17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 16 HAZİRAN 2018, CUMARTESİ Bodrum’un bahçıvanı Cevat Şakir MAHİR ÜNSAL ERİŞ İnsan yaşamında kimi zaman başa gelen felaketler hayatın akışında öyle kırılmalar yaratır ki artık o yaşamın yeni seyri o kişinin kimliği olur. Bunun en bilindik örneklerinden biri Halikarnas Balıkçısı adıyla tanıdığımız Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. Girit’te bir paşa oğlu olarak başlayan hayat macerası, babasının vali olarak görev yaptığı Atina’da geçen çocukluğuyla taçlanır. Ardından gençlik gelir, aklı denizlerdedir. Denizcilik okumak ister. Gelgelelim paşa çocuğunun rıhtım bitirimleri gibi denizciliğe tenezzül ettiği nerede görülmüş, babası karşı çıkar. Oxford’a tarih okumaya gönderilir. Sonra bir vakit de İtalya’da kalır ve orada tanışıp evlendiği ilk eşini yanına katıp yurda döner. Ne olduysa ondan sonra olur. Maddi sıkıntılar içine giren paşa, tası tarağı toplayıp memleketi Afyon’daki Kabaağaçlı Çiftliği’ne çekilir. Tabii Cevat Şakir ve İtalyan eşi de. Bir gece şiddetli bir tartışma yaşanır babaoğul arasında. Bu süregiden anlaşmazlıkların doruk noktasıdır artık. Ve Cevat Şakir, babasını tüfekle vurur. Paşa baba ölünce cinayetten hüküm giyen Cevat Şakir’e on beş yıl kürek cezası verilir. Denizin çağrısı belki de. Cezasının yarısında vereme yakalanınca affa uğrar ve serbest kaldıktan sonra İzmir’e yerleşir. Çeviriler yaparak, makaleler yazarak, karikatürler çizerek geçimini sağlar bir müddet. Gönüllü sürgün 1925 senesinde yazdığı bir öykü İstiklal Mahkemelerine takılır. Halkı askerlikten soğutarak isyana teşvik etmek suçundan idamla yargılanır. Aynı zamanda yeğenin eşi de olan Kılıç Ali Bey’in araya girmesiyle idam cezası kalebentliğe çevrilir. Böylece hayatının tümden değişeceği “mavi sürgün”ü başlar. Sürgünlüğün yarısını Bodrum’da yarısını da İstanbul’da geçirmesine rağmen cezası biter bitmez artık bir aşığı olduğu bu Ege kasabasına gelir koşa koşa. Buraya yerleşir. Yaklaşık yirmi beş yıl sürer buradaki hayatı. Denizi, denizin insanlarını, havasını, kokusunu, seslerini anlatmaktaki muazzam yeteneği ve incelikli duygusuyla edebiyatımıza kattığı değer bir yana, onu sevgi ve hayranlıkla hatırlamak için daha nice sebebimiz var. Bunlardan biri Balıkçı’nın denize olduğu kadar toprağa olan tutkusu. Öyle ki, Bodrum’a ikinci kez gelip yerleştiği dönemde “bahçem” dediği bu küçük kasabayı ağaçlandırma, çiçeklerle, bitkilerle donatma işini belediyenin resmi bahçıvanı olarak çalışacak kadar çok seviyordu doğayı. Bıraktığı izler eşsiz ve saymakla bitmez. Yaşadığı dönemde, bataklıklardan kaynaklanan sivrisinek ve beraberinde getirdiği sıtma benzeri hastalıklar çok sayıda çocuk ölümüne sebep olurken Halikarnas Balıkçısı, bataklıkları kurutmak için kelimenin tam anlamıyla dünyanın öbür ucundan, Avusturalya’dan okaliptüs fidanları getirtmiş, bu belanın def edilmesine aracılık etmiştir. Onun diktiği okaliptüs ağaçlarından ikisi bugün hâlâ Bodrum merkezinde tüm heybetleriyle yükseliyorlar. Brezilya’dan Bodrum’a Bununla da sınırlı değil elbette. Bölge insanı için yakın zamana kadar balıkçılık ve süngercilik gibi ana geçim kaynaklarından olan turunçgiller bahçeciliğine de katkısı çok olmuş Balıkçı’nın. Farklı mandalina türlerinin yanı sıra, bergamot, greyfurt, pomelo, misket limonu gibi birçok turunçgilin yetiştirilmesine tohumlar, fidanlar getirterek destek sağlamış. Bunun yanı sıra aşılı begonviller, yaseminler, çarkıfelekler, palmiye ve hurma ağaçları, çok farklı türlerde meşeler, serviler, çınarlar dikmiş. Onu tanıyanlar, hatırlayanlar Balıkçı’yı, terzisine tarifle özel sipariş vererek diktirdiği bol cepli pantolonunda bağ makasları, küçük çapalar, çakılar, aşılık kalemler ve cepler dolusu tohumla dolaşır halde aktarıyorlar. Tohuma, bitkiye düşkünlüğünün sınırı yok. Öyle ki bugün artık Bodrum’a has sayılan Bella Sombra (Güzel gölge) ağacının tohumlarını Brezilya’dan istemiş, gelen sadece sekiz adet tohumla bella sombrayı Bodrum’un bitki örtüsünün karakteristik ağaçlarından biri kılacak kadar çoğaltmış. “Nerede yaşarsınız bilmem ama hepinizin Bodrum’da ölmesini dilerim” diyecek kadar Bodrum’u seven Balıkçı’nın burada değil de İzmir’de ölmesi biraz acıklı elbette. Fakat yaşadığı dönemde Bodrum’da ortaokul bulunmadığından çocukları ortaokul çağına gelince İzmir’e yerleşmek zorunda kalmış Cevat Şakir. Giderayak, elinde çapası, ceplerinde tohumlarıyla günlerce, haftalarca dolaşmış dağlarda, kırlarda. Bulduğu her çalının dibine eline ne tohumu gelirse ekmiş. “Boylanmadan hayvanlar koparıp yemesin” diye çalı diplerine sokuşturmuş hepsini. Tohumların hangileri tuttu, bugün yükselen ağaçlardan hangileri o günün tohumlarından kaldı bilinmez ama günümüzde artık bitki örtüsü beton olan Bodrum’u Bodrum yapan tabiatı, Halikarnas Balıkçısı’nın büyülü ellerinden çıkmış olarak hatırlamanın bile mutluluk verdiği muhakkak. Rüzgâr, manzara,Cappadox, 4. kez Kapadokya’nın görkemli coğrafyasında müzik ve sessizlik LEYLA ERTAN Kapadokya’da düzenlenen müzik, çağdaş sanat ve gastronomiyi bir arayan getiren Cappadox Festivali’nin 4.sü başladı. Bugünün programında TSU!, Yazz Ahmed Quartet, Chihei Hatakeyama, Ahmet Aslan, Islandman, Flamingods, Gaye Su Akyol, The Dwarf of East Agouza, Baba Zula ve Feathered Sun var. Yarının programında ise Birsen Tezer, Ceylan Ertem, Arkın Allen, Hey Douglas, Nicola Cruz, Mousike’nin konserleri yer alıyor. Müzik programının finalini Pazartesi akşamı çalacak olan Erkan Oğur Quartet, Duman ve Christian Löffler yapacaklar. Yarın festivalde vereceği konser öncesinde Ceylan Ertem ile konuştuk. ? İstanbul’da kayıt yapmak istemediğinizi söylemişsiniz. Diyorsunuz ki, “Asyalıyız ve Doğu’da bütün müzik türlerinde zamanı geri almak yoktur. O anı yaşamak vardır. O anda o müziğe akort olursun, enstrümanını akort etmekten daha mühimdir bu”. Kapadokya’da şarkı söylemek sizi nereye taşıyacak? Dünyanın her toprağı ve suyu bizim sahnemiz olabilir. Kapadokya ise dünyanın en büyülü bölgelerinden. Püskürmüş lavlar, küller ve bugünkü halini almış bir güzellik diyarı. İki yıl evvel de Cappadox’da sahne almıştık ve sahneye hiçbir süs, bir renk gerekmedi. Sadece müziğimiz, Kapadokya’nın rüzgârı ve manzarası hem bizi hem dinleyenleri uçurmaya, dinginleştirmeye ve ateşlemeye yetti. ? Bu konsere gelenler neler dinleyecek? Aslında yıl boyu çaldığımız ve herkesin ilgisini kazanmış repertuvarımızı çalacağız yine. Belki biraz daha caz sularına atarız kendimizi yorumlarken, belki folk eserlere daha çok yer veririz. ? Çok sayıda turne yapıyorsunuz. Farklı coğrafyalar sizde ve müziğinizde nasıl iz bırakıyor? O manzaralar elbette hafızamıza kazınıyor. İnsanlar ve tavırları da öyle. Hepsi eminim şarkı sözlerin Yarın festivalde konser verecek olan Ceylan Ertem, “Dünyanın her toprağı ve suyu bizim sahnemiz olabilir” diyor, “İki yıl evvel de Cappadox’da sahne almıştık ve sahneye hiçbir süs, bir renk gerekmedi”. de hikâyeler yaratırken veyahut bir şarkıyı yorumlarken dökülüyordur ortaya. ? Festivalin teması “Sessizlik”. Hayatını ses üzerine kurmuş biri için bunun tarifi ne? Sessizlik müziğin en önemli elementlerinden biri. Ne çalacağın kadar nerede duracağın ve bekleyeceğin, dinleneceğin, dinleyeceğin de önemli. Sessizlik benim için bir ihtiyaç hatta. Gün içinde de. Müzik kadar sessizliğe de muhtacım. ? “Soluk”, “Yine de Âmin” , “Ütopyalar Güzeldir”... Albümlerinizin isimleri umut veriyor. Hayattan ve gelecekten umutlu musunuz? Ayrıca bir başka albümümün adı Amansız Gücenik, bir diğerininki YUH! Yani umut kadar umutsuzluk da hüküm sürüyor hayatımda. Ama her zaman umudu daha güçlü tutmaya uğraştım. Evet umutluyum, her şeye rağmen Yine de Amin! Bu yılki Cappadox’un teması Sessizlik. Çağdaş sanat programı da bu tema etrafında küratör Fulya Erdemci tarafından şekillendirilmiş. 9 Temmuz’a dek sürecek sergide Ali Kazma, Aydan Murtezaoğlu & Bülent Şangar, Babi Badalov, Bettina Hutschek, Cansu Çakar, Chapuisat Kardeşler, Erkan Özgen, Haig Aivazian, Hale Tenger, İnci Eviner, RAAAF, Rossella Biscotti, Sarkis ve Susan Philipsz’in sessizliğe kulak veren işleri yer alıyor. Sergi, Balkanderesi Vadisi’yle kasaba meydanının iç içe geçtiği Ortahisar etrafında kuruluyor. BÜLENT ŞIK Yediğimiz yiyeceklerin önemli bileşenlerinden biri su. Az (kuruyemişler) veya çok (meyve ve sebzeler) su içermeyen hiçbir gıda yok. Kurutma ise en eski gıda muhafaza yöntemlerinden biri. Kurutma, gıdalarda serbest halde bulunan su moleküllerini gıdanın yüzeyinden buharlaştırma işlemidir. Serbest su molekülü yiyecekteki herhangi bir öğe ile kimyasal bağ kurmamış, tek başına hareket edebilen ve bu nedenle de yiyeceğin yüzeyinden kolayca buharlaşıp havaya karışabilen su molekülü demektir. Su miktarının azaltılması, gıdaların içinde gerçekleşen ve bozulmaya neden olan reaksiyonları yavaşlatır. Mikroorganizmalar da yaşamak için suya ihtiyaç duyar ve gıdada serbest halde bulunan suyu kullanabilirler. Su içeriği az veya kurutulmuş gıdalarda; bozulmaya neden olan bakteri, maya ve küf gibi mikroorganizmalar yaşama ve çoğalma fırsatı bulamayacaktır. Zehirlenme tehlikesi Bir gıda maddesi protein, karbonhidrat ya da vitamin gibi besin öğeleri açısından ne kadar zengin olursa olsun, kurutma ile mikroorganizmaların yaşamsal faaliyeti büyük ölçüde durur. Suya en az ihtiyaç duyan mikroorganizmalar ise Küf deyip geçmeyin küflerdir. Bakterilerin büyük bir çoğunluğunun yaşayamayacağı koşullarda küfler yaşayabilir. Bu durum kurutulmuş meyvelerde ve su içeriği az fındık, fıstık gibi kuruyemişlerde neden küflenme görüldüğüne de bir açıklama getirir. Ancak su içeriği belli bir eşik seviyenin altına düştüğünde küfler de yaşama imkânı bulamayacaktır. Gıda maddelerinin küflenmesi ciddi bir sorun olarak görülmelidir. Bazı küfler mikotoksin adı verilen yüksek düzeyde zehirli ve kanserojen maddeler oluşturur. Yüzlerce mikotoksin çeşidi içinde insan sağlığı açısından en tehlikeli olanlar aflatoksinlerdir. Yapılmasının kolay olması güneşte kurutmayı dünya genelinde yaygınlık kazanmış en eski gıda muhafaza yöntemlerinden biri kılmıştır. Ancak elde mevcut tek yöntem güneşte kurutma değil; günümüzde kurutma için tasarlanmış çeşitli düzenekler de bu amaçla kullanılıyor. Kurutulmuş gıdaları evde yapmak isteyenler hava neminin düşük olduğu zamanları seçmeli ve güneş alan, rüzgârlı yerleri tercih etmelidir. Güneşli, nemi düşük, havadar ya da rüzgârlı bir ortamda gıda maddeleri hızla kurutulabilir. Kayısı ve erik gibi meyveler ve nane, kekik gi bi yeşil sebzeler kısa sürede kurutulabilir. Kurutma işlemi esnasında dikkat edilmesi gere ken bazı hususlar var. Kurutulacak gıdaların sağlam olanlarının seçilmesi ve hasarlı olanların ayıklanması aflatoksin oluşum riskini azaltır. Bazı meyvelerin kurutma öncesinde çekirdeklerini çıkarmak ve meyveyi ikiye bölmek gerekir. Gıdaların kurutma işlemi esnasında toprakla ve birbiriyle temas etmesi engellenmelidir. Kurutma işlemi esnasında gıdaların yüzeyinde küf gelişip gelişmediği mutlaka kontrol edilmeli ve küflü gıdalar atılmalıdır; ancak küf gelişimini gözle tespit etmek her zaman mümkün olmaz. Bir kural olarak üzerinde küf geliştiği gözlenen bir gıda maddesi yenmemelidir. Sık yapılan yanlışlardan biri küflü kısmın temizlenerek kalan kısmın yenmesidir. Ancak küflerin sadece yüzeyde gelişmediği, tıpkı bir bitkinin toprakta kök salması gibi gıda maddesinin içine doğru nüfuz ettikleri de bilinmelidir. Kurutulmuş meyvelere dikkat! Kurutulmuş incir, erik ve kayısı meyveleri; fındık ve fıstık gibi kuruyemişler ile çeşitli baharatlar aflatoksin açısından en riskli gıdalardır. Bu tip gıda maddelerinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından düzenli olarak kontrol edilmesi bir gerekliliktir. Bu ürünlerinin güvenilir olup olmadığını anlamak ancak testlerle mümkündür. Bir tüketici olarak yapılabilecek en önemli şey kamu sağlığını korumaya yönelik çalışmaların yapılmasını ve elde edilen bulguların açıklanmasını talep etmektir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle