatırken yine reklam ve işi yaparken topluma ve mesleğime bir değer kattım mı, pazarlamanın nimetlerinden yararlanıyorsunuz. Bu nasıl bir öğrendiklerimi birlikte çalıştığım genç meslektaşlarıma tercihti sizin için? aktarabildim mi gibi soruları aynı anda soruyorum. Peki bu hesaplaşmanın sonucunda ne çıktı karşınıza? Amacım ürettiğim işlerin bir arada olduğu yeni bir iş Ne kadar çalışsam az. yapmaktı. Bütün bu işlere daha farklı bir noktadan bakmak ve baktırmak istedim. Bu kitabın tanıtımı ve satışı için de bu işleri yaparken edindiğim tecrübe ve bilgiyi kullandım sadece o kadar. Kitabın ortasında 25 kuruşluk derin bir boşluk var. Neden? ‘Reklamcılık para için yapılan iğrenç bir meslektir’ denir. Bence bunu söyleyenler bu mesleği kerhen yapan kişiler. Ben mesleğimi severek yapan azınlığın içindeyim. Para konusu bana hemen 25 kuruşu çağrıştırdı. Aklımda kaldığı kadarıyla ortası delikti. Araştırınca ortasının delik olmadığını gördüm. Fotoshop’la delikmiş gibi yaptık. Delik, kitabın ortasını da delip geçmeliydi. Tıpkı o işlerin yıllar içinde benim de içimi delip geçtiği gibi. Mutlaka ki severek yaptığınız bir meslek bu. Ancak yine de hayıflandığınız şeyler var mı? Büyük ve önemli markalarımızın, logo ve kurumsal kimlik çalışmaları için yurtdışındaki şirketlere sipariş vermesi ve onlara hak etmedikleri kadar yüksek bütçelerle iş yaptırmaları biraz içimi acıtıyor. Bu konuda en az onların kalitesinde hizmet verebileceğimizi gösterecek organizasyonlar yapmayı ihmal ettiğimiz için üzülüyorum. Yine de çok geç kalmış sayılmayız. Meslekteki tarzınızı ve duruşunuzu nasıl tanımlarsınız? Turhan Selçuk’un üç adet üçgeni iç içe çizerek yaptığı smet nönü portresini unutamam. Bu azlık beni çok etkiliyor. Hayatta durduğum yer de mutluluk ve melankoli arasında. Yaşadığım bu duyguları değişik işler sayesinde insanlarla paylaşmak istiyorum. Önümüzdeki süreçte neleri yapmayı planlıyorsunuz? Hizmet sektöründeki bunca yıllık mesaiden sonra, sanki artık kendi egoma hizmet etmem gerekiyor gibi hissediyorum. Fikir ve tasarım olarak hazır ama uygulanmayı bekleyen kitap projelerim var. Belgesel ve uzun metraj sinema filmi çalışmaları da yolda. G C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle