13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 20 KASIM 2011 / SAYI 1339 İskoç polisi havaalanında üç Türk kaçakçısını bir altın taç ile yakaladı. Durumu Türk polisine bildirip bilgi istedi. Yapılan çalışmalar tacın Hekotomnos’un gömütünden olduğunu ortaya çıkardı. Ne var ki İskoç polisi bu altın tacı kaçakçılara geri vermeye hazırlanıyor. 1 7 Yüzyılın lahdinin altın tacı İskoçya’da! ir ay önce İngiltere İçişleri Bakanı Theresa May İstanbul’da idi. Nedeni de “İstanbul Narkotik Polisine (İNP)” teşekkür etmekti. Çünkü İNP’nin, İngiltere’nin “Örgütsel Suçlarla Mücadele Polisi (SOCA)” ile yaptığı işbirliği ile son üç yılda 8 olayda yaklaşık 477 kilo eroin, 11 kilo kokainle, aralarında İngiltere’nin ünlü uyuşturucu baronlarından Michael Shovers’in de olduğu, 43 kişi yakalanmıştı. Bakan May, İNP merkezinde Türk polisine şöyle konuştu: “Ben, yaptığınız çalışmaları çok takdir ediyorum. Bu sayede ülkemin sokaklarındaki gençlerimin üzerindeki uyuşturucu zararı da azalıyor. Uyuşturucunun azalmasına çabalarınızı İngiltere’de çok iyi görüyoruz.” Peki, Türk polisi bu konuda çaba gösteriyor! Ya İngiliz polisi “tarihsel miras kaçakçılığı” konusunda ne yapıyor? Bu soruyu yanıtlamadan önce Cumhuriyet okurlarının bildiği Milas’ta bulunan “Yüzyılın Lahdini” anımsayalım. (1) Geçen yıl 22 Ağustos’ta bu sayfalarda ilk kez ve altı gün sonra da Kültür sayfamızda ÖZGEN “Yüzyılın lahdinin gizemli soygununu!” ayrıntıları ile açıklamıştık. Önce eski ACAR açıklamalarımızı özetleyip anımsayalım. Sonra o günlerin ardından ortaya çıkan çok önemli yeni buluntulara göz atalım. Daha sonra da yüzyılın lahdinin İngiltere’deki çok önemli bağlantısına geçelim. Pers Kralı Büyük Koroş, “dünyanın en zengin insanı” kabul edilen Kroesus’u (Karun) yenerek Lidlerin egemen olduğu “Halikarnassos’u (Bodrum)” da, İÖ 546’da ele geçirdi. Karya’nın ilk Pers “satrabı (vali ağası)” Milaslı Hyssaldomus’tur. Öteki Pers Valileri gibi İran’dan atanmayan Hyssaldomus, “yerel hanedandan” gelen tek “vali ağa” idi. Ardından oğlu Hekatomnos İÖ 397’de “vali ağa” oldu. Hekatomnos’un üç erkek Mavzolos, İdrieus, Piksodaros ve iki kızı 2. Artemisia ve Ada olmak üzere beş çocuğu vardı. Mavzolos, İÖ 377’de vali olduktan sonra Karya’nın başkentini İÖ 367’de Bodrum’a taşıdı. Mavzolos “kız kardeşi” 2. Artemisia ile evlenmişti! 3 Mavzolos İÖ 353’te ölünce yerine geçen “karısıkız kardeşi” 2. Artemisia, “ağabeyikocası” için Bodrum’da başlanan, dünyanın yedi harikasından biri olan “anıtsal gömütü” tamamladı. Milaslılar “Hisarbaşı” Mahallesi’ndeki bir sütunun üzerine leyleklerin yüzlerce yıldır yuva yapmalarından dolayı buraya “Uzunyuva” adını vermişler. Milaslılar atalarından devir bu tarihsel noktayı göz ardı etmişlerdi. Ama “gece B köstebekleri” çağdaş gereçleri kullanıp Uzunyuva’dan aşağıya süzülmüşlerdi. Gece köstebekleri aşağıda Hekatomnos’un anıtsal lahdine ulaşmışlardı. Lahidin doğu geniş yüzünde grubun ortasında, uzanmış olarak elinde bir şarap kâsesi tutan Hekatomnos’un üçü erkek ve ikisi kızı olmak üzere beş çocuğunu gösteren “aile fotoğrafı” vardı. Soldan birinci Mavzolos, yanında ortanca erkek kardeş İdrieus, yatakta Hekatomnos, yanında 2. Artemisia, küçük erkek kardeş Piksadoros ve en küçük kız kardeş Ada… Yatağın iki ucunda ise iki torun görülüyor. Değerli ölü hediyelerinin konulduğu üç rafta yalnızca küflenmiş bir kılıç kabzasının lekesi kalmıştı. Peki, Hekatomnos’un bu görkemli gömütünde hiç mi geleneksel “ölü hediyesi” yoktu! Kaçakçılar “yükte hafif pahada ağır” ne varsa alıp götürmüşlerdi. 6 ÇAĞDAŞ SOYGUN 1. derece sit olan Uzunyuva’nın üzerinde bir gecekondu vardı. Bu anıt mezarın üzerindeki bu evde Refia Meraş eşi Osman Diken ile yaşıyordu. Osman, evin altındaki varlığın farkındaydı. Defineciler rahatsız ettikleri için girilebilecek yerleri betonlatmıştı. Refia’nın akrabası, “Deli Yüksel” olarak tanınan Yüksel Okur defineciydi. Osman, kardeşlerince Beçin’e götürüldükten sonra orada ölü bulundu. Ondan kalan ev, Refia’nın kızı Ayşen üzerine yapılıp sonra satıldı. “Deli Yüksel” de ölü bulundu. Refia’nın kızı Ayşen, Fuat Bilgin ile evlidir. Fuat da kaçak kazı peşindedir. Refia karşı çıkar. Fuat, Refia’nın direncini, kardeşi Fatih Bilgin ile birlikte “Egem Doğalgaz Sistemleri” adlı bir şirketi Denizli’de kurarak kırar. Soygun sonrasında evden aşağıya “delgeç” kullanılarak mezar odasını inildiği saptandı. Doğalgaz tesisatçıları betonu kırmak için “delgeç” kullanırlar. Fuat, Fatih, Refia’nın Denizli’deki şirketleri “doğalgaz tesisatı” yapmıyorlar mıydı? Ekim 2009’da bir muhbir olayı Milas Müze Müdürü Erol Özen’e duyurdu. Özen de olayı anında Milas Emniyet Müdürü Ömer Faruk, Emniyet Amiri Savaş Günday’ın yanında bildirdi. 2010’un MartNisan ayında aynı muhbir, aynı yerde garip hareketlenmelerin olduğunu, yabancı plakalı kişilerin gelip gittiğini duyurdu, mezarın içinden cep telefonuyla çekilmiş 40 kadar fotoğrafı da verdi. Gecekondunun 1 milyon liraya satışa çıkışının asıl amacının lahdin kaçırılması olduğu belirlendi. Ne var ki olaya el koyan görevli emniyetçiler ve müze müdürü başka yerlere atandılar! Ardından Bakan Ertuğrul Günay da giderek mezar odasına inip inceleme yaptı. Olayı müfettişlerine incelettirdi. Günay’ın “İçişleri Bakanlığı müfettişleri de olaya el koyarlarsa iyi olur!” biçimindeki demeci ilginçtir! Acaba Günay ne demek istedi? Milas Cumhuriyet Savcısı, soruşturmayı Emniyetten alıp jandarmaya devretti. Uzunyuva'nın soyulduğunun anlaşılmasından sonra dosyaya 5 Emniyetin hiçbir katkı yapmadığı görüldü. Fuat Bilgin ve bazı kişiler tutuklandı. Jandarma Milas’tan Denizli’ye uzandı. Orada Fuat Bilgin’in kardeşi Hüseyin Bilgin’in bazı tarihi eserleri satarken 4 yakalandığı, el konulan eserlerin Denizli Müzesi’ne teslim edildiği ortaya çıktı. Bakın bu buluntular arasında neler var? Lahitlerin köşesinde bazı yüksek bitki kabartmaları olur. Bu lahdin köşeleri ile yanlarında yaklaşık 40 cm. yüksekliğinde Hekatomnos ailesinin heykelcikleri varmış. Onlar toz olmuş! (2) Başka neler çıkmamış ki? 8A 8B El konulanlar arasında Prenses Ada’nın Bodrum’da bulunan altın takılarına benzer bir altın taç, altın küpeler, altın broşlar… (34) Bu harika saç tuvaletini, küpeleri, kolyeleri tanıtan altın yüzük portreye ne demeli? Peki, Karya’nın, Likya’nın Apollon Tanrısının altın heykelciği hakkında ne düşünürsünüz? (5) Ya bu Hekatomnos’un paslanmış tunç dizliğine ne buyrulur? (6) İSKOÇYA’DAKİ TAÇ Şimdi’de Büyük Britanya’nın İskoçya’sının Edinburg kentine ulaşalım. İskoç polisi havaalanında üç Türk kaçakçısını bir altın taç ile yakaladı. (7) Durumu Türk polisine, tacın çeşitli fotoğrafları ile bildirip bilgi istedi. Bu bir erkek tacı idi. Prenses Ada’nın tacı ile benzerlikleri dikkat çekiyordu! (8A8B) Türk polisi, olayı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na iletti. Kültürel Varlıklar ve Müzeler Genel Müdürlüğü uzmanları ile Milas Lahdi üzerinde çalışmalar yapan arkeoloji profesörleri tacın Hekotomnos’un gömütünden olduğu sonucuna ulaştılar. Bu değerlendirmeler İngiliz polisine iletildi. İskoç polisi bu bilimsel raporlarla tatmin olmadı. Karşılıklı yazışmalar sürüp gitti. Şimdilerde ise İskoç polisinin bu altın tacı üç Türk kaçakçısına geri vermeye hazırlandığı bildiriliyor. Sayın İngiltere İçişleri Bakanı Theresa May, iki ülke polisleri arasındaki bu işbirliğinde, şimdi biz sizi övüp teşekkür mü edeceğiz, yoksa! 2 B ZÜLAL KALKANDELEN www.zulalkalkandelen.com / [email protected] C M Y B C MY B Dostunu satmayanların ülkesi ayramda İzlanda’ya bir seyahat yaptım. Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde yer alan bu ada ülkesine ilk kez ayak bastım. Farklı kültürü, müziği ve büyüleyici doğasıyla çok ilginç bir ülke İzlanda. Toplam 320 bin kişinin yaşadığı o topraklar, benim için tam bir keşif alanı oldu. O nedenle bu köşede birkaç hafta sizlerle İzlanda izlenimlerimi paylaşacağım. Başkent Reykjavik 120 bin kişilik nüfusuyla, sessizlik ve huzur arayanlar için ideal bir kent. İzlanda’da insandan çok koyun var denir. Bunun esprinin ötesinde bir gerçek olduğunu, kişi başına iki koyun düştüğünü İzlandalılardan öğrendim. Ülke topraklarının büyük bir kesimi volkanik; ayrıca çok sert bir iklimi olduğundan tarıma elverişli değil. Son yıllarda seralarda domates, salatalık gibi sebzeleri yetiştirmeye başlasalar da, meyve ve sebzeleri çoğunlukla ithal ediyorlar. Dolayısıyla yiyecek oldukça pahalı. Ama ucuz olan iki şey var: Enerji ve su. İzlanda’da gerekli enerjinin yaklaşık yüzde 85’i jeotermal ısı ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ediliyor; petrol gibi fosil yakıtların kullanımı ise çok sınırlı. Bunun sonucu olarak da, havası çok temiz. *** Şimdi ben bunları anlattıkça, içinden “İzlanda ekonomisi çökmedi mi? Borçlarını ödeyemeyip batmadı mı? Övülecek nesi var o ülkenin?” diye soranlar olabilir. İzlanda’nın 2008 Dünya Ekonomik Krizi’nden çok ağır etkilendiği doğru. Bankacılık sektörü iflas bayrağını çekti, milyarlarca Avro tutarındaki borç ödenemez oldu, ülke İngiltere ve Hollanda’ya yaklaşık 5 milyar dolar borçlandı, işsizlik arttı. Hâlâ da kendilerine gelmiş değiller. O dönemden sonra diğer Avrupa ülkelerinde iş arayıp, şansını ülke dışında deneyenlerin sayısı arttı. Reykjavik’te Bu 30’lu yaşlarındaki bir İzlandalı ile sohbet ederken, “B ülkenin en çok neyini seviyorsun?” diye sordum. “İ İyi bir soru bu” dedi ve bir süre düşündükten sonra, “H Havasını!” dedi. Ekonomik krizden sonra gençlerin bir kısmı artık burada “E kalmak istemiyor. Evet, her şey giderek pahalanıyor ve yaşam artık daha zor. Ama ülkemin havası temiz, suyu ucuz, kışın da ne kadar soğuk olursa olsun ısınmak pahalı değil” dedi. İzlandalıların doğa bilincine dair çarpıcı bir örnekti o gencin yanıtı. Daha çarpıcı bir olaya, Gullfoss adlı şelaleye gittiğimde tanık oldum. İzlanda’nın güneybatısında Hvita Nehri kanyonunda yer alan bu görkemli şelale, su yoğunluğu ve derinlik açısından Niagara Şelalesi’ni geride bırakıyor. 1875’ten itibaren turistlerin ziyaret etmeye başladığı Gullfoss, yapılmak istenen bir elektrik jeneratörüne güç sağlamak amacıyla 1907’de bir İngiliz’e kiralanmış. O dönemde bölgede yaşayan Tomas Tomasson adlı çiftçi, kendisine yapılan öneriyi reddederek şu yanıtı vermiş: Dostumu satmayacağım!” Daha sonra baskılar sonucu “D Gullfoss yabancı yatırımcılara kiralanmış. Ancak Tomasson’un kızı Sigridur Tomasdottir, yetkililere derdini anlatmak için kilometrelerce yol katetmiş, mahkemeye gidip sözleşmeyi iptal yollarını aramış, direnmiş. Jeneratör yapılamamış ve sonunda aksayan ödemeler nedeniyle sözleşme 1929’da iptal edilmiş. Gullfoss 1979’da koruma altına alınmış. Çevrede sadece şelaleye ulaşmayı sağlayan bir tahta köprü dışında insan yapımı hiçbir şey yok; ekosistem bütünüyle korunuyor. İzlandalıların bir deyişi var; yanardağlardan çıkan külleri Bizimle dalga geçmeyin; paramız olmayabilir kastederek, “B ama küllerimiz var” diyerek espri yapıyorlar. Ama her şakanın altında da bir gerçek vardır. Bugün paraları az ama şelaleleri, kaynaçları ve tertemiz havaları var. Orası doğayı dostu olarak görüp, onu satmayanların ülkesi...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle