Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 4 28 Temmuz 2018, CUMARTESİ Ke haber los keridos meldadores de Cumhuriyet?* MAHİR ÜNSAL ERİŞ Şimdiden bakıldığında artık günbegün maziye karıştığı görülüyor. Melih Cevdet’in, “yandan çarklı” ada vapurunda, “Müslümanı, Yahudisi, Urumu.” Yine de eskiler daha iyi hatırlayacaktır, vapurun bir köşesinde, hızlı hızlı ve coşkuyla, Ermenice desen değil, Rumca desen değil, bir acayip dil konuşan teyzeler, amcalar. Hani insan bilmese İspanyolca diyecek bu telaş ve sevinçle konuşulan dile. Sohbette İspanyol televizyon kanallarını andırırcasına bir velvele. Aynen de öyle. Basbayağı İspanyolca konuşuyorlar. Ama İspanyol değiller, çaycı gelince, “Bize iki çay bırakıver evladım” diyorlar, senin benim gibi, biraz daha müzikli bir vurguyla ama. Kim bu insanlar? Neden İspanyolca konuşuyorlar? İnsanlarla birlikte göçen dil Bu insanlar Türkiye Yahudileri. (Kendi resmi kurumları Türk Yahudisi adını tercih ediyor diye de ekleyeyim) Ve gerçekten de İspanyolca konuşuyorlar. Şöyle hızlıca bir özet geçeyim. Yahudilerin her yerde ve sadece İbranice konuştukları türünden bir yanlış anlama yaygındır. Oysa İbranice dediğimiz şey ikiye ayrılır. İlki klasik İbranice’dir ve Musevilerin dini dilidir. Kutsal metinleri bu dilde yazılıdır, ibadetleri bu dilde yapılır, bayramları bu dilde kutlanır. Diğeri ise başta Elyezer Ben Yehuda olmak üzere birkaç öncü tarafından eskisi temel alınarak yeniden yaratılan modern İbranice’dir ve İsrail’de konuşulur. Dolayısıyla İsrail dışındaki Yahudiler, İbranice değil kendi yerel topluluklarının dilini konuşurlar. Örneğin Orta Avrupa kökenli Aşkenaz Yahudilerinin dili, Yidiş ya da Yidce olarak bilinen, kendine has dilbilgisel özellikleriyle Almancadan ayrılan bir Alman diyalektidir. Türkiye’deki Yahudilerin büyük bir çoğunluğu ise Ladino ya da Cudezmo olarak anılan bir İspanyolca lehçesi konuşurlar. Çünkü Türkiye’de yaşayan Yahudilerin hatırı sayılır bir kısmı Sefarad Yahudisi’dir. Sefarad, (İbranicede İspanya demektir) 15. yüzyılın sonuna doğru İspanya’da, Katolik krallar tarafından din değiştirmeye zorlandıkları için buradan kaçarak dünyaya dağılan Yahudilerin ortak adıdır. Bu dönemde önemli sayıda Sefarad, Osmanlı’ya sığınarak imparatorluğun o anki sınırları içerisinde dört bir yana dağılarak yerleşir. Elbette beraberlerinde dil ve kültürlerini de getirerek. Osmanlı’ya iltica eden Sefarad Yahudilerinin konuşmakta olduğu İspanyolca lehçesi, tabiri caizse zamanda donup kalır. Dili besleyerek güncel tutacak kaynaklarla temas etme şansları olmadığı için Yahudi İspanyolcası, oradan ayrıldıkları, 15. yüzyıl İspanyolcasının gramer ve kelime dağarcığı özelliklerini aynen korur. Üstelik bu dağarcığa zaman içerisinde sürekli temas halinde bulundukları Türkçe, Rumca, Ermenice, Bulgarca, Arnavutça, Arapça gibi kimi komşu ve yerli dillerden de kelimeler, kalıplar alarak geliştirirler. Dini sebeplerden dolayı çok sayıda İbranice kelime dilin içinde zaten mevcuttur. 19. yüzyılda Batılılaşma dalgası ve Fransız Yahudi kurumu Alliance Israelite Universelle’in açtığı okullarda öğretilen Fransızca da bu karışımdaki yerini alınca ortaya rengârenk bir dil çıkar. Bu dilin adı, Cudezmo, Ladino ya da Yahudice’dir artık. Konuşanlar yaşlanıyor Dilin geldikten sonra hızla yerelleştiğini söylemiştim. Buna verilecek en bilindik örnek sanırım, bir klasik olan “El vapor esta yanaşeando al iskele” cümlesidir. “Vapur iskeleye yanaşıyor” anlamına gelen bu cümlede Türkçenin varlığı açıkça hissedilir. Zaten Ladinoyu, geride bıraktıkları İspanyolcadan ayıran en temel özelliklerden biri içine Türkçe ve İbranice fiilleri almış olmasıdır. Bu örnekte, Türkçedeki “yanaşmak” fiili, sonuna İspanyolcadaki mastar eki olan – ar getirilerek İspanyolcalaştırılmış ve bu haliyle de İspanyolcanın çekim kurallarına tabi tutularak çekilmiştir. Bunun gibi sayısız örnek vermek mümkün. Günümüzde Ladino giderek azalıyor. Konuşanlar yaşlanıyor, gençler eskisi kadar ilgi göstermiyor ya da aileler toplum içinde ötekileştirilmesinler diye özellikle çocuklarına bu dili öğretmekten kaçınıyor. Oysa geçmişte (ve halen tek tük) Yahudiler bu dilde sayısız kitap yazıp yayımlamışlar, La Luz (ışık), La Vera Luz (gerçek ışık), La Boz de Türkiye (Türkiye’nin sesi) gibi birçok gazete ve dergi çıkarmışlar. Şimdiyse bu dilin Şalom gazetesinin tamamı Ladino dilinde çıkan tek sayfası ve Sefarad Araştırmaları Merkezi’nin iyi niyetli çabalarıyla yaşamasına uğraşılıyor. Halihazırda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan diller arasında. Siz yine de vapurda o teyzelere rastlarsanız yanlarına gidip bir selam verdikten sonra, “Ke haber?” diye sorun olur mu? Bu “Ne haber?” demektir ve belki size Ladinonun güzelliklerini anlatacakları bir sohbetin de başlangıcı olur. * Ne haber sevgili Cumhuriyet okurları? Betonların arasındanBir banjo sesinde kâbuslar ve aydınlıklar rüzgârlara açılmak ARTEM İS GÜNEBAKANLI Özgün Semerci adıyla 90’larda çocuk olanların çok iyi bildiği Elm Sokağı Kabusu filmine gönderme yaptığı yeni albümünde geçmişten hislerin, resimlerin, kokuların peşinde dolaşıyor. Geçen günlerde ikinci albümü “A Nightmare on Clawhammer Banjo”yu yayımlayan Özgün Semerci, enstrümanıyla yollar ve o yolların yanından akan manzaralar yaratmayı bilen bir müzisyen. Her akorda dinleyeni bir adım ileri taşıyan, şehirlerin beton blokları arasından alıp rüzgârlı açıklıklara çıkaran albüm, adıyla atıfta bulunduğu korku filmi serisinin tekinsizliğini de barındırıyor. Albümde ana anlatıcı olan Özgün Semerci’nin banjosuna Can Aydınoğlu, Ahmet Kenan Bilgiç, Ali Somay ve Güven Güner eşlik ediyor. Semerci ile banjoyu ve albümü konuştuk. ? Banjoyla tanışman nasıl oldu? Banjoda seni etkileyen neydi? Banjo sesiyle ilk tanışmam, Western filmlerine ve o yıllarda evde bulunan Country Hits kaset serisine dayanıyor. Enstrümanın kendisiyle tanışmam ise 56 yıl kadar önce, müzik grubumun kaydında kullanmak için Tünel’den aldığım bir banjo ile başladı. O kaydı hiç yapamadım çünkü artık gece gündüz banjo öğrenmeye çalışıyordum. Altı ay içinde aldığım o ilk banjo kullanılamayacak hale geldi. Galata’da yaşadığım aynı dönemde Amerikalı ev arkadaşım ricamı kırmadı ve bana ülkesinden dönerken banjo ve bir lap steel gitar getirdi. Böylece süreç daha da hızlandı. Artık banjoyu hangi tekniği kullanarak (Clawhammer) çalacağıma emindim ve bazı melodiler yaratmaya başlamıştım. ‘Köklerimin müziğini severim’ ? Afrika kökenli, kölelikle sömürülmüş bir topluluğun sesi banjo. Dinlerken hep bir köklere dönüş hissi uyandırıyor. Sen dönüp köklerine baktığında, orada neler görüyorsun? Evet, içinde çok fazla neşeli gibi duran acı hikâyeler duyabileceğiniz bir enstrüman banjo. Clawhammer tekniğine bu kadar hayran olmamın sebeplerinden biri, Pete Seeger. Onun çalış tarzı ve düşüncelerinden fazlasıyla etkilendim. Ben Konya kökenli bir ailenin Yörük çocuğuyum. Köklerimi, köklerimin müziğini ve bozlak havalarını çok severim. Banjo sesi çiğliği ve ataklı tavrıyla bir yönden bana Anadolu müziğini de çağrıştırıyor. Ciddi de bir türkü sevgim ve repertuvarım var. Halkların farklı dillerle ve estetiklerle de olsa her zaman hikâyelerini anlatabilecek bir yol bulabilmesi çok güzel. Ayrıca şu an ülkemizdeki genç sanatçılar da belki yıllar sonranın halk türkülerini yapıyordur. ? Albümü paylaşırken cumartesi gecesi kâbuslarını pazar sabahı sana unutturan kovboy filmlerine teşekkür ediyorsun. Bu albümü, şarkıların atmosferinden kapak fotoğrafına kadar 90’larda büyüyen neslin çocukluğuna atıfta bulunan korku filmlerinin hissiyle yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Evet, o oldukça kişisel bir teşekkür aslında. Albümün ismi anlaşılabileceği gibi bir korku filmi serisi klasiğine gönderme içeriyor. Özellikle liriksiz bir albümü üretirken bazı hislere, bazı resimlere, kokulara takılıp kalmam ve oradan hiç ayrılmamam gerektiğini biliyordum. En azından bunun beni beslediğine emindim. Bu süreçte beraber ürettiğim müzik yoldaşım Can Aydınoğlu’ndan, albümün prodüktörleri Kerem İnanç ve Ba Özgün Semerci ran Gencer’den de büyük destek gördüm. Benim için banjo ve A Nightmare On Elm Street (Elm Sokağı’nda Kâbus) bağlantısı, 90’ların başında cumartesi geceleri geç saatte yayımlanan ve klasik filmin TV adaptasyonu olan Freddy’nin Kâbusları ile ilgili. O gecelerde gördüğüm kâbusları pazar sabahı Western kuşağı filmleriyle unutuyordum. ? Lu Records ile nasıl bir araya geldiniz? Kayıt süreci nasıl ilerledi? Lu Records’un kurucusu, aynı zamanda Gevende’nin sesi Ahmet Kenan Bilgiç’le uzun yıllardır birbirimizi tanıyoruz. Ahmet’e albümün kaba halini ilk yolladığımda hayalim Ahmet’in istediği bir şarkıya kendine has vokalini/dilini vermesiydi. En başından beri bu albümde Ahmet’in sesini duymayı çok istemiştim. Ama sonraki süreçte bundan çok daha fazlası oldu ve albüm he pimiz için ortak bir hal aldı. Sonunda albüm Lu Records’dan yayımlandı ve çok da güzel oldu. Kayıt süreci Kerem Brumend ve Baran Gencer prodüktörlüğünde Bursa’da bir aya yakın sürdü. Can Aydınoğlu ile beraber şarkıları üretip gitarları ve banjoları kaydettikten sonra Ahmet Kenan Bilgiç, Ali Somay ve Güven Güner kendi enstrümanlarını çaldılar. ? Punk müzikten geliyorsun. Banjo ile anlatılan hikâyeler dışında, başka kollardan üretimler devam edecek mi? Örneğin 90’ların sonunda kurduğunuz punk grubu Second’ın geleceğine dair planlar var mı? O geçmişten geliyorum ama pek de bir yere gitmiyorum aslında. Hâlâ en çok dinlediğim şey punk müzik. 2019 Second’ın kuruluşunun 20. yılı olacak ve yeni şarkılardan oluşan bir EP yapacağız. Eylülde yeni bir festival başlıyor Kavurucu sıcakla boğuşurken, gelecek serin günleri düşünmek güzel. Eylül ayı İstanbul’a sadece sonbaharı değil, 14 ülke ile birlikte bu yıl Türkiye’de de düzenlenmeye başlayacak Red Bull Music Festival’ı da getirecek. 2630 Eylül tarihleri arasında şehrin iki yakasını da hareketlendirecek festivalde toplam 60 sanatçı yer alacak. Festival programı dört ana konsept etrafında oluşturulmuş. Doğaçlama düet gecesi Round Robin, Murat Ertel öncülüğünde farklı alanlardan 14 müzisyeni aynı sahnede bir araya getirecek. Ah! Kosmos, Cahit Berkay, Hans Joachim Irmler (Faust), Okay Temiz ve birçok değerli müzisyenin ikili olarak doğaçlama yapacağı gece, eşine bir daha rastlanmayacak performanslara sahne olması açısından oldukça heyecan verici. 20. yıl partisi B sineması estetiği ekseninde gerçekleşecek konser, film gösterimi, söyleşi ve sergileri içeren Art of BMovies kapsamında Gaye Su Akyol ve Bubitu Zebra Katz John Talabot zak, Yılmayan Şeytan filmi için yaptıkları müzikleri Kadıköy Sineması’ndaki özel bir konserde çalacak. East vs West gecesi, Türkiye’den ve yurtdışından hip hop sanatçılarını özel projelerle izleme fırsatı sunacak. Son dönemin yükselen isimleri Kamufle ve Ezhel’in yanı sıra İngiliz MC Little Simz ve 2012 tarihli single’ı Ima Read’den beri dikkatleri üzerinde tutan v Katz, Zorlu PSM’de sahne alacak. Festivalin son günü, Red Bull Music’in 20 yıllık tarihinin kutlanacağı büyük bir parti var. Beykoz Kundura Fabrikası ev sahipliğindeki gecede ortak bir performans ile İpek Görgün ve Fennesz, Dopplereffekt, John Talabot ve Axel Boman’ın projesi Talaboman izleyeceğimiz isimlerden bazıları. Festival boyunca görülebilecek iki önemli sergi var, Archive ve The Remake Exhibition. B film akımının Türkiye’deki yansımalarını belgeleyen film afişlerinden oluşan Archive, Güven Erkin Erkal’ın kişisel koleksiyonundan 20 orijinal afiş içeriyor. The Remake’de ise klasikleşmiş B filmlerin afişleri, 17 sanatçı tarafından yeniden yaratılan versiyonları sergilenecek. 28 TEMMUZ 2018 SAYI: 13 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni ZEYNEP MİRAÇ TANER Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü ÖZGÜR ÖZKÜ Sayfa Uygulama EMİNE BİLGET Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesi’nin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B