22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 67 CMYK 6 20 MAYIS 2007 / SAYI 1104 7 New York Metropolitan Müzesi’nde yeni açılan “Yunan ve Roma” bölümündeki eserlerin büyük bir bölümü Anadolu kaynaklı, Tarsus Lahdi, Eceabat ve Troia hazineleri, Düzce şarap takımı, bronz vazo... 17 bin eserin sergilendiği bölümde, İÖ 900 ile İS 4. yüzyıl başına ait 5300 eser ilk kez gün ışığına çıkıyor. Bu, Türkiye’nin eksiklerini de ortaya çıkarıyor, geri alınmayı bekleyen eserler için kim, ne yapıyor? Salonun bir bölümü ve yaralı savaşçı heykeli... eski lokanta ve kafeteryanın yerinde açılan galerinin adı “Leon Levy ve Shelby White Galerisi”. (Anımsanacağı üzere Perge’den kaçırılan mermer “Yorgun Herkül” heykelinin altı Antalya Müzesi’nde, üstü bu çiftte bulunuyor.) Çift, salona adlarını vermek için MET’ye 20 milyon dolar bağış yaptı. Önceki yıl ölen Leon Levy adına eşi, müzeye ayrıca görkemli 20 parça yapıtı da bağışladı. Açılışta konuşan Shelby White “Eşim Leon Levy, ‘geçmiş uygarlıkları incelemenin bugün kendimizi daha iyi tanımaya neden olduğuna inandığını’ söylerdi” dedi “Burasının bundan daha Genç iyi düzenlenebileceğini Herkül sanmıyorum. Bundan (solda). dolayı çok Bronzdan heyecanlandım”. soylu çocuk Salona açılan yan heykeli. galerilerde Hellenistik sanat (İÖ 41.yy) ağırlıklı Güney İtalya buluntuları, aralarında Ecebat buluntuları da yer alan Helenistik dönem hazineleri, eşsiz resimli şarap kapları, Sardes’ten Artemis Tapınağı’nın sütunu, dünyada İtalya dışında benzeri olmayan Roma duvar resimleri, mermeri antik dönemde Anadolu’dan gitme Roma lahitleri, İstanbul’a adını veren Büyük Konstantin’in anıtsal mermer başı, Etrüsk bölümünde dünyada bir benzeri olmayan, Ahileus’u Troia önünde gösteren eşsiz bronz araba, mermerden Amazon kadın heykeli Büyük Konstantin. bulunuyor. Asma katta ise Etrüsk sanatının dışında, aralarında Ege’nin Kiklad Adaları’ndan ünlü harp çalan bir müzisyen heykeli gibi parçalar öne çıkıyor. İsa’dan Sonra’nın ilk yıllarda yapılmış, bronzdan “soylu erkek çocuk” heykeli ise izleyenleri büyülüyor. Çünkü Yunan ve Roma döneminde çokça yapılan bu bronz heykeller, sonraki yüzyıllarda madeni için eritildiğinden günümüze az sayıda örnek kaldı. Bu bölümde güçlü Herkül’ün gençliğini ve yaşlılığını gösteren, normal insan boyundan büyük İ.S. 1. yy’dan iki mermer heykel de sergileniyor. Roma’da bulunduğu sanılan mermerden görkemli Dionysos Lahdi, Roma imparator portreleri de salonu zenginleştiriyor. Bunlar oldukça pahalı işler diyorsanız, Leon ve Shelby çiftinden başka adları da anımsamak gerekiyor. Dr. Picon’a “Kendi kurumuna almayacağın yapıtları bana aldırma” diyen New Yorklu modacı Bill Bliss, mirasının yarısının yanı sıra koleksiyonunu da MET’ye bağışladı. Yapıtlar dışındaki nakdi bağışın 22 milyon dolar olduğu söyleniyor. MET’nin yeni bölümü bizim eksikliklerimizi de gözler önüne çıkarıyor. Peki, şimdi ne yapılacak? Yorgun Herkül’ün üstü Shelby White’tan ne zaman alınacak? Peki, Kültür bakanları Fikri Sağlar, Timuçin Savaş, Ercan Karakaş, Köksal Toptan, Agâh Güner Oktay, İsmail Kahraman, İstemihan Talay, Erkan Mumcu, Atilla Koç bugüne kadar ne yaptıklarının ya da yapmadıklarının hesabını en azından kendilerine verebiliyorlar mı? Eksiklikleri, yapılmayanları yine, Türkiye’de çeşitli geziler yapan Dr. Picon gösteriyor: “Şimdilerde, ‘Yunanistan ve Türkiye’deki arkeologlar Amerika’dan geri gelen bütün bu nesneleri nereye koyacağız’, diye soruyorlar. Doğru dürüst depoları, sergileyecek galerileri yok. İtalya, Boston’dan geri aldıklarını yalnızca bir hafta sergileyebildi. Şimdi o yapıtlar nerede? Deponun birinde yok olup gitmiyor mu? Ne üzücü bir durum! Oysa Euphranisos Vazosu 35 yıldır burada çok güzel sergileniyordu!” Bu müzede biz de varız Özgen Acar 1. Sayfanın devamı hilippe de Montebello 1977’den bu yana, yani otuz yıldır MET’nin müdürü. “1870’lerden bu yana depolarımızda olan yapıtlardan 5300’ünü ilk kez sergiliyoruz” diyor. Yalnızca Yunan ve Roma Bölümü’nde sergilenen eser sayısı yaklaşık 17 bin. Kuşaklar boyu gözden uzak tutulan bu eserler İÖ 900 ile İS 4. yy başına değin geniş bir dönemi ve Helenistik, Etrüsk, Güney İtalya, Roma sanatlarını kapsıyor. Montebello, alçak gönüllülükle “Bu alanda dünyadaki en iyi müzelerden biri oldu” dese de, görenler MET’in rakiplerinin önüne geçtiği kanısındalar. Bu düzenlemede önemli görevi, bölümün 52 yaşındaki yöneticisi Porto Riko kökenli, Dr. Carlos Picon üslendi. Picon bu göreve Karun Hazinesi’ni müzeye alan, Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın sınıf arkadaşı Alman soylusu Dr. Dietrich von Bothmer’in yerine, 1990’da getirildi. Karun Hazinesi davasının kaybının bu değişiklikte etkin olduğu söyleniyor. P Üstelik, hazinenin geri verilmesini örnek alan İtalya ve Yunanistan da kaçırılan eserlerinin peşine düştüler, MET, Paul Getty ve Boston Müzeleri’nden toplamaya başladılar. Bu eserlerden biri 1970’lerde İtalya’dan kaçırılan, Dr. Von Bothmer’in bir milyon dolar verdiği Euphranios Vazosu. Vazo ve bazı gümüş mezar buluntuları da İtalya’ya geri gitti. HOPE DİONYSOS’U... Dr. Picon, bu geri dönüşleri New Yorker Dergisi’ne şöyle değerlendiriyor: “Geçen yıl Avrupa’da, özel bir koleksiyondan ölü gömme küpü aldım. Kimse buna yasadışı diyemez, çünkü yüzde 99.99 belgeli. Öteki alanlarda olduğu gibi, müzecilikte de kurallar değişiyor, yeni oluşumlar yaşanıyor... Bu olayların kökeninde, Kayıp Hope Dionysos’u... aydınlanma çağında, 19. yy’da başlayan hazine avcılığı vardı. Amaç, gidebildiğin kadar uzak ülkelere gidip o tarihlerde tahriple karşı karşıya kalan nesneleri getirip güvenlik altına almaktı. Şimdi artık birileri kendi bahçesini kazdığında bir sikke bile bulsa, buna ‘yağma’ ya da ‘tecavüz’ diyorlar.” Önceki yıl Florida’da Amerikalı müzeciler ve antika galeri sahiplerinin yaptığı bir toplantıda “Bir Türk gazetecinin başlattığı tarihsel mirası yağmalama ile mücadeleye karşı alınacak yasal önlemler” tartışılırken kulağım çokça çınlatılmıştı. Picon’ın sözleri de kulağımın boşuna çınlamadığını gösteriyor. Dr. Picon MET’te göreve başlamadan önce, kayıp bir mermer heykel üzerine bir makale yazmıştı. Bu makalede anlatılan, “Hope Dionysos”u adı verilen bir heykeldi. ABD cumhurbaşkanlarından Benjamin Franklin’in torununun torunu Francis Howard 1917’de Londra’da düzenlenen bir müzayedede “Hope Ailesinin” koleksiyonundan şarap tanrısı Dionysos’un bir heykelini satın almıştı. Bu nedenle heykel “Hope Dionysos’u” olarak biliniyordu, ancak o tarihten sonra nerede olduğu hakkında bilgi bulunmuyordu. 1989’da New York’ta Sotheby’s Müzayede evi yöneticisi Richard Keresey, Dr. Picon’a ilginç bir heykelin satışa çıkacağını bildirdi. Heykel, kayıp “Hope Dionysos”u idi. Dr. Picon, heykeli ve kendini MET’ye kazandıran bu müzayedenin yapıldığı gün Sotheby’s salonunda olup bitenleri basın bölümünde izlemiştim! Bir gencin mezar taşından kanatlı sfenks ayrıntısı... Dionysos lahdi... Amazon (sağda) ve Genç Dionysos (solda)... Fotoğraflar: Metropolitan Sanat Müzesi Bu arada bir adı daha anımsamadan geçmeyelim! MET’deki yeni düzenlemede Türkiye’de Afyon Karahisar’ın Emirdağ ilçesinde Amorium antik kentini kazan İngiliz arkeolog Dr. Christipher Lightfoot’un da rolü büyük. Türkiye bağlantılı bazı arkeolojik kitapları İngilizceye çeviren, özellikle sikke ve cam yapıtlar konusunda çeşitli çalışmaları bulunan Roma sanatı uzmanı Dr. Lightfoot Picon’un yardımcısı olarak 1999’dan bu yana her an müzenin deposu ile yeni galeriler arasında koşuşturup duruyor.... YAŞLI VE GENÇ HERKÜL Kikladik harp çalan müzisyen... Gelelim, bu müze içinde müze diyebileceğimiz “Yunan ve Roma” bölümünde nelerin olduğuna… Anıtsal sütunların iki kat yüksekliği bulup cam çatılı avlu oluşturduğu Etrüsk savaş arabası. MET’TEKİ ANADOLU... Tarsus Lahdi Aziz Pavlos (St. Paul) Tarsuslu hemşerimiz. Bu nedenle Hıristiyanlık dünyası oldum olası Tarsus’a özel ilgi gösterdi. 1863’te kentte, bir yüzü tamamlanmamış mermer bir lahit bulundu. İşlenmiş yüzünde çelenkler arasında mitolojinin yılan saçlı kadını Medusa, Eros ve Nike’ler kabartılmıştı. Lahit, İS 200224 yıllarına tarihlendi. Kentteki ABD Konsolos Yardımcısı Abdullah (Abdo) Debbas, 1870’te, bir Amerikan kurumuna bağışlamak istediği lahdi 16 mandanın çektiği kağnı ile Mersin limanına taşıttı, New York’a yelken açan bir gemiye yükletti. Abdo, o güne kadar New York Metropolitan Sanat Müzesi’nin (MET) adını bile duymamıştı. Çünkü MET o yıl açılacak, lahit de ilk bağış olacaktı! Tarsus lahdi yıllarca çıkarmasının önlenmesi” emredildi. Cesnola Osmanlı gümrükçülerine “Yasak ABD konsolosuna değil mi?” diye sordu, cebinden bir başka kimlik çıkartıp ekledi: “Bildiğiniz gibi, ben aynı zamanda Rus konsolosuyum. Ona yasak var mı?” Görevliler “Yok!” deyince sandıklar Amerikan savaş gemilerine yüklendi. MET Cesnola’nın Kıbrıs’tan getirdiği bu yapıtlarla MET, oldu. Yapıtların ne olduklarını ancak o bildiği için Arkaik baş... Cesnola 1877’de müzede görevlendirildi, 1879’da da 1.000 dolar maaşla müdür yapıldı. Bu maaş, o tarihteki ABD cumhurbaşkanının maaşına eşitti. Ayrıca, müzeye kazandırdığı bu birikim için kendisine 100 bin dolar ödendi. Savaşı çıkınca kazıya ara verildi. İzmir’de, bugün adı Atatürk Lisesi olan okulun depolarında korumaya alınan buluntular, 1915’te, İzmir’in işgalinde Yunanların eline geçti ve 56 sandık içinde İzmir’den gemilere yüklendi. 1922’de İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Halil Ethem (Eldem) kıyameti kopardı, İzmir’deki ABD Konsolosluğu’nun kasalarında saklanan sikkelere el koymakla kalmadı, yapıtların da geri gönderilmesini istedi. Cumhuriyetin ilanından sonra, 24 Haziran 1924’te üç eksiği ile sandıklar İstanbul’a getirildi. Bu, Türkiye’nin Birinci Karun Savaşı’nı kazandığını gösteriyordu. Geride tapınağın boyu 19.3 metre olan sütunlarından birinin dört metre yüksekliğindeki bölümü, İonik biçimli başlığı ve kaidesi kaldı. Görkemli sütun MET’in simgesi oldu. karşılaştılar. Bu, ünlü Roma İmparatoru Caragalla’ya ait bir heykel parçasıydı. Genç köylü, başı İzmir’de Ali Baba’ya sattı, parasıyla bir motosiklet alıp köye döndü. "Böyle bir baş bu kadar ederse…" diye düşünen İbecik köylüleri antik Bubon kentini talan ettiler, 2.20 m yüksekliğinde pek çok bronz heykel buldular. Bunlardan jandarmanın el koyduğu bir heykel Burdur Müzesi’nde sergileniyor. Baş, çeşitli özel koleksiyonları dolaştıktan sonra 1989’da MET’e bağışlandı. Çalınan kanatlı at iğnesi... Eceabat Hazinesi Çanakkale’de, Eceabat ilçesindeki antik Madytos kentinde İÖ 330300 yılları arasına tarihlenen bir grup altın takı bulundu. Bunlardan şarap tanrısı Dionysos ile Ariadne’nın evliliğini anlatan, tümü altından bir alınlık, iki görkemli sallantılı küpe, yedi rozet çiçeği, 65 gr ağırlığında gerdanlık, boncuk ve borulu bir başka gerdanlık ile yedi adet rozet çiçeği 1906’da MET’e satıldı. günün asistanı bugünün profesörü Recep Meriç’e teslim edildi. Ali Baba, cezaevinde “vazoyu müzeden geri getirecek kişiyi ödüllendireceğini” söyledi. Üç yıl sonra müzenin ikinci katına merdiven dayayan bazı kişiler, depodan vazoyu çaldılar. Soygundan beş yıl sonra MET’in Yunan ve Roma Sanatı Yöneticisi Dr. Von Bothmer vazoyu irdeleyen bir yazı yayımladı. O günlerde doktora çalışması yapan Meriç vazoyu tanıdı. Vazo Yunan kökenli New Yorklu bankacı George Bastis’teydi. Bastis’in geri gönderdiği vazo bugün müzede sergileniyor. MET’İN YENİ ALIM SİYASASI D müzenin giriş kapısında, ziyaretçileri bağışa özendirmek amacıyla sergilenmekle kalmadı, kumbara işlevi de gördü. Ziyaretçiler, gönüllerinden kopan dolarları, lahdin kırık yerinden içeriye atarak MET’e katkıda bulunuyorlardı. (Dr. Carlos Picon, New Yorker dergisindeki söyleşisinde Abdo’dan da söz ediyor, “Çağdaş kavramları, geçmiş tarihe uygulayamazsınız. Berlin, Louvre, British müzeleri nasıl kuruldu? British Müzesi’ndekileri geri vermek demek orayı kapatmak değil mi? Abdo bir Osmanlı’ydı, ona Türk diyemezsiniz, çünkü o zaman Türkiye yoktu! Tıpkı İtalya gibi... MET, İtalya’dan altı ay önce kuruldu” diyordu.) sola atılmış heykelleri gördü, kolları sıvayıp başladığı kazılar 11 yıl sürdü. Bulduğu görkemli “arkaik dönem” heykellerinin yanı sıra irili ufaklı eşlieşsiz küçük yapıtları, hazineleri bir araya getirdi. Sandıkladığı 35.573 parça yapıtı New York’a götürmek üzere ABD donanmasından savaş gemileri Kıbrıs’a geldi. Adadaki Osmanlı valisi, durumu İstanbul’a bildirdi. Babıâli’den gelen yanıtta “Amerikan konsolosunun Kıbrıs Kil dışına eski eser figürinler. Troia Yapıtları Mahkemesi’nde dava etti. Altı yılın sonunda davayı yitireceğini anlayan MET, kararı beklemeden 353 parçadan oluşan hazineyi Türkiye’ye geri verdi. Hazine, 1993’te Türkiye’ye getirildi, Uşak Müzesi’nde sergilendi. Ne yazık ki hazinenin simgesi olan altından kanatlı at iğnesi çalındı. Sovyetler Birliği ordusu, Heinrich Schliemann’ın 1870’lerin başında Almanya’ya kaçırdığı Troia hazinesine 1945’te Berlin’de el koydu. Uzun bir süre gizlenen hazine 1991’de Moskova’da Puşkin Müzesi’nde ortaya çıktı. Dünyada 42 müzeye dağıldığı söylenen yapıtlardan dördünü de bir Amerikalı özel koleksiyoncu 1989’da MET’e bağışladı. Bu eserler bugün MET’te “Çıkış Yeri Kuzeybatı Anadolu” denilerek sergileniyor. İkinci Karun Savaşı 196568 yılları arasında Uşak’ın GüreMıdıklı köylerinde dört tümülüs soyuldu. Buluntular, İzmir’in ünlü kaçakçısı MET’teki takma adı ile “Ali Baba ve 40 Haramiler”in başı Ali Bayırlar aracılığı ile müzeye satıldı. MET, hazineyi 19 yıl sakladı. Olayı 1970’te öğrendim. 16 yıl araştırdıktan sonra bir yazı dizisiyle gözler önüne serdim. Bunun üzerine Türkiye, 1987’de MET’i New York Federal Düzce Şarap Takımı Düzce’de, Prusias antik kentinde bulunan biri bronz, dördü gümüşten oluşan İÖ 4. yy ortalarından kalma bir masa şarap takımı 1972’de MET birikimine girdi. Bronz İmparator Caragalla Başı Eşsiz gümüş vazo... Bronz Vazo 15 Şubat 1970’te, İzmir’in Torbalı ilçesi yolunda jandarma devriye geziyordu. Gece saat üçte, bir özel araç durduruldu. Aracın bagajında 74 santim yüksekliğinde İÖ 6. yy’a ait bir bronz sürahi bulundu. Yakalanan, ünlü kaçakçı Ali Bayırlar’dı. Yanındaki kadın İzmir’deki Alman konsolosunun eşiydi. Bayırlar tutuklandı, kadın diplomat serbest bırakıldı. Vazo, Efes Müzesi’nin görevlisi, o Kıbrıs yağması Amerika “İç Savaşı” 1865’te bitti. İtalya doğumlu “asi general” Emanuelle Pietro Paolo Matia Luigi Palma di Cesnola Osmanlı toprakları olan Kıbrıs Adası’na “konsolos” olarak sürüldü, ama mutluydu, ne de olsa Akdenizliydi. Adaya geldiğinde sağa Birinci Karun Savaşı Dünyanın en büyük yedinci antik tapınağı Manisa’nın Salihli ilçesindeki Sardes kentinde. ABD’nin Princeton Üniversitesi arkeologlarından Profesör H. Crosby Butler, 1910’da Lidya Kralı Karun’un başkenti Sardes’te kazıya başladı. Kazının odağı, Artemis Tapınağı ile çevresiydi. 1914’te 1. Dünya 1967’de, Burdur’un Gölhisar ilçesinin İbecik köyünde iki köylü, patika yolda parlayan boz renkli bir nesne gördüler. Ayakları ile yeri deştiklerinde bir bronz heykel başının yarısı ile r. Picon, Batı müzeciliğini ve özellikle MET’in yeni alım siyasasını Amerikalı ve yabancı arkeologlara karşı New Yorker Dergisi’nde şöyle savunuyor: “İnsanlar bu tür nesneleri 18. 19. yy’da biriktirmeye başladılar. Onları, Roma’dan, Beyrut’tan, İstanbul’dan alabilirdiniz. Hatta İstanbul’daki Kapalı Çarşı’dan bugün de alabilirsiniz. Bu nesnelerin sahipleri Türkler ya da İtalyanlar değildir. Ben, bir Porto Riko’luyum. Atalarım Fransız, İspanyol ve İtalyan... Dolayısıyla bu nesneler, yalnızca Floransa’da doğan bir kişinin değil, aynı zamanda benim de kültürümdür. Bana kalırsa bunlar, daha çok benim sayılır, çünkü ben onlar üzerinde onlardan daha çok çalışıyorum.” Türklerin Karun Hazinesi’ni, İtalyanların Euphranisos Vazosunu geri almaları Dr. Picon’ı bir hayli öfkelendirmiş olmalı. Aynı yazısındaki yorumu bir hayli imalı: “Yapıtların geri verilmesini, Amerikan arkeologlar da destekledi. Bu olayların, insanların kaçak kazı yapmalarını teşvik ettiği söyleniyor. Adamlar zaten kazıyorlar. Hazine bulmak insan içgüdüsünde var. Aşağılarda bir yerlerde hazine var mı yok mu insanları meraklandırıyor. Bazı insanlar (arkeologlar) koleksiyonlara karşılar. Biriktirmek de insanın içgüdüsünde var. Çocukken çeşitli taşlar değişik bozuk paralar biriktirilir. İnatçı, anlayışsız arkeologlar antik dünya hakkında yalnızca kendilerinin konuşabileceklerini düşünüyorlar. Arkeologlar, mezar soyguncularını çok kıskanıyorlar. Onlar kazıyorlar bir şey bulamıyorlar, buna karşılık çingene ruhlu, eğitimsiz bir kişi bir mezar bulabiliyor. Çünkü bu kişiler nerenin kazılacağını biliyorlar. Bir köylünün tarlasında, bir işçinin yol inşaatında yapıt bulması daha olasılıklı. ABD’de bir yeri kazdığında bulduğun taş, ancak bir kaya parçasıdır. Oysa İtalya’da, Türkiye’de öyle mi? Orada bulduğun taşın, erken Hıristiyanlık döneminde tahrip edilmiş bir yapıtın parçası olması şansı çok yüksektir.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle