24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 17 Nisan 2021 Cumartesi Bir Osmanlı bürokratının Sene 1957. Amerikalı Walker ailesi tatil için İstanbul’da. Kapalıçarşı’yı geziyorlar. Bir antikacıda rastladıkları karikatür albümünü satın alıyorlar. 1997... O albüm ünlü müzayede evi Sotheby’s’te satışa çıkıyor ama alıcı yok. Osmanlı bürokratı Yusuf Franko’nun karikatür albümü şimdi İstanbul’da. Dâhiyane karikatürcünün bir zaman makinesine binmişçesine günümüze uzanan öyküsünü Bahattin Öztuncay anlatıyor. karikatürleri u “Yusuf Bey On Dokuzuncu Yüzyıl’ın sonunda Pera’nın Yüklü Portreleri” adlı kitabı Koç Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı. Müthiş bir gurur olmalı. Keza ben okurken ve incelerken büyük bir hayranlık duydum. Öncelikle sormak istiyorum Yusuf Bey kimdir? Yusuf Franko, 19. yüzyılda Katolik Melkit bir ailede dünyaya geldi. Yusuf’un dedesi 18. yüzyılın sonlarında, Lübnan’daki Ehden adlı bir köyden İstanbul’a taşınmış. Eğitimleri çok iyi ve 19. yüzyılda enteresan bir şekilde Osmanlı İmparatorluğu’nda etki alanları oluşuyor. Franko 17 yaşındayken Hariciye Nezareti’nde çalışmaya başlamış. Kendisinin hiçbir zaman yurtdışı görevi olmamış ve tüm kariyerini nezaretin ana merkezinde geçirmiş. İlk başta mektubi kalemi bölümünde kıdemsiz kâtip olarak işe başlayıp daha sonra Hariciye Nazırı özel kabinesinin ilk başkanı olmuş. Yusuf Bey hem sanatçı hem diplomat olarak aykırılık sergiliyor olmanın yanı sıra yabancılarla sosyalleştiği için Abdülhamit döneminin Osmanlı yetkilileri arasında da oldukça istisnai bir konuma sahipmiş. u Büyük bir yetenek olsa da siyasi ortamda resim yapmaKitap, yemek yı, tekniğini ne ve biraz da reden öğrenmiş ya da ilham almış olabilir? hayat Ebru D. Dedeoğlu Franko’nun resim kabiliyetinin nereden geldiği bilinmiyor. Dünya çapında karikatür uzmanları eserleri incelediğinde inanamıyorlar. 1850’li yıllarda Sultan Abdülmecit döneminde İstanbul’a gelmiş Maltalı ressamlar vardı. Amadeo Preziosi ve Jean Brindesi gibi. Albümün içinde Preziosi imzalı bir suluboya resmi, Preziosi’nin de kolunun altında “Souvenir de Constantinople” albümü var. Bizim teorimiz Franko’nun bu ressamların arasına girerek onlardan resim dersi almış olabileceği. İnanılmaz bir yetenek olduğu da büyük bir gerçek. u Yusuf Bey albümü nasıl keşfedildi? 1997 senesinde Sotheby’s’te “Yusuf Bey Albümü” müzayedeye çıkmış ve satılmamış. Biz 2016 yılında Murat Germen’le beraber Kanada Toronto Ağa Han Müzesi’nde bir sergi yaptık. Bu sergi de nereden çıktı derseniz, çok enteresandır. Özel ilgi ve araştırma alanım olan James Robertson’ın Anamed’de sergisini yapmıştık. Sergi o dönemde İstanbul’da bulunan Toronto Ağa Han Müzesi müdürü Henry Kim’in çok ilgisi çekmişti. Benzer bir proje başlatmak için müzenin küratörü olan dostum Dr. Filiz Ç. Philip ile İstanbul’un İmgeleri, Geçmişte ve Şimdi adlı bir sergi hazırladık. Yusuf Bey Albümü’ne götürecek olan sihirli kapı da bu vesileyle açılmış oldu. Öngörüşmelerimiz sırasında iş entresan bir boyuta geldi. Bizim şansımız orada bir Türk başküratör olmasıydı. Filiz Hanım bize depoda kendilerine teklif edilen bir eserin olduğunu söyledi. Müzenin önemli eserler deposunda kasa içinde saklanan orijinal albümün sayfalarını çevirirken bu bizim dedim (gülüyor). Her ne kadar heyecanımı etrafıma hissettirmemeye çalışsam da, Ömer M. Koç’un koleksiyonuna bir mücevher katıyorduk. Heyecan verici tıpkı basım yayın ve sergi projesinin arifesinde olduğumuzdan adım gibi emindim. u Walker Ailesi tatil için İstanbul’a geliyor ve 1957 yılında Kapalıçarşı’dan albüme ulaşıyor. Masalsı bir gerçeklik. Peki Walker ailesi, Yusuf Bey’in sanatını, canlandırma yeteneğini ve de özel bir albüm olduğunu nasıl keşfetmiş? Şans mı? Tamamıyla şans. Albümü, Kapalıçarşı’dan 135 dolar karşılığında almışlar. Hatta yanlarında paraları olmadığından ödemeyi ülkelerine dönünce yapmışlar. Aile güçlü ve sanata ilgili. Düşünün ki bunca yıldır eseri tutma ihtiyacını hissetmişler. Bu çok önemli. 1997 yılında aile, veraset durumundan albümü müzayedeye koymuş. Ancak albüm satılmamış. Bizim için büyük bir şans. Bir şekilde ülkemize geri dönüşünün olması Türkiye ve uluskendine saklamış u Karikatürlerinden söyleyecek olursak Osmanlı imparatorluğunun üst düzeyine oldukça yakın, eleştirel, protest bir bakış açısı mevcut. Abdülhamit zamanı sansür ve baskının en yoğun olduğu dönemde bu tip karikatürler gün yüzüne çıkabildi mi? Yusuf Bey, karikatürlerini 188595 yılları arasında, ticari amaç gütmeden yaklaşık 78 sene aralıklarla yapmış ve günyüzüne hiç çıkarmamış, saklamış. Yurtdışı dergilerde yayımlanmış bir örneğini de göremedik. Devlet memuru olduğu için izlenimlerini kendine saklamış. Zaten öyle bir siyasi ortamda cesaret edemezdi diye düşünüyorum. lararası sanat tarihi açısından çok önemli. 8. HARİKA Biz şansımızı iyi kullandık. u 23 Mart 2016. Reykjavik. Yusuf Bey Albümü’nü teslim aldığınız büyük gün. Kuzey polisiyesi tadında okudum satırları. Yusuf Bey’in eve dönüş serüvenini biu Döneminde dünyanın 8. harikası olarak tanıtılan, imparatorların, kralların önünde diz çöktükleri, erkeklerin üstünde yürüsün diye ceketlerini yere halı zimle paylaşır mısınız? yaptıkları kusursuz, ilahi Sarah Ailenin iki varisi var. Tüm haklar Brooks Bernhardt Franko’nun çizimleri Walker’da. İlk görüşmeye başladığımızarasında yer alıyor. Tanışıklıklar da bir rakam telaffuz edildi. Çok fazla devar mıydı? dik ama “O bize gelecek” biliyorum. Eserin sahibiyiz de şartları oluşturmaya çalışıyoruz. Nihayet uzun yazışmalar sonucunda, Ömer Bey’in de onayıyla anlaştık. Ancak ortada daha büyük başka bir pürüz vardı. Brooks Walker İzlanda’da yaşıyordu. u Muazzam bir macera. Onu keşfedemedik. Tüm karikatürleri yüzlerle eşleşiyor mu diye inceledik. Saray ya da portre ressamı olmadığından birebir karşısına oturtmuş olamaz bu insanları. Aklında kalanlardan ya da dönemdeki fotoğraf, gravürlerden faydalanmış olabilir. Ama doğrudan Sarah Bernhardt fotoğrafından alınmış gibi değil. Evet. Kanada’da gösterilen albümü teslim almak için, Atlantik Okyanusu’nun göbeğindeki Viking adasına uçmam gerekiyordu. O dönemde de Fagradalsfjall Yanardağı patlaması olmuştu. Külleri saçılmıştı her yana. Büyük maceraydı. Tüm olaylardan sonra nihayet Reykjavik’teki bir otel lobisinde emelime ulaşabildim. Anlaşmamızı daha önceden yaptığımızdan albümü heyecanla bavuluma alıp İstanbul’a getirdim. Uçakta da yanımdaydı tabii bavul (gülüyor.) Büyük bir kazanım oldu. u Büyük maceralı kavuşmanın sonucunda kutlayabildiniz mi? Brooks Walker’la birlikte bir balık lokantasında, çirkin ama çok lezzetli bir yayın balığı ve bira eşliğinde bu eşsiz alışverişimizi kutladık. u Albümü alırken pazarlık süreci nasıldı? Franko’nun karikatürlerinde ortaya koyduğu Şark kültürünü, davranışsal olarak uyguladığınızda bir avantajı oldu mu? Şöyle ki istenen meblağ yüksekti. Her koleksiyoncunun hemen ödeyebileceği rakam değildi. Albümü almak için İzlanda’ya gitmek ve orada bulunmak çok eğlenceliydi. Gelecek nesillere de aktaracağımız müthiş bir başarı elde ettik. u Ömer Koç’un doğum gününde albümü İstanbul’a getirdiniz değil mi? Bu çok enteresan. Tamamıyla tesadüfi olarak İstanbul’a geldiğim ve teslim ettiğim gün Ömer Bey’in doğum günüydü. u Büyük bir zekânın ve sanatsal becerinin ürünü olan bu albümü paylaşmak ve gelecek nesillere aktarmak. Ne hissediyorsunuz? Koç Üniversitesi ANAMED bünyesinde tüm ekip olarak gurur duyduk. Bilinmeyeni ortaya çıkarmaktan büyük bir zevk alıyorum. Avcılık, av merakı gibi. Kılıç balığını yakalayıp akşama misafirleri çağırıp büyük bir keyifle yemek gibi. Hiçbir farkı yok. Aynı lezzet, aynı mutluluk. u Yusuf Bey albümü 19. yüzyıl hayatını ne kadar gerçekci yansıtıyor? Güzel bir soru. Aslında 19. yüzyıl hayatını tam olarak yansıtmıyor. Daha çok, Pera’da, Beyoğlu’ndaki belirli bir zümreyi hem öne çıkarıyor hem de hicvediyor. Osmanlı’nın ya da İstanbul’un gerçek, günlük yaşamını göstermiyor. Osmanlı’nın o dönemdeki dışişlerindeki ilişkileri, bulunduğu durum, ekonomik ve siyasi olarak Osmanlı’nın zor dönemini yansıtıyor. Hıristiyan ve Yahudi cemaatinin etkisini, Osmanlı’nın kendi yetişmiş, eğitimli insanlarının az olduğunu, yüzyıllar öncesine dayanan bir eğitim sıkıntımızın olduğu gerçeğiyle de yüzleşiyorsunuz. Yusuf Franko karikatürlerindeki en büyük özellik karakterlerin yüz hatlarını aşırıya kaçarak çizmesi. Zoomorfizm de var. Mesela devenin kafasına Rüstem Paşa’yı oturtuyor, İzzet Paşayı arkasından tavuskuşu olarak resmediyor gibi. Derin ve dâhiyane bir zekâ. Beni en çok etkileyen ise hicvettiği herkesin yan yana gelip ipleri bir arada çekerek kendisini asıyor olduğu eseri. İnanılmaz bir deha. Karanlıktaki ‘Hayaletler’ basakbicak@gmail.com Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen Venedik Film Festivali’nden Eleştirmenler Haftası ödülüyle dönen Azra Deniz Okyay imzalı Hayaletler (Ghosts), festiBaşak Bıçak val yolculuğunun ardından nihayet Türkiye’de de izle lü kurgusunda saklı. Ayris yicisiyle buluşuyor. Tüm ül Alptekin’in dokunuşu olkede elektrik kesintisinin masa, film hakkında ayyaşandığı yarı distopik bir nı düşüncelere sahip olagünü dört ayrı karakterin bilir miydim, pek emin deserüveniyle birleştiren eser, ğilim… pek çok yönden ilham veÇünkü Hayaletler, dört rici ve dikkat çeken bir ilk ayrı karakterin hikâyesini film… ortak bir paydada buluşKüçük Kara Balık turmaya çalışırken karaklar (2013) isimli kısa terlerine yeterince zaman filmiyle adını duyutanımayan ve haliyle deran Azra Deniz Okrinlikten uzak bir izlenim yay, ilk uzun metvermelerine neden olan bir rajı Hayaletler ile dil benimsiyor. Bunun da cüretkâr bir girişim en büyük sorumlusu, yide bulunuyor. Cüretkâr ne bu karakterler üzerinçünkü Hayaletler, üzerin den çok fazla temayı ve de temellendiği ülkenin ne söylemi bir araya getirme redeyse tüm dinamiklerine inadı…Yarattığı disdair bir söylem barındırma topik atmosferi, müçabasıyla yer yer kan kay temadiyen karşılaşbetse de bütününde bu ge tığımız siren sesleri dikleri göz ardı etmemizi ve helikopter görünsağlayabilecek kadar etki tüleriyle destekleyen li bir anlatı. 26 Ekim 2020 film, ülkenin halihagecesi seyir halindeki bir zırda içinde bulunarabada açılan film, önduğu siyasal, sosyal, ce radyodan gelen anons ekonomik belirsizlikla ülke çapında bir elekt ten tutun da, toplumrik kesintisinin yaşandısal hoşgörüsüzlüğe, ğını, bunun bir “uluslara kadınların karşılaştırası komplo” olabileceği ğı eşitsizliklere, LGBTI ni ve bu sebeple her yer hakları ile Suriyede kaosun ve yağmalali göçmenlere, kentmaların yaşandığı habesel dönüşüm ve dorini veriyor. Hemen ardın layısıyla gettolardan dan duyduğumuz ve kent toplumun tabakalasel dönüşüme yönelik “Ye rı arasındaki uçuruni Türkiye, yeni hayat, yeni ma değin sosyoporezidans” sloganlı reklam litik her meseleden ile tüm öyküsünü şekillen bahsetmeye çalışıyor. direcek olan iki ana tema Kavramsal bakımdan bu yı açık eden film, böylelik karmaşa, her ne kadar kale ilk andan itibaren birbi osla resmedilen şehirle ve rine tezat kavramlar üze karakterleriyle uyumlu bir rinden bir üslup geliştire görüntü sunsa da esasen ceğinin de sinyallerini ver seyirciye mesafeli bir tavmiş oluyor. rı ve elbette samimiyet sorNamus kavramının gulamasını da beraberinde her köşesine sindiği getiriyor. Baş döndürücü bir mahallede “iffet bir hızla değişen bir kentin li” kalmaya çalışan içerisinde, dinamik bir kaİffet (Nalan Kurumera tercihiyle bu dünyaçim), yoksulluğa rağ ya bizi ortak eden film, söz men hayallerini ger konusu kaygısı ve oyuncu çekleştirmeye uğra performansları yüzünden şan dansçı Dilem (Di anlatısına paralel “hayalayda Güneş), film letleştirdiği” karakterlerini gösterimleri sebebiy bizlerin gözünde de birer le yönetmenin kendi hayalete dönüştürüyor. sinden izler taşıyan Hayaletler’de ilk bakışta aktivist Ela (Beril Ka göze çarpan telefon şarjyar) ve kentsel dönü larının hiç bitmemesi duruşümün, mülteci soru munun, kaotik bir ülkede nunun fırsatçı karak umudun “hiç yok olmamateri Raşit (Emrah Öz sı” yorumuna olanak tanıdemir)… Tüm bu motifle masını da sevdiğimi söyleri bir araya getirirken, her meliyim. Nihayetinde içinbir karakterin kendi bade yaşadığımız ülkede her kış açılarından oluşan tek gün, yeniden, bir şekilde rar sahnelere sırumut edebilmeyi öğrenitını yaslayan film, benzer bir biçimde Puanım: yoruz. Ve tıpkı Dilem gibi karanlıöykünün sosyal izleklerinden toplum 6/10 ğın içinde, gölgeler arasında, kaiçindeki fişleme haosun tam ortasındisesinin bir sembolü ola da her şeye rağmen “dans rak gizli kamera kullanıedebiliyoruz”. Tam da şu mına da yer veriyor. Fakat an yaptığımız gibi… bana kalırsa Hayaletler’in Hayaletler’i, asıl başarısı, bu biçimsel MUBI’de izleyebiliryaklaşımdan ziyade ödül siniz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle