Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Direnç ve sabır, yener korkuyu!
Julia Green; savaş-barış, kent-kır, korku-cesaret, çaresizlik-direnç ikilemleri
ekseninde ördüğü anlatısıyla hazır bulunanın karşısına emekle kurulan
dünyaları çıkarırken yeniden başlama yolculuğunda umutsuz yetişkinlerin
karşısına da çocukların inatçı kararlılığını çıkarmaktan bir an olsun
geri durmuyor / çekinmiyor. Üstelik anlatısını, tümcelerinde eylemlere
olabildiğince az yerdiği bir biçemle aktarıyor. Öyle ki kısa tümcelerle akan
öyküde eylemler hep uzak uzak gülümsüyor.
Aslan’ın dilimize başarıyla ak- lardan açsa da sö-
Y. BEKİR YURDAKUL
tardığı yapıtı Kırlangıç Bayırı
zü, ben onun düş-
Çocukları’nı okurken düşüyor
sel anlatımını; bu-
kuduğum her iyi kitap te-
“yolum” yukarıda sıraladığım gün “topraktan öğrenip kitapsız bilen”lerin neredey-
peden tırnağa tedirgin
“istasyonlar”a…
se bütünüyle terk etmek zorunda kaldığı Anadolu’yu
O ediyor beni. Kendi halle-
Kışın yüzünü bahara doğ-
düşünerek okudum.
rime, günümüzde olup bitenlere
ru çevirdiği günlerden birinde
(ya da bir türlü bitmek bilmeyen-
ANLATILAN ASLINDA BİZİM HİKÂYEMİZ!
bir ikindiüstü okullar dağılmış-
lere), insanlığın çağlara yayılan
Julia Green, savaşı yerinden edeceği yetişkin in-
ken ilk bomba patlıyor kentin
hallerine bakıyorum.
sanların çaresizliğini, tükenmişliğini sergilerken
ortalık yerinde. Çok geçmeden
Yeniden sorguluyorum bildiği-
çocukların yaşama nasıl bir inatla tutunacaklarını
ikincisi, üçüncüsü…
mi düşündüğüm hallerimizi... Ni-
ve hayatı yeniden var edeceklerini de tartışılmaz
Isabella, çok yakın arkadaşı
ye bitmiyor dalaşmalar, çatışma-
bir açıklıkla ortaya koyuyor.
Marta’dan daha yeni ayrılmış-
lar, savaşlar; insanın oradan ora-
Isabella, Kelda ve Rowan’ın; onca yoksunluğa
ken soluğu evde alıyor. Baba-
ya, sılasından bilmediği toprakla-
ve yalnızlığa karşın dirençle ortaya koydukları ha-
sı evde ne ki annesi ve ablası
ra savrulmaları?
yatta kalma becerisi bir yana, yarattıkları dünya
Dünyanın bütün kara parça- beklediği saatte eve ulaşabile-
da bütünüyle kendilerinindir artık.
larında neden milyonlar her gün cek gibi değil.
Kırlangıç Bayırı Çocukları’yla Julia Green’in aslın-
yeniden sınanıyor açlıkla, yokluk- Annesinin o çığlık çığlığa
da savaşın nasıl bir kepazelik olduğunu çocukların
la, yoksunlukla, umarsızlıkla? telefonu geliyor: “Çabuk
doğayla iç içe kendi dünyalarını kurma macerasına
hazırlanın ve kentten çıkacak son trene yetişin!”
Bir sözcük yetmemiş yerimizden yurdumuzdan ol-
yedirirken asıl eleştirisini de kurulmasına katılmadı-
malarımızı anlatmaya: Göçmen demişiz; sonra mu- Üstelik annesi, ablası Gabriella ve can arkada-
ğımız / hazır bulduğumuz hayatın / dünyaların de-
hacir, mübadil, mülteci… Başardığımız iyi, güzel, ba- şı Marta olmadan… Isabella ve babası o son tren-
ğerini bilemediğimiz gerçeğine yöneltiyor.
şarılı işleri çoğaltıp çeşitlendirsek de o türden işleri- le ayrılıyorlar altüst olmuş, internetin bile kesik ol-
miz için yeni sözler, sözcükler arasak ya… duğu kentten. Yolculuk Avrupa’nın kuzeyine,
BİR ELEŞTİRİ DE BİLGİ YIĞINTILARINA
Sonra tutuyorum, adına savaş dediğimiz şu ba- İskoçya’ya; babasının çocukluğunun geçtiği, artık
Green’in anlatısını yasladığı başka bir gerçek
şı sonu belirsiz yıkıcılığı düşünüyorum. Birilerinin çoktan terk edilmiş köy evlerine… Bombalanan
de gündelik yaşamın aslında pek kıymeti olmayan
merak edip araştırdığı, dünyanın savaşsız geçen kent mi? Roma!
“rahatlığı”na / konformizme kendini teslim eden
yıllarını düşünüyorum. Julia Green, son seksen yıldır hep “başka
insanın değişen, bozulan koşullara (evet, önceli-
Yıllar mı? Yok öyle bir şey! Ancak savaş- yerler”de yaşanmış, başkalarının başına gelmiş bir
ği çocuklar alarak) kısa sürede uyum sağlayacağı,
sız “günler”den söz edebiliyoruz. Ve tüm bu altüst oluşu yeniden Avrupa’ya, “uygarlığın orta
yaşama (hayatta kalma) güdüsünün ne denli güçlü
hengâme içinde insanın insana ettiği düşüyor aklı- yeri”ne taşıyor.
olduğu gerçeğidir.
ma, mahcup oluyorum.
‘KONFORLU’ HAYATTAN YOKLUĞA
Satır aralarına ustaca yerleştirdiği kimi eleşti-
BOMBALAR ART ARDA PATLAYINCA… Soğuk bir akşamüstü ulaştıkları köyde, kısa süre
ri oklarınınsa “okul” adıyla yaşanan süreçlerin uy-
Okuduğum bütün kitapları kapatıyorum, bütün önce yaşanan salgın birçok hayata mal olmuş, köy
gulamadan çok bilgi biriktirmeye / yığmaya dayalı
kitaplarımı yeniden açıyorum. Topraktan kopmuş- ıssızlaşmış. Elektrik mi? Ne gezer. Yabani ot, diken
hallerine yöneldiğini belirtelim.
luğumuza, parçasıyken kendimizi egemeni sandı- bürümüş bahçe, her yanı toz içinde soğuk bir ev…
Dağarcığımızda bilginin olması başka, onu dar
ğımız doğanın dilini unutmalarımıza; sabırsız, ha- Yanlarında getirebildikleri yiyecek de tükenin-
zamanda / gereksinim duyduğumuzda işe yarar
yata sağır ve kör hallerimize varıyorum. ce babası; ablası ve annesinden haber alabilmek
kılmak başka elbette.
Ateşin, toprağın, suyun, havanın, cümle hayatın hem de yiyecek sağlamak için epeyce uzaktaki
Otların, ağaçların çeşidini bilmek; kuşların sesin-
diline yabancı umarsızlara dönüşmelerimizi düşü- kente gidip de dönmeyince Isabella, bu terk edil-
den, bulutların selamından hayatın akışını yorum-
nüyorum.
miş köy evinde artık yalnız başınadır.
lamak; ezber edilmiş korkuları, edinilmiş umarsız-
Müziğimizin büyük ustası Ruhi Su’nun “Herkese Babasının sergilediği onca tükenmişliğe karşın
lıkları geride bırakıp emeğimizle ilmik ilmik kurdu-
yeter dünya, herkese yeter ekmek…” deyişini anım- Isabella’nın dirençli duruşu, yılgınlığa kapılmayışı
ğumuz dünyanın / hayatın bireyleri olmaktır asıl
sıyorum. Başa çıkamıyorum bunca haksızlıkla alıp ve arayışı, bu terk edilmiş köyde iki kardeşle yol-
başarı ve mutluluk kaynağı.
n
başımı Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez köy- larını kesiştirir.
lerinden birinde ışıksız, ocaksız, terk edilmiş evler- Kırlangıç Bayırı Çocukları / Julia Green / Çe-
Beş yaşındaki kız çocuk Kelda ve abisi,
den birinin cümle kapısına varıyorum… Isabella’dan birkaç yaş büyük Rowan. viren: Azade Aslan / Günışığı Kitaplığı / 200 s. /
Neler oluyor derseniz, Julia Green’in, Azade
Julia Green, ne kadar kendi doğup büyüdüğü toprak- 10+ / 2024.
30 Mayıs 2024
10