22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 KASIM 2011 / SAYI 1339 5 Üniversite dediğin nedir ki? 1. Sayfanın devamı eğitim veren bir kurum mu? Kampus YÖK’ün sitesindeki üniversitelerin öğretim üyelerini gösteren belgeler durumun vahametini gösteriyor. Mesela hayatıyla sosyalleşmenizi de sağlayacak İstanbul Gelişim Üniversitesi’nin tam zamanlı çalışan bir mekân mı? Kafanızdaki soruların sadece bir profesörü görünüyor, Gedik Üniversitesi’nde iki. Kayseri Melikşah Üniversitesi’nin onbeş bölümlü dört yanıtlanmasına yardımcı olacak fakültesinde sadece dört profesör bulunuyor, Gaziantep tartışmaların yürütülebileceği ortam mı? Zirve Üniversitesi’nin 115 öğrencili Eğitim Fakültesi’nde ise hiç yok. Piri Reis Üniversitesi’nin fizik bölümünde tam Yanıt kişiden kişiye değişse de, zamanlı çalışan sadece bir öğretim üyesi görünüyor... neoliberal politikalar üniversite tarifini Genelde, yeni açılan üniversitelerde bu sorun var. Vakıf üniversiteleri ticari bir mantıkla hareket ediyor ve ne yazık tek tipleştirmek için kolları sıvadı. Birkaç ki kamu üniversiteleri de o mantığa yöneltiliyor. Bırakın katlı binalarda, sanat, sosyal bilimler gibi yeni açılan üniversiteleri, başlarda vakıf üniversiteleri arasında belli oturmuşluğu, yüksek öğretim mantığını doğrudan paraya dönüştürülemeyen yerleştirme derdi olan Bilgi Üniversitesi’nde bile birçok alanların dışlandığı, tartışmaya kapalı, bölümde asistanlar taşıyor yükü. Özellikle ABD’li Laureate satıldıktan sonra kâr getirmeyen bölümler tasfiye edilmeye metaya dönüştürülebilir “bilgi”nin başlandı. aktarıldığı mekânlar; işte size üniversite! Sadece özeller de değil, devlet üniversitelerinin durumu da parlak değil. YÖK’ün sitesinde 6141 öğrencisi EğitimSen 6 No’lu Üniversiteler Şube bulunan Amasya Üniversitesi’nde, Malatya’daki 22 bin Merkezde olmak mı, yoksa bir ağaç altında oturup kulüp toplantısı yapabileceğiniz bir üniversite mi? Başkanı Yrd. Doç. İsmet Akça anlatıyor. 535 öğrencili İnönü Üniversitesi’nde ve 16 bin 923 öğrencili Kırıkkale Üniversitesi’nde hiç tam zamanlı öğretim üyesi gözükmüyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Profesörler devlet üniversitelerinden yüksek maaşlarla vakıf üniversitelerine transfer ediliyordu. Artık daha da kızışacaktır bu durum. Evet, özellikle belli namı olan ESRA isimleri çekebilmek için çok yüksek AÇIKGÖZ ücretler verdi vakıf üniversiteleri. Dolarlarla, ağırlığınıza, ayarınıza göre ücret politikası uyguluyorlar. Bir, iki tane güçlü isim getirip, onları vitrine koyuyorlar, ama işin yükünü asistanlara yıkıyorlar. İşin farklı bir boyutu da var, kamunun emeklilik nimetlerinden faydalanmak için emeklilik zamanında kamuya dönmeye çalışanlar da oluyor... Vakıf üniversitelerinin en büyük handikaplarından biri, kamudan para alıp, öğretim elemanı yetiştirmemeleri. Parayı bastırırım, alırım, diyorlar. Üniversite açmak gerçekten çok kârlı “iş” anlaşılan, son yıllarda neredeyse her mahalledeki apartmanda üniversite tabelasını görmek mümkün. Kampus hayatı üniversitenin olmazsa olmazlarındandı, ancak yeni üniversiteler bu durumu değiştiriyor. Tabii kârlı. Kamu kaynaklarından destek alıyorlar. BDP’nin verdiği bir dolayısıyla hangi alanlarda bilgi birikiminin sermaye ile daha bütünleşik hale getirmeye çalışıyor. vakıf statüsü altında olduğu için çeşitli hukuki süreçler gensorunun yanıtında; 2004’te 11 destekleneceğini de belirliyor. 2009’da çıkan bir yönetmelikle üniversitelere, şehrin sermayenin elini kolunu bağlayabiliyor. Yeni yapılanma üniversiteye 8.517 milyar liralık devlet Demin dediğiniz kimi bölümlerin tasfiye edilmeye sanayi ve ticaret odası başkanı, valilikten iki kişi, bunu da aşacak, doğrudan şirket olacak. Kamu yardımı yapılmış, 2007'deyse on b a ş l a n m a s ı n ı n n e d e n i b u m u ? büyükşehir belediye başkanının da olduğu bir danışma üniversiteleri de üniversite AŞ’ye dönüştürülüyor, üniversiteye 9.326.000 YTL’lik... Evet, akademiyi akademi yapan ama doğrudan para kurulu öngörüldü. Böylece üniversitenin yönetimi daha kaynak yok, başınızın çaresine bakın, kendinize Mart’ta açıklanan “YÖK kanunu getirmeyen sanat, sosyal bilimler, felsefe gibi bölümlerde doğrudan sermayeye, yerel yönetime bırakılıyor. kaynak yaratın deniliyor. Yani mekânı otopark reformu”nun beş ilkesinden biri, Üniversiteler zaten toplumdan kopuktu, tezlerin sıkıntılar yaşanıyor. Tasfiye ediliyor. Oysa eğitim kamusal olarak kiralayacaksınız, reklam panolarıyla mali esneklik ve çok kaynaklı gelir İsmet Akça k o nularının darlığı, toplumsal sorunlar üzerine yeterince bir hizmettir ve bütçesi kamudan karşılanmalı. Bu sadece üniversite yapılarını dolduracaksınız, yapısı. Bununla şirketlerin derin araştırma yapılmaması hep eleştirildi. Bu durum AKP’nin YÖK’ü ele geçirmesiyle başlamadı, bir önceki şirketlere kapılarınızı açacaksınız. kurulabilmesi öngörülüyor. Devlet daha da köreltecek araştırmaları... dönemde de böyleydi. 90’ların ortasından beri TÜSİAD Üniversiteler de artık gelir getiren ve vakıf üniversitelerinin dışında, Üstelik bunun için kimsenin kafanıza vurması raporuna baktığınızda görüyorsunuz. Ancak AKP seçim faaliyetler neler, hangi akademisyen ne uluslararası üniversiteler açılması gerekmiyor, yapısal akıntı sizi oraya sürüklüyor. Ayakta başarısıyla bu dönüşümü daha güçlü yapıyor. Üniversiteyi getiriyor diye bakmaya başlıyor. Bu planlanıyor. Çünkü her şeye rağmen kalabilmek, pozisyonunu tutabilmek için öyle davranmaya başlıyor bilim insanları da. Bugün üniversitelerde Her yıl akademik dergilerde İngilizce bir makale yayınlamak dört birkaç yeni puan getirirken, yıllarca çalışıp Türkçe kitap yazdığınızda vakıf üç puan alıyorsunuz. Neoliberal mantık bilgi denen şeyi, üniversitesi tekdüzeleştirip, karşılığında kâr, gelir elde edilebilir bir şey açılıyor. haline getirmeye çalışıyor. Yani “Ya daha fazla yayın yap Çoğu birkaç Bütün bu sorunların arasında eğitim almaya ya da çürü” diyor. katlı işyeri çalışan öğrenciler, mezun olduklarında toplumda YÖK’ün sitesinde, adını bile yeni duyduğumuz kimi tarzındaki nerede dururlar sizce? ü n iversitelerin ODTÜ, Boğaziçi gibi üniversitelerden fazla mekânlara Bunları bize dayatıyorlar, öğretim üyeleri, m a kale yayını yaptığını görünce şaşırmıştım… sahip. öğrenciler olarak biz pürüpakız diyemeyiz. Çünkü 25 Bazı öğretim üyeleri para ödeyip yurtdışında Öğrencilere 30 yıla dayanan bu süreçte üniversitelerde yeni makalelerini yayınlatıyorlar. Tabii, Gülen Cemaatinin ne bir sosyal özneler yaratıldı. Artık öğretim üyesi de, öğrenci de bu aktivite ne de üniversite içindeki ciddi örgütlenmesini de unutmayalım. hegomanik, neoliberal söylem üzerinden bakıyor kampus Belli yerlerde sırf dergi çıkartacak kadar gücü olduğu için dünyaya. Böyle olunca haliyle öğrenci de eleştirel hayatını kendi akademisyenlerini parlatıyorlar... Türkiye'deki düşünme, akıl yürütme üzerinden bilgi üretme tatma şansı yükseköğretimin hep çok otoriter bir yapılanması vardı, sürecini değil, mezun olunca nasıl para kazanacağını tanınıyor. bugün onu AKP iktidarı kullanıyor. Öğretim üyelerine, düşünüyor. Öğretim üyelerinin çoğu da bu sistemi öğrencilere açılan soruşturmalar çok yoğunlaştı. “Yüksek kabullendi. Çünkü bir çeşit rant da dağıtılıyor. lisans sınavında şu öğrenciyi niye almadınız”dan tutun da, Peki öğrenciler mezun olduklarında o diplomalar “Şu gazetede neden yazı yazdın”a kadar çok geniş işe yarayacak mı? gerekçelerle soruşturma açılıyor. Çoğu idari yargıdan geri Üniversiteler kendini bunu vaat ederek satıyor. dönüyor, ancak korku imparatorluğu yaratma hali Mesela, Bahçeşehir Üniversitesi bir süredir belli üniversitelerde de var. şirketler adına ders açıyor. X holdingin CEO’su ders Eğitilenler mi? C M Y B C MY B veriyor, o dersi alan öğrenciye de sertifika veriliyor. Bu piyasa ile entegre olabilecek bölümlerin öğrencileri açısından çekici olabiliyor. Meslek yüksekokulu gibi çalışması bekleniyor üniversitelerden. Avrupa Yükseköğretim Alanı yaratmayı hedefleyen Bologna süreci de bu mantık üzerine kurulu aslında. Özel yüksek meslek okullarının sayısı da çok arttı zaten... Evet, bu yüzden üniversiteye hazırlık dershanelerinin ücreti çok düşmüş. Siz eğitimi, kârzarar hesabı üzerinden yapıyorsanız, tek derdiniz çocuğunuzun iş sahibi olmasıysa, dershaneye yollayana kadar özel yüksek meslek okuluna gönderirsiniz. Onlar, stajından bilgisine kadar piyasayla entegre çalışıyor. İsmet Akça: Bana kadronu söyle... Üniversitelerde en çok uğraştığımız konulardan biri de kadrolar. Mesela, asistanlar için iki kadro açılıyor; biri görece daha güvenceli diyebileceğimiz 33a, diğeri 50d kadrosu. Bu ikincisi master ve doktora eğitiminize bağlanan, burs gibi tarif edilen bir kadro. Oysa ikisi de aynı işi yapıyor. 45 yıl öncesine kadar böyle bir mesele yoktu. Üniversiteler artık on aylık sözleşmeyle akademisyen çalıştırıyor. Her şey güvencesizleştirme üzerine kuruluyor. Yani vakıf üniversiteleri yeni bir evreye geçti, diyebiliriz. Avrupa Üniversiteler Birliği’nin raporunda, profesörler dahil tüm kadroların güvencesizleştirilmesinden bahsediliyor. Oysa kamu hizmeti sürekliliği öngörür ve eğitim de bir kamu hizmetidir, vakıf tarafından verilse de... 50d’de çok keyfi değerlendirmeler yaparak işten çıkarmalar oluyor, “fazla muhalefet etti” gibi gerekçelerle bile karşılaşıyoruz. Bu iktidarın tavrından da uzak değil, o da polis, yargı, medya üzerinden işleyen bir süreçle cezalandırmalar gerçekleştiriyor; Büşra Ersanlı’nın, Ragıp Zarakolu’nun, Ayşe Berktay’ın tutuklanması... YÖK’ten gelen baskılara ek olarak, bana eleştiri getiren kimseye tahammülüm yok, diyen bir politik anlayış, üniversiteleri de çok etkiliyor. Fotoğraf: UĞUR DEMİR Üniversite sizin için nedir? Bilimsel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle