Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ateşli hastalıklar ve sapkınlık ve içinde çürüdüğü Afrika kı-
Gecenin Sonuna Yolculuk insanlık durumu hakkında kurmayı başaramamış bir beyaz adamdır, tıpkı proleterin ba-
tasında kimse yazarın gözünde değer bulamaz. nihilizme varan kötümser bir görüşün hâkim olduğu, acı, yaş- şarılı olamamış bir burjuva olması gibi. Zehir gibi acı böyle
lılık ve ölümün tek ebedi gerçekler olduğu fikrini yansıtan bir bir evrende, başta sevgi olmak üzere olumlu duyguların ya-
SÖMÜRGEN TAYLORCULUK VE FORDİZM
metindir. “Bir şeyi unutmayın: gerçek esin kaynağı ölümdür” şanması imkânsızdır.
Sonunda Afrika’dan da kaçmak zorunda kalan Bardamu
diyen Céline’e göre kolay hayat yoktur, herkes bir sekilde mut- Aslında aşk tam anlamıyla imkânsız değildir ama çürü-
kendini New York’ta ve ardından Detroit’te bulur. Bu kent-
suzluğu tadacak, sağa sola savrulacak, bazen deliliğin eşiğine müşlüğün hüküm sürdüğü ortamda tahammül edilmez bir
te Ford’un kurduğu ilk seri üretim otomobil fabrikasında işe
kadar gelecek ve aradığı çıkış yolunun hiçbir yerde olmadığı- yük gibidir. Bardamu sevilmeyi hak etmediğini, bu duyguyu
başladığında, Taylorculuk ve Fordizmin insanin insanı sö-
nı bir türlü kabullenemeyerek, kendini tüketecektir. ruhunda taşıyamayacağına kanidir:
mürmesinin en feci hallerinden biri olduğunu gözlemler:
Detroit’de Molly adlı bir fahişeyle yaşarken mutlu olduğunu,
Öyle ki Bardamu’nün kendini savaş meydanında bulduğu
“Devasa binadaki her şey sallanıyordu (…) Tüm etleriniz,
anda yaptığı gözlem bütün hayata uygulanabilir: “Fare gibi Molly’nin kendisine o güne dek görmediği bir sevgi gösterdiği-
hâlâ titrerken ve ruhunuzu ve kafanızı saran o muazzam öf-
kapana kısılmıştık.” Savaşa, kapitalist sisteme ve sömürge- ni fark ettiği anda çözümü ayrılmakta bulur. Zira Bardamu’nün
keli gürültü daha aşağıda, bağırsaklarınızı sarsarak, küçük,
ciliğe karşı yönelttiği eleştirilere rağmen Gece Sonuna Yol- ilk baştan belirttiği gibi bu duyguya ancak aptallar bel bağ-
aceleci, sonsuz, yorulmak bilmeyen patlamalarla gözlerinize
culuk devrimci bir yapıt olarak okunamaz. Nitekim eseri son layabilir: “Aşk, kanişlerin ayağına getirilmiş sonsuzluktur.”
vururken, kendiniz de bir makineye dönüşüyordunuz.”
derece önemseyen Leon Trotski bu açıdan çok iyi çözümle- Bu romanı yazdığı dönemde Céline henüz nevrotik bir an-
Bu fikrini özetlemek için de “Ford’da işçinin sağlığının
miştir: “Bir karamsarlık romanı olan Gecenin Sonuna Yol- tisemitin delice hezeyanları seklinde karşımıza çıkan Nazi
hiçbir önemi yoktur, hâlâ ona ihtiyacı olduğu için makineye
yanlısı kitaplarını henüz yazmamıştır. Bu iğrenç metinlerin
culuk, isyandan çok hayattan duyulan korku ve onun neden
şükretmesi gerekir” der Céline.
olduğu bıkkınlığın ifadesidir. Aktif isyan umutla bağlantılı- yazarıyla, Gecenin Sonuna Yolculuk gibi bir başyapıtı yarat-
Bardamu, Fransa’ya döndüğünde, tıp eğitimini tamamla-
dır. Céline’in kitabında umut yoktur.” mış yazarın aynı insan olması da rahatsız edici bir gerçek ol-
yarak Paris’in yoksul banliyölerinden birinde doktorluk yap-
Yazar insanlığa güvenmez: yoksullara, mazlumlara mer- makla birlikte, psikolojik açıdan da sonsuz bir sır olarak ka-
maya başlar. Ve gördüğü yoksulluk ve sefaletin 19. yüzyılda
Victor Hugo ve Zola’nın anlattıklarından pek de farklı olma- hametle yaklaşsa da, ellerine fırsat geçtiği takdirde güçlüler lacak gibidir, zira Freud’ün deyimiyle “Psikanaliz edebi ya-
dığını görerek bazen hastalarından para bile istemeye utanır. gibi davranacaklarını söyler: Siyah adam sadece üstünlük ratımın gizemi karşısında pes etmeye mecburdur.”
n
ERTUĞRUL ÖZÜAYDIN’DAN ‘KARAKIRMIZI’
‘KaraKırmızı’ şiirler...
Ertuğrul Özaydın’ın şiirinin satır serçe sürüleri”, “yağmur perile-
ÇİĞDEM ÜLKER
aralarında “karabasan”lar da göz ri”, “annemdi daldaki serçe” (s.
“Bazen kara bazen kırmı- kırpar, “karalar basmak” deyişi de 24), “başaklanan bulut ve tomur-
zı gün ... Bazen kara bazen
kendine yer bulur. Türkçenin deyim- cuklanan su” (s. 19), “çivit mavisi
kırmızı insan ... Bazen ka-
leri dizelere yakışır. bir gök kalıntısı” (s. 49).
ra bazen kırmızı yaşam ...
Her biri karanlığa saklanmış şi- Özüaydın için şiiri çağıran kavram-
Bu dünyayı kendi karanlı-
irlerdir. Şifrelerini çözmemizi bek- lardan biri de “uçurum”dur. “Uç-
ğında anlamalıyız kara şi-
lerler: Dizelerdeki “karakırmızı şa- mak” eyleminden türeyen uçurum
iri umudun bayrağı gibi dalgalanır asla karalar bağ-
rap”, “karakırmızı güller”, “kara- sözcüğü, sulara, derinliklere, kuşlara,
lamaz karalar aşkına. Hem kara hem şiirdir kara Afrika”
kırmızı vişneler” dünyanın görün- düşlere ve şafaklara şiirsel sıfat olur:
Kitaptan…
meyen yüzüne, ancak durup dü- “uçurum ustası kuşlar” (s. 43),
şününce görülebilecek yanına iliş- “uçurum işlemiş dağlar” (s. 43),
‘ÖZÜAYDIN’IN ŞİİRİ, ZİFİRİ KARANLIĞIN
kin imgeler sunar. Bu, kimi zaman “uçurum düşleri” (s. 46) şiire sızar
İÇİNİ GÖRMEK İÇİN DÜNYANIN
yoğun bir tattır, kimi zaman sarhoş ve şair “uçurumlar uçan su içindir”
MANZARASINA BAKAR!’
eden bir kokudur. (s. 45) diyerek sözcüğü tanımlar.
Zengindir Türkçenin renk adları sözlüğü; “kan kırmızı”dan
Şair, “karanlık korku”lar der, Kitapta bir yerde Dranas’ın
“kar beyaz”a, “karasarı”dan “al kırmızı”ya dek sürer gider
“Üvercinka”nın dizelerini hatırla- “Olvido”su da fısıldar, bir başka
renk yelpazesi. Genellikle de esinini doğadan alır. Türkçe,
tır: “Dünyanın bütün kara parça- dizede “Fahriye Abla” seslenir, ama
renklere “vişne çürüğü” der, “civciv sarısı” der.
larında Afrika dahil”dir ve şiir Ce- bu kez adı “Kerime Abla”dır. Şa-
Sait Faik “Sinağrit Baba”da “çok kaynamış ıhlamur ren-
mal Süreya’dan Özüaydın’a doğru akmaktadır. “KaraKır- ir ona “şangırdaklı küpeler” takar, “kısacık etekler” giydi-
ginde yayvan, geniş, ölü dalgalar”dan söz eder. Yaşar Ke-
mızı” şiirlerde, Türkçenin kurallı cümle yapısı kırılır, söz- rir, “inci bulutu bir iğne” takar, “Fahriye Abla”ya benzer.
mal “Sarısıcak” öyküler yazar. Bedri Rahmi “Zifiri karan-
cük sıralaması bir şifreyi çözmemizi ister gibi sıralanır. Vir- “Çetin Ceviz” (s. 42) Nâzım’a bir göndermedir, “Pren-
lıkta gelse şiirin hası ayak seslerinden tanırım” diye bitirir
gül pek az kullanılır ama dizenin şiirsel ritmi çözüldü mü şi- sesler” (s. 21) Eflatun Cem Güney’e… “Masallardaki mor
“Türküler Dolusu”nu.
ir akar, alt katmanlara ulaşılır: kahküllü şehzadeye” Turgut Uyar, “Kara Şiir”in (s. 41)
Ertuğrul Özüaydın’ın şiiri, o “zifiri karanlık”ın içini gör-
“buzul sessizliği”nde, “kuşlanmış gök”te, “ahlat içinde gülümser. Özüaydın, “Şiirin duygusudur binbir renk-
mek için dünyanın manzarasına bakar. KaraKırmızı (Smir-
gölgesi”nde, “huysuz sözcükler” okuru şiirin içine çeker. li iç bahçesi/ alı al moru mor desem moruna söz yetmez” di-
na Yayınları) deyip söze başlar ve o “kara”yı tüm nüansla-
Ertuğrul Özüaydın, bir bahçenin içinden, bir dağın yamacın- zeleriyle günden, Uyar’a bir selam gönderir.
rıyla yazar. Şiir dediğimiz o üstün dilsel yapının incelikleri-
dan, ağacın ve göğün altından şiirle geçer. Ölmüş bir anneyi, Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü 2023’te, KaraKırmızı’yla
ni okuruz, düşünürüz, fark ederiz.
“KaraKırmızı” bu şiirlerin başlıktaki ortak adıdır ama her toprak olmuş bir babayı ve artık hayal olmuş dedeyi görürüz. Ertuğrul Özüaydın’a sunulurken Türk şiirinin geçmişteki
Bir “ada feneri” (s. 37) tabiatın içinde kendi hayatını sey- bütün temsilcileri de “böyle bakar ağaçlar bizim oralarda
şiir zengin dilimizde “kara” nın başka bir anlamına işaret eder:
“Kara sevda”, “kara gözler”, “kara kış”, “kara toprak”… reder ve şöyle imgeler sunar: “yaz serpintisi”, “sırılsıklam insana” (s. 27) dizeleriyle gülümser.
n
REHA TANÖR’DEN ‘UD ÇALAN KADINLAR:
SANA MICHELIN’Lİ SOFRALARDAN BAKTIM AZİZ İSTANBUL’
nlü hukukçu Reha Tanör’ün, hukuk kitapları dışında yaz- yılan Galata Köprüsü’nden ünlü Camondo Merdivenleri’ne, Fa-
dığı Levrek Buğulama da İstemeyin Ama... (kendi yayı- tih-Harbiye’deki Neriman’ın udla tango arasındaki gelgitinden
Ü nı / 2020) ve Hayat Yağmurda Yürümek Gibidir (kendi darbe dönemlerinde yaralanan benliklerimize kadar; dünü, bu-
yayını / 2021) adlı kitaplarının ardından yayımlanan üçüncü kita- günü ve yarını, lezzetli sohbet sofralarında değerlendirdiği de-
nemeleriyle buluşuyor okuyucularla.
bı Ud Çalan Kadınlar: Sana Michelin’li Sofralardan Baktım Aziz İs-
Türkiye’de geleceği kuracak kadınların niteliklerini, ekonomik
tanbul (İthaki Yayınları) adını taşıyor.
çaresizliğin kadın-erkek eşitsizliğini nasıl yıkacağını; kültüre, ta-
İstanbul’un yakın tarihine, yeme-içme kültürüne, eski-yeni ve
rihe ve mizaha dokunan kalemiyle işliyor.
n
gelecekteki insanına dokunan bir hayat kitabı: Ud Çalan Kadın-
lar: Sana Michelin’li Sofralardan Baktım Aziz İstanbul.
Ud Çalan Kadınlar - Sana Michelin’li Sofralardan Baktım Aziz
Reha Tanör kitabında, dünyanın en tipik köprülerinden biri sa- İstanbul / Reha Tanör / İthaki Yayınları / 272 s. / 2024.
30 Mayıs 2024 9