24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 8 Mayıs 2021 Cumartesi İBB Raylı Sistem Daire Başkanı Doç. Dr. Pelin Alpkökin’in en büyük merakı tüneller, altyapı projeleri. “Ray işi gönül işi.” Doç. Dr. Pelin Alpkökin ile İstanbul’un metro ağını ve hayallerini konuştuk. Şehriban Kıraç’la İş’te Mola u İnşaat mühendisliği, ardından ulaştırma yüksek mühendisliği, Japonya’da doktora... Hayalinizdeki iş mühendislik miydi? Tüneller, köprüler, zeminin altına meraklıydım. Yine dünyaya gelsem inşaat mühendisi olurdum. Sonra bu işin stratejisini, planlarını, fizibilitesini, mekanik analizlerini yapmaya ilgi duydum. Master ve doktora da bu şekilde ilerledi. Farklı kültürlere dillere meraklı olduğum için Japonya’da eğitim almayı tercih ettim. u Zor olmadı mı Japonya? Raylı sistemlerin en gelişmiş teknolojilerini görmek istiyorsanız Japonya’ya gitmeniz lazım. Giderken tek kelime Japonca bilmiyordum. Kendi sınırlarımı da görmek, zorlamak için Japonya’yı tercih ettim. 6 yıl orada kaldım. Sonra İTÜ beni çağırınca, ağlayarak geri döndüm. Akademisyenken iyi derece Japonca bildiğim için Marmaray projesinin boğazın altından geçen tüp tünel kısmı dahil birçok projede danışmanlık yaptım. u Sonra danışmanlık yaptığınız projelerin başına geçmek... İBB’den teklif gelince karar verme süreciniz zor oldu mu? Çok zor oldu tabii ki. Daha önce de belediyelerle bazı projelerin planlanması ve fizibilitelerinde danışmanlık yapmıştım. Tabii işin birebir içinde olmak çok farklı bir şey. Buradaki projelerin sıkıntılarını, teknik ve finansal sorunlarını vs. bilmiyorduk. Korkulan bir tablo ile karşılaşmak da var. Akademisyen olup, bir anda o şapkayı değiştirip tamamen birebir faaliyetin içine girmek var. Başarısız olmak gibi şansınız da yok. Tüm bunları çok düşündüm. Çalışmaktan korkan biri değilim. Temmuz 2019’da başladım. Raylı sistem gönül işi. Bunun gecesi, gündüzü, tatili, pandemisi yok. Başladığınız sahaların, tünellerin işlemesi lazım. Ekrem Başkan geldiği günden beri metrolara çok önem verdi. Kısa sürede krediler bulundu. Buradaki arkadaşlarla bir gönül bağı oluşturup bir hedefe kilitlendik. u 2 yılda kaç istasyon bitirdiniz? MecidiyeköyMahmutbey hattını, EminönüAlibeyköy tramvayının da bir bölümünü açtık. 29 Mayıs’ta Ataköyİkitelli’nin 2 istasyonunu açıyoruz. RumelihisarıAşiyan füniküler hattını açacağız. Mevcut projelerle kalmadık. İstanbul’a Hızray diye bir vizyon projesi geliştirdik. Doğu batı arasında 12 ilçeden geçen çok önemli bir proje. Yeni füniküler projeleri, SefaköyBeylikdüzü metro projesine çalışıyoruz. Pandemide bunları yapmak çok daha zor. Durmuş şantiyeleri tekrar ayağa kaldırmak, ekibi tekrar motive etmek zor oldu. Hedefe kilitlendik. Şimdi her şantiyeye keyifle gidiyoruz. ŞANTİYE KAHVALTISI FOTOĞRAF: Vedat Arık İstanbul’un rayları ondan soruluyor u Zor bir iş yapıyorsunuz, şantiyeler, testler, metro... tatil günlerinizde ne yaparsınız, var mı bir hobiniz? Eskiden internete girer, hangi şehre ucuz bilet var, alır sırt çantasıyla giderdim. Şimdi bunu yapamıyoruz. En büyük hobim dalmak. Pandemi dolayısıyla da yapamıyorum ama işim de çok yoğun. Her şantiyede çardaklarımız var. Şantiyelerin geleneğidir, proje belli bir başarıyı yakaladığında sabah kahvaltıları olurdu, mangallar yapılırdı. Pandemiden sonra umarım bunları yine yaparız. u Şantiyeler kadın istihdamının düşük olduğu yerler. Bu anlamda kadınlara neler önerirsiniz? Şantiyelerde kadınları görünce mutlu oluyorum. Kadınlar kafalarındaki şantiye algısını yıksınlar. Mutlaka saha tecrübeleri olsun. Bu iş sadece kazmak ve beton dökmekten ibaret değil. Mevzuat, sözleşme, raporlama, tasarım da bilmek gerekiyor. u Göreve geldiğinizden bu yana birçok ödül aldınız. Bunu neye borçlusunuz? İşi bilip doğru yapmanız önemli. İstanbul dünyanın en fazla inşaat halinde metrosunun olduğu şehir. O yüzden de göz önündeyiz. u Yeni bir hat açtığınızda ya da metroya bindiğinizde neler hissediyorsunuz? Göz göze geldiğiniz yolcuların mutluluğunu, iyi ki bu hatlar yapıldı diyen yolcuları görünce ben de çok mutlu oluyorum. Pandemiden önce Marmaray ile birlikte İBB 3 milyonun üzerinde yolcu taşıyordu. Burada insana dokunabilmeyi daha iyi anladım. Herkes bana hocam diyor u Şantiyelerde kadın olarak nasıl tepkilerle karşılaşıyorsunuz? Kadın olmanın ötesinde akademisyenlikten gelmem nedeniyle herkes beni hoca olarak görüyor. Ekip arkadaşlarımızın içinde de öğrencilerim var. Üniversitedeyken öğrencilerimle de hep sıcak ilişkiler kurardım. Buradaki arkadaşlarla da arkadaş dost gibi ilişkiler kurdum. Hepimiz aynı hedefe kilitlenmiş dost ortamı içinde çalışıyoruz. Gücümüzü de bundan alıyoruz. Merkezdeki odamda hiç oturmam hep şantiyelerdeyim. u Kaç kilometreye çıkardınız raylı sistemi? 233 kilometreyken aldık şu anda 263 kilometreye ulaştık. İstanbul’da raylı sistemlerin toplu taşıma içindeki payı yüzde 1718 bandında. Şu anda 75 kilometre inşaatı devam eden 10 raylı sistem hattımız var. Bunlar da tamamlandığı zaman bu oranların yüzde 30’un üstüne çıkması lazım. Şehir hatlarıyla raylı sistemlerin entegrasyonu için çalışıyoruz. u Raylı sistemlerde İstanbul ile ilgili hayaliniz ne? En büyük hayalimiz şu anda devam eden projelerin devreye alınması. Hızray, İstanbul için çok önemli. Raylı sistemlerde ortalama hızımız 30/35 kilometrelerde. İnsanların özel otomobillerinden raylara geçmelerini sağlamak için daha yüksek hızlı ve konforlu bir sisteme ihtiyacımız var. Raylı sistemle sadece insan taşımak değil, istasyon çevrelerini ve yol güzergâhlarını da düzenlemek, güzelleştirmek istiyoruz. Anneler de çalışabilsin diye... Kreş hakkın Yarın anneler günü... Bütün mağazalar, şirketler, belediyeler, ilgibi olan kadınlar genellikle geri dönmeyecek şekilde işgücünden ayrılmakta. li bakanlıklar onların bizim için ne kadar vazgeçilmez olduğunu anlatıp duruyor. Bu Dünya Bankası’nın yaptığı araştırmaya göre Türkiye hane halkı anketi örnekleminde yer Peki devlet, iktidar annesenin alan ve şu anda çalışmayan çolerin kendi ayakları üzerinde durabilmelerine ne kadar hakkın cuklu kadınların yüzde 45’i daha önce çalışmakta olduklarını olanak sağlıyor. Toplumda belirtiyor. Bu kadınların da yüzev işlerinin, çocuk bakımının de 71’i işgücünden ayrılma seyalnız ve yalnız kadının işi bebi olarak “çocuk bakım soolduğu algısını kırmak için rumluluklarını” gösteriyor. hangi adımlar atılıyor. Kaderine razı gelmeyen, OLCAY BÜYÜKTAŞ İnşaata değil kreşe tüm engellere karşın okullar Bir çalışmada, çocuk bakımı ve bitiren kadınların işe girmelerine, çocuk olduktan eğitiminin yaygınlaşması amacı ile yapılacak bir sonra da devam edebilmelerine ne kadar olanak yatırımın, aynı tutarda inşaat sektörüne yapılatanınıyor. Pek sevilen “Çocuk da yaparım kariyer cak bir yatırım ile karşılaştırılması sağlanıyor. de” tümcesinin gizli kahramanlarının kadının ya Tahminler, çocuk bakımı ve eğitimine yapılacak annesi ya kayınvalidesi ya da kızkardeşi ama illa yatırımın inşaat sektörüne kıyasla 2.5 kat daha ki bir kadın olduğu gereçeğini çalışan, kariyer ya fazla istihdam imkânı sunacağını gösteriyor. Anpabilmiş tüm kadınlar biliyor. nelerin çalışmasının sağlanmasının yanı sıra eğiReklamlar, gerçekler tim sektörünün büyük bir oranda kadın çalışan istihdam etmesi ile de yaratılacak yeni iş fırsatla“Çocuk da yaparım kariyer de” kadınların ger rının kadın istihdam oranına pozitif etki edeceçek olmasını istediği bir öykü... Biliyoruz ki çalı ği öngörülüyor. Dahası, bu yönde bir politikayşan bir kadının, doğurduktan sonra kariyer basa la nüfusun en düşük gelirli yüzde 40’lık diliminde maklarını tırmanması pek de kolay değil. yer alan hanelerin güçlendirilmesi ve yoksullukla Türkiye İstatistik Kurumu 2020’ye ilişkin “İsta mücadele açısından da etkili bir potansiyel ortistiklerde Kadın” çalışmasını yayımladı. Çalışma taya çıkıyor. da 41 milyon 698 bin kadının sosyal ve ekonomik hayattaki yerine ilişkin elde edilen bulgular, topKreş yasal hak lumsal cinsiyet rollerini ve kadın sorununu da göz Yasal olarak, Gebe veya Emziren Kadınlaler önüne serdi. rın Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Verilere göre çocuk, ne yazık ki kadının çalışma Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmeliğin 13. hayatındaki en büyük engeli. 3 yaş altı çocuğu maddesine göre yaşları ve medeni halleri ne olan 2549 yaş arası yurttaşların çalışma hayatıy olursa olsun, 150’den çok kadın çalışanı olan la kurduğu ilişki kadınlar ve erkeklerde sert şekilde işyerlerinde, 06 yaşındaki çocukların bırakılayrılıyor. Eğer kişinin 3 yaş altı çocuğu varsa ve ması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarıbu kişi erkekse yüzde 87.3 çalışıyor. Ancak aynı nı emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma kişi kadınsa istihdam oranı yüzde 26.7’ye düşü yerlerinden ayrı ve işyerine yakın, yönetmelikyor. Yani çocuk sahibi her 100 erkekten 87’si ça teki şartlara uygun bir kreşin kurulması zorunlışma hayatına devam ederken her 100 kadından lu. Yurt, işyerine 250 metreden daha uzaksa yalnızca 26’sı işine devam edebiliyor. işveren taşıt sağlamakla yükümlü. İşveren kreş Kreşler kadınların çalışma konusundaki tercih hizmeti vermiyorsa çalışanlara kreş yardımı lerinde belirleyici. Kreş olmadığı için çocuk sahi vermekle mükellef. İşverenin belediye ve mücavir alanlardaki tüm işyerlerinde 150 kadın olup olmadığının hesabında, kadınların yaşı, çocuğunun olup olmaması veya medeni durumu dikkate alınmaz. Hatta 150 kadın çalışan hesabında, annesi ölmüş çocuğu bulunan veya çocuğunun velayetini almış erkek çalışanlar da hesaba katılır. Haklı fesih nedeni İşveren kreş yükümlülüğünü yerine getirmezse çalışanın fesih hakkı doğar. Bu gerekçeyle istifa eden çalışan kıdem tazminatını alır. Çalışanların bu hakkını kullanırken önce ihtar çekmesi gerekir. İhtar çekmeden iş akdini fesheden çalışan mağdur olabilir. TÜSİAD, AÇEV ve PwC tarafından hazırlanan “İş ve Özel Yaşam Dengesi Yolunda Çocuk Bakım ve Eğitim Hizmetlerinin (kreşlerin) Yaygınlaştırılması” raporunda, Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde milli gelirin yüzde 1 ile 3’ü civarında kreşler için kaynak ayrıldığı belirtiliyor. Belediyelerin bütçelerinin yüzde 2’si civarında kaynak ayırdığı ülkelerde özel sektöre de vergi destekleri sağlandığı örnekleri ile anlatılıyor. Annelere gerçekten kıymet veriliyorsa toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yolunda adımlar atılmalı, çalışma yaşamında hak ettikleri kadar yer alabilmeleri için çocuk bakım ve eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması sağlanmalı... Alper Hasanoğlu de anima İnsandan kişi yapmak İnsanın doğuştan getirdiği karakter özellikleri – ethos derdi buna eski Yunan filozofları – hayatta olup bitene göstereceği tepkinin türünü ve ölçüsünü belirlemesini sağlayan etkenlerden biridir. Ama bunda tekbaşına söz sahibi değildir. Karakter yapısının bir kişiliğe dönüşmesi belli huylar edinmesiyle olur, bunu da esas olarak annebabasının onunla kurduğu ilişki sağlar. Annebaba burada bir anlamda semboldür. Yani annebaba içinde bulunulan toplumu, zaman dilimini, kültürü, sosyal ve ekonomik koşulları temsil eder. Aristoteles faziletlere, övülecek huylar der, zira bütün huylar fazilet olarak adlandırılamaz – erdem yerine Arapça kökenli fazilet kelimesini seçmemizin nedeni faziletin olumlu anlamda fazla olanı içermesidir. İnsan kişiliğinin bir parçasını oluşturan huylar, onun ötekilerle olan ilişkisini olumlu ya da olumsuz etkileyebileceği gibi, huyların bir kısmı da onu o yapan ama ilişkiler açısından çok önemli olmayan çeşitli davranış biçimleri ve tutumlara yol açabilir. İnsanın zoon politikon olması onun toplumsal bir varolan olduğunu, ancak ilişki içinde varolmaya devam edebileceğini imler. Bunun nörobiyolojik kökenlerini başka bir yazımızda anlatmaya çalışmıştık – Yalnızlık Neden Allah’a Mahsustur? Demek ki insanın, zorunlu olarak hayattaki ilk ilişkilerinin nesneleri olan annebabasının ne yaptığı ve ne yapmadığı, ondan bağımsız olarak çok önemlidir. numarası yanlış gözlük gibi Hiçbir annebaba mükemmel olmadığı ve annebabalığı bir meslek olarak öğrenmedikleri için durmaksızın hata yapar ve bu tekrarlayan hatalar çocuğun hayatı algılayış, değerlendiriş ve sonuçta yaşayış biçimini belirleyen kimi kalıpların ortaya çıkmasına neden olur. Bunlar o kadar içselleştirilir ki sanki kişiliği belirleyen ve uyumsuz da oldukları çoğunlukla göze batan huylar olarak değerlendirilir – neyi niye yaptığımız çoğunlukla bilinçdışı olarak belirlenir oysa. Bu nedenle, Nietzsche’nin de dediği gibi, kişi – onun bilinçli yanı – kendi hayatının sahibi değildir aslında. Bilinçdışı, dünyayı ve hayatı bize puslu, çarpıtılmış gösteren, gerçekte olduğu gibi değil de olmasından korktuğumuz gibiymiş zannettiren, numarası yanlış gözlükler gibidir çoğu zaman. Bu bilinçdışı gözlükler kişinin dünya tasarımını belirler haliyle. Bu tasarım Husserl’e göre bizim doğal tavrımızdır artık. Sinirbilim bütün bu öğrenme sürecini nöroplasitiste ile açıklayabiliyor. Sevgili felsefe hocam İoanna Kuçuradi’den ödünç aldığım bir metaforla diyebilirim ki, psikoterapinin hedefi, hayatı bize gereğinden çok çarpıkmış gibi gösteren bu gözlükleri çıkararak dünyaya bakabilmemize yardım etmektir. Büyük filozof Husserl’in kavramlarıyla konuşursak, bu doğal tavrımızı paranteze alıp bir kenara bırakarak bakmayı öğrenirsek, dünyayı, hayatı, ilişkileri nasılsa öyle görebilme – anlama – olanağına kavuşabiliriz – bu arada çok da güzel bir şey göreceğinizi sanmadığımı belirtmek isterim. Aristoteles, nöroplastisiteden haberdar olmadığı için huyların değişmeyeceğini, faziletsiz olanın hayat boyu faziletsiz kalacağını düşünüyordu. Oysa biz artık biliyoruz ki, insan öğrendiği şeyleri unutmasa bile bir kenara bırakabilir – buna İngilizcede unlearn, Almancada verlernen denir, ne yazık ki Türkçede karşılığı yok. Nasıl ki yapa yapa faziletli olabiliyorsak yapmaya yapmaya da faziletsiz olmaktan kurtulabiliriz. öteki için birşey yapmak iyi gelir Hayat adaletsizdir ve bize istediklerimizi, arzuladıklarımızı ve gereksindiklerimizi kendiliğinden vermeye de gönüllü değildir. İlişkide bulunduğumuz insanlar hele, hiç. Bu adaletsiz ve bencil dünya içinde sağgörülü kalarak, ne zaman ve ne kadar mücadele edeceğimizi, kaçıp kaçmayacağımızı ya da bazan da alttan alıp almayacağımızı, Aristoteles’e göre en önemli faziletlerden – arete der o – biri olan, pratik bilgelik sayesinde bilebiliriz. Bu fazilet sayesinde içinde bulunduğumuz durumun gerektirdiği gibi ölçülü davranırız, dahası gerçekten öyleyizdir zaten. Böyle olmak her insanın doğal olarak arzuladığı mutluluğun kapısını aralar – mutluluğun ne olduğu, haz, şöhret, zenginlik, başarı gibi şeyler mi olduğu, yoksa başka anlamlara da gelip gelmediği bu yazının konusu değil. Nietzsche, yapıp ettiğimiz her şeyi son tahlilde kendimiz için yaptığımızı söyler. Haklıdır da esas olarak. Ama bazan kendimizi düşünmeden – ya da öyle sanarak, ki çoğu zaman ikisi de bir – yalnızca öteki için bir şeyler yapmak da çok iyi gelir insana. Buna özgecilik – altruizm; Lat. alter: öteki – deriz. Kendimizi düşünmeden yalnızca başkaları için bir şey yapma diye adlandırdığımız özgecilik başka bir yazıda üzerine düşünmemiz gereken bir konu olduğu için burada ondan söz etmiyoruz. İnsanın nasıl bir kişi olacağı, hangi koşullar altında olursa olsun nasıl davranacağı bir tercih de olduğu için ontik bir meseledir. Bunun için ihtiyacımız olan en önemli araç da hayat bilgisidir. ÇİZEN: Özge Ekmekçioğlu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle