Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MAXIM BILLER’DEN ‘BRUNO SCHULZ’UN ZİHNİNİN İÇİNDE’
Büyük ve bastırılmış
bir korkunun öyküsü!
1938’de Nazilerce henüz işgal edilmemiş olan Polonya’nın küçük
kasabası Wehrmacht’ta tuhaf bir yabancı belirir. Bir süre sonra
kasaba sakinleri yanaklarında allık, ayakkabı boyasıyla boyanmış
bir bıyık ve yırtık bir perde kordonuyla tutturulan, kan kırmızısı
İran işi bir kaftan giyen ve Thomas Mann olduğunu iddia eden bu
yabancıya inanır. Anlatının ana kahramanı Bruno Schulz hariç!
Polonyalı yazar ve ressam Bruno Schulz’un 1938’de Mann’a yazdığı
hayali bir mektupla başlayan ve Livera Yayınları’nca yayımlanan
Bruno Schulz’un Zihninin İçinde’si dilimize çevrilen ilk yapıtı.
bir klasik olarak kabul edilen “Tarçın Dükkânı” gibi edebi ği ender anlardır bunlar.
LEVENT TAYFA
yapıtların yanında, ressam olarak da başarılı ürünler verdi. Nobel Ödülü sahibi, dün-
1941’de Almanlar kasabayı ele geçirince diğer Yahudilerle yaca ünlü Thomas Mann’ın
ÇOK SAYGIDEĞER BEYEFENDİ
birlikte Schulz da bir gettoda yaşamak zorunda kalır. Bu sı- sahtesi kasabadaki son derece sıradan bir otelde kalmak-
THOMAS MANN’A MEKTUP!
rada villasının duvarlarına freskler yaptırmak isteyen bir SS tadır. Kasabanın ileri gelenlerinin toplandığı otel odasının
“‘Pek muhterem, saygıdeğer ve sevgili Bay Thomas
subayının himayesinde çalışmaya başlar ancak bu koruma banyosuysa hiç de sıradan değil, özel olarak hazırlanmış
Mann’ yazdı yavaşça ve büyük bir itinayla not defterine
uzun süreli olmaz ve 1942’de bir Gestapo üyesi tarafından bir mekândır. Banyoda lavabo ve küvet yoktur, yalnızca
ufak tefek, zayıfça ve ciddi ifadeli adam.
sokak ortasında vurularak hayata gözlerini yumar. çıplak beton tavandan sarkan birkaç duştan ibarettir.
1938 Kasımı’nın şaşırtıcı derecede sıcak bir sonbahar
Maxim Biller’in 72 sayfalık bu kısacık anlatısı, Bruno Bruno Schulz’un korkularından kurtulduğu bu tüyler ür-
günüydü, hemen sonra yazdığı cümlenin üstünü karaladı.
Schulz’un tam anlamıyla bir biyografisi değil, onun üstün- pertici mekân hiç kuşkusuz Alman toplama kamplarındaki
Öğleden sonranın ilk saatlerinden beri babasından kal-
den anlatılan büyük ve bastırılmış bir korkunun öyküsüdür. gaz odalarına yapılan bir göndermedir.
ma, hayli alçak yazı masasının önündeki, aynı şekilde hayli
Anlatının kahramanı hayatı boyunca her şeyden korkmuş
alçak ve usul usul gıcırdayan döner sandalyesinden kalktı,
GERÇEK THOMAS MANN’A YAZILMIŞ
bir adamdır, henüz uzak bir tehlike olan Nazilerden değil, ha-
sabah jimnastiği yaparcasına kollarını birkaç kez başının
MEKTUP İSE MUAMMA!
yatın kendisinden korkar o: “…Bruno - adı buydu uçurtma
üstüne ve iki yana kaldırdı, sonra iki üç dakika boyunca,
Prag doğumlu, Moskova asıllı bir ana babanın oğlu olarak
suratlı adamın, kendini bildi bileli her sabah korkuyla uya-
hiç durmadan tepe penceresinin önünden geçen Florians-
Almanya’da gazetecilik yapan ve kendisi de bir Yahudi olan
nırdı. Korkusuyla birlikte Lisowski’nin çayhanesine kahval-
ka Caddesi’nde yürüyenlerin ayakkabılarına, bacaklarına,
Maxim Biller’in seçtiği kahraman Bruno Schulz’un gerçek
tıya giderdi, korkusu ona okula kadar eşlik eder, cesaretini
şemsiye uçlarına ve eteklerine baktı. Sonra yeniden masa-
bir kişilik olmanın ötesinde, yaşadığı dönemde Zürih’te ya-
yitirmiş oğlan çocukları ona beceriksizce çizdikleri hayvan
ya oturup işe koyuldu. ‘Çok saygıdeğer Beyefendi...!’”
şayan gerçek Thomas Mann’a bir mektup yazarak, kendi ka-
resimlerini ya da kendi sevimli kafalarının üstü siyah parmak
Maxim Biller’in dilimize ilk çevrilen kitabı Bruno
leme aldığı Almanca bir metni okumasını istediği biliniyor.
izleriyle kaplı alçıdan modellerini gösterirken omzunun üs-
Schulz’un Zihninin İçinde (Livera Yayınları) Polonyalı ya-
Ne yazık ki mektup ortada olmadığından içeriği bir mu-
zar ve ressam Bruno Schulz’un 1938 yılında ünlü Alman tünden çocuklara bakardı. Ders aralarında diğer öğretmen-
amma. Thomas Mann bu metni okudu mu, okuduysa nasıl
lerle sohbet ederken de orada olurdu korkusu…”
yazar Thomas Mann’a yazdığı hayali bir mektupla başlıyor.
bir yanıt verdi, tüm bunlar bilinmiyor.
Bir zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun
Bunun da ötesinde, Maxim Biller’in kitabında da yer alan
MAXIM BILLER: ‘KORKU, GÜNÜMÜZDE DE
parçası olan Drohobycz, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra
ve Schulz’un elinden çıkan kara kalem çizimler kitapta yer
YAŞAMIN TEMEL UNSURUDUR!’
Polonya’ya geçmiş, ardından Hitler-Stalin Paktı’nın bir so-
alan sado-mazo fantezilerin (çıplak bir kadının önünde yere
“Korku, günümüzde de yaşamın temel unsurudur” diyor
nucu olarak Sovyetler Birliği’ne katılmıştır. Daha sonraysa
serilmiş zayıf bir adam, kırbaçlama sahneleri, yine bir kadı-
yazar Maxim Biller, “İnsanlar yoksulluktan, terörizmden
1941’de Alman ordusu Wehrmacht kasabayı ele geçirecektir.
nın ayağını öpen çıplak adam gibi...) yalnızca yazarın kul-
korkuyor. Gerçek anlamda bir korku endüstrisi var toplu-
1938’de Naziler tarafından henüz işgal edilmemiş olan
landığı bir metafor olmadığının işaretlerini de veriyor.
mumuzda.” Biller’in yarattığı Bruno Schulz ise belki de ta-
Polonya’nın bu küçük kasabasında tuhaf bir yabancı beli-
Ana babasının, doğduğu ülkenin ve yaşadığı ülkenin fark-
rihin getirdiği en büyük korkuyu önceden sezip ona karşı
rir. İlk ortaya çıktığında yıpranmış giysileri ve ağır vücut
lı kültürlerinin etkisinin yazısına yansıdığını belirten Ma-
bir savunma mekanizması geliştiriyor.
kokusu kuşku uyandırsa da kasaba sakinleri bir süre sonra
xim Biller, “Yazında en sevdiğim tarzı hem yazarken hem de
Herkesin korkuyla başa çıkma biçimi farklıdır. Onun
yanaklarında allık, ayakkabı boyasıyla boyanmış bir bıyık
okurken, klasik olarak tanımlayabilirim.” diyor ve ekliyor:
başvurduğu yöntemse cinsel boyun eğme fantezilerine ve
ve yırtık bir perde kordonuyla tutturulan, kan kırmızısı İran
“Modern klasik! İnsanların ne yazdığımı anlaya -
yok oluş hayallerine sığınmak olur.
işi bir kaftan giyen ve Thomas Mann olduğunu iddia eden
bilecekleri gibi anlatmaya, ama aynı zamanda olup
Bu fantezilerinde, resim öğretmeni olarak çalıştığı yerel il-
bu yabancıya inanır. Bir tek anlatının ana kahramanı Bruno
bitenlere şaşırmalarını da sağlamaya çalışıyorum. Bu kitap
kokulun iri kıyım ve sarışın spor ve felsefe öğretmeni (“üstün
Schulz’un kuşkuları, en azından öykünün başlangıcında, ko-
da farklı değil. Son derece gerçekçi başlıyor, daha sonra,
ırk” safsatasına bir gönderme olmasın?) tarafından okulun
lay kolay yatışmaz.
belki daha gerçeküstü bir biçimde daha gerçekçi oluyor.”
loş bir odasında bağlanıp dövülmekten haz almakla kalmaz, n
GERÇEK SCHULZ’UN TRAJEDİSİ sonunda sahte olduğuna kanaat getirdiğimiz Thomas Mann
Bruno Schulz’un Zihninin İçinde / Maxim Biller /
Bu noktada kısaca gerçek Bruno Schulz’un yaşamına bir tarafından bir at arabasının koşumuna çırılçıplak bağlanarak
Çeviren: Levent Tayfa / Livera Yayınları / 72 s. / 2022.
göz atalım: 1892 doğumlu sanatçı, çevrildiği birçok dilde oteline kadar sürüklenmesine de izin verir. Korkusunu yendi-
DAVID HARVEY’DEN ‘ANTİ-KAPİTALİST GÜNLÜKLER’
evrimci anı yazımı yaygınlaştıkça Anadolu’nun dört bir gösteren, faşizmin karşısına dikilen, vurulan, ölen, yaralanan, bir grev
tarafında yürütülen sosyalist mücadelenin sayısız isimsiz nefer- çadırının önünde sabahlayan, hapishanelere düşen, ölen, sakat kalan onlardır.
D leriyle tanışıyoruz. Bazı yayınevlerinin konuya gösterdiği yakın Kolektif tarihimizin isimsiz özneleridir onlar. Sayıları azaldıkça devrimci
ilgi ve özen sayesinde hatırı sayılır bir külliyat oluşmaya başladı. hareket çoraklaşmakta, kitlelerle kurulan bağlar zayıflamaktadır.
Okunanları zihninizde harmanladığınızda sınıf çalışmasında, anti-faşist Sıradan denilen emekçi sınıf ve tabakalarla yaşamın içinde doğrudan ilişki
mücadelede, kadın çalışmasında, kent yoksulları içerisinde, gençlikte, kuranlar çoğunlukla onlardır. Onlar bu tezleri kitlelerle buluşturulmasa en
yoksul köylülük içinde sayısız devrimci neferin ayak izlerini, dokunuşlarını yaldızlı sözcüklerin tozlu raflarda unutulup gitmesi kaçınılmazdır.
görürsünüz. David Harvey’nin Anti-Kapitalist Günlükler’i (Çeviren: Utku Özmakas
Bir işçiyi sosyalizmle tanıştıran, başka bir dünyanın mümkün olduğunu / Sel Yayıncılık) tüm bu bağlamlarda ufuk açıcı bir eser.
n
16 29 EYLÜL 2022