01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 6 Mart 2021 Cumartesi ‘Kadınlar vardır, kadınlar her yerde...’ 170 yıl önce on binlerce kadın dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları Bu senin için yaktığı mühakkın cadele ateşiyle tarihe mal olan 8 Mart, yüzyılı aşkın bir süredir kadınların öz OLCAY BÜYÜKTAŞ gürlük ve eşitlik mücadelesinin simgesi olarak kutlanıyor. Küresel olarak da inişli çıkışlı bir seyir izleyen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, son dönemlerde kapitalizmin her şeyi kendi çıkarına dönüştürme maharetiyle tüm haftaya yayılan etkinliklerle kutlanıyor. Zorlu ve kanlı bir mücadeleyle kazanılmış 8 Mart’ın, bugün kim tarafından hangi vesileyle olursa olsun kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesine bir tuğla koymasında bir kötülük olmayabilir. Yeter ki ekseninden kaymasın... Çiçek değil, hak Ne istiyor kadınlar... Çok basit, aynı işi yaptığı erkekle aynı ücreti istiyor. Eşit çalışma koşulları, eğitimde eşitlik, kamusal hizmetlere erişimde eşitlik istiyor. Evleneceği kişiyi seçmek, oy vereceği partiyi seçmek, nerede oturacağının kararını vermek istiyor. Çocuk doğurup doğurmayacağına karar vermek istiyor. Yanında erkek olmadan da eğlenmek istiyor. Geceleri ve sokakları istiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği istiyor. Peki, neden istiyor. Uzaya astronot, hatta “Belki bir kadın bile” gönderecek duruma gelmiş memlekette erkek ve kadın arasındaki cinsiyet ayrımcılığı, kadını ev ve özel yaşam ile sınırlandırmakta, erkeği ise ailenin maddi sorumluluklarını üstlenen, alınacak kararlarda ilk söz sahibi olan bir güç olarak göstermekte. Yani kadına hâlâ üreme ve ev işlerini üstlenmek, erkeğe de üretim rolü biçiliyor. Kadınlar çalışma yaşamında başta cinsiyet ayırımcılığı olmak üzere, işyerinde cinsel taciz, iş bulma ve yükselmede eşitsizlik, psikolojik taciz, kayıt dışı çalıştırma, sosyal haklarda eşitsizlik, iş güvencesizliği olmak üzere pek çok ayrımcılığa uğruyor. Erkek 100, kadın 84 lira alıyor Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi işbirliğince geçen yılın sonlarına doğru açıklanan bir araştırmaya göre Türkiye’de aynı işi yapan kadın ve erkekler arasındaki ücret farkı yüzde 15.6 olarak belirleniyor. Bu, aynı işi yapan erkekler 100 lira kazanırken, kadınların 84.40 lira kazandığı anlamına geliyor. Ücret farkı, yaş ilerledikçe ve eğitim seviyesi düştükçe daha da artıyor. Çalışma yaşamının başlarında yüzde 3.8 olan ücret farkı, yaş ilerledikçe artıyor ve 40’lı yaşlarda yüzde 25.9’a kadar tırmanıyor. 40’lı yaşlarda, aynı işi yapan kadınlar erkeklerden 4’te 1 oranında daha az ücret elde ediyor. İlkokul ve altı eğitimli kadın ve erkekler arasında yüzde 38.6 olan ücret farkı, yüksekokul ve üzeri eğitimlilerde yüzde 15.8’e geriliyor. Kayıtlı çalışanlar ile kayıt dışı çalışanlar arasında da ücret farkı açısından bir kat fark olduğu dikkat çekiyor. Kayıtlı çalışanlar arasında yüzde 11.5 ölçülen cinsiyete dayalı ücret farkı, kayıt dışı çalışanlarda yüzde 24.2 olarak hesaplanıyor. Çocuk varsa daha az Bir diğer araştırma da çocuğu olan ve olmayan kadınlar arasında yapılıyor. Bu iki grup kadın arasında ücret farkının çocuğu olan anneler aleyhine yüzde 11 olduğu belirleniyor. Anneler ve babalar arasındaki ücret farkı da yüzde 19 olarak ölçülüyor. 250 yıl gerekiyor Araştırma sonuçlarına ilişkin düzenlenen webinarda konuşan ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan, şu anki ilerleme hızına bakıldığında ücret farkının kapatılabilmesi için 250 yıla ihtiyaç bulunduğunu belirterek ücret farkının en fazla görüldüğü sektörlerin kadınların yoğun çalıştığı sektörler olduğuna dikkat çekiyor. Dünya Ekonomik Forum da (WEF) her yıl Cinsiyet Eşitliği Raporu yayımlıyor. 2020 yılı raporuna göre listenin ilk sıralarında İzlanda, Norveç, Finlandiya ve İsveç bulunurken Türkiye listenin sonlarında yer alıyor. Önceki yıl 149, bu yıl da 153 ülkenin bulunduğu sıralamada Türkiye 130. sırada bulunuyor. Cinsiyet eşitliği listesi hazırlanırken, kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitim imkanları, sağlık ve kadının siyasi güçlendirilmesi gibi kriterlere bakılıyor. Cinsiyet eşitsizliğinin sona erdirilmesi konusunda çok az ilerleme kaydedildiğini vurgulayan WEF Genel Müdürü Klaus Schwab, “Bu rapor, derhal harekete geçmemiz gerektiğini açıkca ortaya koyuyor. Bu hızla devam edersek eşitsizliğin ortadan kaldırılması bir asır alacak” diyor. Rapora göre de kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için en az 100 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olması için ise 257 yıl geçmesi gerekiyor. Amasız Oya Ünlü Kızıl: Kadına şiddet insan hakları ihlalidir sorgusuz, sualsiz ŞehribanKıraç’la İş’te Mola Başbakan Başdanışmanlığı da yaptı, Özelleştirme İdaresi, Dünya Bankası’nda çalıştı, 2004’ten bu yana Türkiye’nin en büyük holdingi Koç Holding’in itibarını yönetiyor. Oya Ünlü Kızıl’dan bahsediyorum, her zaman toplumsal ve sosyal katma değer yaratacağı bir meslek yapmayı hayal etmiş bunu da başarmış. “Sade ve yalın bir insanımdır. Takıntılarım, hoşnutsuzluklarım yoktur” diyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne az zaman kalmışken, kadın istihdamını çok önemsiyor, iş ve özel yaşam uyumunu destekleyici mekanizmaların şart olduğunu söylüyor. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu Başkanı, Koç Holding Dış İlişkiler ve Kurumsal İletişim Direktörü Oya Ünlü Kızıl ile kadına yönelik şiddeti, istihdamı ve Türkiye’deki durumu konuştuk. çözüm birlikte çalışmakta u Kadınlar, koronavirüs döneminde hem iş hem ev içinde en olumsuz etkilenen kesim oldu, nasıl değerlendiriyorsunuz? Koronavirüs salgını ne yazık ki tüm dünyada çok boyutlu bir insani krize neden oldu. Eşitsizlikler kriz döneminde daha da derinleşiyor. Araştırmalara göre koronavirüs salgınıyla uğraştığımız son bir yılda kadınlar erkeklere kıyasla daha olumsuz etkilendiler. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre, 2020’de bir önceki yıla göre küresel olarak istihdam kaybı erkeklerde yüzde 3.9 iken kadınlarda yüzde 5 oldu. Kayıtsız işlerle birlikte bu farkın çok daha yüksek olduğunu tahmin ediyoruz. Evden çalışmanın ve ev içinde geçirilen zamanın artmasıyla, kadınlar ve kız çocuklarının üzerindeki bakım yükümlülükleri arttı. Önemli sayılarda kız çocuğu eğitimden faydalanamadı. En son ve en tatsız başlık ise ev içi şiddet. Salgının başladığı Mart 2020’den bu yana kadınlar bu insani krizin merkezinde bir de “gölge salgın” olarak terminolojiye geçen ve tüm dünyada en az yüzde 20 oranında bir artış yaşandığı tahmin edilen şiddetle mücadele ediyorlar. TÜSİAD, TÜRKONFED ve Birleşmiş Milletler Kadın Birimi işbirliği ile salgının kadın çalışanlar açısından etkilerini anlamak için bir araştırma yaptık. Kadın ve erkek çalışanların yaşadığı sorunlarda en büyük fark eviş dengesi ve artan şiddet bağlantılı. Yüzde 90’a yakın işletmede kadın çalışanlar ev içi şiddetin arttığını belirtti. Covid19 döneminde kadınların karşılaştığı sorunlara yönelik yeterli önlem alınmadığını da tespit ettik. TÜSİAD olarak bu sorunları kurumsal politikalar ve somut aksiyonlarla ele almamız gerektiğine inanıyoruz. Şartlar ne olursa olsun, bu küresel salgın ortamında bile, daha eşitlikçi politikaları ve uygulamaları gözden kaçırmadan uygulamak zorundayız. Uzaktan çalışma pratiği, kadınlar ve erkeklere aynı oranda kolaylıklar sağlamıyor. Salgın ile eşitlikçi bir bakış açısıyla mücadele edemezsek mevcut eşitsizlikler daha da derinleşecek. Dünyanın en büyük meselelerinin çözümünde ancak özel sektör, sivil toplum ve kamu birlikte çalıştığında sonuca ulaşılabileceğini biliyoruz. Vicdanen kabul etmiyorum u Geçen temmuzda İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması gibi akıl almaz bir tartışma yaşandı. Kadına şiddet sorunu nasıl çözülebilir? Araştırmalar, Türkiye’de her 10 kadından 4’ünün yaşamlarının herhangi bir döneminde eşleri tarafından fiziksel şiddete uğradıklarını gösteriyor. Her 4 kadından 1’i ise çalışmasına izin verilmeyerek ekonomik şiddete maruz kalıyor. Kadına yönelik şiddet insan hakları ihlalidir. Bugünün dünyasında “toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi çok temel, insani bir meseleyi amasız, fakatsız, sorgusuz sualsiz sahiplenmek, savunmak herkese büyük faydalar getirecekken; bu meseleye farklı anlamlar yükleyerek, gizli gündemler atfederek bölünme hatta kamplaşma unsuruna dönüştürülmesini her şeyden önce bir kadın olarak vicdanen de kabul edemiyorum. İnsan haklarını ve adaleti her şeyin üzerinde tutan tüm bireylerin de meselenin özüne indiğinde toplumsal cinsiyet eşitliğini bir insan hakları meselesi olarak göreceğine olan inancımı koruyorum. Gerek TÜSİAD gerekse de pek çok iş dünyası kuruluşu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin kapsayıcı ekonomik büyüme için şart olduğunun bilinciyle hareket ediyor. “Şiddete sıfır tolerans” anlayışının toplumda yerleşmesi için kamu, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin ortak bir duruş sergilemesi büyük önem taşıyor. u Daha fazla kadının iş hayatına katılması için hangi adımlar atılmalı? Ülkemizde işgücüne katılma oranı yüzde 55. Kadınların işgücüne katılma oranı ise 2020 yılında yüzde 34.8’e düştü. Bir önceki yıl bu oran 38.2 idi. Bu oranla, OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyoruz. Bana göre daha da önemli bir veri; 1524 yaş grubunda “ne eğitimde ne de çalışma hayatında olan” genç kadınların oranı yüzde 34. Kadının işgücüne katılması yönünde gerekli adımları daha hızlı atmazsak, ülkemiz için büyük bir kayıp olacağını bugünden görmek zor değil. Her şeyden önce, eğitim seviyesi yükseldikçe, işgücüne katılım ve istihdam oranları artıyor. Ülkemizde 11 milyon kadın ev işleri sebebiyle çalışmadığını söylüyor. Kadınlar çocuk sahibi olduktan sonra kaliteli ve güvenilir çocuk bakım desteği olmadığı için önce geçici, sonra da kalıcı olarak işgücünden ayrılıyorlar. Bu durumu ortadan kaldırmak için, iş ve özel yaşam uyumunu destekleyici mekanizmaların varlığı hayati önem taşıyor. Toprakla uğraşmak beni mutlu ediyor u Pandemide, herkes evden çalışmak durumunda kaldı, siz bu dönemde ne tür tecrübeler edindiniz? Pandeminin ilk aylarında evden çalıştım. Ne kadar koşturduğumu durunca anladım. Bu dönemde yeni bir hobi kazandım. Sürdürülebilirlik ve ekolojik yaşama olan ilgimden dolayı uzun süredir organik sebze yetiştirmek istiyordum. 4 büyük sebze yatağı yaptım. Evimizin ihtiyacı kadar sebzeyi organik olarak bahçede yetiştireceğiz. Toprakla ve bahçeyle uğraşmak beni inanılmaz rahatlatıyor ve mutlu ediyor. Takıntılarım yok u Profesyonel hayatınızda size en çok yardımı olduğunu düşündüğünüz özelliğiniz ne? Sade ve yalın bir insanımdır. Kendimle ve çevremle ilgili takıntılarım ve hoşnutsuzluklarım yoktur. Kafamda kuruntular, komplo teorileri, acabalar, keşkeler hiçbir zaman olmadı. “Böyle dedi, acaba bunu mu demek istedi vs.” gibi konular ile kafamı meşgul etmiyorum. Sanırım bu yoğun tempomda beni en kurtaran yönüm, tüm yaşamıma yansıyan bu yalın ve bakış açısı. u Ne tür kitaplar okursunuz, bu dönem başucu kitaplarınız hangileri? Genelde aynı anda birkaç kitabı paralel okuyan biriyim. Son olarak elimdeki kitaplardan biri Steve Brusatte’nin “Dinozorların Yükselişi ve Çöküşü” kitabı. Elimdeki bir diğer kitap da ABD’li diplomat Richard Haas’ın “The World: A Brief Introduction” kitabı. Huzur ve güven veren bir ülke hepimizin hayali u Nasıl bir Türkiye hayaliniz var? Bence hepimiz bu hayalimizde ortaklaştık artık. ODTÜ’den mezun olup, kazandığım devlet bursuyla Washington’a okumaya gittiğimde dönüp hizmet etmek için heyecan duyduğum bir ülke hayalim vardı; Adaletin, demokrasinin, fırsat eşitliğinin huzur ve güven veren ikliminde, insanların mutlu olarak yaşadığı bir ülke. Kimsenin birbirini ötekileştirmediği, barışcıl ve özenli bir dil kullandığı, ekonomik ve toplumsal kalkınmayı bir arada gerçekleştirmiş, dünyada söz sahibi bir Türkiye. Bugün de aynı hayali taşıyorum ve bu hayali gerçekleştirmek için bir vatandaş olarak elimden gelen her konuda çalışmaya devam ediyorum. İnancım ve tutkum beni motive ediyor u Türkiye’nin en büyük holdinginin itibarını yönetiyorsunuz. Sürdürülebilirlikten marka yönetimine; kurumsal iletişimden dış ilişkilere kadar kapsayıcı bir sorumluluk alanınız var. Günlük rutininiz nasıl? Çok yüksek bir tempoyla yaşayan biriyim. Koç Holding altında onlarca farklı sektörden şirketimiz olduğu için takviminizi ne kadar önceden planlasanız da mutlaka her gün son dakika çıkan bir şeyler oluyor, krizler de yaşanabiliyor. Bu tempoyu ve stresi de soğukkanlılıkla ve panik olmadan yönetiyoruz. Çok severek yaptığım bir işim ve harika bir ekibim var. Günlerim ofisteki çalışmalar, toplantılar, üyesi olduğum derneklerin getirdiği ilave sorumluluklar ve ev arasında geçiyor. Zamanı iyi yönetmeyi çok önemsiyorum. Beni güçlü ve enerjik tutan ve en motive eden şey yaptığım işe, üzerinde çalıştığım projelere olan inancım ve tutkum. Gerçekten inandığım bir şeyi yapıyorsam o enerjiyle “üstesinden gelemeyeceğim bir problem yok” diye düşünürüm ki öyle de olur. Spor yapmayı ve doğada zaman geçirmeyi çok seviyorum, özellikle de yürüyüş hayatımın bir parçası. Hafta sonları ise rutinimde ailem, dostlarım, doğa, kitaplar, güzel müzik ve güzel yemek var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle