22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 ŞUBAT 2011 / SAYI 1300 11 un de O d F U rle ldu ırat erg yku ut ul i m diğ ” is Bud si y suz im uş i T a a de ürk li k cı “ zarı ö K ta i yl ye şes aç ar g ı k ün ind Yıl ita de e m pl a ş in e tır dı dai . r SELÇUK EREZ Bu son mektup... Bak Canım: Bana çok kızdığını söylüyorsun. “Sana tam beş mesaj attım, cevap vermiyorsun... O ikinci el cep telefonunu kim aldı sana?” diyorsun... Sonra “Sen kimsin be?” diye de sormuşsun... Araplar, “Ekeltüm temri ve asaytüm emri!” derlermiş... Yani, “Hurmamı yedin ama emrime karşı geldin!” demeye getiriyorsun... Bir Arnavut atasözü, “Akıl insanın kafasında bir çividir; yumruk yemeden girmez!” der... Doğruymuş, bu uyarıdan sonra ayılıp düşündüm ve ne kadar haklı olduğunu anlamaya başladım... Her şeyden evvel memleket ve dünya işleriyle bu kadar meşgulken zaman ayırıp bana söz yetiştirdiğin için sana ne kadar müteşekkir olduğumu anlatamam. Sen benim velinimetimsin, maaşımı bile sayende alıyorum... Bana bunları hatırlatıyorsun... Evet doğru ama ben bu güne kadar bu iyiliklerin hangi beklentilerin karşılığı olduğunu fark edememiştim: “Otur” dediğinde oturmamı, “Kalk!” dediğinde kalkmamı, “Perende at!” dediğinde kollarımı yere dayayıp çark etmemi, aklımı güneşe serip senden gelecek direktiflere göre davranmamı istiyorsun. Peki, sen bana hiçbir şey borçlu değil misin? Mesela, nezaket, insanca düşünceler... Bunca yıllık beraberliğimiz hiç olmazsa bunları gerektirmez miydi? Ömer Seyfettin’i bilir misin? Onun “Diyet” öyküsünü okutmadılar mı size? Eski bir tarihte bir yerde Koca Ali, haksız olarak hırsızlıkla suçlanmış, sağ elinin kesilmesine karar verilmiştir. Mahalleli onun suçlu olduğuna inanmaz, gider semtin en zengini Kasap Hacı Mehmed’e diyetini ödeyip Ali’yi kurtarması için rica eder. Hacı Mehmet diyeti öder, Ali’nin eli kesilmez. Sonra? Hacı Mehmet, yapmış olduğu iyiliği sürekli olarak Koca Ali’nin başına kakar... Ali dayanamaz, kapar baltayı kendi elini keser, Hacı’nın yüzüne atar, “Al diyetini!” der. Bana almış olduğun cep telefonunu ve diğer bütün hediyeleri sana geri yolluyorum... Maaş filan da istemem. Merak etme, ben aç kalmam, başka bir iş bulur, geçinirim... Zahmet edip bir daha buralara gelme... Tanrı beslediğin diğer kullarını esirgesin! G 8 Şubat Lefkoşe selcukerez@gmail.com http://twitter.com/#!/selcukerez Fotoğraf: VEDAT ARIK O kadar oldu mu yaa? ılmaz Morgül “Ben Türkiye’nin Jennifer Lopez’iyim” diyeli 4 yıl, Davut Güloğlu “Büyük ikramiye size çıkarsa ne yaparsınız” sorusuna “Hayırseverlere yardım ederim” diyerek yardım kavramının kaynağına ineli 5 yıl, CNN Türk muhabiri kendisine Bağdat’taki durumu soran Mehmet Ali Birand’a “Maalesef bombardıman 15 dakika önce sona erdi” diyerek aksiyonlu haber sunamadığı için üzüleli 6 yıl, Kim 500 Milyar ster yarışmasında kültürel bir ses tonuyla “Evladıma bırakacağım en büyük miras 20 bin ciltlik kütüphanemdir” diyen yarışmacı ilk soruda eleneli 9 yıl, Flash TV Papa’ya Müslüman ol çağrısı yapalı 15 yıl, Barcelona Olimpiyatları’nda haltercimiz Hafız Süleymanoğlu ellerini uzun uzun pudralarken kaldırış süresinin bittiğini belirten uyarı sesiyle irkileli 19 yıl olmuş. Bunları ve unuttuğum birçok absürd gündem konusunu bize hatırlatan Uykusuz dergisindeki “Kaç Yıl Oldu” köşesi. Yazar Fırat Budacı dergideki köşesini “Kaç Yıl Oldu 2011” adıyla kitap haline getirdi. “Kaç Yıl Oldu” köşesi nasıl ortaya çıktı? “Kaç Yıl Oldu”, derginin ilk sayılarında “Bişeyler Duydum” köşesinin içinde bir bölüm olarak başlamıştı, bir süre sonra dergideki arkadaşların teklifiyle ayrı bir köşe haline geldi. Herkes tarafından bilinen, hatırlanan olayların tarihi, çoğu kişi tarafından, “O kadar oldu mu yaa?” şaşkınlığıyla DEN Z karşılanır. Köşe fikri, bu sık rastlanan ÜLKÜTEK N şaşkınlıktan doğdu. lk başlarda belli başlı olayları yazıyordum. Sonra konu sıkıntısı yaşamaya başlayınca daha kenarda kalmış ve daha magazinel olayları yazmaya başladım. Sonuçta köşe, Berlin Duvarı’nın yıkılışından, Nihat Doğan’ın gerçeküstü beyanatlarına hatta Fatma Girik’in tükürüğüne kadar geldi. Köşeye konu olan olayları nasıl bu kadar iyi derleyebiliyorsunuz? Hafızanız mı çok iyi yoksa sağlam bir arşiv çalışması mı söz konusu? Başlarda aklımda kalan olayları kullanıyordum ama sonra stok tükendi. Artık sadece araştırarak buluyorum. Magazin basını köşe için sonsuz olanaklar sağlıyor. Sağ olsunlar ünlülerimiz gündemde kalabilmek adına sürekli üretiyorlar. Kendilerini hatırlatmak için çabalarken içine düştükleri garip hallerin, saçma sapan beyanatların ekmeğini yediğim söylenebilir. Bunun dışında, dergideki arkadaşların ya da çevremdekilerin hatırlattığı olaylar da oluyor. Yazmaya nasıl başladınız? Üniversite yıllarında yazdığım kötü şiirleri saymazsak, yayımlanmak anlamında gazetelerin kitap eklerinde yazarak başladım. Uykusuz’da yazmamsa tamamen bir şans. Yiğit Özgür ve Uğur Gürsoy’un teklifiyle yazmaya başladım. Önemli olan hikâyeye dönüştürebilmek Y “Bişeyler Duydum” köşesinde bahsettiğiniz durumlarla karşılaşmanız ve onları kâğıda aktarmanız arasında nasıl bir süreç işliyor? Kurgu işin içine ne kadar giriyor? Yazılmaya değer şeyler, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin bir şekilde kendini hatırlatıyor. Bunun zamanı önemli değil. Çocukluğumdan kalan bir cümleyi de, bir gün önce yaşadığım bir olayı da hikâye değeri olduğuna inanıyorsam kurguluyorum. Yazdıklarımın büyük bölümü kurgudur. Hatta anı görüntüsünde yazdıklarımda bile kurgunun yüzdesi fazladır. Düz anı kimseyi ilgilendirmez. Ara sıra, hiç yaşamadığım durumları, şahit olmadığım insan hallerini genel bir öngörüyle hayal ederek kurgulamaya çalıştığım da oluyor. Kendinize yönelik tespitlerinizi mi yoksa çevreden edindiklerinizi mi aktarmak zor? Böyle bir ayrımım yok. Önemli olan, çıkış noktası ne olursa olsun eldekini hikâyeye dönüştürebilmek. Hikâye akmıyorsa akmıyordur, çıkış noktasının ne olduğunu önemsemez. Basit konular daha akışkandır, buluşlarsa genelde tıkanır. G Yazılarınızın okunmaya değer olduğunu ne zaman anladınız? Dergiden bahsediyorsanız böyle bir farkındalıkla başlamadım yazmaya. Yazan çoğu insan, yazdıklarının okunmaya değer olduğunu düşünür. Bazen yazdıklarımdan şüpheye düştüğüm ve umutsuzluğa kapıldığım oluyor, ama bunu da normal kabul etmek lazım. Kendimi hiçbir zaman yazar gibi hissetmedim. Bunu sahtekâr bir alçakgönüllükle söylemiyorum. Yazmayı seviyorum, okunmaya değer olup olmadığını dergi okuru belirler. Size ilham veren durum ve haller nelerdir? Bu çok değişken, bazen geçmişimden bir parçayı kurguluyorum. Ama çoğunlukla mekânlarda şahit olduğum bir durumu, konuşmayı yazının çıkış noktası olarak kullanıyorum. nsanların yaşadıkları dışında, yaşamak istedikleri, arzuladıkları hayata ulaşmaya çalışırken içine düştükleri komik durumlar, kendi varlıklarını ispat etmek için sergiledikleri tuhaf davranışlar genel yazı konularını oluşturuyor. Ama bunu formülize etmek zor. PS3 oynayan bir çocuğun yüz ifadesi ya da ne bileyim Mehmet Öz’ün kanserden bahsederken yaşadığı gereksiz neşe bile yazı konusu. G denizulk@gmail.com Espirisentır Misafir şair ÜRPER! Bir akrep girdi düşüme dolanır dururmuş zaman evreninde. Bir akrep girdi düşüme kıvırmış kuyruğunu değdi değecek kendine. Ya ben mi? Ben de bir atommuşum meğer kuyruğunun bir yerinde. Egemen Berköz Bir hayvan bir yalan YILAN: Hayatımda bir kere olsun yılan söylemedim. Sahibinin sesi En sevdiğimiz ideoloji, varsa yoksa demagoji!. İbrahim Ormancı Off the record Yaşanabilir 54 yeni gezegen bulunmuş! Batsın bu dünya!.. Umut, mutluluktan alınmış bir miktar borçtur. Petşop Satılık fırsat Fırsatçı emeklisinden bulunmaz son fırsat, acilliyetten satılıktır. Misafir çizer: İsmet Lokman C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle