22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 HÜSEYİN YILDIRIM 5 EKİM 2008 / SAYI 1176 Kod adı Blitz Ellili yıllarda istihbarat subayı olarak belki de Türkiye’de komünistlerin peşindeydi Hüseyin Yıldırım. Sonra çalışmak için Almanya’ya gitti. Fabrika işçiliğiyle yetinmedi, Doğu Almanya’nın istihbarat örgütü STASİ ile çalışmaya başladı. Amerikan istihbaratına sızdı, edindiği bilgiyi hem komünistlere hem Türkiye’ye iletti… Kod adı Blitz’ti. Yoruldu, yaşlandı ve emekli oldu. Hayatı kitaplaştırıldı, hakkında belgeseller çekildi, sırada uzun metrajlı bir film var… Asuman Çetiner 1. Sayfanın devamı Hüseyin Yıldırım’ın hayat hikâyesini yazarken hedefiniz neydi? Hüseyin Yıldırım bir tarih. Bilinen tek Türk, üstüne üstlük başarılarıyla göz kamaştıran bir casus. Bunun zamanaşımına uğrayıp unutulmasını istemedim. Tek bir 007’imiz var, ona sahip çıkılması gerektiğini düşündüm. Ona nasıl ulaştınız? Bir gün Hürriyet gazetesini aradı ve telefona ben çıktım. Uzun bir konuşmanın ardından tatlı bir iletişim kurduk ve yüz yüze görüşmeye karar verdik. İki üç yıl muhabbet ettik ve o konuşmaların sonunda bu kitap ortaya çıktı. Birlikte Berlin’de bulunduğu yerleri gezdik. Çok hoşsohbet birisi, bir şeyler anlatırken bir sıçrıyor, bir duygulanıyor, bir gözleri doluyor... Sizi en çok etkileyen ne oldu? İkili oynayan bir casus olması. Hem Doğu Almanya’nın istihbarat teşkilatı STASİ ve böylece onun üstünde olan Rusya’nın gizli servisi KGB’ye hem de Amerikan Askeri İstihbaratı’na çalışmış. Hikâyelerini şaşkınlık içinde dinledim. Vay bee demekten kendimi alıkoyamadım (gülüyor). Amerikalıların çok üstün olduğu elektronik teknoloji ve elektronik iletişim hakkında en gizli belgeleri sızdırması için, STASİ tarafından, Amerikan Askeri İstihbaratı’nın Batı Berlin’de bulunan, en iyi korunan ve Teufelsberg (şeytan tepesi) olarak bilinen gizli üstüne yerleştirilmiş... Düşünün bu adam, Kırşehir’in bir köyünden gelip 007 oluyor! Müthiş bir hikâye... çıkıyor. Hatta yüzü bir türlü görüntülenemediğinden Batı istihbaratlarının “yüzü görülmeyen adam” olarak tanımlanıyor. O dönemin STASİ Orgenerali Markus Wolf, o sıralar KGB’de binbaşı olan Putin’e bir görüşme sırasında, Yıldırım’ın sızdırdığı belgeleri sunuyor. Putin bu casusun kim olduğunu sorunca, Wolf de bu bir Türk, kod adı “Blitz” cevabını veriyor. Putin de “Lütfen kendisine tebriklerimi iletin. Bir altın madenine rastlamışız, kutlarım” diyor. Yıldırım, başarılarından dolayı üç defa Doğu Almanya’dan liyakat madalyası alıyor. Bahsettiğiniz adam gözümde çok zeki biri olarak canlanıyor, öyle mi? Çok akıllı! Mesela bir parmağı yok, nedenini öğrenmek için çok ısrar ettim, söylemedi. “Bir casus bilir, ama bildiklerini bilmez ve söylemez, bu casusluğun rajonudur” dedi. Sonuçta yıllarca gazetelik yapmış biriyim ama ben bile çok fazla deşemedim, öğrenmeye çalıştığımda hep zarf attığımı anladı. İki cambaz bir ipte oynamaz hesabı... Siz de Soğuk Savaş zamanında savaş muhabirliği yaptınız. Bağlantı kurabildiğiniz noktalar oldu mu? Ben bir Seaman’dim, yani Denizci. Bir yıl Angola savaşında muhabirlik yaptım. Liberya’yı filan dolaştım. 1985 ve 1986 yıllarında oradan Hürriyet gazetesine yazıyordum. O zamanlar Angola Sovyetler, Güney Afrika da ABD tarafından destekleniyordu. Güçler savaşını net olarak hissettim. Tabii ben biraz daha sıcak savaşın içinde bulundum, yani aynı çatışmanın içinde farklı yerlerdeydik. BİRAZ GERÇEK, ÇOK AZ DA KURGU VE... Gazeteci Aydın Ulun, bilinen tek Türk casusu Hüseyin Yıldırım’ın hayatını “Kod Adı Blitz” kitabında anlatıyor. Kitabı yazma nedeni basit; “Tek bir 007’miz var, ona sahip çıkmak istedim” diyor. Kitabınızda çok ilginç bir teknik kullanmışsınız. Hem röportajlar var, hem de kurgu bölümleri... Uzun uzun, nehir söyleşi yaptık, ancak kitap sadece röportajdan oluşmuyor, aralara kurgu bölümleri ekledim. Çünkü Yıldırım her ne kadar deşifre olmuş olsa da her şeyi anlatmadı. Mesela, sohbet esnalarında suskunlaşıyor, verilmiş sözleri, ödenmemiş bedelleri olduğunu söylüyordu. O yüzden karanlıkta kalan bölümleri kurgu ile tamamladım. Bahsettiğiniz kadarıyla Amerikalı bir yapım şirketi Hüseyin Yıldırım’ın hayatını film yapmak istiyor... Evet, hatta Warner Bros ile anlaşma yapılmış. 5070 milyon dolar arasında bütçeli bir film. Bildiğim kadarıyla Amerika’dan bir senarist getirtecekler ama sanırım bu anlaşma Türkiye’yi kapsamıyor. O zaman buradan Türkiye’deki yapımcılara da seslenelim mi? Olabilir, niye olmasın! Bu adamla ilgili çok güzel belgeseller yapılmış zaten. Amerikalılar yapmış, Ruslar yapmış, bilinen bir adam yani. Düşünün Hüseyin Yıldırım daha o dönemde Amerika’ya iki buçuk milyar dolar zarar vermiş! Müthiş bir para! Sonuçta bildiğimiz tek bir 007’miz var, bunu da çocuklarımıza tanıtmamız gerekiyor. Bu adam bizim de tarihimiz! G KIRŞEHİR’DEN ALMANYA’YA... Nasıl oluyor bu? Kırşehir nere, Doğu Almanya ve STASİ nere... 1950’lerde Türkiye’de istihbarat subayı olarak görev yapmış. Sonra 1964’te Almanya’ya göç etmiş. Geri kalan ilginç bir tesadüfle gelişiyor; STASİ’nin arama listesinde aynı isimde biri olması nedeniyle, takibe alınıyor, peşine bir casus düşüyor. O casus Yıldırım’ı tanıyınca aradıkları adam olmadığını anlıyor ve onu beğendikleri için bir punduna getirip casusluk teklif ediyorlar. Türkler Soğuk Savaş zamanında Amerika’ya yakındı. Yıldırım, Komünizm için niye istihbarat yapmayı kabul etti? Çok büyük bir zaafı var; para! STASİ de iyi para dağıtıyor. O dönemlerde Yıldırım bulunmaz Hint kumaşı; Almancası ve İngilizcesi var. Otomekanik ustası olarak Almanya’ya çalışmaya gelmiş. Gizli istihbaratla ilk görüşmesinde, beni komünizm filan ilgilendirmez, diyor, tek motivasyonunun para olduğunu açık açık ortaya koyuyor ve bir şart ileri sürüyor; Türkiye aleyhine bir şey yapmamak! Yani alacağı tüm bilgileri Türkiye’ye sızdıracağını baştan belirtiyor. Gerçekten de eline geçen bazı istihbaratları MİT’e karşılıksız sızdırıyor. Nitekim Yıldırım ABD’de hapis yatarken, üç hükümet değiştiği halde, ısrarla Yıldırım’ı hapishaneden kurtarmak için ABD’ye baskı yapılıyor ve sonunda çıkarılıyor. Bu, istihbaratın ona olan bir vefa borcu. 007 filmlerinde casusluk hep cinayetler, patlamalar ve bir sürü vurdu kırdıyla yansıtılıyor... Yıldırım’ın hayatını da öyle mi düşlemeliyiz? Yok, kesinlikle. Bu adam vuran kıran biri değil, tamamen entelektüel düzeyde casusluk yapan biri. Tabii temeli yalan, sahtekârlık ve düzenbazlık ama şiddetle değil zekâsıyla öne Tarihe tanıklık eden fotoğraflar... otoğraflar sadece anıların değil, tarihin de belgeleridir. “Dünyaya Bakan Gözler” adlı fotoğraf sergisi ile bu ay boyunca Fototrek Fotoğraf Merkezi’nin konuğu olan Alexia Vakfı, belgesel fotoğrafı tartışmak için iki günlük bir seminer düzenliyor. Fotoğraf dünyasının önemli dört ismi, James C. Dooley, Vin Alabiso, Michele Stephenson ve Ami Vitale’nin vereceği seminerler 910 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek. “Tarihe Tanıklık: Belgesel fotoğrafın önemi” seminerine, Özcan Yurdalan ve Murat Yaykın da katkıda bulunacak. Seminerde, toplumda farkındalık yaratmada fotomuhabirliğinin/belgesel fotoğrafın gücü tartışılacak. F Seminer süresince konuşulacak diğer bir konu ise fotoğrafta etik. Alexia Vakfı her yıl bir fotoğrafçıya kendi fotoğraf hikâyesini anlatmasına yardımcı olacak bir fon sağlıyor. Seminerde fotoğrafçıların bu fona/bursa başvurma kriterleri de konuşulacak. Vakıf aynı zamanda desteklediği fotoğraf çalışmalarından örnekleri de izleyicilere sunacak. Bununla birlikte Türkiye’den amatör ve profesyonel fotoğrafçılar da kendi portfolyelerini bu dört önemli fotoğrafçıyla paylaşma imkânı bulacak. Fotoğraf gönüllülerinin ücretsiz olarak katılabileceği bu seminer için www.fototrek.com sitesinden kayıt yaptırmaları yeterli. G Ami Vitale’nin objektifinden. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle