Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
FİKRET YEGÜL’DEN
‘HAMİD’İN ÖYKÜSÜ: LEYLEKLERİN DÖNÜŞÜ’
‘Yaşam nasıl olursa değer
kazanır? Nasıl yaşamalıyız?’
Biraz büyüme, biraz kabullenme ve belki de kendini bulma mimar ve mimarlık tarihçisi Fikret
Yegül’ün ilk romanı Hamid’in Öyküsü (Scala Yayıncılık). Her adımda bir şeyleri geride bıraktığı,
kayıplarla dolu genç yaşamını izlerken öykü bizi daha derin sorunlarla baş başa bırakıyor.
Hamid nereye gidecek? Yaşam çizgisi ne olacak? Hamid’in Öyküsü’ne daha başka sonlar,
sonuçlar bulabilir miyiz? Zaman ve mekân olarak bizimkinden çok daha değişik ve uzak olan
yaşam tuvalinde, Hamid’in değerleri kendi değerlerimize taze bir gözle bakmamızı sağlayabilir.
Ya sevginin kaybı?
n
RUKEN KIZILER
Bu da önemli. Hamid’in yaşamöyküsünde kayıplar
önemli bir tema oluşturuyor:
“‘LEYLEKLER’ MODERN YAŞAMIN
Hamid, önce okulda büyüyen, başkalaşan arkadaşları-
BOŞLUĞUNUN BİR METAFORU, MECAZI!”
nı “kaybediyor”, mezun olunca okulunu kaybediyor, an-
Fikret Bey, romanınızın adındaki “Leylek”lerle
n
nesini kaybediyor, Ahmet ağabeyi kaybediyor, yıllar yılı
başlamak isterim. Kimdir bu leylekler?
oyun arkadaşı olan afacan kızkardeşini kaybediyor, belki
Hamid kızkardeşi Zuhal ile evlerinin bahçesinden sev-
mühendis olma düşlerini kaybediyor.
gili leyleklerin sürü halinde güneye uçmasını izlerken
Süheyla’yı da kaybediyor mu? Siz ne dersiniz?
Zuhal, “Ağabey, bak leylekler evlerine gidiyorlar!” diye
Hamid’in Öyküsü’nün büyük ufukları dışında, sizi
n
çığlıklar koparır.
okuyucularla esprili bir boyutta birleştiren, küçük anla-
Yedi yıl ev bildiği yatılı okulu yeni bitiren Hamid,
tım özellikleri var mıdır?
kendisi için evin ne ve nerede olduğunu düşünür. Bu an-
Evet, var. Kitabın içine serpiştirilmiş yarı açık yarı giz-
lamda “leylekler” modern yaşamın boşluğunun bir meta-
li, onlarca yazı, şiir, şarkı, müzik alıntıları var.
foru, mecazıdır.
Bunlar bir tür oyunlu yerine göre entelektüel, yerine
Yatılı okul, hele ki Anadolu taşrasındaki bir Ame-
n
göre şaka diyebilirsiniz. Okuyucular bunları bulmaya ça-
rikan kolejiyse dört tarafı bozkırla çevrili bir adadır di-
lışabilirler ve bana yazarlarsa memnun olurum.
yebilir miyiz? Bu adada kurguladığınız karakterler ve
olaylar özyaşamöyküsel izler taşıyor mu?
ROMANIN MİMARİSİ!
Evet, yine mecazi anlamda diyebiliriz. Aslında bu-
Siz Roma ve Bizans mimarisi üzerine çalışan dünya-
n
rada anılarıma giren iki “Amerikan kolejinin” birisi
daki sayılı otoritelerden birisiniz. Romanınızda, özellik-
Kapadokya’da, Erciyes’in eteklerindeki bir dağ tepesin-
le koleje mekân olan yapıyı betimlediğiniz kısımları tek-
de, diğeri güneyin canlı, kirli, yaşam dolu bir kasabası-
rar tekrar okudum. O yapı, genç Fikret Yegül’ü ağırlı-
nın ortasındaydı.
yorken bu güzelliğinin ve değerinin farkında mıydınız?
Fakat bizim Türk ve Amerikalı öğretmenlerimiz ve
Teşekkür ederim. O yapılar sonradan mimar ve mimar-
kolejin yerleşkesi ile sınırlanan yaşamımız, sanki kendi
lık tarihçisi olacak genç Fikret Yegül’ü ağırlarken, o, kı-
gerçeklerini yaratan bir “ada” olmuştu.
sıtlı anlamda mimari güzelliklerinin, değerlerinin pek
İlk bakışta bu küçük romanın bir gencin çocukluktan
Evet, bu adada kurguladığım olaylar ve karakterler,
farkında değildi.
yetişkinliğe aldığı yolun öyküsü olduğu düşünülebilir.
özyaşamöykümün parçalarıdır ve öteye uzanan izleridir.
Fakat, o binalarda sanki alışılmamış türde güzelliklerin
Hamid’in her adımda bir şeyleri geride bıraktığı, kayıp-
Bugün bu gibi bir kurumun karşılığı var mıdır?
n ve değerlerin olduğunu hissediyordu ve bu alışılmamış
larla dolu genç yaşamını izlerken öykü bizi daha derin so-
Pek sanmıyorum, hayır. Bu kurumlar 1950-1960’ların
güzellik onu hem cezbediyor hem korkutuyordu.
runlarla baş başa bırakıyor:
“masumiyet” dünyasında yeşerdiler. O dünya artık yok.
Hele Kapadokya’da, dağ başında bir kartal yuvası gibi
Hamid nereye gidecek? Yaşam çizgisi ne olacak? Hamid’in
Belki o kaybolan dünyayı nostaljiyle anımsarsınız, özler-
yükselen okulumuz: bizde pek bulunmayan keskin hatlı,
Öyküsü’ne daha başka sonlar, sonuçlar bulabilir miyiz?
siniz, benim gibi. Veya bu değişiklikler, kayıplar normal-
bezemesiz, kuvvetli, otoriter bir estetik!
Zaman ve mekân olarak bizimkinden çok daha değişik
dir hem iyi de oldu diyebilirsiniz yine benim dediğim gibi.
Bu yapı ve okul bugün hâlâ düşlerime girer ve gerçe-
ve uzak olan yaşam tuvalinde, Hamid’in değerleri kendi
Karakterlerinizin önemli bir kısmı ergenliğindeki
küstü bir gariplik, yabanlık, bir fantazmagorik hal kazanır
n
değerlerimize taze bir gözle bakmamızı sağlayabilir mi?
erkekler. Yatılı okul çatısı altındaki bu küçük adamlar
(sanki bir Harry Potter filmi gibi), sevgi, özlem ve korku
Sonunda, Hamid’in örneğiyle evrenin zaman dışı, in-
henüz bilmedikleri fiziksel becerileri ve dile getirmedik-
içinde uyanırım.
sani, felsefi ve Sokratik sorunlarıyla karşılaşıyoruz: “Ya-
leri duygularıyla başa çıkmaya çalışıyorlar.
Bu ilk romanla oldukça başarılı bir şekilde başa
n
şam nasıl olursa değer kazanır? Nasıl yaşamalıyız?”
Onlara hümanist bir dille yaklaşıyorsunuz. Onları pe-
çıkmışsınız. Artık edebiyat dünyasında da var olacaksı-
şinen sevdiğinizi söylemek doğru olur mu?
nız. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
‘HER ŞEY BİR İNSANI SEVMEKLE BAŞLAR’
Evet, yatılı okulumuzun çatısı altında büyüyen bu “kü-
Bilim ve mimari konusunda çalışmalarıma ve yayınla-
-AMA DOĞRU MU BU?-
çük adamlar”ı sevdiğimi söyleyebilirim. Fakat o yıllar-
rıma devam ederken, edebiyat dünyasında var olmak, bü-
Bu romanı bir aşk öyküsü gibi okumak mümkün mü?
n
da romanda izlediğim karakterlerin içinde olduğum için,
yük bir alçakgönüllülük içinde başka romanlar da yazmak
Bu roman ancak kısıtlı bir anlamda aşk öyküsüdür.
ben de dokunduğunuz o karışık, dile getirilmeyen duygu- isterim, çalışıyorum.
Hamid’in Süheyla’ya olan sevgisinin gelişmesi ve o sev-
ların içindeydim.
Fakat söylemeliyim ki, ne Hamid’in Öyküsü 2 şeklin-
ginin değerini anlaması -anlamaya başlaması- onun yer-
Yani bir yerde, o karakterlere olan sevgim (daha doğru-
de ne de ona benzeyen, gençliğin büyümesi, ergenleşmesi
lisi olduğu küçük taşra kentine olan sevgisinin gelişme-
su “sevgi” mefhumu) çok daha sonraları, romanı yazar-
temasını işlemek şeklinde olacak. Amerika’da bu tip ki-
sinin ve o kentin değerlerini anlamaya başlamasının bir
ken ortaya çıktı.
taplar revaçta; “genç yetişkin” romanları deniyor onlara
parçası olduğunu sanıyorum.
Bir anlatımla, sevgiyi öykünün kendisi yarattı! Bu (“young adult” -Ne çirkin bir ad!-).
O kentin kırmızı kiremitli fakir evleri ve mor salkım-
“yazma işleminin” yazarını esir alması gibi bir şey!
lı bahçe duvarlarıyla birleşen güzelliğinin yarattığı sevgi ‘AH, SAİT FAİK!’
Süheyla’yı da içine alıyor.
‘HAMİD’İN ÖRNEĞİYLE EVRENİN ZAMAN Yakın zamanda Türk edebiyatında beğendiğiniz,
n
DIŞI, İNSANİ, FELSEFİ VE SOKRATİK Süheyla daha büyük bir aşkın içinde. Bu huzur orta-
hatta örnek aldığınız yazarlar var mı? Kimlerdir?
SORUNLARIYLA KARŞILAŞIYORUZ!’ mında roman hiç beklenmedik bir şekilde sona eriyor. Elbette. Ancak çok az ad verebilirim, tabii daha bir-
Hamid’in Öyküsü’nün daha geniş bir anlamı, hü- Sevgi, romanımın gizemli temalarından biridir: “Her şey çokları var: Orhan Pamuk, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın
n
manist düşüncesi, kendinin dışına çıkan bir ufku var mı? bir insanı sevmekle başlar” -Ama doğru mu bu?-. Rubailer’i ve Sait Faik. Ah, Sait Faik!
n
4 7 Mart 2024