Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ARALIK 2011 / SAYI 1342 5 Bilinçaltına bir format at ZUHAL AYTOLUN ADNAN BİNYAZAR B Sanat yaşamında kırk yıl kurları Osman Şahin’in kırk yılını biliyor; ben altmış bir yılını biliyorum. Dicle Köy Enstitüsüne yazıldığında on yaşlarında, bebek yüzlü, minicik gözlü bir çocuktu. Boyu bir kırk birdi. Kilosu kırk birden fazla değildi. Giysi dağıtıldığı gece gözümün önünden gitmiyor. Çamaşır giydirdiler büyük geldi, ceket pantolon giydirdiler büyük geldi, ayakkabı giydirdiler büyük geldi... O gece, o minicik bedenin üstünde yaratıcı bir beyin olduğu kimsenin aklından geçmemiştir. Belleğimde çokça kitap okuduğuna ilişkin bir iz yok. Köyüne yönelik fazla şey anlattığını da anımsamıyorum. Köyünün, yaratıcılığının tükenmez hazinesi olduğu, öyküleri yayımlandıktan sonra anlaşıldı. Esprileri kavramakta, gülünecek şeyler bulmakta üstüne yoktu. Cumartesi akşamları yatılı okul öğrencilerinin matem saatleridir. Evine ocağına özlem duyup ağlamak, köşelere çekilip küskünleşmek, dünyayla ilişkilerini kesip içe kapanmak, kırılganlık bunalımına girmek, cumartesi akşamlarının hazin oyunlarıdır. Osman’la aynı sınıfa düşmüştük. Yattığımız yatakhane, ders gördüğümüz sıra, yemek yediğimiz masa aynı idi. Bizim de cumartesi hüzünlerimiz olurdu. Hüznümüze yenilip kör hindiler gibi düşünmezdik ama. Birbirimize gülünecek olaylar anlatır, çevremizi de güldürürdük. Okulda piyes mi yapılacak, Osman’la ben; nutuk mu atılacak; Osman’la ben... Nöbetçi öğretmenler bunu bilir, ikimizi yemekhanenin sahnesine çıkarırlar, ortada hiçbir şey yokken, “Hadi bakalım, gösterin marifetinizi!” derlerdi. İbiş Alfabe Öğreniyor adında ilkel mi ilkel, kişilerinin biri ağa, biri de uşak olan bir piyes kitabı geçmişti elimize. İlkelliği şundan belliydi ki, oyunun tiyatroyla hiç ilgisi yoktu. Amaç, harfleri alaya alarak alfabe öğretmekti. Osman’dan büyüktüm ben. Doğal olarak ağa ben olurdum, Osman da ağanın uşağı İbiş! Aaaa, beee diye başlardık gösteriye. Köy Enstitüsüne girdiğimizde aramızda sinemaya gitmemiş, tiyatro nedir bilmeyenler vardı. İtip kakışmak, daha da ileri giderek boğuşmak bile gösteri sayılıyordu. Bizim için tiyatro, sahnede her türlü kabalığı sergilemek demekti. A’yı öğretirken, harfi “Aaaaa...” diye yineleyen birden eşek gibi anırmaya başlayınca, öğretmeni, öğrencisi, gülmekten kırılıyordu. Gülüşlere bakıp bir şeyler yaptığımız sanısına kapılarak daha da ileri gidiyor; ü, v, z’yi seslendirirken, harflerden “üvez”, “geveze” gibi sözcükler türetiyorduk. Altmış bir yıl öncesinin olayları bana Sibirya sürgününe gönderilen Dostoyevski’nin Ölü Bir Evden Anılar adlı kitabında yaşadıklarını anımsatıyor. Dostoyevski’yle arkadaşları aylarca, yıllarca aynı oyunu oynarlar. Dünya edebiyatının bu üstün yeteneğinin anılarını okurken, oyunda geçen “Hey kapılar, kapılar, yüzüme kapandınız!” sözlerinin geçtiği yere gelince bugün bile gözüm yaşarır. Belki de bir cumartesi gecesini daha kötümserliklerden, içe kapanışlardan, özlem gözyaşlarından uzak tutmak için sahnede yaptığımız o maskaralıklar bizim edebiyatta kanat alıştırmalarımızdı... O basit sahnenin, gülünecek şeyleri anında bulup çıkaran “İbiş”i Osman, abece’yi sökmekle kalmadı, yirmi bir yıl sonra TRT’nin koyduğu öykü yarışmasında, Güneydoğu’yu anlattığı Kırmızı Yel adlı kitabıyla birincilik ödülünü aldı. O günden bugüne yüzü aşkın öykü yazdı, nice ödüller aldı, öykülerinden onlarca film yapıldı. İşte, her çağda bir yana itilip insan yerine konulmayan insancıklarımızın yaşadıklarını konu edinen Osman Şahin’in kırk yıllık sanat emeğinin bir anda akla gelip yazılan öyküsü... binyazar@gmail.com irçok kişisel gelişim kitabında beyni programlayarak yaşanan problemlerin önüne geçilebileceği anlatılıyor. Pozitif düşünce ile gerçekleşen ilham verici hikâyelerle birlikte aktarılıyor bu teknikler. Şimdi size bu tekniklerin birleşiminden oluşan ve geliştirilen bir kitaptan bahsedeceğiz: M. Barış Muslu’nun Yıka Beynini kitabı. Farkı mı? Muslu, bilinçaltını sıfırlayarak hem alternatif tedavi öneriyor hem de farklı problemlere farklı çözüm tekniklerini basit bir dille anlatıyor. Örnekse, Muslu’ya göre 12 saniyede oluşan fobileri çok kısa bir sürede yenmek mümkün. Muslu, “bilinçaltını karşınıza değil yanınıza alın” diyor. Bunun için de farklı ama kolay teknikler öneriyor. Muslu, bunu yaşadığı bir rahatsızlığın ardından geliştirmiş. Liseyi iki, üniversiteyi üç yılda bitiren ve 20 yaşında genç bir mühendis olarak Amerika’dan dönen Muslu, 17 yaşındayken kırılan ve yıllardır hiç sorun çıkarmamasına rağmen son dönemde hayatını etkileyecek şekilde ağrılar yaratan sol bileğinin tedavisi için yaptığı araştırmaların sonucunda “beynini yıkayarak” sağlık problemini çözmüş. Beyni yıkamak nasıl mı olur? Anlatıyor Muslu: “Beynimizi kontrol etmemiz mümkün. NeuroFormat, kelime anlamı olarak, nörolojiyi formatlama, yeniden biçimlendirme anlamına geliyor. Beynin sağlık, başarı ve mutluluk için yeniden programlanmasını sağlar. İçerisinde enerji psikolojisi, EFT, NLP, Gestalt, Hipnoterapi, Kinesiyoloji, Psychk, Metamedicine, Sedona metodu, Kognitif davranışçı terapi gibi birçok metodolojinin özünü barındırıyor. Çünkü beyin, bizim M. Barış Muslu konuşma terapileriyle yapmaya çalıştığımızdan çok daha hızlı şekilleniyor.” Örnek mi? Bir sürücü geçirdiği bir kaza anında 12 saniyelik bir zaman diliminde araba kullanmaktan hayat boyu korkmayı öğrenebiliyor. Klasik yöntemler bu kişiye günlerce sürecek konuşmalarla arabadan korkmamayı sağlamaya çalışıyor. Oysa Muslu, “Beynin bu durumda sakin kalmayı öğrenmesi için sadece 12 saniyesi var” diyor. Kitap, öncelikle bu yöntemi anlatan teorik bölümlerle başlıyor ve beyni yönlendirerek yapılan iyileştirmelerin çok sayıda çeşidine yer veriyor. Fobilerden panik atağa, kronik hastalıklardan kilo sorununa, kendine güvensizlikten ilişkilerde utangaçlığa kadar birçok problemi yaratan faktörün birer birer temizlenebileceğini söylüyor Muslu. “İş doğru teşhisle başlıyor” diyor, “Bilinçaltımızda bizi yöneten korkular ve problemleri bileşenlerine ayırarak onları yaratan nedenleri tek tek zihnimizden silmek mümkün. Çünkü bilinçaltımız, hayal ettiklerimiz ile gerçeğin arasındaki farkı bilmiyor. O yüzden mevcut bilgilere yeni kayıtlar ekleyerek bilinçaltımızı yeniden yapılandırabiliriz.” O C M Y B C MY B