02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 10 7/2/08 16:37 Page 1 PAZAR EKİ 10 CMYK 10 YÖRÜK KÖYÜ EMİN TURAN SERGİSİ 10 ŞUBAT 2008 / SAYI 1142 Tarihin bekçisi Hayri Arslan afranbolu kadar eski bir Safranbolu köyü: Yörük. En eskisi 461, en yenisi 96 yaşında olan 140 haneli köy, bir açık hava müzesi gibi. Evler, ahşap doğramaları, pencere kapakları, sürme kafesler, duvar ve tavan kaplamalarıyla göz dolduruyor. Yörük köyü sakinleri evlerinin saçak uçlarına vurdukları geyiklerin boynuzlarını asarlarmış eskiden; bugün de birkaç evin çatısında geyik boynuzları var. 23 hatta 4 katlı olarak inşa edilen Yörük köyü evlerinde alt kat ahır olarak kullanılıyor. Girişte evin kileri, bahçesinde su kuyusu, üst katlar oturma amaçlı odalar; pencereler kafesli ve panjurlu. Kapılar ise birbirinden farklı ve estetik kilitler takılmış. Rehberimizin bizlere anlattığına göre, kapı kilidinin anahtar deliği yayında bir mandal bulunuyor, bu mandal yukarı hareketle birinci kilidi açıyormuş. Elle çekilince ikinci kilit kaldırılıyor. Üçüncü kilit de anahtarla açılıyor. Kapı tokmakları haber ve mesaj vermek için de kullanılıyor. S Bu resimlere sadece bakın... Deniz Ülkütekin eyoğlu’ndaki Evin Sanat Galerisi’nde ikinci resim sergisini açan Emin Turan tüm sıkıntıları ve fedakârlıklarıyla daha genç bir kuşağın temsilcisi. “İlk sergi, çıkış anlamında önemliydi” diyerek söze başlıyor, “İkinci sergide bu çıkışın tesadüfi olmadığını kanıtlamak istiyorum”. Resimlerinde konu edindiği detaylar ve figürlerden bazıları, çizgili eşofman, camın önünde oturup sokağa bakan kız ve kafasına huni geçirilmiş bir köpeğin olduğu bir ev partisi. “Önümde ne varsa ona baktım” diye açıklıyor resimlerinde yakaladığı özgünlüğü ve basitliği. “Sigara içen bir adam ya da sokaktaki bir ayrıntı. Resimlerime konu olan şeyler bunlar”. Derdini bir A4 kâğıdını doldurmak zorunda kalan ve bu yüzden “Resimlerinde, modern yaşamın beraberinde getirdiği yalnızlık olgusunu hissettiren sanatçının kompozisyonları çoğunlukla alegorik anlatımlarla şekilleniyor”, gibi cümleler içeren basın bültenlerinden çok daha iyi anlatıyor Turan, “Doğadan koparıldık ve yalnız kaldık. Ortak bir kaderimiz var. B Bu yüzden kendi kuşağımı yakalamış olabilirim” diyor. Bu yalnızlık, çalışma dönemiyle de örtüşüyor zaten. Onun cümleleriyle, “Resim, müzik gibi interaktif bir sanat değil” ve yaptığınız işleri, hemen izleyiciyle paylaşmıyorsunuz. Üstelik bu dönem, insanların eğlendiği, hafta sonlarını ve akşam saatlerini evde çalışarak geçirmek anlamına geliyor. Fotoğraflar: Ceren Çıplak Tokmaklara bağlı ip ve bezlerin değişik anlamı olduğu söyleniyor. Tokmaktan tokmağa dolanan ip, aşağı sarkıyorsa o evde oturanın ev sahibi olduğu anlamını taşıyormuş. Köyün çok pencereli, ferah yapıları arasında Sipahioğlu Konağı ve misafirhanesi, Yukarı Mahalle'de Hacı Kavas ve Bekir Efendi evleri, Muratoğlu Konağı, Cebecioğlu Konağı; Aşağı Mahalle’de Ahşap Camii, İbrahim Çağlayan Hanesi, Kaymakçıoğlu Konağı, mimarisi ile dikkat çeken ahşap evler. Ev sahibinin evin pencere sayısıyla ölçülen varsıllığı odaların işlevlerini de farklılaştırıyor, “Baş oda”, “kitaplık”, “namaz odası”, “ekmek evi” (mutfak)… Yörük köyünden çıkma ünlüler de var, opera sanatçısı Leyla Gencer’in, modacı Cemil İpekçi’nin aileleri bu köyden… Genç sanatçıların kendilerini kanıtlamak gibi endişeleri olduğunu dile getiriyor. İkinci sergisinin ilk sergisine göre çok daha özgür ve özgün olduğu yönünde eleştiriler almış. “Zaten insanlar içerikle ilgili pek fazla görüş belirtmiyor. Daha çok tekniğin üstünde duruyorlar” diyor. Emin Turan, bir ressam için konuşmanın o kadar da önemli olmadığı görüşünde. Ona