Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 HAZİRAN 2018, CUMARTESİ Bazen romantik, bazen komik, bazen karanlık Perdede sahil düşleri SAYFA 3 GÜLİZ ATSIZ NOYAN Pera Müzesi 5 Nisan’dan bu yana, tarihçi ve akademisyen Zafer Toprak’ın küratörlüğünü yaptığı İstanbul’da Deniz Sefası, Deniz Hamamından Plaja Nostalji adlı sergiye ev sahipliği yapıyor. Zafer Toprak’ın özel ve kurumsal koleksiyonlardan derlediği parçalar, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyıl ortalarına, İstanbul’un sosyokültürel yaşantısını plaj kültürü üzerinden keşfe çıkıyor. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün Yeşilçam filmlerinden derlediği plaj sahnelerini ise izlemeye doyamadım. Sergiyle paralel bir film programı olarak tasarlanan “Kumsalda” adlı seçki, 28 Temmuz’a dek Pera Müzesi’nde izlenebilecek. Seçkinin bütününe baktığımda, bir iki istisna ve eksikliğini hissettiğim birkaç film haricinde, beni heyecanlandıran bir liste oldu. Havalar ısındıkça, bir zamanlar ‘plajlar şehri’ olan İstanbul’dan kaçamayanlara, deniz kenarı düşü yaşatmak için tam kararında tasarlanmış. Yeni Dalga’nın kraliçesi Jacques Tatti’nin meşhur karakteri Mr. Hulot’nun ilk filmi Bay Hulot’nun Tatili, izlemem gerektiğini düşündüğüm ama bir türlü zaman ayırmadıklarım dan. Bu filmi, aynı yıl çekilmiş olan Ne Sihirdir Ne Keramet ile yan yana izlemek ilginç olacak. Modern sinematik anlatıya ve espri ruhuna uzak kalmış olabilirler ama tarihi belge kıvamını tutturmayı başarıyorlar. Antonioni’nin Macera’sı, Visconti’nin Venedik’te Ölüm’ü, Angelopoulos’un Sonsuzluk ve Bir Gün’ü ise seçkinin en büyük klasikleri. Böyle filmlerin gösterimlerine ya filmi ilk kez izleyecek olanlar ya da kaçıncı kez izlediğini unutanlar gidiyor gibi geliyor bana. Her iki grupta olmanın da ayrı bir keyfi var. Fransız Yeni Dalgası’nın kraliçesi Agnes Varda bu sene Mekânlar ve Yüzler belgeseliyle Oscar adayı olmuştu 80 yaşındayken yaptığı anıfilm Agnes’in Plajları’yla seçkide. Bu film izlediğim ilk Varda filmiydi ve başta henüz tanımadığım bir yönetmenin anılarını dinleyip filmlerinden parçalar izlemenin biraz manasız olacağından çekinmiştim. Neyse ki yanılmışım. Fransız Yeni Dalgası’nın uzun diyaloglu yönetmeni Eric Rohmer’den de iki film var seçkide: Pauline Plajda ve Yaz Hikâyesi. Hemen her filminde bir plaj ve su kenarı bulunduğundan, Rohmer’in iki filmine birden yer verilmesine şaşırmadım. Ulrich Seidl’ın Cennet üçlemesinin gerçekçilik, absürtlük ve güzel hikâyeleri bir araya getirdiğini düşünüyorum. Çok yaygın bilinmiyor olmasına, Seidl’ın daha sonra kurmaca film yapmamış ol masına öteden beri üzülürüm. Cennet: Aşk’ı seçkide görmek güzel bir sürpriz oldu. Sancılı bir büyüme hikâyesi Yorgos Lanthimos’un yönettiği Kinetta ve Asghar Farhadi’nin yönettiği Elly Hakkında, merak edip de bir türlü izleyemediğim iki filmdi. Ve tabii ki, Merve Kayan ve Zeynep Dadak’ın yönettiği büyük eski aşkım, 22 dakikalık belgesel, Bu Sahilde… 2010 senesinde birtakım kısa film seçkilerini takip edip, tekrar tekrar izlemeye gitmiştim. O zamanlar film için yazdığım yazıyı buraya olduğu gibi almak isterdim ama yerim kalmadı. Çok isterseniz, Mithat Alam Film Merkezi’nin sitesinden bulabilirsiniz. Bu Sahilde’nin hemen arkasından da ikilinin uzun metrajlı filmi Mavi Dalga gösteriliyor olacak. Öteden beri abartıldığını düşündüğüm Lucia, 2000’li yılların başında kült bir film olma yolunda ilerliyordu, neyse ki unutuldu. Günaydın Hüzün ise Fransız Rivierası’nda melankolik ve sancılı bir büyüme hikâyesi… Eğer harika Fransız sahilleri manzaralı depresif bir film izlemek isteseydik By The Sea bence çok daha iyi bir seçim olurdu. Kumun Altında (Ozon, 2000), The Beach (Boyle, 2000) ve The Descendants (Payne, 2011) gözlerimin arayıp bulamadığı diğer filmler. Pera Müzesi’nin yeni başlayan film programı Kumsalda, şehirden kaçamayanlar için deniz kenarı hayalleri kurduruyor. Kadın hareketi, sorgu, gözaltı, işgal Filistin’den 1968’e direniş ARTEM İS GÜNEBAKANLI Bağımsız belgesel şenliği Documentarist İstanbul Belgesel Günleri, bugün 11. kez başlıyor. 14 Haziran’a kadar sürecek ve direniş hikâyelerinin öne çıktığı festival programı, Filistin ve 1968’in 50. yılı temaları etrafında şekillenmiş. Festivalin onur konuğu ise Arap asıllı İsrailli oyuncu ve yönetmen Mohammad Bakri. Hayatında bir dönüm noktası olan, İsrail’de gösterimi yasaklanan “Jenin Jenin” (2002) filminin ve bu film sonrasında yaşadıklarını konu edinen “Sen Gittiğinden Beri” (2005) yapımlarının gösterileceği festivalde Bakri, Filistin’in direniş sinemasını ve siyasi belgesellere yönelmesinin sebeplerini anlatacağı bir sinema dersi de verecek. Direnişin kadınları Festivalin Filistin bölümünde dikkat çeken filmlerden biri Ken Loach ve Mike Leigh’in övgüyle bahsettiği, Raed Andoni’nin geçtiğimiz yıl Berlinale’de En İyi Belgesel Ödülü alan yapımı “Hayalet Avcılığı”. Andoni, Kudüs’teki Moskobiya sorgu ve gözaltı merkezinde alıkonulup işkenceye uğramış insanları bir gazete ilanıyla bir araya getiriyor. Bu topluluk, yönetmen ve bir psikoloğun gözetiminde, hapis tutuldukları hücrelerin bir benzerini inşa ederek sırayla kendilerini ve işkencecilerini canlandırıyor. 11. kez düzenlenen Documentarist İstanbul Belgesel Günleri, bu yıl programını Ortadoğu’dan Güney Amerika’ya uzanan bir coğrafyada başkaldıranlara ayırdı. Julia Bacha’nın “Naila ve Başkaldırı”sı Filistin direnişinin önde gelen kadın figürlerinden Naila Ayesh’in şahsında hareketin kadınlarına saygı duruşunda bulunurken, Michel Khleifi’nin Batı Şeria’da çektiği klasiği “Bereketli Hafıza” (1980) kurgu ile belgesel yaklaşımını birleştirerek yönetmenin başarılı kariyerinin temelini atıyor. 68 ruhu 50 yaşında Festivalin ikinci odak noktası olan 1968, dünyanın farklı bölgelerinde o yıllarda yaşananlara ışık tutan filmlerle anılıyor. Brezilyalı belgeselci João Moreira Salles’ın arşiv görüntüleriyle oluşturduğu filmi “Yoğun Şimdinin İçinde” (2017); Fransa, Çekoslovakya, Çin ve Brezilya’da çekilmiş görüntülerle dönemin politik çehresinin fotoğrafını çekiyor. Bu bölümde Almanya, İtalya, Yugoslavya ve Türkiye’den de filmler bulunuyor. Documentarist’in dünyanın dört bir yanından belgeselleri içeren programında üç günlük bir canlandırma belgesel atölyesi, çocuklar için stop motion ve sinema atölyeleri, Ayris Alptekin’le yaratıcı kurgu atölyesi ve söyleşiler de yer alıyor. Festivalde film gösterimleri Aynalı Geçit, Mimarlar Odası (Karaköy), Fransız Kültür Merkezi ve Kadıköy Sineması’nda gerçekleşecek. Yapı Kredi Kültür Sanat, BiTiyatro, Tütün Deposu ve Dutch Chapel ise yan etkinliklere ev sahipliği yapacak. Haftanın albümü n Palmiyeler – Akdeniz (KARE Müzikevi) Palmiyeler, 2015’te yayımladıkları ilk EP’lerinden bu yana psychedelic tonlardaki gitar sound’ları ve hayatın getirdikleriyle barışık şarkı sözleriyle kendilerine özgü bir yerde durdular. Yeni albümleri Akdeniz, şimdiye kadar duyduğum en iyi şarkılarını içinde barındırıyor. Sadece Palmiyeler’in değil, kendisini bir anda politik çekişmelerin ortasında bulmuş ve kararan ufkun eşiğinde, yaşama ve umut etme yetisini korumaya çalışan bir jenerasyonun hissettikleri Sıcak Günler Geri Geldi’de görünür oluyor: “Gazeteler dünyadan bahsederken, biz sadece evdeydik.” C MY B