Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 KHALED ABOL NAGA 27 KASIM 2011 / SAYI 1340 Bu lidersiz bir devrim Mısır’ın ünü ülke dışına taşan aktörlerinden Khaled Abol Naga, Arap Baharı’nın da popüler figürlerinden biriydi. Naga, “Mikrofon” isimli filminin devrime önayak olan etkisini bizimle paylaştı. Bazen çığlık atmak istedim Mübarek rejimi sırasında yönetim tarafından eşcinsel ve Amerikan ajanı olmakla suçlandınız. Ortada çok fazla çöp var ve en iyisi çöpleri çöp kutusunda bırakmaktır. Bu haberlerin size zararı oldu mu? Tabii ki. Sırf ben değil çok sayıda ünlü isim rejimle mücadele ediyordu. Bu da rejimin kendisine karşı olan ünlülerin imajına zarar vermek için kullandığı sistematik bir yöntem. Sanatçılar da sonuçta insandır ve fazlasıyla da duygusaldırlar. Bu yüzden söylenenler tabii ki zarar verdi. Hatta o kadar zarar verdi ki bazen çığlık atmak istiyordum. Ancak ne var biliyor musunuz? Öyle bir zaman geliyor ki size karşı atılan her iftira tek tek başlatanlara geri dönüyor. İster inanın, ister inanmayın halkın gözünde şu anda çok daha güçlüyüm. Rejime karşı sesini çıkarmayan pek çok insanın artık böyle bir kredisi yok. Diktatörlük altında aktörlük yapmak zor muydu? Hayır, çünkü bizim yaşadığımız klasik bir diktatörlük değildi. Üzerine çok makyaj yapılmış bir diktatörlüktü ama makyaj o kadar abartılıydı ki yapmacık olduğunu görebiliyordunuz. ısır’ın başkenti Kahire’de geçen bir çocukluk, Amerika’daki eğitim hayatıyla devam eden gençlik yılları, ülkeye dönüş ve televizyon şovlarıyla gelen şöhret. Sonrasında sırf yurtiçinde değil tüm Ortadoğu’da ve dünyada yankı uyandıran başarılı bir aktörlük kariyeri. Khaled Abol Naga; Mısırlı aktör Arap Baharı’nın simge isimlerinden biriydi. “Sanatın devrimdeki rolü” isimli bir tez yazacaklar için canlı bir örnek. Mikrofon isimli, hem yapımcılığını hem de başrolünü üstlendiği filmle İskenderiye’deki devrim kıvılcımını tüm ülkeye yayan isimlerden biri oldu. Naga geçen günlerde Arap Baharı’nın öncesini, sonrasını ve tabii ki Tahrir Meydanı’ndaki devrim hikâyelerini paylaşmak için İstanbul’daydı. Her ne kadar bu toplantı “devrimin isimsiz kahramanları” başlığı altında yapılsa da sizin Ortadoğu ve Arap dünyasında önemli bir şöhretiniz var. Bir film yapımcısı çoğunlukla bir hikâyeyi aktarır. Mikrofon adlı film de İskenderiye’deki gençliğin hikâyesini anlatıyordu. Bu şehirde gençlerden oluşan bir grup “underground” bir şekilde kendi müziklerini, graffitilerini DENİZ yani sanatlarını icra ediyorlardı. Eğer herhangi bir iş ya da daha spesifik ÜLKÜTEKİN olarak bir resim icra ediyorsanız onun çevresini yansıtmaktan da kaçamazsınız. Bu filmi çekerken Mısır’da var olan devrim kıvılcımlarını da bilmeden yansıtmış olduk. Farkında değildik ama bu önemli değil. Ocakta bu filmin galasını yaptık ve hemen ardından kameralarımız sonraki film için çalışmaya başladı. Bu filmde de benim Mikrofon’u çekişim, devrim sırasındaki kendi hikâyem ve bu filmin çekim sürecinin tüm ülkede yaşanan hareketlilikle nasıl bağlantılı olduğu anlatılıyor. Devrim öncesinde ve sonrasındaki Mısır’ı görüp bu değişime canlı şahit olmak sizde nasıl duygular uyandırdı? Öncelikle Mübarek gitse de Mübarek rejiminin bittiğini söyleyemem. Şu anda yönetimi elinde bulunduran ordu da Mübarek rejiminin bir parçasıydı ve öyle olmaya devam ediyor. Yine de olağanüstü duygular içindeyim çünkü sonunda Mısır halkı kendilerini bir araya getirecek ve baştakilerden daha güçlü olmalarını sağlayacak bir şeyler yaptı. Hâlâ ordunun yönetimi sivil bir yönetime bırakmama ihtimali olduğunu düşünüyor musunuz? Kesinlikle gidecekler. Bundan kaçış yok. Demir yumruklarını daha çok göstererek, blogcuları hapse atarak, televizyon şovlarını yasaklayarak bence ne kadar da güçsüz ve panik halinde olduklarını gösteriyorlar. 9 Ekim’de televizyon binası önünde bir gösteri vardı. Genel olarak Kıptilerin düzenlediği bir gösteriydi ama insanlar aslında Kıpti hakları için orada bulunmuyordu. Çünkü Kıptiler bugüne kadar gerçekten bir protesto yapmamışlardı ve ilk kez Kıpti hakları için bir eylem yapıyorlardı. İçlerinde Müslümanlar da vardı. Televizyon binasına gitmeyi düşünüyorlardı, çünkü bina Tahrir Meydanı’na çok yakın. Ancak sayıları pek fazla değildi ve sayınız fazla değilse küçük bir alanda bulunmanız çok daha iyidir. Her M Kıvanç Tatlıtuğ’u tanımıyorum Türkiye’de “Ortadoğu'nun Kıvanç Tatlıtuğ’u” olarak tanınıyorsunuz. Siz kendisini nasıl buluyorsunuz? Geçenlerde Washington’daydım orada da benim için “Ortadoğu’nun Brad Pitt'i” dediler. Burada da Kıvanç Tatlıtuğ olarak tanıtıldım. Kendisini tanımıyorum ama sanırım Türk insanına beni tanıtmanın bir yolu olarak bu düşünülmüş. Bazıları Türk dizilerinin Ortadoğu’daki değişimde önemli rol oynadığını söylüyor. Ben pek televizyon izlemem, daha çok bir film insanı olarak düşünebilirsiniz beni. Yakışıklı ve ünlü olmak bir devrimin parçası olmak konusunda avantajlı mı? Bence dezavantajlı. Çünkü devrimin büyük bir kısmı tek bir yürek olmaktır. Bu yüzden bunun hakkında devamlı konuşuyorum, güzelliği de burada. Arabamı temizleyen adam ve bir bankanın CEO’suyla birlikte Tahrir Meydanı’nda birbirimizi eşit hissetmemiz inanılmaz bir duyguydu. Fotoğraf: VEDAT ARIK neyse, plan televizyon binasını işgal etmekti ve ordu güçleri birden panikledi. Çünkü televizyonun insanlara yalan söylemek ve onları yönetmek için ellerindeki son koz olduğunu biliyorlardı. Böylece gösteriyi silahla bastırmayı denediler ve sonuçta 24 insan hayatını kaybetti. Bu olay devrimden 9 ay sonra gerçekleşti. Bu da nasıl insanların hâlâ yönetimde olduğunu gösteriyor. Sadece Arap Baharı süresince değil yıllardır rejim karşıtı bir simge olarak görülüyorsunuz. Tahmin ettiğiniz gibi bir aktivist değilim. Daha çok uluslararası alanda UNICEF ve gençlik programlarıyla yaptığım ortak çalışmalar böyle görülmeme sebep olmuş olabilir. Gençlerin sorunlarıyla mücadele etmelerine yardımcı olmaya çalışıyorum. Bence bu gençler Arap dünyasının en büyük hazineleri. Tabii ki Mısır’da yaşanan düzensizlik ve aldatmaca çok gencin umutlarını köreltti. Mısır belki Mübarek rejiminden önce çok daha fakir bir ülkeydi ama insanlar mutluydu ve umutları vardı. Mübarek sayesinde bu umutlarını da kaybettiler. Aslında hep bu yüzden bir değişimin olması gerektiğini savunuyorum. İnsanların umutları olmalı. Mübarek rejimini sona erdiren de buydu. Gençler “yeter artık” diyerek kontrolü ellerine aldı. Bu yaşananların bu kadar müthiş ve dramatik olacağı asla aklıma gelmezdi. Değişim istediğimi biliyordum ama bunun nasıl olacağı konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Yaşananlar bu yüzden fazlasıyla ilham vericiydi. Artık ileriye gitmekten başka seçeneğimiz yok. Benim sesim kitlelerin sesi... Ortadoğu’daki çok sayıda insan artık sizi sembolik bir lider olarak görüyor. Bu rolü kabul ediyor musunuz? Hem evet, hem de hayır. Bu lidersiz bir devrimdi ve bence güzelliği de buydu. Birçok insan bir lidere ihtiyacımız olduğuna inanıyor. Ben de onlara “hayır” diyorum. Çünkü herkes aslında bir lider. Yeni bir dönemdeyiz, tek bir sese takılıp kalmak zorunda değiliz. Çok fikirli dünyada radikaller birbirlerini sıfırlayacaktır ve çoğunluğun sesi her zaman daha gür çıkacaktır. Şu anda olan da bu. Belki konumum yüzünden benim sesim daha çok çıkıyor ama söylediklerim de aslında bir kitlenin sesinin yansıması. Eğer bir odada tek başıma düşünerek vakti geçirseydim muhtemelen şu an söylediklerimin yarısını söyleyemez olurdum. Türkiye’deki önemli bir kesim Arap Baharı’nın Batılı ülkelerin kışkırtmaları sonucu gerçekleştiğine inanıyor. Bu konudaki en iyi cevap Batılı ülkelerin politikacılarının beyanatlarıdır. Hillary Clinton ve diğerlerinin söylediklerine bakın. Bu ülkeler Mısır’daki Tahrir Meydanı sessizliğe son verdi. en büyük elçiliklere sahip ama olan bitenler hakkında hiçbir ipucu edinemediler. Bence bu bile sorunuzu cevaplayacaktır. Şunu da yazabilirsiniz; geçen hafta Hillary Clinton Mısır’daki durum hakkında tamamen saçma şeyler söylüyordu. Eğer ABD hükümeti adına çalışıyor olsaydım elçilikteki herkesi kovardım, çünkü oradaki kimsenin ne olup biteceği hakkında önceden en ufak bir bilgisi yok. Ancak birinin bu soruyu eninde sonunda sormasını bekliyordum. Çünkü yaşananlar o kadar büyük ve dramatikti ki, insanın inanası gelmiyor. şiirini en çok etkilemiş olanlarının başında gelen Attila József, 19321937 yılları arasında yaşadı. Macaristan’daki faşist Horti rejimi sırasında, bir trenin tekerlekleri altında intiharla sona eren kısacık yaşamı gerçekten de acılarla doludur… Son kitabının adı ona ve şiirine çok yakışıyor… Tüleylioğlu’nun hazırladıkları “Evrenle Ölç Kendini” ve Kemal ÖzerEdit Tasnadi ürünü “Temiz Yürekle” adlı kitaplar yayımlandı. Bunların yanı sıra, Attila József’ten söz ederken, Metin Demirtaş’ın ondan söz eden “Attila József’le Karşılaşma” başlıklı unutulmaz şiirini anımsamamak olmaz… *** Attila József şiiriyle olduğu kadar beni yaşamıyla da etkilemiştir… Zaten bu şiir, bu yaşamdan ayrı düşünülemez… Yoksul çocukluktan Sorbonne öğrenciliğine uzanan bir çalışkanlık… Komünist Partisi üyeliği… Nazizmin ve faşizmin dünyayı yakıp kavurduğu dönemde, ülke dışında demokrasi savaşımını örgütleyen Thomas Mann’la eylem birliği… Marksizm ve Freud’un kuramı arasında bağlantı kurma arayışları… Umutsuz bir aşk... Süregiden yoksulluk, polis baskısı, arkadaş anlayışsızlıkları, şizofreni tanısı ve intiharla sona eren bir yaşam… Ve bütün bu süreçlerde, olağanüstü güzellikte şiirler yaratan üstün bir yetenek… Yukarıda andıklarımın yanı sıra “Flora”, “Şiir Sanatı”, “Kalabalık”, “Varoşlarda Gece”, “Kentin Kenar Mahallelerinde”, “Şarkı” vb… İnsana ilişkin hiçbir duyguyu yadsımayan, büyük, toplumcu, gerçek bir şair… “Şiir Sanatı”nın giriş dizeleri, onun gerçekçi, toplumcu şiir anlayışının özlü anlatımıdır: Şairim ben, ama şiiri Kendisi olsalar umursamam bile Gece ırmağının taşıdığı yıldız Çirkinleşir göğe tırmanmak isterse… *** Bu Pazar yazısının Attila József üstüne olması rastlantı değil. İnternet üzerinden gelen bir iletiden öğrendiğime göre, hükümetin aldığı bir kararla büyük şairin bronzdan anıtının bulunduğu Parlamento Binası’nın önündeki alanın biçimi değiştirilerek ikinci büyük savaş (bu demektir ki sosyalist Macaristan) öncesindeki duruma getirilecek, bu nedenle de anıt oradan kaldırılacakmış… Bu haber bana Sofya’daki Devrim Müzesi’nin yok edilmiş olduğunu öğrendiğimde duyduğum üzüntüyü anımsattı ve aynı üzüntüyle canım acıdı… Macaristan’da bugün nasıl bir yönetim olduğu konusunda bilgim yok. Yönetimler gelip geçer. Attila József çapında şairler ise sonsuzca yaşar… Macar hükümeti aldığı karardan (en azından anıtla ilgili olarak) vazgeçmeli, büyük şairin anıtı ait olduğu, görülmeye alışık olunduğu yerde kalmalıdır… Parlamentolar şairleri değil, şairler parlamentoları onurlandırır… ataolb@cumhuriyet.com.tr www.ataolbehramoglu.com.tr ATAOL BEHRAMOĞLU *** Oğlunu çamaşıra giderek geçindirmeye çalışan anneciğini “Anne” şiiriyle ölümsüzleştirmiştir… Bütün dünya edebiyatında bir anne için yazılmış en güzel, en dokunaklı, en acıtan şiirlerden biridir bu… Romanya kökenli işçi baba, göçmen olarak yabancı ülkelere gitmiş, bir daha dönmemiş, ya da dönememiştir… “Yurdum” başlığını taşıyan şiirlerinden birinde, ekmeğini kazanmak için “okyanus ötesine” gitmek zorunda kalan köylü, bu baba olmalıdır… Attila József’in şiirlerinden dilimize ilk çeviriler, onun hakkında önemli bir yazıyla birlikte (M. Szabolcsi, Çağdaş Macar Şiiri ve Attila József) “Militan” dergisinin bir Attila József özel sayısı sayılabilecek Mart 1975 tarihli üçüncü sayısında yayımlanmıştı. Kendi çevirilerimden bazıları “Kardeş Türküler” adlı kitabımdadır. Daha sonra Türkçede, Attila József’in şiirini ve yaşamını tanıtan, Sevgi Can Yağcı (Aysevener) ve Orhan Çok Acıyor... ttila József’in yaşamı ve şiirleri benim için büyük bir keşifti. Onu ilkin Fransız şairi Eugène Guillevic’in harika çevirileriyle tanımış olmalıyım. Nitekim benim bu büyük Macar şairinden Türkçeye çevirilerim daha çok Guillevic’in Fransızları yoluyladır. Birkaç şiirini Rusçadan ve İngilizceden de çevirdiğimi anımsıyorum… “Çok Acıyor” ölümünden bir yıl önce, 1936’da yayımlanan son kitabının adıdır. Yirminci yüzyıl Macar şairlerinin en büyüklerinden ve hiç kuşkusuz sadece kendi ülkesinin değil bütün dünya A C M Y B C MY B