göre ressam, resimleriyle konuşmalı. Kendi konuştuğu zaman yanlış ifadeler kullanabileceğini düşünüyor. Turan’ın sergisindeki eserler hayatın içinden alınmış kareler gibi. Basitlik, belki çok ucu açık bir kavram, ama birkaç resimle bir kuşağın anlatımı da bu basitliğe dayanıyor. Size kalansa sergiye gitmek ve resimlere bakmak… SOFRA Aylin Öney Tan Maarif cemiyetinin hedefi Cevdet Kerim Bey, konferansında “memleketimizde daha bir milyon talebe olmalıdır” diyor. Türk Maarif Cemiyeti İstanbul mümessili Cevdet Kerim bey dün saat 16’da Darülfünun Konferans Salonu’nda Türk Maarif Cemiyeti’nin gayesi hakkında bir konferans vermiştir. Cevdet Kerim bey, evvela cemaatle maarif arasındaki münasebeti izah etmiş, mekteplerin milletlerin hayatındaki tesirinden bahsetmiş, sonra memleketimizdeki maarif hayatını Cevdet Kerim (İncedayı, 18931951) anlatmıştır. Son maarif hayatını Kerim bey, biri cumhuriyet devrine kadar, diğeri cumhuriyet devrinden sonra olmak üzere ikiye ayırmıştır. Ve bir grafikle 1924 senesinden 1928 senesine kadar mekteplerle talebe farkını göstermiştir. Bu grafiğe göre, dört sene zarfında mevcut mektep adedine 1500 daha ilave edilmiş, talebe adedi 100.000 daha artmıştır. Yalnız 1927 senesi zarfında 200’ü mütecaviz (aşan) mektep açılmış ve talebe miktarı 32.000 daha fazlalaşmıştır. Bu miktarlara ilk, orta ve yüksek tedrisatın hepsi dahildir. Halen Türkiye dahilinde 65.000’den fazla mektep ve yarım milyona yakın talebe vardır. Cedet Kerim bey konferansında, “bu miktarı umum nüfusa nisbet edersek maarifte daha çok geri olduğumuzu anlayacağız” demiş, sonra sözlerine şunu ilave etmiştir; “İlmi nisbet onda birdir. Nüfusumuz 14 milyon olduğuna göre, 1.5 milyon talebe olmak lazım gelir. Daha bir milyon talebe okutmak lazımdır. İşte Türk Maarif Cemiyeti, bu azim (büyük) boşluğu telafiye say (gayret) edecektir.” 9 Mart 1928 Cuma Kaçan sıçan edi yüz milyondan fazla insanın yıllık yolculuğu bu kez sekteye uğradı. Sıçan yılını karşılamak için yollara dökülenler karda, yağmurda ıslak sıçana döndüler. Hızlı kapitalistleşmenin kötü koşulları da bununla birleşince ortalık cehenneme döndü. Çin ve Uzakdoğu ülkelerinin çoğunda Çin takvimine göre 7 Şubat’ta Sıçan ya da Fare Yılı’na girildi. Yeni yıl kutlamaları Çinliler için çok önemli. Doğdukları yerden uzakta, ekmek kavgası peşinde pek çok Çinli, ailesini ancak yeni yıl tatilinde görebiliyor. Yeni yıl yemeği için bir araya gelmek vazgeçilmez bir gereklilik. İşte bu yüzden her yıl yüz milyonlarca kişi yollara düşüyor. Y Hasret giderilen zaman saatlerle ölçülse de, günlerce sürecek yolculuk göze alınıyor. Yılbaşı yaklaştıkça trenler dolup taşıyor. Hedefe kilitlenmiş akan kalabalıklar Yangtze Nehri gibi ülkeyi boydan boya kat ediyor. Sıçan/Fare Yılı’nın ise ayrı bir önemi var. 12 hayvanlı Çin astrolojisinin ilk burcu Sıçan, on iki yıllık döngünün başlangıcı. On iki hayvanın sonuncusu olan domuzun getirdiği şans yılı böylece bitiyor. Çin inanışına göre her yıl bir hayvan burcuyla temsil ediliyor, herkes doğduğu yılı temsil eden hayvanın huylarını taşıyor. İnanışa göre Tanrı burçları dağıtırken bütün hayvanları çağırmış, en önce yetişen fare olmuş. Bu yüzden girilen burcun insanları öncü, lider ve karizmatik oluyor. Ancak her yeri istila eden fatih ruhlu fareler aynı zamanda savaş ve saldırganlığı da temsil ediyor. Felaket zincirini tamamlamak gerekirse salgın hastalıklar da sıçanlarla özdeş kabul ediliyor. Maddi zenginlik de fareye atfedilen özellikler arasında. Bu tabloya bakınca maddi çıkarlar uğruna savaş ve istilaların süreceği, felaketlerin, salgınların kol gezeceği bir yıl beklemek gerekiyor. Çin yılbaşı kutlamalarının gözdelerinden biri sekiz cevherli pirinç tatlısı. Çin hanedanının zenginliklerini temsil eden mücevheri andırır parlak renkli meyve şekerlemeleriyle yapılan bu tatlının para, pul ve zenginlik getireceğine inanılıyor. Sekiz rakamı Konfüçyüs’e göre mükemmeliyeti temsil ediyor. Sekiz türlü meyve şekerlemesi veya kurusu ile mücevher dolu bir çanağı andıran bu tatlı, maddi açıdan mükemmel bir yıla başlamak için en uygun seçim. Geçen yıl ancak 60 yılda bir tekrarlanan altın domuz yılıydı. Ancak bu yıl boyunca dağıtılan şans yıl sonuna kadar süremedi. Bu yıl hızlı, hareketli ve canlı olmak gerek. Yoksa yıl kaçacak. Geçen yıl yakalanamayan zenginliği bu sekiz cevherli lezzetle yakalayın. [email protected] Ba Bao Fan (Sekiz mücevherli pirinç tatlısı) Sekiz mücevherli pirinç tatlısı olarak bilinen bu tarif, aşure ile sütlaç arasında bir yerde duruyor. Çoğu kez sütlaca göre daha yoğun ve pirinçlerin özelliğinden ötürü yapış yapış olan bu tatlı Çin’in bazı yörelerinde daha suluca yapılıyor ve aşureyi andırıyor. Hatta pirincin az bulunduğu bölgelerde buğday gibi tahıllarla da yapılıyor ve iyice aşureye benziyor. Çin mutfağında yapışkan bir doku elde etmek için nişastası yüksek özel bir pirinç türü kullanılıyor. Bizde olmayan bu pirinç yerine normal pilavlık pirinç ya da kırık pirinç kullanabilirsiniz. Sonuç aynı olmasa da size Çin’den bir esinti getirmeye yetecektir. 250 gr. pirinç, 300 ml. su, 8 türlü meyve kurusu veya şekerlemesinden 2'şer çorba kaşığı, 100 gr. şeker, 3 çorba kaşığı sıvıyağ Şurubu için: 100 gr. şeker, 3 çorba kaşığı su. Pirinci birkaç saat soğuk suda bekletin. Bu arada seçtiğiniz kuru meyveleri de sıcak suyla ıslatın. Meyvelerin farklı renklerde olmasına dikkat edin. Portakal/turunç kabuğu, vişne, incir reçeli tanelerini de kullanabilirsiniz. Son zamanlarda piyasada yaygınlaşan ananas, yabanmersini, kavun kurusu gibi farklı lezzetleri de deneyebilirsiniz. El altında bulunan dolmalık fıstık, üzüm, hurma, kayısı, erik gibi bildik malzemeler de sekiz rakamını tamamlamakta işinize yarayacaktır. Meyvelerin bir kısmını kalıbın dibine süslü döşemek için ayırın, gerisini küp küp doğrayın. Pirinci yıkayın ve 300 ml. su ile ısıya dayanıklı bir kâseye koyun. Bir tencerenin dibine birkaç parmak su koyun. Suyun içine ters çevirerek derince bir tabak veya ufak bir kâse yerleştirin. Pirinç dolu kâsenizi suya değmeyecek şekilde bunun üzerine yerleştirin. Tencere kapağının rahatlıkla kapanıyor olmasına dikkat edin. Böylece pirinci buğuda pişirmek için ideal bir ortam yaratmış olacaksınız. Tencereyi kapatın, altını yüksekçe yakın ve pirinci 25 dakika kadar buharda pişirin. Kâseyi ateşten alın ve pişen pirince şekeri ve yağı ekleyip iyice karıştırın. Pirinç ve meyveleri tam alabilecek cam, porselen veya metal bir kalıp veya kâse seçin. Yaklaşık 4 parmak derinliğinde, 20 cm. çapında bir kap bu iş için ideal olacaktır. Kabı sıvıyağ ile hafifçe yağlayın. Süslemek için ayırdığınız meyveleri güzel bir biçimde dizin. Geri kalan doğranmışları pirinçle karıştırın. Pirinç karışımını kaşık kaşık, dikkatlice dizdiğiniz meyvelerin üzerine bastırarak yerleştirin. Pirinç karışımını taneleri adeta birbirine yapıştırmak ister gibi bastırarak yerleştirmeniz gerekir. Kabı tekrar buhar ortamına oturtun ve kapağı kapatarak 15 dakika daha buğuda pişirin. Bu arada su ve şekerle koyuca bir şurup hazırlayın. İsterseniz şurup kullanmayabilirsiniz ama meyvelerin mücevher gibi parlamasını sağlayacaktır. Buğudan çıkardığınız kabı bir servis tabağı ile örtün ve hızla çevirerek tatlıyı servis tabağına tersyüz edin. Şurubu üzerine gezdirerek hemen servis yapın.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle