Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 8 17/5/07 16:08 Page 1 PAZAR EKİ 8 CMYK 8 PAZARIN PENCERESİNDEN 20 MAYIS 2007 / SAYI 1104 Sarko’yu bekliyoruz! Selçuk Erez arkozy, “Türkiye’yi AB’ye sokmayacağım” dediği için sevmediğimiz bir politikacı. Macar asıllı bu zatın özgeçmişini okudukça sevmeme nedenlerimiz çoğalıyor: Babası NagyBocsay, 1944’te Ruslar memleketini işgal edince kaçmış, Fransızların Yabancı Lejyonu olarak anılan paralı asker birliklerine yazılmış. Kuzey Afrika’da kalacağını umarken Vietnam’a savaşmaya yollanınca kontratını yırtmış Fransa’ya tüymüş. Yunan Musevisi bir kadınla evlenmiş ancak Sarko’nun küçük kardeşinin doğumundan bir süre sonra ailesini terkedip ABD’ye kaçmış. Bazı Fransızlar Sarko’yu, göçmen çocuğu olduğu halde göçmenlerin canına okuyacak yasaların kabul edilmesi için göstermekte olduğu çabaları vb. nedeniyle yanardöner çıkarcı babasına benzetmekte ve bizim “Falana beylik verirsin önce babasını asar” atasözünü anımsatan özdeyişler üretmektedirler. Ancak bu Sarko olayının bizim yeterince üzerinde durmadığımız yanları da var: Başka ülkeden göçen birinin çocuğunu cumhurbaşkanı seçmek isabetli bir şey midir? Sarko, ithal devlet büyükleri konusunda tek örnek değildir: İkinci Pol yani Karol Jozef Wojtyla, Polonyalı olduğu halde papa seçilmiş ve Vatikan ülkesinin başına getirilmemiş miydi? Vatikan’ın onu izleyen devlet reisi Joseph A. Ratzinger, halis muhlis Alman değil midir? Az geriye giderek örnekleri çoğaltabiliriz: Osmanlı İmparatorluğundan ayrıldığında Yunanistan’ın başına Alman kökenli bir prens, Otto Wittlesbach getirilmemiş miydi? Bu adam, 1862’de tahtını bırakıp gidince yerine Danimarka Kral ailesinden biri atanmamış mıydı? S Yıldızlara meydan okumak... İngiliz fotoğrafçı Tom Hurndall, 2003 baharında Gazze Şeridi’nde, Filistinli çocukları İsrail tarafından açılan ateşten kurtarmaya çalışırken vuruldu. İsrail buldozerleri altında ezilerek ölen barış eylemcisi Rachel Corrie’nin öyküsü çekmişti genç adamı Filistin’e. Tom’un annesi Jocelyn, oğlunun hayatını, ölümünü ve İsrail ordusuna karşı verdikleri hukuk mücadelesini “Defy the Stars/Yıldızlara Meydan Okumak” adlı kitapta anlattı. Gül Atmaca atırlar mısınız? 2003 yılının baharında, ABD’li barış gönüllüsü Rachel Corrie (23), Gazze’deki mülteci kampında Filistinlilerin evinin yıkılmasını protesto ederken İsrail buldozerlerinin altında can vermişti. Bu yazımıza konu olan fotoğrafçılık öğrencisi Tom Hurndall da (21) aynı yıl, aynı baharda Filistinli çocukları kurtarmaya çalışırken başına isabet eden kurşun yüzünden yaşamını yitirdi. Annesi Jocelyn Hurndall, dokuz ay komada kaldıktan sonra ölen oğlunu, İsrailli yetkililere karşı verdiği hukuk mücadelesini, sadece İsrail değil İngiliz hükümetine de olan öfkesini, yaşadığı hayalkırıklığını, haksızlıkları anlattı. Kitabın adı, oğlunun bileğindeki dövmede yazan “Defy The Stars/Yıldızlara Meydan Okumak”. Tom dövmeyi Shakespeare’in “Romeo ve Juliet” adlı oyununda Romeo’nun, “O zaman size meydan okuyorum yıldızlar” sözünden yola çıkarak yaptırmıştı. Peki kimdi Tom Hurndall? Filistin’de ne işi vardı? 2003’e, Irak’ın işgal edilmesinden kısa bir süre öncesine dönelim. Manchester’daki Metropolitan Üniversitesi’nde fotoğrafçılık öğrencisi olan Tom Hurndall, “Iraklıları işgalcilere karşı korumak” isteyen canlı kalkanları fotoğraflamak üzere Bağdat’a gitti. Uluslararası Dayanışma Hareketi’nden (International Solidarity Movement/ISM) ABD’li barış eylemcisi Rachel Corrie’nin ölüm haberini alınca orada ne olup bittiğini daha iyi anlamak için Gazze Şeridi’ne gitti. Tom, 11 Nisan 2003 günü Gazze Şeridi’nin İsrail tarafından işgal edilmiş kısmı Refah’ta, ISM’in gösterisini izliyordu. İsrail ordusuna ait gözetleme kulesinden, yıkıntılardan oluşan bir tümseğin üzerinde oynayan Filistinli çocuklara doğru aniden ateş açılmış, çoğu kaçmayı başarsa da üç çocuk korkudan donakalmıştı. Bunu gören Tom, yerinden fırladığı gibi küçük oğlan çocuğunu kapıp oradan uzaklaştırmayı başardı. Geriye dönüp orada kalan iki kız çocuğundan birisini kavradığı sırada başına isabet eden bir kurşunla yere yığıldı. Genç fotoğrafçının üstünde ISM’nin turuncu renkteki parlak ceketi vardı. Başından vurulduktan sonra komaya giren Tom, yaklaşık dokuz ay sonra, annesi Jocelyn’nin doğum günü olan 13 Ocak’ta (2004) Londra’da yaşamını yitirdi. 1951 doğumlu anne Jocelyn ise bölgeye yabancı değil aslında. 1970’li yıllarda İsrailLübnan sınırında kibbutz (İsrail’de ortak kullanılan H Sarkozy... 1944’te Komunistler Bulgaristan’a hâkim olduklarında ülkeyi terk eden Kral Simeon, Alman SaxeCoburgGotha ailesinden biriydi. Bu Alman kral, sittin sene sonra Bulgaristan’a dönmüş ve Başbakan seçilmiştir. Demek ki başka ülkelerden doğrudan doğruya ya da göçeden birinin çocuğu olarak kral, cumhurbaşkanı, başbakan oluşturmak olasıdır! Bunlar neden geliyor aklımıza? DSP’nin “Solda Birlik”ten kaçtığını görünce, “Çankaya’nın laik olmayanlarca fethini nasıl engelleyeceğiz?” diye düşünmeye başladık da onun için! Seçime az zaman kaldı ama önemi yok; dünyaya açılmak, başkan ithaline yol açan bir anayasa değişikliği yapıverip eli yüzü düzgün, oturup kalkmasını bilen, demokrasiyi içine sindirmiş kültürlü birini bulup seçme şansımızı çoğaltmak istiyoruz. “Böyle saçma şey olur mu?” demeyin; bu öneri, “Meclis’te istediğimi yapamadım, öyleyse anayasayı değiştirir, ne yapar yapar adamımı cumhurbaşkanı seçtiririm!” diye aceleyle böyle anayasa değişiklikleri yapmaya kalkmak kadar saçmadır; ne daha fazla ne daha az! Demokrasinin yaşaması için gereken güçler ayrılığı ve güçlerin karşılıklı dengesini sağlayacak mekanizmayı oluşturmadan rejimi böyle yarımyamalak değişikliklerle allak bullak ederseniz bu ülkede bir diktatör cumhurbaşkanlığı sistemi oluşturacağınızı az sayıda anayasa hocası mı söyledi size? Bu uyarılara kulak asmamak ne kadar zırva ise bizim önerimiz de o boyutta zırvadır: Ne daha az, ne daha çok! Bakarsın bunu da Mumcu destekler, bal gibi kabul ediliverir! Tom Hurndall ve Rachel Corrie İsrail’de öldürülen Batılılardan sadece ikisi. Tom’un annesi Jocelyn (solda), yazdığı kitapla oğlunu anlattı... çiftlik) gönüllüsü olarak çalıştı. Mühendis babasının alternatif enerji kaynaklarının kullanılmasına öncülük ettiği bölgede, Batı Şeria’dan Kudüs’e kadar olan her yeri gezdi, İngiltere’ye döndükten sonra öğretmenlik yapmaya başladı. Şimdi, Londra’da farklı grupların eğitim gördüğü bir okulda “eğitim desteği” bölümünün başında görev yapıyor. Jocelyn idealist bir anne olsa da oğlunun Bağdat’a gitmesini hiç istemedi, ama ona engel olamayacağını da biliyordu. The Guardian gazetesinden Emine Saner’e “Her dakikamı endişe içinde geçirmeme neden olduğu için oğluma kızıyordum” diyecekti sonraları “Adeta anestezi yapılmış, boşlukta gibiydim. Dönmesini bekleyip durdum. Son haberini gönderdikten sonra iki gün içinde Refah’tan ayrılacak diye düşünüyordum. Son haberinin yayınladığı gün vuruldu”… Hurndall Ailesi’nin öfkesini Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw’ın uzak ve soğuk duruşu ve Blair’in olayı kamuoyu önünde kınamaması da bilemiş. İsrailli yetkilileri sorguladıkları için kendilerini “Nazi sevdalısı” olmakla suçlayan telefon ve mektuplar ise kırgınlıklarını arttırıyor. Hurndall ailesi zorlu bir hukuk mücadelesi vermiş hâlâ da veriyor. Tom’u vurduğu için hakkında dava açılan İsrailli Çavuş Teysir Velid Heib 2005’te sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu İsrailli bir askerin “İkinci İntifada”dan sonra bir sivili öldürmekten dolayı aldığı en uzun hapis cezası. Jocelyn, yine de adaletin kısmen sağlanmış olduğuna inanıyor. Neden mi? Bedevi kökenli olan çavuş Teysir’ın okuma yazması yok ve öğrenme zorluğu çekiyor. Bu, İsrail’de azınlık konumundaki Bedevi kökenli Yahudilerden bazılarının, en tehlikeli bölgelere gönderilseler ve terfi etme şansları düşük olsa da gönüllü olarak askerlik yaptıklarını gösteriyor. Jocelyn, “Bu asker sözde savaş kurallarını ihlal etti, ama o zaten kuralların gevşek olduğu bir kültürden geliyor. Komutanları da bu olaya göz yumdu... Yani ben Tom’un kurbanın kurbanı olduğuna inanıyorum” diyor. İSRAİL BUNU HEP YAPIYOR Hurndall ailesi, ISM üyesi, barış eylemcisi Rachel Corrie’nin ailesi ile de görüşüyor. Corrie’ler kızlarına otopsi yapan doktorun, ölümün, ayağının kayıp düşmesinden sonra kaynakladığını ileri sürdüğünü anımsatıyor Hurndall Ailesine. Baba Corrie, doktora “Sırf ayağı kaydı diye kaç insanın kaburgaları, omurga kemiği kırılır, omuzları ezilir, akciğerlerinde kesikler meydana gelir?” diye soruyor. Filistin topraklarında İsrail askerleri tarafından öldürülen Batılılar sadece Rachel ve Tom değil. Film yönetmeni James Miller, 2003 yılının baharında Filistinli çocuklarla ilgili belgesel çekerken İsrail askerlerinin açtığı ateşte hayatını yitirdi. İki çocuk sahibi olan yönetmenin eşi Sophie Miller, kocasını vuran İsrailli askerin kimliğinin bilindiğini, söz konusu asker hakkında disiplin soruşturması beklenirken komutanları tarafından aklandığını söyledi. Filistinliler ise Tom’u kahramanlaştırdılar. Filistin Lideri Yaser Arafat, oğullarını öven bir mektup gönderdi, ailesine. Jocelyn, olaydan sonra gittiğinde Filistinliler’in Refah’ta kendisine gösterdiği ilgiyi hatırlıyor. “Bana” diyor “Şimdi bizim neler yaşadığımızı, her dakika nasıl bir tehlike altında olduğumuzu anlıyor musunuz, dercesine bakıyorlardı”... SİZ BENİ İNCİTTİNİZ! Jocelyn Hurndall, daha başından beri gerçeklerin İsrail tarafından örtbas edilebileceğinden endişe ediyordu. Bu endişesi Tom silahla yaralandığı halde beyzbol sopasıyla darbe aldığı, ateşin gözetleme kulesinden değil yakından açıldığı, yani Filistinlilerin vurduğu, ölümünün İngiliz doktorların hatalarından kaynaklandığı iddialarıyla pekişti. Tom’un avukat olan babası Anthony Hurndall, İsrail ordusunun sorumluluğunu kabul etmesi için tanıkları dinleyip kendisi de bir rapor hazırladı. İsrail hükümeti, Hurndall ailesine 8,370 euroluk bir çek gönderdi, ama sorumluluğu kabul etmedi. Jocelyn, oğlunu kaybettikten sonra bir yemekte bir araya geldiği İngiltere Başbakanı Tony Blair’a, “Siz beni incittiniz, üzdünüz” deyiverdi. “Böyle bir şey söyleyebileceğim beş yıl önce aklıma bile gelmezdi” diyor “Oğlumun ölümü beni değiştirdi. Genelde sivri dilli bir insan değilim, buna ihtiyaç duymadım ama içinizde öfke olunca böyle bir dil geliştiriyorsunuz”…