01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 Aralık 2020 Cumartesi 5 Arka Pencere ‘Ben neysem dünya Elif Aktuğ öyle kabul edecek’ “Hayatın resmini yapmalıyız, ruhun “Bazen manik derinliklerinin ışığının düştüğü depresif canlı renklerle” diyor Fahrelnissa olabiliyordu. Zeid. Necmi Sönmez ile yeni kitabı Budapeşte’de Fahrelnissa Zeid Sözlüğü üzerinden iç dünyamıza seslenen, sıra dışı, cesur, döneminin çok önünde vizyoner bir kadının yaşamını, sanat hayatını ve dillere destan davetlerini derinlemesine konuştuk. Buyrun sohbetimize… intihara kalkışıyor ve son dakikada kurtarıyorlar. Göze aldığını yapan bir insan. Melankolik iniş çıkışları çok u “Fahrelnissa Zeid Sözlüğü”nü yazyoğun ancak ma fikri nasıl doğdu? yaratıcılığının 1990’da Paris’teki bir sergi açılışına geleceğini Rabia Çapa’dan duyunca gece treniyle Heidelberg’den Paris’e gittim. Müthiş bir aurası vardı, sergi açılışında elimi tutarak konuşması, reda itici gücü bu aynı zamanda. O sayede ayakta durabiliyor. Mutlu insan sanat simlerini anlatması inanılyapamaz.” maz bir tecrübeydi. Bu karşılaşmadan sonra onun hakKitap, yemek kında Paris’te, Londra’da ne bulduysam ve biraz da hayat toplamaya başladım. Bu sözEbru D. Dedeoğlu lük, A’dan Z’ye anti kronolojik bölümler halinde, hayatındaki değişik dönemleri, hayatına değen insanları, farklı ülkeleri ve kültürleri bir araya getiren deneysel bir çalışma. Bir sanatçının normal hikâyesinin dışına çıkıp sanatını, kişiliğini, dünyaya bakış açısını şekillendiren olaylara ışık tutmak bana daha cazip Dillere destan davetler u Ralli Apartmanı’nda ve dünyanın her yerinde verdiği dillere destan davetler. Eğlenmeyi ve eğlendirmeyi seven bir kadın olduğunu anlıyoruz. Kimler gelirdi bu davetlere? Dönemin önde gelen yaratıcıları davetlerinde boy gösteriyor. İzzet Melih’le Nissa 1923 sonrasında Kemalist Türkiye’nin örnek çiftlerinden. Dansları, giyimleriyle francophone kolonisinin de önde gelenleri arasındalar çünkü İzzet Melih, Osmanlı tütün monopolüne sahip Fransız kökenli Tütün ReFransız yazar Claude Farrère İstanbul ziyaretinden sonra Paris’te yayımladığı yazıda, “İstanbul’da Madam İzzet Melih’in davetlerini asla unutamayacağım” cümlesini kaleme alır. Bu büyük bir sansasyon yaratıyor o dönemde. 193538 arasında Berlin’de, ardından 194146 arasında İstanbul’da Orhan Veli’den Léopold Lévy’ye, Nurullah Berk’ten Arif Dino’ya, 194658’de Londra’da Giorgio de Chrico’dan Henry Moore’a, şair Kathleen Raine’den Herbert Read’e kadar birçok önemli isim geldi. u İçinde büyük dramlar yaji şirketinin müdürü. Örneğin ünlü davetlerde boy gösteriyor. şanan soylu bir aile. Çok sevdiği ağabeyi Cevat Şakir’in babasını öldürmesi ve uzun yıllar hapis daha sonra da sürgün yılları. Yasak aşkın trajik boyutu ve Cevat Şakir’in o gece hakkında Azra Erhat’a yazdığı mektuplar. Ne kadar gerçek? Cevat Şakir’in Azra Erhat’a mektupları 1979’da yayımlandı. Bu mektuplar aileyi oldukça odağında. Ancak “Ben neysem dünya beni öyle kabul edecek ya da etmeyecek” demesi müthiş bir özgüven. Ona olan hayranlığım sanatını ve hayatını tezatlıklar üzerinde kurgulamasından. u İlk kişisel sergisini Fikret Adil’in karşı çıkmasına rağmen Ralli Apartmanı’ndaki evinde açıyor. Başarı elde ediyor. Anca Emir Zeid çok aşıktı u İkinci eşi Emir Zeid ile idealize ettiği mutluluğu bulabilmiş mi? sarstı. İlginç olan Cevat Şakir‘in ilk eşiyle babası arasında aşk ilişkisi olduğu gerçeğini, Halikarnas Balıkçısı’nın sarı kızı İsmet Kabaağaçlı’nın yazdığı bir kitaptan anlıyoruz. Kitapta Cevat Şakir’in ilk eşinden olan kızı Mutarra’nın Bodrum’da kendisini ziyaret ettiğini ve annesinin başucunda vefat edene kadar Şakir Paşa ile birbirlerine sarılı olduğu bir fotoğraf bulunduğunu anlatıyor. Bütün gerçeği ortaya çıkarıyor. Benim anlayabildiğim ve İsmet Hanım’ın da söylediği, kanlı olay bu ilişkinin gerginliği sonucu oluyor. Büyük bir dram var. u Roger Bissiére’nin Fahrelnissa’ya verdiği önemli bir hayatdersi var kitabınızda. Bu dersten sonra mı konularının içindeki şarkıyı duymaya ve bu şarkıyı renklerle betimlemeye başladı? Nissa, 1930’larda Chanel, Lelong gibi o dönemin üst markalarından giyinen tarz sahibi bir kadın. İzzet Melih’in ilişkide olduğu Fransız burjuvası ve sanat ortamıyla da iç içe. Hayatının o dönemlerinde sanatın kendisi için bir çıkış yolu olduğu hakkında kesin bir kararı yok ama hocası Roger Bissiére’nin tuvalini yere atması hayatını çok etkiliyor. Bu dersten sonra sanat yapmaya karar veriyor. 1920’lerde sanatta, edebiyatta yeni yapılanmalar var. Nissa bunların içinde, bir yıl sonra evinde ikinci kişisel sergisini açtığında Fikret Adil, Bedri Rahmi gibi dostları aleyhinde yazmaya başlıyor. Küsüyor ve yurtdışına gidiyor... Nissa’nın yurtdışına göçme sebebi sanatının karşılığını bulmaması değil, eşi Zeid’in o zamanki Irak Krallığı’nın ilk Londra büyükelçisi olarak atanması ve orada yeni bir hayatın başlamasıdır. Nissa’nın 1945’te Ralli Apartmanı’ndaki evinde yaptığı sergiler İstanbul’da bomba gibi patlıyor. O dönemde bu cesaretle ilk sergisini açması, tanıtım broşürü hazırlaması, eserlerini fiyatlandırması “Satış için tertip ekibine müracaat edin” diye yazabilmesi tartışılıyor. Müthiş bir vizyon. Halk sergiye büyük ilgi gösteriyor. Hatta Şirin Devrim, Yaşar Kemal’in de sergi sırasında su saatini okumak için görevli olarak oraya geldiğinden bahseder. Çok ilginç. 1945’te ilk sergisinden iki ay sonra İzmir Halkevi’nde de bir sergi açıyor ve çok ilgi topluyor. Bu gelişmeler yıldızının çok erken bir dönemde parlatıyor bu da tabii sanat ortamının çok hoşuna gitmiyor. Akademi çevresinde değil, dışarıda yaşayan, farklı bir sanatçı. Buna rağmen bu başarıyı nasıl elde etti, nasıl öne çıktı diye insanlar tavır alıyorlar. O dönem için büyük bir kıskançlık örneği de diyebiliriz. Emir Zeid, Nissa’ya müthiş aşıktı ve hiçbir Ortadoğulu erkeğin kabul edemeyeceği çılgınlıklarını kabul ediyor, onu özgür bırakıyordu. Önkoşulsuz, karşılıklı bir aşk bu. Nissa Zeid öldükten sonra da ona olan aşkını, tutkusunu, eserlerinde, şiirlerinde birçok kere ortaya çıkarmıştı. Kemikten heykeller yapardı u Kocasını ve ailesini bir arada tutmak için dimdik duran bir kadın. İlk kez de 57 yaşında mutfağa giriyor. İçindeki dürtüler burada açığa çıkıyor. 1958 Irak Darbesinden sonra hayatı oldukça değişiyor. Georgian bir köşkten küçük apartman dairesine geçiyor. Uzun süre resim yapmadım diyor ama günlüklerinden ve birkaç çalışmasından biliyoruz ki çini mürekkebiyle bir şeyler karalıyormuş. Kümes hayvanlarının kemiklerini cilalamasının nedeni ise hayata formlar üzerinden bakması. Normal insan o formu göremez. O kemikleri temizliyor, cilalıyor. Hatta oturduğu apartmanda bir çok insana tavuk alıp veriyor, bunları yiyin, kemiklerini bana verin diyor (gülüyor). Kemikleri, reçine ve polyesterlerle birlikte kullandığı Paléokrystalo heykelleri de son derece ilginç. u Yemekle arası nasıldı? Gerçek bir gurme. Çikolata, şekerleme ikram etmeyi sevdiğini misafirleri hatıralarında, mektuplarında sıklıkla dile getirmişlerdi. Ayrıca çikolataların sarıldığı kurdelaların renkleri, bağlanış tarzıyla da çok ilgilenirdi ve onları saklardı. Amman’daki odasında bu kurdeleleri avizelere bağlayarak oluşturduğu ilginç gece lambaları vardı. (gülüyor) Yılbaşını önemserdi 1958’de Londra’daki evine çocuklarına hazırladığı bir yılbaşı sofrası var. Hindi yapmayı çok önemsiyor. Porto şaraplı, şamfıstıklı, kestaneli kendine özgü bir tarifi var. Fahrelnissa’nın Şirin’e anlattığına göre hindiyi en iyi şekilde pişirmek için önceden çok kısık ateşte haşlamak gerekiyor. Sonra içine şamfıstığı, kuru erik, kestaneden yapılan harç konulup porto şarabıyla fırında 180200 derecede pişiriyor. Fırından çıkarınca, hindinin ayaklarını, kestiği beyaz fırfırlı kâğıtla sarıp kâğıdın üzerine kırmızı mürekkeple “Merry Christmas” yazıyordu. Yanına, sebze, salata, pilav. Masumlar Apartmanı mı mağdurlar apartmanı mı? Elbette adı “mağdurlar apartmanı” olsa (daha da ileri gidip manyaklar apartmanı diyebilirim aslında), daha ilk günden seyirciye sempatik gelmeyebilirdi. Milyonları ekrana kilitleyen ve karakterlerin neredeyse tamamının dertli, sıkıntılı, rahatsız olduğu ve hatta psikoterapiye ihtiyaç duyduğu bir hikâye ancak masumiyetle örtüşürse seyirci bir gönül bağı kurabilirdi. Öyle de oldu, bakın hepimiz müptelası olduk. Kitap adaptasyonlarını kitaptan bağımsız değerlendiririm zira sahneye/ekrana/beyazperdeye yansıyan bambaşkadır. “Filmini izledim ama kitabı çok daha güzeldi” diye bir yorum yapar kitaptan uyarlanan filmleri izleyen çoğu seyirci. Masumlar Apartmanı da esinlendiği kitaptan hayli uzak bu anlamda. GERÇEKTEN KOMİK Mİ? Asıl soru şu, seyirci neden sürekli sıkıntı çeken, mutsuz ve dertli karakterleri izlemekten hoşlanır? Öyle ya, Ezgi Mola’nın büyük bir başarıyla canlandırdığı Safiye, bezelyeleri tek tek dört defa yıkayacak da, güleceğiz diye değil herhalde. Son derece titiz bir annenin kızı olduğumdan, bana hiç komik gelmiyor mesela, her odada ayrı terlik giyilmesi, sokak kıyafetiyle mutfağa girilmemesi, Safiye’nin temizlik bahanesiyle herkesi aşağılaması. Acınacak durumlara mı gülüyoruz o halde? Belki de. Kendimize gülüyoruz, ağlanacak halimize. Geçmişten gelen ve çözemediğimiz türlü acıyla mı yaşıyoruz da dizideki karakterlerin dertleri sırtımızdaki kamburla benzer özellikler taşıyor? Sanırım herkesin ana babasından miras, onlara da kendi atalarından hediye, bedenlerin kaldırabildiği ama ruhların iki büklüm kalarak ezildiği DNA’larla bugüne taşınan yaralarımız var. GERİLİMİN DİK ÂLÂSI Dizi sektörü çok geç kaldı bizim seyirciyi psikolojik gerilimle tanıştırmak için, diyeceksiniz ki Masumlar Apartmanı gerilim değil ki! Demeyin, bana göre pekâlâ gerilim, Gülben’in karşılıksız aşkı uğruna ağlaması, altını ıslatması, çaresizlikleri, Han’ın sebebi daha tam olarak ortaya çıkmayan öfke patlamaları, çöp karıştırma manyaklığı, hepsi ciddi gerilim yaratıyor bende. Kimsenin on dakikadan fazla, on dakika bile çok, beş diyelim; mutlu olmadığı bir hikâye, “Ay ne tatlı bir mahalle dizisi” olarak değerlendirilecek değil herhalde. Safiye kadar derin acılar yaşamasa da bir kadın, ekranda izlediği hikâyede kendini temize çekebilir mi? Aile travmalarıyla büyüyen onca insana, bakın beterin beteri var ama daha önemlisi her şeyin bir sebebi var diyor yazar da yönetmen de. MUTLU OLSUNLAR VE DİZİ BİTSİN Seyirci şu konuda hemfikir, Safiye kendisiyle yüzleşsin, annesi olmaktan çıksın, kabullensin, affetsin annesini, annesinin de benzer şeyler yaşamış olabileceğini anlasın, kendi olabilsin, kendisini sevsin ve tüm bunları elleri çamaşır suyundan parçalanarak defalarca halı silmeye yeğlesin… Kaç sezon daha var önümüzde bilmiyorum ama acılar içindeki karakterleri keyifle (ne tuhaf değil mi acıları keyifle izlemek lafı) izlediğimiz dizi bir an önce bitsin, Safiye Naci’yle evlesin, Gülben bir daha ağlamasın, Neriman üniversiteyi kazansın, Han, İnci’yle kendi evlerine taşınsın, kısaca tüm karakterler mutlu olsun istiyorum. Eh o zaman da sulu zırtlak aşk dizileri ve entrikanın dibine vurmuş birbirinin aynı dizilere kalacağız. Yok, vazgeçtim galiba, en iyisi dizideki oyuncuların büyük başarısının tadını çıkarmaya devam etmek. Kaç Ezgi Molamız var ki sektörde… FİLTRESİZ… l Kostüm sorumlularına sesleniyorum. Dizilerde filmlerde rol alan bebekleri neden öyle giydiriyorsunuz? Hele de kız bebekleri. Kız bebekleri illa süs bebeği gibi giydirmek zorunda değilsiniz. Kafalarına o kurdeleli bantları takmayın, normal bebek kıyafetleri giydirin. O ne öyle, vasatlıktan yıkılıyorsunuz, çevremde hiçbir ailede kızını öyle giydiren görmedim, eğer çok özel bir davete katılacaksa, toplantısı varsa bebeğin bilemem! l Bir de en büyüğünden en küçüğüne, tüm kadınlara aynı saç ve makyaj yapılmaz! Kadın 7/24 fönlü saçla gezmez, yataktan fondötenle kalkmaz. Neden gerçeklikten bu kadar uzak bazı yapımlar anlamak güç. Ancak büyüleyici bir atmosfer yakalanırsa seyirci gitmez, kalır diye mi düşünüyorlar ki? Maşa maşa maşa! Düz, uzun saç ve maşa! Senaryoda mı var acaba, senarist şöyle mi yazıyor; genç kadın maşalattığı saçlarıyla sabah erkenden uyanır ve çay demlemek için mutfağa gider. Saçlarını az önce maşalatan annesi içerden seslenir, “Kız, sobayı yaktın mı?”…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle