14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 Ocak 2021 Cumartesi 7 Haz ve anlam nu her gün sırıtarak yüzümüze üfAlper lemesini? İnsan ölümden, öleyazmaktan bir ders çıkarabilir mi, dahası çıHasanoğlu karmalı mıdır? İnsan aklını kullanabilen bir canlı mıdır? Ölüm gerçeğiyle yüzleştiğinde aklına üşüşen düşüncelerin, ürettiği fide anima kirlerin, ölmez sağ kalırsa hayatının kalan kısmını çok daha iyi geçirmesi için en uygun düşünceler ve fikirler olduğunu iddia etmek mümkün müdür? Yoksa ha“Hazzı keşfettim hayatım değişti” der misiniz, sorsam? Hayatının dört yılını Sibirya’da bir hayat hiçbir mantıklı çıkarıma olanak vermeyen ve tesadüflerle ilerleyen kaotik bir belirsizlikten mi ibarettir? pishanede başka bir mahkuma ayaklarından pran NASIL OLDU DA KUMARI SEÇTİ? galanmış olarak geçirip sonraki dört yılında da küçük bir Sibirya kentinde, yokluklar içinde sürgün hayatı yaşayan Dostoyevski hazzı nasıl ve neden soktu hayatına? Yalnızlığına bu kadar düşkün bir insan, yaratmak için mutlak yalnızlığa ihtiyaç duyan bir yazar nasıl tahammül edebildi başka bir insana zincirlenmiş olarak yaşamaya? Uzun bir süredir hayatını nasıl yaşayacağını belirleyen mikroskobik bir canlının, hayatta kalabilmek için konaklayacağı bir insana ihtiyaç duyan bir virüsün tahakkümü altında yaşamaya itiraz etmiyor insan. Haz odaklı yaşam biçiminden vazgeçerek, ne kadar süreceği belli olmayan bir hapis cezasına evet diyor ama ne koyuyor hazzın yerine? Hazzın yerine geçecek bir şeyler bulabilir mi, yoksa öylece durup bekleyecek mi zamanın geçmesini? 24 yaşında yazdığı kitap o dönemin en ünlü eleştirmeninin hayat görüşüne uygun olduğu için hızla ünlü bir yazar olan Dostoyevski, 28 yaşında çar aleyhine bir komploya karışmaktan dolayı yargılandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Ölüm cezası kurşuna dizilerek yerine getirilmek üzereyken son anda affedilen, yani aslında ölümü bütün hücrelerinde hissettikten sonra tekrar yaşamak zorunda bırakılan Dostoyevski, nasıl oldu da elindekileri har vurup harman savurarak ve son kuruşuna kadar bütün parasını rulet masalarında bırakarak yaşadı? Dünyanın en büyük yazarlarından biri, Freud’a göre bile psikanalizin gerçek kâşifi olarak selamlanan bu dâhi yazar nasıl oldu da kumarı bir haz kaynağı olarak seçebildi kendine yıllarca? Hayatını adamaya karar vermesine neden olacak kadar anlamlı olan yazma eyleUNUTMAK VE YOK SAYMAK MÜMKÜN MÜ? mini kumar nedeniyle ortaya çıkan borçlarını bir an önce kapatabilmek için alelacele yapmak zorunda kalacak bir hale nasıl sokabildi kendini? Fransız varoluşçuları arasında bir roman yazarı Herkese kimsenin inanmayacağı çocukça bir yaolarak en çok takdir ettiğim Albert Camus, Veba ad lan söyleyerek üstelik; borçlarını, şansının da yarlı o müthiş eserinde iki yıl süren ölüm kalım savaşın dımıyla çabucak kapatabilmek ve sonrasında tıpkı dan sonra, hayatın kapıları tekrar açıldığında, veba Turgenyev ve Tolstoy gibi paraya ihtiyaç duymadan salgınının yaşandığı şehirde insanların ilk iş olarak kendini yalnızca edebiyata adayabilmek! Çok sonbarlara, restoranlara koşarak bütün içki stokunu çok ra itiraf edecekti kumarın nasıl bir haz kaynağı olkısa sürede bitirecek kadar çok içip sabahlara ka duğunu onun için. Anlam, o habis duygu, rulet madar eğlendiklerini yazar. sasında beyaz topun tıkırdayarak dönmesine devam İnsan doğası gereği unutmak ve yok saymak mı ettiği o bekleme anlarında duyulan hazzın yanında ister ağır ve acı verici yaşantıları? Unutmak, yok neydi ki? saymak mümkün müdür Azrail’in buz gibi soluğuPsikoterapide insanların kendi hayatlarına anlam katacak değerleri bulamadıkları sürece ölüm korkusuyla başa çıkamayacaklarını ve huzurlu bir hayat süremeyeceklerini anlamalarını sağlamaya çalışırız. Peki, biz psikoterapistler için gün boyu insanların acılarını dinlemek, amacımız onlara acılarına katlanabilmeleri için eşlik etmek olsa da neden anlamlı bu kadar ve ayrıca anlama daha az acı verici bir yolla ulaşmak mümkün değil mi? Başkasının acısını dinlerken kendi acılarımızdan mı uzak durmaya çalışıyoruz acaba? Acının ve hazzın birbirini dengelediği bir hayata nasıl ulaşılabilir? Hayatın bize her gün hazırladığı acıların ardından gelen gevşeme anı mıdır huzur denen şey, yoksa haz dolu bir sevişmenin ardından ÇİZEN: Özge Ekmekçioğlu biraz önce bizi kendimizden kurtaran bedene sarılmakta mı gizlidir? NE DE OLSA YAŞADI VE ÖLDÜ Yoksa bütün bu arayış hali, nörotik bir ruhun mu bir belirtisi midir sadece? Belki de küçük İskender’e kulak vermeli bu konuda; ne de olsa yaşadı ve öldü o… “Küçüktü Anlamın alnından sallanan cerahatli çüktü!” Şairler yalancıdır, inanmaz geçeriz gerekirse. Ama ya doğru söylüyorsa bu kez? Bilirsiniz sızlayan o çürük dişe gider sürekli insanın dili ve kendi kendinin canını yakar insan durmadan… Haz ve acı! Bir Yurttaş Kane çözümlemesi: Mank Andre Bazin, “Orson Welles” isimli kitabında yönetmenin Yurttaş Kane (Citizen Kane, 1941) ve Muhteşem Ambersonlar (The Magnificent Ambersons, 1942) filmlerinden bahsederken şöyle yazar: “Bu iki film, Welles’ın filmografisinin bütünlüğü içinde, jeoloji ve rölyefi eşzamanlı bir çalışmayı doğrulayan engin estetik bir kıta oluşturuyor.” Gelin, Bazin’in okumasını alıp başka bir taslağa yerleştirelim: Yurttaş Kane ile onun bir tür film kritiğine dönüşen Mank’e… politik hiciv ve alegori Mank’in yönetmeni David Fincher’ın babası Jack Fincher, 1990’lı yıllarda filmin senaryosunu kaleme aldığında Pauline Kael’in, The New Yorker’da yayımladığı bir makaleden yola çıkıyordu. Kael, sinema tarihinin en önemli başyapıtlarından biri olan Yurttaş Kane’in senaryosunun yaratımında, Orson Welles’ın katkısının sanıldığından daha az olduğunu ileri sürüyor ve ortaya koyduğu kanıtlarla filmin senaristi Herman J. Mankiewicz’in (Mank) hakkının teslim edilmesi gerektiğini savunuyordu. Mank, işte bu savdan hareketle hikâyesinin çeperine ve aslında çekirdeğine Yurttaş Kane’i yerleştirerek William Randolph Hearst’ün gölgesinde inşa edilen bir filmin yaratılış sürecini, yaratıcısının gözünden [email protected] mayı deniyor. Bu sebeple tıpkı Yurttaş Kane gibi politik hiciv ve alegoriyi sırtlayan, 30’ların ışık kullanımıyla aydınlatılmış siyah beyaz stile başvuran ve en önemlisi, bir senaBaşak Bıçak ristin hayatından kesit sunarken, senaryo yazımını andıran daktilo sesleri eşliğinde sahnelerini açıklayan Mank, odaklandığı dönem itibarıyla da bir tür Yurttaş Kane okuması izlenimi veriyor. amerika’nın hayaleti Zira Yurttaş Kane, sarı basının öncüsü W. R. Hearst’den esinli protagonisti Charles Foster Kane vasıtasıyla iki savaş arası dönemde Amerika’nın siyasal, toplumsal süreçlerine ışık tutuyor ve medya imparatorunun hayatını, pek tabii bazı değişiklikler yaparak anlatıyordu. Mank ise Yurttaş Kane’in mikro düzeyde ele aldığı konuları, makroya taşıyor ve tümüyle tarihsel/siyasal bağlamda incelenmesi gereken çok katmanlı bir eser haline geliyor. Laura Mulvey’nin, “Yurttaş Kane” üzerine yazdığı kitabında belirttiği üzere, Yurttaş Kane nasıl ki yıllar sonra bile tarihe kafiye düşebiliyorsa, Mank de yayımlandığı dönem nedeniyle seçimlerden önce Donald Trump’tan desteğini çeken başka bir medya patronu Rupert Murdoch ismiyle dolaylı yollardan tarihe yeni bir kafiye düşüyor ve odağına aldığı yapıtın güncelliğini yeniden düşünmemize sebep oluyor. Herman Mankiewicz’in, Yurttaş Kane’i yazma sürecini tasvir ederken 1930’ların siyasi kutuplaşmalarını/yakınlaşmalarını, Upton Sinclair/Frank Merriam arasında geçen valilik seçimleri ve W. R. HearstF. D. Roosevelt ilişkileri bağlamında inceliyor ve sosyalizm korkusu üzerinden bugün bile Amerika’da dolaşan bir hayaleti hatırlatıyor. Seçimlerden önce Donald Trump’ın sosyalizm üzerinden Joe Biden’ı suçladığını düşündüğümüzde, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki tartışmaların odağının, neredeyse yüzyıl sonra bile değişmediğini görmek epey ironik… Hollywood’dan intikam Filmin bu siyasi referanslarının yanında, yine 30’lu ve 40’lı yılların Hollywooduna ve stüdyo sistemine dair söyledikleri ise babaoğul Fincher’ların kelimenin tam anlamıyla öfkelerini kusmaları şeklinde gerçekleşiyor. Mank’in, Hearst ve MGM’in patronu L. B. Mayer’e modern bir Don Kişot masalı üzerinden yönelttiği eleştiriler, Fincher’ın filmini çektiği yıl ve yayımladığı platform itibarıyla da ayrıca üzerinde durulması gereken bir hadise… Mank’in geçtiği dönemde Büyük Buhran’dan etkilenen stüdyolar, yönetmenler, yapımcılar, senaristler gibi, 90’ların sonunda çekmek istediği projesini siyah beyaz tasarladığı için ancak 2020’de pandemi buhranında, daha önce sinemacılar tarafından ciddiye alınmayan bir platform sayesinde hayata geçirmesi, Yurttaş Kane’den sonra filme ve yaratıcılarına yöneltilen düşmanlık sebebiyle Hollywood’dan, Mank aracılığıyla bir bakıma intikamı oluyor. BAŞYAPITA YAKIŞIR SENARYO HARİKASI Mank’in “giz”ine gelince… Üzerinde temellendiği başyapıtın özü, Hearst’ün sevgilisi Marion Davies’ten esinli Rosebud misali, nasıl ki Yurttaş Kane’in arka planında durduğu izlenimi veren her şey filmin asıl meselesiyse, Mank karakteri de vitrini süsleyen o meşhur kızağı simgeliyor ve elbette en başta Mank’in kişisel hesaplaşmalarına, daha sonra dahi çocuk Welles’ın Hollywood’da karşılaştığı düşmanlığa, en sonunda da Fincher’ın günümüz kapitalist ve siyasal erklerine yönelik öfkesinin izdüşümüne dönüşüyor. Kuşkusuz, Yurttaş Kane ve Mank, içinde bulundukları çağın uzantılarıyla kavgalı filmler. Ancak bu kavganın, Orson Welles’ın başyapıtına değin uzanması David Fincher için cesur bir girişim. Zira bilhassa Kane karakteriyle olan ödipal bağları sebebiyle, Welles’ın senaryodan bu denli uzak olduğunu düşünmek oldukça zor ki zaten Bazin de Welles’ın kendisine senaryoyu dört kişi yazdıklarını söylediğini not düşüyor. Yine de Fincher, hikâyesinin ayaklarını oluşturan her temada “siyahı” seçtiği gibi, WellesMank tartışmasında da oyunu Mank’ten yana kullanıyor ve bu senaryo dehasının yaşadıklarını, tıpkı Kane’in Xanadu’sunda mezar/rahim metaforuna benzer bir biçimde, yaşamı boyunca kendisi için nasıl tuzaklar kurduğunu (özellikle laternacının maymunu öyküsüyle) göstererek anlatıyor. Gary Oldman’ın olağanüstü performansıyla renklendirdiği Mank, Yurttaş Kane gibi bir başyapıta yakışır bir senaryo harikası. Meraklısı görmeli… [email protected] cumhuriyetcumartesi 9 ocak 2021 SAYI: 17 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut KüçükkayA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Danışmanı İPEK ÖZBEY n Görsel Yönetmen ELİF TOKBAY n Sayfa Tasarım ECE KURTULUŞ DURSUN n Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@ cumhuriyet.com.tr Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle