Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 TEMMUZ 2009 / SAYI 1218 3 PAZARIN PENCERESİNDEN Erkeklik: İmkânsız İktidar... ESRA AÇIKGÖZ Kutsal yerlerde konser vermek SELÇUK EREZ ice diyarlar fatihi padişahların yaşamış oldukları kutsal avlularda konser vermek ne demektir? Buralarda içki sunmak bir yana, içkiyi düşünmek bile caiz değildir! Sadece Topkapı’da mı, hayır, bu kentin, birçok kentimizin kutsal bölgelerinin hiç birinde içki içilmesine, müziğe ve hatta ıslık çalınmasına bile göz yumulmamalıdır. Bazı örnekler verelim: Bebek: Fatih, Istanbul’u fethetmeden önce Rumelihisarı’na bölgenin asayişinin sağlanması için bir bölükbaşı tayin etmişti. Asıl adı Mustafa Çavuş olan bu zat, çevrede Bebek Çelebi olarak bilinirdi. Buralarda bir ev yaptıran Bebek Mustafa Çavuş, öldükten sonra, semt bu mübarek adamın adıyla anılmaya başlanmıştı. Bu semtin kutsallığı sadece Fatih’in bölükbaşısının buralarda yaşamış olmasından kaynaklanmaz. Daha nice yatırın son duraklarıdır Bebek ve cıvarı! Mesela, İsmail Maşuki ve on iki müridi de Rumelihisarı’nda gömülmüşlerdir. Abdülhamid Han’ın sadrazamlarından Arifi Paşa’nın da yaşamış olduğu bu bölgenin herhangi bir hanesinde Çaykovski çalmak ve buraların yollarından arabaların radyolarında her türlü müziği bağırtarak dolaşmak, günün birinde semti önce basmamızın ve sonra özür dilememizin bir gerekçesi olabilir. Kuruçeşme: Bu semte ismini veren tarihi çeşme, Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa’nın kız kardeşi tarafından onartılmıştı. Musluğundan hafif kekremsi fakat şifa sağlayan sular akardı. Bu çeşmenin eskiden gürül gürül akan suyunun kaçmasının asıl nedeni, buradaki bazı münkirlerin zamanlarını saz çalıp içki içmeyle geçirmeye başlamış olmalarıdır. Bu gerçeği unutup Fatih’in tezkirecibaşısı Osman Efendi’nin yaptırdığı Kuruçeşme Camisi’ne yakın bir bölgede aynı hatayı tekrarlamanın ne gibi felaketlere yol açacağını, Kuruçeşme sahillerine tsunaminin bile vurabileceğini düşünmenin zamanı artık gelmiştir. Ortaköy: Abdülmecid Han tarafından yaptırılmış olan ve eski camilerin geleneksel son cemaat yerinin, “harim” yani asıl ibadet alanı içine alınmış olması hususiyeti ve bazı kalem işlerinin bizzat Abdülmecid tarafından yapılmış olmasıyla temeyyüz eden bu binanın çevresinde çiklet dahi çiğnenmemelidir. Beyoğlu: İmam Adnan Efendi’nin adını taşıyan bir sokağın bulunduğu ve hatta buraya bağlı Galata Balıkpazarı’nda Koyun Dede olarak anılan evliyanın yattığı bu semtte bazı gafillerin her gece kafa çektikleri söylentileri kulağımıza gelmektedir. Kumkapı: Çadırcı Ahmet Çelebi Mescidi’nin mimberini yaptırmış olan Mehmet Ağa’nın mezarının bulunduğu bu yerin kutsallığına saygısızlıkta bulunmamanın tek yolu burada asla konser filan tertiplememek, içinde bazen alkol oluşabilen bozadan bile içmemektir. Bu birkaç örnek bize aslında ülkemizin her köşesinin böyle kutsal mekânlarla dolu olduğunu hatırlatır. Öyleyse tüm alkollü içki üreten şirketlere son ihtarı çekmek ve YÖK’ten bütün konservatuvarları bir an önce kapatılmasını istemek için daha ne beklenmektedir? G N E Erkek egemen sistem sadece kadınları ezmiyor, erkekleri de baskı altında tutuyor. Para getiren bir iş, aile geçindirmek, şiddet mekanizmalarının içinde olmak... İlginç olansa, erkeklerin hâlâ diğer erkeklerden gördükleri şiddeti eleştirecek bir dili kuramamaları. Serpil Sancar’ın “Erkeklik: İmkânsız İktidar” kitabı işte bunları anlatıyor... rkek egemen sistem ne zaman konuşulsa, hep kadınlar üzerindeki baskıdan bahsediliyor. Kuşkusuz en ağır darbeyi onlar alıyor ancak egemen erkeklik değerleri, erkekler üzerinde de baskı yaratıyor. Para kazandıran bir iş, aile geçindirmek, sermayenin egemenliğini genişletecek işler, yeri gelince öldürebilmek… Bir erkeği egemen erkekler dünyasına kabul ettirenler, sınıfsal, mesleki, etnik konumlara göre değişiyor. Bu dünyanın dışında kalmayı seçen ya da girmeyi “başaramayan” erkekler de var. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi, Kadın Araştırmaları Merkezi müdürü Prof. Dr. Serpil Sancar, Metis Yayınları’ndan çıkan “Erkeklik: İmkânsız İktidar”da farklı erkeklik tarzlarını irdeliyor. Erkek egemen sistemle derdi olanlara bir de karşı taraftan bakma imkânı sunuyor. Erkek egemenliği hep kadınlar üzerinden konuşuldu. Oysa siz farklı bir açıdan bakıp, erkek egemen sistemin erkekler üzerinde de iktidar kurduğunu hatırlatıyorsunuz bize. Bu bakış açısı nereden çıktı? Şimdiye kadar hep kadınların erkek egemen toplumsal kurumlardan nasıl dışlandıkları ve iktidar ilişkileri karşısındaki mağduriyetleri tartışıldı. Erkeklerin aynı koşullarda nasıl var olduğu pek araştırılmadı. Önemli iktidar konumlarında çoğunlukla erkeklerin olduğu ve egemen erkeklik tarzlarının sanki tek erkek olma yolu gibi bütün insanlara sunulduğu bir dünyada, erkek olmanın nasıl gerçekleştiğinin yeterince sorgulanmadığını düşünüyorum. Erkeklik, çok konuşulan, tartışılan bir konu olduğu halde, kitapta belirttiğiniz gibi politik, ideolojik, akademik olarak fazla irdelenmedi. Neden sizce? Erkeklik tanımı gereği bir iktidar hali, yani sorgulayan ama kendisini sorgulatmayan bir konum. Bu anlayış nasıl erkek olunduğuna dair toplumsalsiyasal deneyimlerin araştırma değeri olmayan konular olduğu gerekçesi ile irdelenmemesine yol açmış. Erkekliği uzun süre biyolojik bir özellik olarak ele almışlar. Emek gücü, işçi, sermaye egemenliği, militarizm gibi konular araştırılırken adını koymadan yapılan şey egemen erkeklik değerlerinin tek tek her erkeğin yaşam pratiği haline dönüşerek, nasıl toplumsal iktidar ilişkilerini beslediği aslında. Bu olgulara, erkeklerin deneyimlerinden bakmaya çalıştım. Araştıracak daha çok şey var. Bunlara rağmen erkeklik tanımının değişmeyen bir içeriği de var. Güç, para, kadınlar üzerindeki otorite, şiddete yatkınlık vs. yeni biçimler altında devam ediyor. MAĞDUR ERKEKLER Kitap için farklı yaşamlardan erkeklerle yüz yüze yaptığınız görüşmelerden yararlanmışsınız. Bu görüşmelerden elde ettiğiniz en ilginç sonuç neydi? Birçok erkeğin yaşamlarını anlatırken çok sayıda erkeğin şiddetine maruz kaldığından bahsetmesi ama bunu sanki normal ve doğal bir şeymiş gibi anlatması, çoğu zaman kendini mağdur veya şiddete uğramış kişi olarak görmemesi... Erkeklerin, diğer erkeklerden gördükleri şiddeti eleştiremediklerini, buna uygun dillerinin olmadığını gördüm. Bu bir tür siyasi farkındalık sorunu. Birçok erkek her koşulda egemen erkeklik sistemi ile uyumlu yaşaması gerektiğine dair bir refleks oluşturmuş. Neden erkeklik, imkânsız iktidar? Egemen erkeklik tanımları hep güç, başarı, kadınları otorite altında tutabilme, bedensel ve akılsal olarak kadınlardan üstün olma gibi çoğu erkek için gerçekleştirilmesi olanaksız performanslar istiyor. Birçok erkek bunları yapamıyor ama yapıyormuş gibi gösteriyor, bir kısmı bu alandaki eksikliklerini eril şiddete başvurarak telafi edeceğini düşünüyor. Çoğunluksa ömrünü bu egemen erkeklik standartlarını yakalamaya çalışarak geçiriyor. Yaşlanınca bir arpa boyu yol gitmiş olduklarını fark ederek köşeye çekiliyor. Bu anlamda erkeklik imkânsız ama önemli olan ona ulaşmayı denemekten vazgeçmemek, çünkü erkeklere cennetler vaat ediliyor. Para kazan, kadınları baştan çıkar... Oysa erkeklerin kadınlar ve çocuklarla daha eşitlikçi ve şiddeti dışlayan bir yaşam biçimi keşfetmeye çok gereksinmeleri var. Çünkü erkek egemen düzen erkekleri birer para makinesine ya da şiddet silahına dönüştürüyor. G ERKEKLİK TARZLARI Gelelim erkek egemen sisteme... Hükmeden erkekler kim, biat edenler kim? Egemen erkeklik değerleri eve ekmek parası getirmekle sorumlu tutulan erkeklerin piyasa denen üretim çarkında seslerini çıkarmadan sermaye sahiplerinin çıkarları doğrultusunda çalışmalarını sağlıyor. Öte yandan erkekler küresel militer savaş mekanizmaları olan modern ordularda askerlik yaparak, devasa şiddet mekanizmalarının hayatta kalmasını sağlıyor. Dolayısıyla hükmeden kim, biat eden kim ayrımı yapmaktansa bu egemen erkeklik tarzlarının hangi kurumları ayakta tuttuğuna, hangi iktidar tarzlarını ürettiğine bakmak daha doğru geliyor bana. Peki, oradan baktığınızda ne görüyorsunuz? Bu düzenden tek tek kazançlı çıkan birçok erkeğin varlığı tartışılmaz olmakla birlikte, sadece kadınlar açısından değil, bütün erkekler açısından da kötü işleyen bir sistem... Yani erkek egemenliği; kadınlar, erkekler ve elbette çocuklar açısından tehlikeli. Serpil Sancar, erkek egemen sistemi, erkeklerin tarafından bakarak irdeliyor. Fotoğraf: Necati Savaş Ya karşı koyan erkekler? Egemen erkeklik değerlerini sorgulamaya ne itiyor onları? Erkekleri karşı koymaya iten, çoğu zaman bu egemen erkeklik değerleriyle uyum sağlayamadıklarında başlarına gelen ani dışlanma ya da şiddet oluyor. Bir erkeğin şiddete bulaşmadan, yani savaşçı, asker, kadın düşmanı, boks şampiyonu, mahallenin en güçlüsü, vs olmadan normal erkek olunabileceğini düşünebilmesi ya da zaten bunları olmayı başaramadığı için güçlü erkekler tarafından itilip kakılmaları, onları başka erkeklik biçimleri keşfetmeye zorluyor. Sorgulayanlar çoğu zaman doğrudan egemen erkek iktidarının şiddetine uğrayarak yapmak istemediği işlere zorlanmış, zorla savaşa sürülmüş, bedenen ya da ruhen sakatlanmış, ezilip horlanmış erkekler oluyor. Yeterince para kazanmayı beceremeyenler, eril şiddet biçimlerinden uzak durmaya çalışanlar, etnik ya da dinsel azınlık grup mensubu olduğu için ayrımcılık yaşayanlar, askere gitmeyi reddedenler... Tabii bunlara feminist kadınlarla yaşayarak daha barışçıl erkek olma biçimlerinin mümkün olduğunu gören erkekleri de ilave etmeli. Kitapta bahsettiğiniz farklı erkeklik tarzları da böylece doğuyor yani... Bir erkeğin nasıl bir erkek olması gerektiği onun toplumsal konumu içinde belirleniyor. Farklı sınıfsal, mesleki, etnik konumlara, yaşa, kültüre göre belirliyor hangi tarz erkek olunacağını. Ama her şeyin üstünde bir erkeği egemen erkekler dünyasına kabul ettiren, kadınların dışlanmasına, aşağılanmasına ve şiddetle denetim altında tutulmasına, kendisi yapmasa da ses çıkarmayacak, bunu insan hakları ihlali ya da uygarlık eksikliği olarak görmeyecek şekilde davranması. ERKEKLİK KRİZİ... Erkek hegemonyasının bir yandan parçalandığını, diğer yandan yeni ilişki ve bağlamlar yaratarak yeniden kendini var ettiğini söylüyorsunuz. Neler dağılıyor? Eklenenler ne? Geleneksel ataerkillik dediğimiz ailedeki yaşlı erkeğin otoritesine dayalı erkekler arası hiyerarşi hızla yok oluyor. Bunun yerine modern, kentli ailedeki tekil erkek egemenliği yaygınlaşıyor. Diğer yandan taşra tüccarları, uluslararası işadamı haline dönüşüyor. Bunlar yeni yeni erkeklik deneyimleri yaratıyor. Memleketteyken muhafazakâr olan işadamları yurtdışında her türlü serbestliği yaşayabilen maceracılara dönüşüveriyor. Öte yandan neoliberal politikaların iş güvenliğini ortadan kaldırdığı esnek istihdam koşullarında çalışmak zorunda kalan genç yoksul erkekler bir tür “erkeklik krizi” yaşıyor. Çünkü erkekler dünyasına katılabilmenin en önemli koşulu, aile geçindirme gerçekleşmiyor. Bu onları her koşuldaki işte çalışmaya ya da yasadışı ve şiddet içeren işlere yöneltiyor. erezs@superonline.com Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. (cumdergi@cumhuriyet.com.tr) C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul