Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 8 21 Temmuz 2018, CUMARTESİ 10 bin adımda YeniköyÇokkültürlü, çok ihtişamlı, çok keyifli Burak Kuru buribaker@gmail.com İstanbul'da gezinirken, en sık işittiğim cümlelerden birisi şu: “Maalesef giremezsiniz.” Nedenini ben sormadan açıklama yapıyor karşı taraf, “Zarar verenler oluyor. Güvenlik için böyle yapıyoruz.” İstanbul'da artık ne yazık ki azınlık olarak anılan Türkiyelilerin bir kısmının ibadethane ya da mezarlıklarına girmek için öncelikle “Ben öyle bir şey yapmam, söz” diyerek kendimi anlatmam ve görevlileri ikna etmem gerekiyor. Sonrasında kapılar bazen açılıyor ama kırgınlığı sürekli hissediyorum. Kudüs Patrikliği'ne bağlı olan Aya Yorgi Kilisesi'nde karşılaştığım Eli Hanım da benzer uyarıyı yapıyor ve içeriye giremiyorum: “Ayin olmadığında açmıyoruz, kırıp döküyorlar. Ayin olduğunda çağırayım ama nereden bulayım seni?” Bu topraklarda yaşayan herkesin kendini güvende hissedeceği günlerin gelmesini umarak, Eli Hanım’a hak vererek uzaklaşıyorum. 64 odalı yalı İstanbul'da, şehzade, sultan ve hanedan mensupları istedikleri yerde yalı veya köşk yaptırabiliyor olsalar da ağırlıklı olarak Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme'yi tercih ediyorlar. Sadrazam, vezir ve divan üyeleri Bebek, ilmiye sınıfı Rumeli Hisarı, Hıristiyan ve Yahudiler Arnavutköy ve Kuzguncuk'ta yaşıyorlar. Din ve ilim adamları Beylerbeyi'nde ikamet ederken, Büyükdere, Tarabya ve bugün gezdiğimiz Yeniköy'de durum şu: Avrupalı diplomatlar, Ermeniler ve zengin Rumlar var. Yalı dağılımı böyleyken bir de renk kuralı karşımıza çıkıyor. Aşı rengi denen kırmızı renge bürünmüş yalılar devlet mensuplarının, açık renkliler Müslümanların, gri ve tonlarındaki yalılar gayri müslimlerin. Kurala uymayanlara ceza ağır: Yalıya el konuluyor, sahibi sürgüne gönderiliyor (İstanbul'un En Ünlü 100 Yalısı, Mahmut Sami Şimşek). Yeniköy deyince aklıma, “Giriş yan sokaktandır” yazılı tabela gelir. 15 sene önce, şu anda Erbilgin Yalısı olarak bilinen Köybaşı Caddesi 141 numaradaki Şehzade Burhanettin Efendi Yalısı'nın bitmeyen duvarında görmüş ve inanamamıştım: Böyle bir şey nasıl olabilir? Artık o uyarı yerinde yok ama 64 odalı devasa yalı orada. Gelmişken, uzaktan hayran hayran bakabilirsiniz. Yalılar çok ama burada sadece yalı sakinleri yok. Mahallenin 3 simgesi Semt sakinlerinden, doğma büyüme buralı Deniz Pak bana hem tüyolar verdi hem de mahalleyi anlattı. 42 yaşında, bir süredir Bozcaada’da Akvaryum Otel'i işletiyor ama ailesinin Yeniköy’le ilişkisi 1940'lara kadar uzanıyor. Buranın sayfiye yeri kimliğini 1980'lere kadar koruyup daha sonra bölgenin popülerleşmesinden bahsediyor. Sonrasında en merak ettiğim konu olan mahalleliyalı sakinleri ilişkisini anlatıyor: “Yeniköy’de 80’ler ve 90’ların ortasına kadar mahalleliyalı arasındaki en büyük üç ortak nokta bana göre rahmetli eczacı kalfası ve iğneci Seyfettin Abi, muhtarberber Ahmet Akkuş ve denizdir. Rahmetli Seyfettin Abi’nin tansiyon ölçmek, iğne yapmak için girmediği ev ve tanımadığı insan yoktur. Muhtar Ahmet Bey ise mesleği nedeniyle her yere girip çıkmıştır. Yalı Restaurant'ın sokağındaki dükkânı bir dönem Yeniköy'ün kalbiydi. Üçüncü ortak nokta, 89 adet olan Yeniköy kayıkhaneleri, iskeleler, Emek Cafe ve şimdi spor kulübünün işlettiği eski büyük plaj. Herkesin yolu düşer buralara.” Mahalle kültürünün ne kadar güçlü olduğunu anlattığı şu örnek beni ikna etti: “Dünya'daki hiçbir şubesinde muhtemelen yapamayacağınız bir şey, ancak buradaki Mc Donald's'ta herkesin hesabı olurdu. Haftalık ya da aylık olarak ödüyorduk yiyip içtiklerimizi.” Yeniköy'e geldiğinizde uğrayacağınız yer çok. Kürkçü Faik Sokak, 4 numaradaki Yeniköy Kahvesi, hem sessiz hem de sizi Yeniköy’ün iç taraflarına bağlayacak. Buradaki sakin anların ardından hemen arkadaki dar yoldan ilerlediğinizde yolun sonunda Tarabya İngiliz Okulu'nun Yeniköy kampusunu görecek, nefis binada öğrenci olmak isteyeceksiniz. Buradaki sokak adlarının her birinde bir meslek erbabı var: Simitçi Salih, Kasap Remzi, Eczacı, Terzibaşı, Keresteci Şükrü, Doğramacı Emin, Mübaşir... Yürüyüşün ardından kahve molası Yeniköy Kitapçısı’nda. Keresteci Zühtü Sokak, 15 numaradaki bu küçük kitapçı, her sabah 10’dan gece 12’ye kadar açık. İkinci el kitaplar da var yeniler de. Köybaşı Caddesi üzerindeki Vagabondo’s (No: 168), pizzayı bu topraklara getiren yerlerden biri olarak, Emek Cafe (No: 57) ve Yeni Damla Pastanesi (No: 74/A) mahalleli tercihi olarak uğranacak yerler. 1817'de kurulan Tarihi Yeniköy Börekçisi hâlâ aynı tariflerle ürünler sunuyor (No: 80). Benim önerim, Türkiye dışına çıkınca görülen ve memlekette olsa ne güzel olurdu diye iç geçiri Panayia Rum Ortodoks Kilisesi Yeniköy Kitapçısı len mekânlara örnek gösterilecek Apartıman Yeniköy. Köybaşı Caddesi 158'deki Apartıman'ın mutfağı zengin. Şarkısı bile var Buraya kadar gelip yalı incelemeden dönmek olmaz. Yalı sahibi tanıdığınız yoksa kamuya açık yalılardan faydalanabilirsiniz. Nisan 2017'de Alican Ergün'ün açtığı Pero mesela. Kahvaltıyla başlayıp, bara dönüşen mekânlardan burası da (Daire Sok, No: 5, Mualla Hanım Yalısı). Eğer bir yalıyı tümüyle görüp ihtişamına kapılmak istiyorsanız Sait Halim Paşa Yalısı sizi bekliyor. Şu sıralar akşamları Boğaz'a nazır açık hava sineması düzenleniyor. Fiyatları el yakıyor, 175275 TL. Yeniköy, çokkültürlü, çok ihtişamlı, çok keyifli bir yer. Tek eksiği adına yazılmış bir şarkıydı, onu da mahalleli Feridun Düzağaç yaptı: “Yeniköy'de evim / Eski köye yeni âdet / Bir sevgilim var benim / Düşlerimden ibaret...” İstanbul Boğazı'nın muhteşem nimetlerini aralarında pay etmiş, akıl almaz güzellikteki yalıların yer aldığı, dünyada eşine rastlamanın zor olduğu bir semt. #negüzelbina: İstanbul'da bir Venedikli Kırmızı rengi ve diğerlerinden ayrılan mimarisiyle hemen dikkatinizi çekecek olan bu yalı Venedik/ İtalyan stilinde inşa edilmiş. Dr. Muaffak Gören Yalısı'nın eski adı Hamapulos. Doktor Gören, bu yalıyı eğitim vakfına bağışlayınca vârislerin açtığı davalar nedeniyle yalı gazete haberlerine konu olmuştu. TUBA ŞATANA Çeyrek karpuz Çeyrek karpuz ve aidiyeti aynı cümle içinde kullanabileceğin bir mahalledir Kurtuluş. Aidiyet. İnsanların yaşadığı semtle ilişkili olma durumu. Bu yazı için. Gürültülü semttir, canlıdır. Mesela Baruthane’den geçen her araba kendi başına bir disko olabilecek müzik dinleme kapasitesine sahiptir. Hayat sokakta akar, çocuk oynamasa da dükkânların önünde oturur esnaf, çay içer, sigara tüttürür, gelenle geçenle laflaşır. Konu komşu birbirini tanır, manavda kasapta karşılaşıp sohbet edenimiz çoktur. Kurtuluş’ta yaşama sanatı ikiye ayrılır. İkincisi her gördüğüne laf ederek, burun bükerek, eskiden böyle miydi diyerek bir türlü mutlu olamamak ama bu mahalleden de kurtulamamak. Damarlarına işler Birincisi de benim gibi kök salmıştır, gönül bağı vardır. Kurtuluş’a kendini teslim etmiştir, eskinin, İstanbul’un, âdetlerin, komşuluğun içine atmıştır kendini. Kendini mahalleye teslim etmiştir. Seveni başka mahalle de oturmaz, Kurtuluş damarlarına işler. Sabah metroya yürürken hem selam verir, iyi işler diler, selam alırsın. Çıraklar dükkânlara mal taşıyordur. Manav, kasap, kuaför/ berber nüfusu en yüksek mahalledir Kurtuluş. Şarküteri ve meze dükkânları takip eder. Yemek üzerinden anlaştığımız, birbirimize bağlı olduğumuz, eskiyi ve yeniyi beraber algılayabildiğimiz mahalledir. Boğazına en düşkün mahalledir burası. Yemek pişer bu mahallede. Meze dükkânlarından öğlene doğru köz patlıcan kokusu yayılır. Her dükkânın bir müdavimi olduğu gibi, her dükkânın da tercih edilen mezeleri vardır. Alışkanlıkları vardır mahallenin. Mezecilere gidip fümelenmiş balık alacaksanız saçı briyantinli usta sorar, “Hazırlayayım mı efendim?” “Lütfen” dersiniz. Lakerda mı alacaksınız, o zaman da balıkçınıza uğrarsınız, bir takoz gözünüze kestirirsiniz, ustanın hazırlamasını seyredersiniz, o keskin bıçağının yağ gibi kaymasını seyretmek ayrı keyiftir. Ustalıkların değeri vardır mahallede. Usta vardır. Peyniri mi beğenmedin, fazla mı tuz salmış, nazın geçen bir dükkândaysan, ki zaten mahallede şükür nazımın geçmediği yer yok, yeni bir teneke açar usta sana. Füme dil mi alacaksın, dilin arka tarafını seviyorsan, ona göre dilimlenir, ne kadar kalın istiyorsan. Dil de zaten yılların fümecisinden alınmıştır, mahallede iyi esnaf kendi beğenmediği şeyi zaten tezgâhına koymaz. Sipariş ettiğin doğum günü pastan mı var, ertesi gün pastanenin sahibine beğenip beğenmediğini söylemelisin, zira merak eder, içine dert olur. Kasabına uğrarsın, “Tuba Hanım etler bugün geldi, sen bugün et alma” der, eli boş çıkarır seni, üzülmezsin. Manavını ararsın, “Senlik bugün yeşillik yok” der, ya da “Yabani semizotu aldım kendime, yarısını sana vereyim” der, “Domatesler çok güzel” veya “Yok Deniz’e göre değil bu salatalık” der. Bir çeyrek karpuz istersin bazen, en güzelini seçer sana ve çeyrek kesip hazırlar. Hatta, “Dolapta var, yeni kestim, vereyim mi?” der… Esnaf unutur, sen unutmazsın Tüm mahallenin, mahalledeki esnafa yettiği, iyi esnafın yıllar yılı işine devam edebildiği yerdir. Dedikodu da yaparız elbet, biliriz yeni açılan dükkânların tutup tutmayacağını, sattığı ürün elbet önemlidir ama esnafa bir tepeden baksın, mahallede dışlanıverir, ne olduğunu anlamadan da bir de bakmışsın kapatmış gitmiş dükkânını, o kadar yaptığı yatırımı kolunun altına sı kıştırıp. Hem kucaklayıcıdır hem de kendi sınırını çizer. Kahveni hangi bardakta içtiğini bilen mahalle kah vemiz, bir dükkân olmaktan ötedir artık, arkadaşındır, bir nefes almaya, iki muhabbet etmeye de uğrarsın, akşamüstü soğuk biranı yudumlamaya da. Mahallede seviliyorsan, esnafın onayını aldıysan yanımda para yok diye üzülmezsin, kimse peşine düşmez, sen de zaten varsa hemen borcunu ödersin, esnaf unutur, sen unutmazsın. Atışırsın bazen, ama dargınlık olmaz, unutulur gider. Büyük bir aile gibidir bazen Kurtuluş, dedim ya sesi yüksek. İşkembeci kedisi kaldırımda uyurken, gelen geçen rahatsız ediyor diye kedinin önüne “Uyuyorum, rahatsız etmeyin” diye tabela koyar, kedi nerede uyursa o tabela onun yanında yer bulur. Mahallemizin delileri de meşhurdur. Tanırız onları, hem onlar kendini belli eden delilerdir, kendini belli etmeyenden kork. Kurtuluş, Pangaltı, Baruthane üçlemesi üzerinden döner mahallede yaşam. Eski İstanbul yeni İstanbul ile tanışır. Bir zamanlar Rumca, Ermenice, İstanbul Türkçesi konuşulan sokaklarda yeni diller de duyulur, Kurtuluş birçok milletin evi olmuştur. Ütopik bir resim çizdim sandınız ama hayat sen ne görmek istersen onu gösterir sana. Bu yazıyı yazmama imkân sağlayan, Kurtuluş’u evim yapan, tüm bahsi geçen esnafımateşekkür borç bilirim. Bilirim, mahallemde sırtım yere gelmez. C MY B