02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 10 11/10/07 15:36 Page 1 PAZAR EKİ 10 CMYK 10 14 EKİM 2007 / SAYI 1125 Hep yeniden arzulamak ürekli heyecanla titremek, doruklarda gezinmek ve hepsinden önemlisi, ayağı yere basmamak: şık olma durumunun doğurduğu esrikliğe kültürümüzde gereğinden fazla değer veriliyor. “Hep daha fazla, hep daha güçlü”, ideal çağdaş aşkın bu sloganı, tartışmasız olarak aşırı duyarlıklar için bir bağımlılık parfümü gibi. Ne denli koklanırsa, o denli isteniyor. Sonuç: Sıradan olana, ilişkiyi pekiştirecek alışkanlıklara bağlı kalmaya belli bir hoşgörüsüzlük. Çağımız can sıkıntısına dayanamıyor, baş düşmanı can sıkıntısı. Kendi dışında yaşama kışkırtmalarının bombardımanı altındayız. Uyarılma ve tüketim kural artık. Kendini eğlendirmek için, meta ve aynı zamanda aşk duyguları tüketiliyor. Aşkta, güçlü duygulardan başka şey istenmiyor, bunda gerçek payı olabilir, ama aceleye getirmeksizin, duygusal ve coşkusal gerçek bir yatırım içinde olmalı bu. Öte yandan, daha ilişki başlar başlamaz, derhal kendi kendine yanlış eş seçilip seçilmediği soruluyor. 36 yaşında bir erkek, aşkın başlangıçta var olduğunu söylüyor yalnızca: “Korku ve arzunun molotofkokteyli aşk. Bir zaman sonra, bozuluyor, büyü siliniyor, çok fazla beklenti, çok fazla azap... artık parlamıyor. Cinsellik yanı da öyle, çok uysallaşıyor, çok öngörülebilir oluyor ve çok çabuk sıkılıyorum.” Basit bir hormonsal sorun mu? Bilim insanları öyle olduğunu söylüyorlar. Alışkanlıklarını altüst etmek, geçmişine sırt çevirmek, hakiki arzusunu yüklenmek... Aşk duygusunun ortaya çıkardığı enerjiyle hepsi olanaklı. Kendimizi dönüştürmeye hazır olduğumuzda âşık oluyoruz, daha önce yaşanmış ve yıpranmış bir keşfi terke hazır olduğumuzda, yaşamımızı İkili yaşamadaki tutku azaplarını, düş kırıklıkları ve bıkkınlıkları, bunalımlar ve pişmanlıkları herkes bilir. Bu konuda kaç film, kaç şarkı, kaç roman var! Aşk yaşamının dikensiz olduğunu anlatanlar pek ender. Olağandır: Bu öncelikle ve özellikle ondan yararlananları bağlayan, denetlenemez ve çok değerli bir dönem. yol boyunca ne acı çekmek ne de düş kırıklığı yaşamaksızın. Oysa, bu yolculuk salt ilk baştaki güçlü duygularla yetinemez. “Güvenli hale getirilmiş” aşk kavramı çağın simgesel özelliğidir. Bugün insanlar itilip kakılmaya, öteki tarafından aşağılanmaya daha az tahammül gösteriyorlar. Bildik arazide ilerlemek, tehlikesiz biçimde kabuklarında yaşamak istiyorlar. Yeni bir seçenek, ilişkinin soluğunu kesiyor ve birçok çifti kopuşa sürüklüyor. Bir başka seçenek, benzeriyle karşılaşmak ve ikili olarak aşkı yeşertmek: Özsever aşk. Bunların çoğu, kendilerini daha iyi sevebilmek için birleşiyorlar. Bugün eş seçiminde önemli bir özseverlik boyutu var. Aynı zamanda çok güçlü bir sağaltım beklentisi var aşk ilişkisinde. “Sev beni ve onar beni”, bu çok güncel ve yaygın bir ileti. Ama bu ben ve geçici esriklik tadı, ötekinin tadını ele geçirirse, asıl olanı unutma riskiyle karşılaşırız: Olgunlaşmak için kendini daha iyi tanımak ve zaman içinde birlikte haz alabilmek. Toplumsal ya da özel ilişkilerde her kim olursa olsun korku içinde, herkes hayır diyor. Oysa aşk evet der, hiç olmazsa başlangıçta. Hata, bu coşku halinin saydamlık ve yaratıcılığın bilgece birlikteliğiyle günbegün beslenmeden sürgit gideceğine inanmak olacaktır. Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY S değiştirecek, yeni bir keşfe atılmak için gerekli coşkuyu taşıdığımızda âşık oluyoruz... Sınırlarımızı zorlamamız için bundan daha iyi bir ateşleyici düşünülemez. Ne var ki aşkın diriltici ve arıtıcı erdemlerinden uzun dönemde yararlanabilmek için, gene kendini gerçekten koyverecek cesarete sahip olmak gerekir. Oysa çiftler, terapistlerine ve aile danışmanlarına inanmak gerekirse, çağımız, duygular alanında daha da ürpertici olacak, geriye sadece düş kırıklığı, acı çekme ya da değişim korkusu kalacak. HEP YENİ OLANA AÇLIK Roland Barthes “Bir aşk söyleminden fragmanlar” kitabında: “Bunaltı. Aşk öznesi, şu ya da bu olumluluk isteğiyle, bir öfkenin, bir yaralanmanın, bir terk edilmenin korkusuyla bunaltıya sürüklenir –bu duygu, bunaltı adıyla yansır” diyor. Eğer bu bunaltı, her zaman aşk duygusundan ayırt edilemez ise, ruh hekimlerine, terapistlere ve aile danışmanlarına göre aşk yapılanmasının önündeki birincil engeldir bugün. Herkes aşkı düşler ama SOFRA Aylin Öney Tan İkinci Milli Tıp Kongresi ...İsmet Paşa hazretleri saat on buçukta riyaset kürsüsünü işgal etmişlerdir. Kongreyi küşad ile atideki nutku irad eylemişlerdir; “Muhterem efendilerim, kongrenizi açtığım bu anda heyecanlı tahassüsat (duygulanmalar) içindeyim. Burada tıp âlemimizin sayısız nesillerini asil vazifelerinde daha ziyade muvaffakiyet aramak için yeniden diz dize görüyoruz. İki seneden beri memleketin dört köşesinde milletimizin azami ihtiyaçlarına temas etmiş olan cehd (çaba) ve himmet erbabı tecrübelerini birbirine eklemek için tekrar toplanmış bulunuyorlar. Bu manzaranın ruhlarımızı dikkat ve hürmetle doyurmasından daha tabii ne olabilir? Muhterem efendiler, geçen kongrenizin neticeleri cemiyet için istifadeli ve semereli oldu. Sıtma mücadelesi üzerindeki tetebbuatınız (araştırmalarınız), milletimiz fertlerinin hayat seyrine isabet ve afiyet telkin eyledi. Sıtma diye mustarip olan birçok mıntıkalarımızın halkı tavsiyelerinize dikkat etmekten kuvvet ve neşe buldu. Bu mücadelenin umumi hayatta maddi ve ameli (pratik) semereleri gözle görülecek ve el ile tutulacak derecede barizdir. Bu kongrenin mesaisinden daha vasi (çok) neticeler bekliyoruz. Şerbetli bayram amazan Bayramı’na şeker bayramı adını vermiş tek Müslüman ülkeyiz. Doğrusu bu ramazan ayının anlamına tam denk gelen, onu tamamlayan bir yakıştırma. Oruç ile ziyafet zıt kavramlar. Yemek, içmek dünyevi bir zevkse bundan kendini uzak tutmak o kadar uhrevi. Yemekten kendini mahrum etmek bir nevi ibadet. Ama diğer yandan tabiatın bir parçası olan insanın bedenine iyi bakması gerek. Yoksa kendisine bahşedilen hayatı kötüye kullanmış, kadrini bilememiş oluyor. Onun için iyi beslenmek elzem. Ama şu keyfine düşkün insanoğlu ayar bilmiyor. İpin ucunu kaçırıp zevke sefaya fazla dalabiliyor, damak lezzetlerinden uzak duramıyor. Yoksulun açın halinden anlamıyor, kendisine sunulan nimetlerin değerini bilemiyor. Şükran duygusunu R unutuyor. Bu yüzden senede bir kez açgözlü insanoğlunu hizaya getirmek gerekiyor. Bedenin ve ruhun arınması biraz yoksunluk çekmekten geçiyor. Bütün dinlerde oruç ve perhiz dönemleri bunun için yaratılmış. Obur insanı normal tüketim düzeyine çekmek, şükran duygusunu tekrar ihsas etmek için biraz mahrumiyet çekmek gerek. Hele dünya nimetlerini tekrar hatırlatan baklavalı börekli bir bayram ile tamamlanınca ramazan ayının anlamı bütünleniyor. Şeker bayramı bir anlamda Müslümanların karnavalı. Karnaval deyince akla Brezilya’da üryan raks eden kızlar gelmesin. Karnaval Hıristiyanlıkta oruç dönemi öncesi yapılan son ziyafet dönemidir. Eğlence de vardır, şenlik de… Ama en önemlisi zorlu oruç dönemine girmeden önce sevilen yemekleri yemek için son fırsattır. Hıristiyan orucunda hayvansal gıdalar da yasaklandığından son bir kez tereyağında kızarmış tatlılar yemek karnavalın olmazsa olmaz zevklerinden biridir. Oruç bitimi kutlanan Paskalya bayramında baharın sunduğu taze lezzetleri tadana kadar tüm sevilen tatlar unutulacaktır. Bizde ise olayın sırası anlamlı bir şekilde değişiyor. Bir ay boyunca süren oruç ve ibadet dönemi sonunda bayram ziyafeti şükran ve mutluluk duyguları yaratıyor. Aradaki iftar yemekleri şimdilerde âdet olduğu üzere abartılmadıysa bunun anlamı bir başka oluyor. Şekerli yiyecekler insana mutluluk duygusu veren yiyeceklerin başında geliyor. Bu yüzden bayramlarda, özel günlerde tatlıların hele Şeker Bayramı’nda şerbetli tatlıların yeri bambaşka. Zamanında kıymetli olan az bulunur şeker ile yapılan şerbetli tatlılar bayramı özel kılarmış. Siz de bayramınızı özel ve şerbetli kılın. Şerbeti bol çıtır çıtır kızarmış bir tatlıyla sofranızı bayram yerine çevirin. [email protected] Tulumba tatlısı Önce şerbeti hazırlayın soğusun. Şerbetli tatlılarda uyulması gereken ana kural, tatlı sıcaksa şerbet soğuk, tatlı soğuksa şerbet sıcak olacak kuralıdır. Genellikle kızarmış tatlılarda nar gibi kızarmış hamur sıcak sıcak soğuk şerbetin içine atılır, böylece şerbeti hemen emer. Bu tarif ise tecrübeli aşçılar dışında kimselerin bilmediği bir başka püf noktası içeriyor. Tulumba tatlıları kızarmak için sıcak yağa değil soğuk yağa atılıyor! Şerbeti: 2 bardak şeker (300 gr.) 2 bardak su (400 ml.) 1/2 limonun spiral kesilmiş kabuğu 1/2 limon suyu Limonun kabuğunu keskin bir bıçakla sadece sarı kısmı gelecek şekilde spiral şeklinde kesin. Bu zor geliyorsa kabuğu birkaç dilim şeklinde ayrı parçalar halinde de kesebilirsiniz. Şekeri suda eritin, limon İsmet İnönü... Burada tartışılacak tetebbuaların fen âlemimize şeref verecek bir hazine olacağına şüphe yoktur. Bundan başka, efendilerim, yeni beyanatınız milletimizi mühim mevzular üzerinde yeniden ikaz edecektir. Müşahede (gözlem) ve tavsiyeleriniz milletimizin idaresine telkinler ilave eyleyecektir. Doktordan şifa isteyen hasta gibi cemiyetimiz kendisine derdi ve devayı açıklayan beyanatınıza dikkat ve muvaffakiyetini hasredecek ve yöneltecektir. Muhterem efendilerim, ... Fenni temsil eden sizinle cemiyet ve idare arasında tedbirler ve vasıtalar mevzuu üzerinde daimi bir mücadele hüküm sürecektir. Siz tavsiye ve talep ederken ferdin ve cemiyetin içinde bulunduğu vasıtalarla pratik bir uyum göstermeye çalışacaksınız. Fertler ve cemiyet sizin tavsiyelerinize uyum sağlayabilmek için yeni malumat ve yeni vasıtalar sağlamaya mesai harcayacaktır. Bu mücadelede muzafferiyet (başarı) tedricen ve fakat bilainkıta (kesintisiz) hep sizin tarafınızda tecelli edecektir (gerçekleşecektir). İtimat edilen salahiyettar (yetkili) bir ağızdan bir hastalığın sadece söylenmesi bile ferdi ve cemiyeti onunla mücadeleye sevk etmek için mukavemet edilemez bir tılsımdır. Muhterem efendim, milli tıp kongresi cumhuriyetin refah ve itila (yükselme) devresinde başlıca bir meşale olacaktır. Güzide meşguliyetinizde muvaffakiyetler temenni ederim.” 12 Ekim 1927 Çarşamba kabuğunu ekleyin ve orta ateşte kaynama noktasına getirin. Şurup kaynayınca delikli bir kaşıkla kabukları şuruptan çıkarın ve limon suyunu ekleyin. Bir iki taşım daha kaynatıp altını kapatın ve soğumaya bırakın. Hamuru: 50 gr. tereyağı 100 gr. un (1 silme bardak) 125 ml. su (1 bardaktan iki parmak eksik) 1 tutam tuz 1 tatlı kaşığı şeker 2 yumurta, 1/2 lt. sıvıyağ Su, tuz ve yağı saplı ufak bir kuşanede ateşe koyun. Su kaynayınca bir kerede bütün unu ekleyin ve tahta bir kaşıkla hamur kabın kenarlarından ayrılıp toparlanana kadar hızlıca karıştırın. Ateşi kapatıp hamur kaynarlığını biraz kaybedip hafifçe ılınana kadar bekleyin. Yumurtaları teker teker ekleyin ve her seferinde hamura iyice yedirecek şekilde iyice karıştırın. Sıkılabilecek kıvamda bir hamur elde edeceksiniz. Evdeki en büyük tavaya iki parmak kalınlığında yağ koyun. En az 23 bardak yağ gerekecektir. Tavayı asla bu aşamada ısıtmayın. Sıkma şırıngası veya tulumba aletiyle hamuru parmak boyunda soğuk yağın içine sıkın. Sıktığınız hamuru yağa batırılmış bir bıçakla kesin. Tavayı doldurunca altını yakın ve orta yüksek arası bir hararete gelene kadar ısıtın. Hamurlar kabarıp sertleşince altüst edin ve her tarafının eşit olarak iyice kızarmasını sağlayın. Kevgirle alıp doğrudan soğuk şuruba atın. Tatlıları şurupta fazla tutmayın bir iki altüst edin ve servis tabağına alın. Bu ölçü bir tavayı yani bir servis tabağını dolduracak yaklaşık 2530 tulumba çıkaracaktır. Şerbetli bayramınız hayırlı olsun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle