24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 AĞUSTOS 2018, CUMARTESİ SAYFA 3 Gerilimin kralıBir avukatın geçmişe şifrelerle dolu yolculuğu kasabaya geri döndü GÜLİZ ATSIZ NOYAN Bir sürü hastalığın çaresi bulundu ama hafta hafta bölüm bekleme meselesine bir çare bulan yok. Son birkaç haftadır boş zamanlarımda oturup Sharp Objects ve The Affair’in yeni bölümlerini bekliyorum. Şimdi buna bir de Castle Rock eklendi. Zaten Castle Rock duyurulduğundan beri sürekli bekliyorum. Her yeni açıklama, kadroyla ilgili her haber, her yeni görüntü gün saymayı daha da zorlaştırdı. Yeni tür: King filmi King’in yalnızca birkaç eserini okumuş olsam da, film uyarlamalarının her zaman takipçisi olmuşumdur. Hepsi farklı yönetmenler, oyuncular ve perspektiflerden çıkmış olsa da, sanki aralarında görünmez bir bağ varmış gibi ve sanki korku, komedi, aksiyon gibi bir de “King filmi” diye bir tür varmış gibi hissetmişimdir. Nitekim Stranger Things çıktığında, King’in bir eserinin doğrudan uyarlaması olmasa da, dizinin pek çok hayranı elle tutulamayan bir King esintisini iliklerine kadar hissedebilmişti. King’in edebiyattaki üslubu, bir şekilde sinemaya da sirayet edebilmişti her zaman. İşte böyle şeyler bende müthiş bir Castle Rock heyecanına sebep oldu. Kendi kendime “Ne kadar kötü olsa da seveceğim galiba” diyordum, öyle de oldu. Sharp Objects’teki gibi, bu kez bir avukat (gazeteci değil) çocukluğunun kasabasına dönüyor. Sharp Objects’te üç kuşak kadın karakterlere odaklanırken, Castle Rock’ta ise kasabaya odaklanıyoruz. David Lynch’in İkiz Tepeler’i kadar olamasa da, Shyamalan’ın Wayward Pines’ından çok daha iyi bir sonuç çıkıyor. J. J. Abrams işin içinde olunca, tabii ki ortalık bilmece bulmaca dolmuş yine. Ben Lost sonrası Abrams yapımlarında bir daha aynı tadı bulamadığımdan bu şifrelerin biraz kabak tadı verdiğini düşünüyorum. Ama yine de internete, bloglara saldırıp nerede ne gizlediklerini oku maktan kendimi alamadım. Alan Pangborn haricinde, doğrudan King karak teri olan biriyle tanışmadık henüz. Bir de Jackie Torrance var ama Jack Torrance’la ilişkisini daha bilmiyoruz. En dikkat çekici yeni karakterlerden biri Bill Skarsgard’ın oynadığı The Kid. Kendisi IT’te ‘o yakıcı bakışlar, kor gibi gülüşler’iyle korkudan içimizi titrettiyse de, burada elmacık kemiklerinin üstünden fırtlattığı ifadesiz, donuk bakışları, ürküttüğü kurbağaya değmiyor. Üç bölümle çıktı Avukat esas oğlan André Holland da Moonlight’taki kadar etkileyici değil ama önemli de değil. Melanie Lynskey görünce tanıdığınız ancak nereden hatırladığınızı asla bulamadığınız oyunculardan hayatının en iyi performanslarından birini sergiliyor. Böyle bir yapım tasarlarken haliyle, daha önce King’le hiç ilgilenmemiş izleyiciye de hitap etmek gerekiyor. Game of Thrones’da veya Marvel’ın herhangi bir filminde olduğu gibi, hem koyu fanları tatmin edecek kadar bilmece yerleştirmek gerekiyor hem de ilk defa tanışanların takip edebileceği ve sevebileceği bir hikâye ortaya koymak gerekiyor. Castle Rock yapımcılarının bu dengeyi tutturduğunu söylemek mümkün. Ancak King evrenine hiçbir ilgi ve merak duymayan bir izleyici gerçekten zamanını buraya yatırır mıydı ondan emin değilim. İlk üç bölümü bir seferde yayımlandı, gerisi ise hafta hafta ilerleyecek. İzleyici alışkanlıklarında Castle Rock, Stephen King’in eserlerinde çok sık kullandığı hayali bir Amerikan kasabası. Aynı adı taşıyan dizi, King romanlarındaki mekânları ve karakterleri ete kemiğe büründürüyor. ki değişimler, yeni stratejileri de beraberinde getiriyor. Artık tek bir pilot bölümle sürekli seyirci kazanmak zor. Hele de sezonda 2224 bölüm değil de 1012 bölüm çıkaran diziler için. İki sezon arası birkaç dizi birden tüketmiş oluyoruz ve bazen başladığımız bir diziyi unutabiliyoruz bile. Castle Rock’un bu atağını da çok başarılı buldum zira dizi ilk sahneden veya ilk bölümden kendine bağlayacak kadar çarpıcı değil. İlk bölümü izledikten sonra bunca hasrete rağmen, “Acaba devam etmesem mi?” diye düşünmedim değil. Başka bölüm olmasaydı belki de etmezdim. Ama üç bölümü peş peşe dizince, gerisini de beklemeye başladım. Zaten vizyon sönük, diziler de sezon sezon yığılmıyor. İzlemeyip ne yapayım. Şimdi de sonbaharı ve ödül sezonunu bekleyerek Castle Rock izliyorum. Dünyaya verdiğimiz ağırlığı azaltmanın zamanı Değişim için küçük adımlar ARTEM İS GÜNEBAKANLI Cinsiyet eşitsizliği, emek sömürüsü, şiddetin her türlüsü gözlerimizin önünde olup biterken geleceğe dair inanç tazeleyen oluşumlar. Yıllardır masal gibi dinlediğimiz iklim değişikliğinin etkilerini gündelik hayatta doğrudan yaşıyoruz. Hiçbir zaman bizim başımıza gelmeyecek sandığımız savaşlarla yerini, yurdunu kaybetmiş insanlar artık yaşamımızın parçası. Cinsiyet eşitsizliği, emek sömürüsü, şiddetin her türlüsü gözlerimizin önünde olup bitiyor. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda, kendimizi tüketimle oyalamak da giderek zorlaşıyor. Dünyayla, çevreyle, yaşadığımız yeri paylaştığımız insanlarla kurduğumuz ilişkileri gözden geçirmek, çürümüş tutumları bırakıp yerlerine birlikte var olmaya dair adımlar koymak, dünyaya verdiğimiz ağırlığı azaltmak için ne kadar uygun bir zaman. Sizi bireysel girişimlerle kurulmuş, çeşitli alanlarda yaptığı çalışmalarla başkalarına dokunarak büyümeye ve dünyayı dönüştürmeye devam eden üç oluşumla tanıştırmak istiyorum. Kendi adımlarımıza ilham olsunlar, değişime dair inancımızı tazelesinler diye. Sürdürülebilir yaratıcılık 2013 yazında ‘sürdürülebilir yaratıcılık’ konseptiyle temelleri atılan Circuit, iki yıl önce Çukurcuma’daki ilk mekânından Kadıköy’ün yaratıcılığı besleyen semti Yeldeğirmeni’ne taşınmış. Circuit, sürdürülebilirliği yaşamın farklı alanlarına entegre etmeyi ve sosyal meselelere dokunan sanat pratikleri üretmeyi amaçlıyor. İç mekânda sürdürülebilir bitki yetiştiriciliğin Reflect den temiz gıda atölyelerine, resim derslerinden tasarım pazarlarına pek çok etkinlik düzenleyen Circuit’in Eylem Kulübü başlıklı buluşmalarında ise ekoloji, tür, sınıf, ırk ve cinsiyet çatışmaları üzerine okumalar ve tartışmalar yapılıyor. Circuit, yemek için balkonunuzda yetiştirdiğiniz bitkilerle ilgili sorular, iş yerinizdeki çöpleri nasıl en etkili biçimde ayrıştırabileceğinizi öğrenmek ya da ev yapımı doğal kozmetik ürünlerle ilgili deneyim edinmek gibi birçok konuda kapısını çalabileceğiniz bir oluşum. Aktivist moda Sürdürülebilirliğin çokça tartışıldığı giyim sektöründe faaliyet gösteren Reflect, aktivist bir marka. Giydiğimiz her şeyin bir hikâyesi olduğunu hatırlatan Reflect, giysileri üretenlerle onları kullananlar arasındaki kopmuş ilişkiyi yeniden kurmayı önemsiyor. Doğaya ve insan emeğine zarar veren yöntemlerle üretilmiş ürünleri satın aldığımızda bu süreci onaylamış oluyoruz, oysa döngüyü kırmak mümkün. Reflect, koleksiyonlarının yaratım aşamasında önce bir sosyal soruna odaklanıyor. İnsanların sayılardan ibaret olmadığı düşüncesiyle, istatistiklerin ötesine geçip gerçek insan hikâyelerini araştırıyor ve edindiği bilgileri tasarımlara aktarıyor. Giysilerden elde edilen gelirin yüzde 10’u, İstanbul’da yaşayan mülteci gençlerin topluma entegre edilmesi konusunda çalışan Small Projects İstanbul’a aktarılıyor. Reflect aynı zamanda mülteci çocuklarla farklı sanat atölyelerinde bir araya geliyor. Markanın hassasiyet gösterdiği konulardan bir diğeri, kadın emeği. Çalışanlarının yüzde 50’sini kadınların oluşturduğu ve emek sömürüsünün yoğun olarak yaşandığı tekstil sektöründe, kadın işçilerin güçlenmesini büyük bir değişimin anahtarı olarak gören Reflect, koleksiyonlarını arthere kadınların kurduğu veya yüzde 80 oranında kadın çalışana sahip tekstil atölyelerinde üretiyor. Yeldeğirmeni’ni ev edinmiş bir diğer önemli oluşum, arthere. Savaş sonrası İstanbul’a yerleşen Suriyeli sanatçılar tarafından Omar Berakdar öncülüğünde kurulan arthere, bir üretim ve sergileme alanı. Yolu İstanbul’dan geçen pek çok sanatçının uğrak noktası olan mekânda atölyeler, küçük konserler ve film gösterimleri de düzenleniyor. Parçalanmış bir ülkeden çoğu sadece hatıralarıyla ayrılmış sanatçıların kendilerini iyileştirmesine, yaşadıkları yerin kültürünü beslemesine ve toplumlar arasında siyasetin yıprattığı köprülerin sanatla onarılmasına vesile olan arthere, herkesin uğrayıp, kahvesini içerken çalışabileceği, sınırların yerini karşılıklı empati ve ifadeye bıraktığı bir yer. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle