Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 ŞUBAT 2011 / SAYI 1300 5 Toyota’nın geri çağırmaları güven tazeledi Son iki yılda Toyota’nın milyonlarca aracını teknik problemler olma ihtimali yüzünden geri çağırmasına tanık olduk. Bu güven tazeledi ve markanın liderliği sürüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu olay geçen yıl yaşandığında Toyota’da çalıştığım için gurur duydum. Amerika’dan servis edilen haberler medyaya yayıldığında bunu bir skandal gibi göstermeye çalıştılar. Sonra olayın seyri Toyota’ya olan güveni pekiştirdi. Milyonlarca araç tüm dünyada yalnızca 21 şikâyet için servislere çağrıldı. Düşünün, Türkiye’de hiç şikâyet yoktu ama 60 bin aracı bakıma aldık. 20 dakikalık bir işlemdi bu ve müşterilerimizi kahve içmeye davet ettik. Hâlâ gelmeyen birkaç bin kullanıcı var. Hepsi “arabamız sağlam gerek yok” diyor. Sanırım onlara biz gideceğiz. Japonlar vur deyince öldürür durumu bu. Belki biraz “kalite manyaklığı”da denebilir buna. şte bu yüzden ben geceleri rahat uyuyorum. Elinizin altında her türden araba var. Şoförlükle aranız nasıl? Otomobile büyük oyuncağı derler. Sürmek benim için de keyif. Genelde şoför kullanıyorum, malum sürekli görüşme halinde oluyorum. Fırsat bulduğunuzda en çok hangi modelleri kullanıyorsunuz? Markanın ürün gamındaki araçları kullanmak elbette bir lüks. Ben ise en çok Camry Sedan ve Land Cruiser kullanmayı seviyorum. G Kutuplarda distribütörlük istesek yarın yola çıkabiliriz Toyota Türkiye’nin CEO’su Ali Haydar Bozkurt şirketin başındaki ilk yılında yüzde 62’lik büyüme ile büyük bir başarıya imza attı. Şimdi istikrarın peşinde. Bozkurt 43 yaşında, iş hayatına 29 yaşında girmesine rağmen hızlı bir yükseliş grafiği var. ddialı olmayı seviyor ama alçakgönüllü. Başarıyı çalışanlarına dağıtıyor. Onun için her şeyin başı doğru iletişim. Farklılığın gücüne inancı tam. Bozkurt aynı zamanda tiyatro oyunu yazıyor, yönetiyor zaman buldukça da oynamak istiyor. Hatta bir tiyatrosu bile var. AL DEN Z USLU Bu yılki hedefiniz nedir? Bu yılki hedefimiz 50 bin. Toyota’yı artık 50 bin üzerinde satış yapan bir marka yapma hedefine yaklaşıyoruz diye düşünüyorum. Hem yalnızca satışlarımızı arttırmadık. Müşteri memnuniyetimizi de katladık. Bağımsız anketler satış sonrası için bizi açık ara önde gösteriyor. Başa geçtiğinizde değişim için nereden yola çıktınız? Herkes Toyota’nın güvenilirliğinden, kimseyi yarı yolda bırakmayacağından emindi. nsanların zihninde “bakımdan bakıma servis” mottoydu ama sokaktakilere “beş marka say” dediğimizde Toyota orada yoktu. Alışveriş listesindeki ilk beşte de değildik. Biz bunu değiştirmek için yola çıktık. Zaten ben iddialı şeyleri severim. “2010 yılında herkes Toyota konuşacak” dedim. Nasıl sorusuna cevap bulmak da asıl meseleydi. Farkı yaratmak için en iyi reklamları yapmamız gerekiyordu. Çünkü çalışmalarımızın medyaya yansıyan kısmı reklamdı. “Çıkarım Senle Her Yola”, “Benim babam Toyota gibi adam” da bu stratejinin bir ürünü, değil mi? Ben reklam bilgilendirme toplantısında “Toyota Kutuplarda bayi açacak olsa yarın yola çıkabiliriz” dedim. Bizim bu araçlarla her yola çıkabileceğimizi herkesin anlamasını istiyordum. şte bu toplantıdan bir hafta sonra Nil Karaibrahimgil’den bu sözlere gönderme yapan reklam müziği geldi; “Çıkarım Senle Her Yola”. Şarkı dillere dolandı. Albüm olarak çıkması bile konuşuldu. Hatta çocukları bu reklamda mama yediği için bizden CD steyenler bile oldu. Biz de yolladık. “Benim babam Toyota gibi adam” reklamı da çok ses getirdi. Dillere pelesenk oldu ama sonra ilk reklam yayından çekildi. Çünkü babasız çocukların üzüldüğü üzerine yazılar çıktı. Türkiye tuhaf bir ülke, hassasiyetler bazen gözyaşartıcı bazen çileden çıkartıcı. Hikâyeyi bir de sizden dinleyelim? “Toyota gibi adam” Amerika’da dayanıklı, dürüst, çalışkan, güzel, yakışıklı gibi anlamlarda kullanılan bir deyim. Biz de bunu buraya taşımak istedik. Hem bu iş gerçekten çok beğenildi. Elbette farklı eleştiriler de alacaktı. “Babası olmayan çocuklar üzülüyor” dendi. Bu ülkede nasıl acılar tecrübe ettik hepimiz biliyoruz. Buradaki hassasiyet ise dikkat çekiciydi! Annelerin kullanıldığı onlarca reklam için böyle bir eleştiri gelmiş miydi bilemiyorum ama biz yufka yürekliydik ve bu yüzden bir çocuk bile üzülüyorsa bunu kaldırırdık ve de kaldırdık. Aslında reklamda amacımız yalnızca baba motifi değildi, reklam öyle gelişti. Sonra da Tuncel Kurtiz’li reklamımız geldi ve “Toyota gibi adamı” yeniden tanımladık. Bu da nötr bir karakterdi. En çok hatırlanan reklam sıralarında ilk üçten inmedi tüm bu reklamlar. G “Toyota gibi kadın” çıkmadı karşıma... Alameti farikanız nedir? Mesela katı başarı ilkeleriniz var mı ya da detaycı mısınız? Katı kurallarım yok. En büyük ilkem tek bir tarafa saplanıp kalmamam ve geniş bir görüşle olaylara bakmayı dert edinmiş olmam. letişim her şeyin başı. Doğru anlaşılırsanız her anlamda ve alanda başarılı olursunuz. Diğer türlü, monologlarla bir yere varmak mümkün değil. Ben farklılığın gücüne inanırım. ş geleneğinin biraz dışına çıkmaktan korkmam. Detaylara önem versem de onlarda boğulup büyük fotoğrafı kaçırmam. Bütünün detaylardan oluştuğunu da aklımdan çıkarmam. Zamanla ilişkiniz nasıl? Kolay bir ilişki değil ama yürütebiliyoruz. Benim için bir işi yapılabileceğim süre alışılmış normlardan daha kısa. Bir proje masaya yatırıldığında altı ay süre biçildiğinde, ben onu nasıl üç ayda gerektiği gibi bitiririm onun hesabını yaparım. lişki demişken yoğun bir temponuz var. Aşkla aranız nasıl? Sanırım bir evlilik atlatmışsınız. Zor olmuyor mu? Kısa bir evliliğim oldu. Sonra da doğru kadını bulamadım, karşılaşmadım. Böyle iyiyim ama nereye kadar bilemiyorum. Yani “Toyota gibi bir kadın” çıkmadı karşınıza? Kesinlikle evet! Rahat, samimi ve söylediğiniz gibi iletişim konusunda başarılısınız. Bir de Adanalıymışsınız. Adana’da büyümenin avantajı Akdeniz sıcaklığı. Adanalılar çabuk dost olur. Mesela bazıları sıfır ile başlar sonra puan verir tanıştıklarına. Ben yüksekten başlarım, düşürmemeye çalışıp üstüne konması için heyecanla beklerim. G oyota Türkiye’nin CEO’su Ali Haydar Bozkurt. Keyifli, enerjik, sanki biraz muzip yine de temkinli. Her şeyi hızlı ama sindirerek yaptığı kesin. Çalışkan, inatçı, yaratıcı da. Bir adada yalnız kalsa, üç şey istemese de yapacak bir şeyler bulacak türden. Kısa sürede o adayı bir cazibe merkezi yapması kuvvetle muhtemel. şte ben de bıraktığı hissiyat bu. Pek çok kişide bu hissiyatı bırakmış olmalı ki kısa bir sürede Toyota gibi bir otomobil devinin CEO’su olmuş. lk yılında da yüzde 62’lik bir büyümenin mimarı olması bu yüzden şaşırtıcı değil. Hem de iş hayatına 29 yaşında girmesine rağmen. Bozkurt, Adanalı. Akdeniz insanının sıcaklığını taşıdığını söylüyor. ddialı olmayı seviyor. Katı kuralları yok. Onun için her şeyin başı doğru iletişim. Farklılığın gücüne inancı tam. ş geleneklerini iyi biliyor, derdi yeniyi aramak. Tüm hayatı mesaisi olsa da tiyatro oyunu yazıp, yönetip oynadığı da oluyor, çalışanları ile sinemaya gittiği de... Zamanla arasında iyi bir dostluk var. Önündeki dört ayın saati saatine programlanması bu yüzden canını sıkmıyor. Pek görünür biri değilsiniz ama imrenilecek bir başarı hikâyeniz var. Kimdir Ali Haydar Bozkurt? Toyota gibi bir otomobil devinin başına kısa sayılabilecek bir sürede nasıl geldi? Eğitim hayatımın tamamını, üniversite dahil Adana’da geçirdim. Çukurova Üniversitesi şletme Bölümü mezunuyum. 29 yaşıma kadar da profesyonel olarak çalışmadım. Şimdi hikâyeniz daha ilginçleşti. Şu an 43 yaşındasınız ve Toyota Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye CEO’sunuz. Bunun için şanstan fazlası gerekli değil mi? stanbul’a 29 yaşında geldim. Demirçelik sektöründe çalışmaya başladım, otomobile transfer oldum. General Motors Opel Türkiye’de işe başladım. Bir baktım ki işletme mezunu olmama rağmen satış sonrası bölge müdürü olmuşum. şin mutfağında çalışmam büyük şanstı. Yalnızca pazarlama ve satış üzerine çalışarak başlasaydım bu günkü konumuma gelemezdim o kesin. Opel’de altı yıl çalıştım ve üç ayrı görev yürüttüm. Sonra Daihatsu Türkiye Genel Müdürü’ydüm. Markanın yeniden yapılandırılmasında çalıştım. Üç yıl sonra da grubun Avrupa direktörlüğüne terfi ettim ve Avrupa operasyonlarına başladım. 2009 yılının Ekim ayında Toyota Türkiye’ye Ceo olarak atandım. Tüm bunları 14 yıla sığdırdınız ve sizin gelişinizle satışlarda büyük bir yükselme yakaladı Toyota. Ben 2009 yılının son çeyreğinde göreve geldim ve 2010’un planını yaptım. Yıllık ortalama 2526 bin satıyorduk. Bunu 2010 yılında 40 binin üzerine çıkardık. Yüzde 62’lik bir büyümeyi yakaladık. Pazara baktığımızda, pazar yüzde 32 büyüdü. Yani bir yandan da pazarın iki misli büyüdük. T Çalışanlarla sinemaya gidiyorum Sinema , tiyatro, oyunculuk tecrübeniz var. Hâlâ devam ediyor musunuz? Okulda hangi sosyal faaliyet varsa içinde bulundum. Halkoyunlarından, tiyatroya kadar her şeyi yaptım. Sınav stresi hiç yaşamadım, hatta sınav olduğunu bilmeden giderdim okula. Dersi dinler sonra tiyatroya koşardım. Müzikle de uğraştım, fotoğrafla da ama tiyatro üstümde kaldı hep. Üniversitede şehir tiyatrosunda tiyatro dersi aldım. Üzerine kendi tiyatromu kurdum Adana'da. Öğrenciler yetiştirdim, eğitmenliğim de var. Şimdi zaman bulabiliyor musunuz? Şu an dört aylık programım belli, hem de saati saatine... Bu yoğun tempoda zaman ayırmak zor ama dört yıl önce bir oyun yönettim. Nasıl? Lonrda’dan stanbul’a gelip, havaalanında bavul değiştirip Adana’ya gidip, ertesi gün diğer bavulumla Japonya’ya geçerek! Havada yaşıyor gibi hissetsem de oyunumu yönettim. smi “Akil Oyunları”ydı. Kendim derleyip kaleme almıştım. Ne kadar yoğun olsam da tiyatronun bir ucundan tutmak bile keyif veriyor bana. Mesela geçen yıl şirkette bir tiyatro kulübü kurduk. Dışarıdan bir eğitmenimiz var. Bir şekilde çalışanlarımı teşvik edip, tiyatro için kışkırtabiliyorsam ne mutlu bana. Çalışanlarla tiyatroya ve sinemaya gitmek için de zaman ayırıyorum. Ben en büyük patronla sinemaya gitmek istemem. Neden bilmem ama öyle. Çalışanlarınız nasıl tepki verdi? Önceleri korkanlar ve anlam veremeyenler oldu elbette. Zaman içerisinde işe nasıl yansıdığını çok net bir şekilde gördüm. Patron işçi ilişkisinin ötesine geçmenin de bir yolu bu. Sonuçta işimiz insanla. Yaptığımız otomobil satmak gibi görünebilir ama biz başka bir şey yapıyoruz, hizmet üretiyoruz. Zaten Toyota’nın olmazsa olması insana saygıdır. Bu her anlamda bir felsefedir ve kendinden başlar. Bu C M Y B C MY B sistemde aslında herkes işe aynı katkıyı yapar. Çünkü niyet birdir. Elleri yağ içindeki teknisyen, o ellerle işini iyi yapmazsa ben burada oturamam. En önemlisi herkesin onuru eşittir. nsanı tanımakla başlar başarı. Gülümseyerek başladığınız işin sonucu insanları gülümsetir. Yaptığınızdan keyif almazsanız o işin hayrı olmaz. Çünkü keyif almak ve keyif vermek doğru orantılı. G